Notes

ALLAH İNSAN İLİŞKİSİNDEKİ TARİHSEL SÜREÇTEKİ ÇARPITILMIŞ SERÜVENİ



Evrenin yaratılmasıyla başlayan bir süreç. Allah'ın varlığına inanma ve inanmama sürecinin kişi veya birey üzerindeki imtihanı.

Dikkat edin, insan üzerindeki imtihanı. Çünkü bu, yaratılmışlar içinde yalnız bundan sorumlu tutulan tek varlıktır.


İnsanlık tarihinde yani; Adem(a.s.) ile başlayan ve kıyamete kadar da devam edecek bir imtihan. Yani, insanın yaratıcıyla ilişkisi. Ve bu ilişki kişinin özgür iradesine bırakılmış. Bu konuda inanma veya inanmama üzerinde muhayyer bırakılmıştır.


Buna rağmen rabbimiz, yarattığı insana yarattığı andan itibaren içgüdüsel olarak, hani ayette diyor ya:"Biz insanı İslam fıtratı üzere yarattık." derken, insanın daha yaratılırken kendisinden üstün bir güce veya varlığa inanma ve tabii olma fıtratı verilmiştir.


Bu fıtrat üzerinden dahi olsa muhayyer bırakıldığı için dedik ya:"inanmama tercihini tarih boyunca devre dışı bırakmamıştır.". Fakat şunu bilmeliyiz ki; yaratılmış hiç bir insan yoktur ki inanmış veya inanmamış olsun. Bir objeye bir aparata bir maddeye yaratılmış herhangi bir şeye kutisyet izafe etmesin. İnanmıyorum dese, inanmıyorum diyen hiç kimse yoktur ki, bir şeye inanmasın. Örneğin; Rabbimizi yani yaratıcıyı inkar eden bu tiplere bakıyorsun: Ya aklına, ya paraya ya kendi oluşturdukları güce, hatta ve hatta bu tipler tapınacakları veya inanacakları bir şey bulamazlarsa giderler bir fareye, bir böceğe, kendine göre renklendirilmiş bir taşa (nazar boncuğu) uğurum totem diyerek, demin dediğimiz gibi bir objeye inanarak ondan bir beklenti içine girerek. Aslında rabbine karşı yapması gereken kutsiyeti ve beklentileri Allah'ın sonradan yaratmış ve insanlık hizmetine sunmuş bu nimetleri raplik ittihaz ederek aslında inanmıyorum diyerek inandıklarını görürsün.


Neden? Çünkü, insanın fıtratı inanmaya kodlanmıştır. Eğer sen gerçek inanma yani yaratıcıyı bulamazsan bu dünyada inanacağın veya tapınacağın bir varlık bulabilirsin.


Bu bireysel anlayışı, tarih boyunca toplum ve devlet yapılarında da görmek mümkün. Dedik ya:"İnsan-İlah ilişkisi hep varolmuştur. Fakat problemli olmuştur.". Rabbimiz Peygamberler göndermesine rağmen toplumların doğru Allah inancı bir türlü gerçek rayına oturtturulamamış, kendi ilahlarını oluşturmuşlardır.



İlkel dinler olarak örneklendirirsek; Kızılderililerin Tanrı veya İlah olarak isimlendirdikleri Ulu Manitu, Vikinglerin Odin, Mısırlıların Amon-Ra, Hintlilerin inek ve Buda, Uzakdoğu dediğimiz Çin ve etraf ülkelerinin insan suretinde olan Buda'ya hint felsefesine dayalı Taoculuk. Eski Yunan Mitolojisine göre Zeus ve Herkül ikilemi, Japonya'nın Güneşi, Eski Türk inanışında Şamanizm dedikleri doğa tapıcılığı. İranlıların mecusi ateşe tapmaları, ayrıca Hindistan'da bine yakın ilkel dinlerin olması bu şu demektir ki bunların da bine yakın ilahları ve tapınakları anlamına gelir. Örneğin; Fareye, böceğe, maymuna, ineğe kendilerince bir anlam yükleyerek ilahlaştırıldıklarını görmekteyiz. Şunu anlatmadan geçemeyeceğim. Sırf Hindistan'da bir milyar insan ineğe tapınarak varlıklarını sürdürüyorlardır. Yani, bir ineğin bir milyar müridi var demektir bu. 21. asırd­an bu günün toplumundan bahsediyorum. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.


Tarihin seyri içerisinde koskoca insanlar ve devletler gelmiş, geçmiş. Allah'ın kendilerine hizmet etmeleri için sonradan yaratılmış. Ayette diyor ya: " Yerde ve gökte ne varsa sizin hizmetinize yarattım.". Demesine rağmen, insanlar bu yaratılmışlara kendilerince anlamlar yükleyerek hizmet için yaratılmış bu varlıkları kendilerine ilah, rab yani Allah yerine koyarak, gerçek yaratıcıya inanmanın önüne set çekilmiştir.


Tarihin içinde geçen toplumsal gelişmeler, ilkel dinler anlamında, anlamında diyorum lokal olup spontane gelişmiştir.


Hak dinlerin Allah anlayışındaki sıkıntılar


Hak dinler diye adlandırdığımız Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlıkta da bu hastalıkta ve arazi durumu görmek mümkün. Yani insan-Allah inancındaki sıkıntı.


Cenab-ı Allah'ın kendilerine doğru inanışı ve doğru yaşayışı ortaya koymak için gönderdiği Peygamberler bile bu sıkıntılara maruz kalmışlardır. Her ne kadar Peygamberlere inanan az da olsa insanlar çıkmasına rağmen. Peygamberlerin ölümünden sonra o dönemin arazlı kişileri devreye girerek. Bu doğru inanışlar hakkında fitne yaparak veya eski inandıkları inançları yeni inandıkları değerlerin üstüne çıkardıkları görürsün.


Örnek: Yunan mitolojisindeki inanışa göre Zeus Tanrı, Herkül onun oğlu. Bu toplum Hz.İsa'ya inandıktan sonra, o arazlı kişilerin bu dine eski inanışlarını enjekte ederek yani Zeus'a Tanrı, Herkül'ü ise İsa yaparak. Hem İsa'nın getirdiği doğru inanışı bozmuş hem de eski ilkel inanışlarına devam etmişlerdir.


Maalesef bugün Hristiyanlık diye ortaya çıkan bu inanışta bu toplumun aldatıldığını ve haberlerinin dahi olmadığını görmekteyiz.


"Onlar hahamları ve papazları Rabler edindiler."


Musevilikte de aynı benzerlikler vardır. Yahudiliği, Museviliğin önüne geçirerek ırka dayalı bir Musevi, yani bir din anlayışı ile aslından koparılmıştır. Kendilerine göre Allah'ı Yahuda Üzeyr(a.s.)'ı da Allah'ın oğlu diyerek. Kendilerinin Tanrılarının, kendilerini üstün ırk ve seçilmiş toplum diyerek, Yahudi olmayan insanların aslında onlara göre hayvan yani Goim inancının öne çıkarılarak. Kendileri dışındakilerin onlara hizmet amacı ile yaratıldıklarına inandırılmıştır. Bu da onların Allah'ı anlamada bir problemleri olduğunu ortaya koymuştur.


Dünyada gelişen bu duruma Allah'u Teala Hz.Muhammed'i o güne kadar çarpıtılmış Allah inancını merkezine oturtmak amacıyla mücadelenin startını vermiştir.

Mekke toplumunda başlayan bu mücadelede Peygamber Aleyhisselam'ın karşılaştığı sıkıntı şudur :

Mekke toplumu, Allah'a inanan bir toplum fakat islam inancında Allah'ı tanımlamada iki kavram öne çıkar. Bunlar uluhiyet ve rububiyet, yani yaratan ve hükmeden. Allah kendisini tanımlarken bu iki hususiyeti olmazsa olmazdır. İmanî gerekçedir.


Peygamber Aleyhisselam sözde Allah'a inanan Mekke toplumunu Allah'a inanmaya davet etmesi aslında yaratmadan kaynaklanmadığı rububiyet yani hükmetme konusundan kaynaklandığını iyi anlamamız lazım.


Yani mekke toplumu sözde Allah'a inanırken yaratma konusundan ziyade Allah'ın hayatın her alanına hükmetme, karışma, dizayn etme, içtimai alana, devleti şekillendirmesinden tutun sosyal ilişkilere kadar şekillendirmede tek otoritenin yaratıcının olduğuna inandırması ve kabul ettirmesidir.


Fakat Mekke toplumunun öneml bir kısmı bu anlayışı reddederken Allah'ın rububiyetini kabul etmeyerek eksik bir yaratıcı inancı oluşturmuştur. Yani müşrit tanımlandırılarak bizim senin yaratıcılığına bir sözümüz ama hayatın hiç bir alanına karışma diyerek, aslında bunla sen yukarı bak dünya işlerini bize bırak diyerek Allah'a ortak olma cürretini göstermişlerdir. Ve bu sapık inanışa Peygamber Aleyhisselam onları gerçek ve tam kabullenme Allah inanışına davet ederek mücadele vermiştir.


Aslında mekke toplumunun inanışı ile bugünkü laiklik anlayışı arasında tam bir benzerlik vardır.






Bugün Türkiye'de laiklik inancını benimseyen insanlara sorsan "Allah'a inanıyor musunuz?" hemen evet diyeceklerdir ama hayatımızın her alanını, devlet yönetiminden tutun, sosyal, içtimai, hukuki, ahlaki alanların onun hükmüne göre dizayn edilmesi lazım denildiğinde hemen olmaz diyerek tepki verdiklerini görürsün. Bu bize şunu gösteriyor ki; Müşriklik ve bugünün versiyonu olan laiklikten Allah'a inanmada bir problem ve ciddi sıkıntı vardır.


İDEOLOJİK YAPILARIN ALLAH'A OLAN BAKIŞLARI

(BEŞERİ SİSTEMLERİN)

Allah inanışındaki toplumların yanlış bakışlarındaki serüven son yüz yılda idolojik düzlem üzerinden yapılmaya başladığını görmekteyiz.


Daha evvel dediğimiz bir cümleyi tekrar ederek. Tarihin içinde geçen toplumsal gelişmeler lokal ve spontane gelişmiştir.


Fakat bu yüzyılda daha tehlikeli bir düzlem içinde Allah inancı dünyayı yöneten emperyal güçler yani sömürgeci güçler üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Yani tekelden.


Osmanlı'nın yıkılmasıyla dünyada şekillenen ve gücü ellerinde tutan bu emperyal güçler ideolojiler üzerinden dünyayı şekillendirmişlerdir. İdeolojik yapıların en büyük özelliği, insanın kendini kutsamasıdır. İlah'ın yerine kendini koymasıdır. Daha doğrusu bu ideolojilerin bir kısmı hepten Allah'ı inkar ederken, bir kısmı ise hükümdarlığı paylaşmayı tercih ederek, Gök ve yaratma işini Allah'a havale ederek, yerdeki insan toplumlarını yönetme ve şekillendirmede Cenab-ı Allah'ı baypas ederek kendilerini onun yerine koymuş ve kendlerini kutsamışlardır. Yani İlah yerine geçmişlerdir.


Laiklik bunun en güzel örneğidir. Ve bu insan merkezli ideolojilerin kendilerini rab yerine koyarak çağdaş bir din oluşturduklarını görmekteyiz. Aslında burada laiklikte Allah'a haşa hizmetçi muamelesi yaparak küçümsediklerine şahit olunmuştur.


1950 yıllarında başlayan çift kutuplu dünya üzerinden Komünizm ve Kapitalizm yani Faşizm dünyayı şekillendirmeye başlamışlarıdır. Fakat bu kutupların önüne çıkan komünizm rüzgarıyla başını çeken Sovyetler Birliği bu ideolojiyle adil devlet yönetimi vaad etmiştir. Fakat bu mücadeleyi verirken, bu anlayışta sözde bilimden beslenerek insanların maymundan geldiğini Darwin teorisi üzerinden beslenerek Allah'ın varlığını inkar eden bir nlayışı dünyaya adil devlet anlayışı üzerinden Ateistlik servis edilmiştir. Ve bu inanışa aldanan insanlar Allah'ı inkar edebilme cahilliğini ve patavatsızlığını göstermişlerdir. Bu servisten Maalesef anaları ve babaları müslüman çocuklar da nasiplerini almışlardır.


Bu toplumu komünistleştirerek ateist bir anlayış hakim olmuştur. Devletler üzerinden yürütülen inkar, Allah'ı laiklik üzerinden hükmünü komünistlik üzerinden de tam varlığını inkar edilerek dinsizleştirilmiştir.


Devlet ideolojileri tarafından yürütülen bu proje komünizmin çökmesiyle Ateistliğin eski hızını kaybetmesine sebep olmuştur. Ateistliğin hızını kaybetmesine bir neden de dünya gerçeği, ilim, realite, Müslümanların bu konu hakkındaki hassasiyeti, Allah var mıdır yok mudur tartışmalarında çok ciddi birikimi ve delil açısından altyapısı olduğu için. Ateizmin çökmesine sebep olan nedenlerden sayabiliriz.


Bu telhikeyi gören ve bu projede başarısız olan emperyal güçler sahneye modern dünyanın ilahlarını oluşturmak maksadıyla yeni bir projeyle dinsizlik mücadelesini devam ettirdiklerini görüyoruz.


Bu proje aslında, en sinsi ve en tehlikelisidir. Ayrıca, eski inanışın yeni versiyonudur. Eski maskeyi çıkarıp yeni ve zamana uygun maskeyle karşımıza çıkarılmıştır. Mekke döneminde Müşriklik, Yüzyılın başında laiklik olarak ve yeni versiyonu olan Deistliktir.


Bu Deistlik inancı Ateistliğin çökmesiyle telaşlanan bu sapık zihniyet. Genelde dünyada özelde Müslüman gençleri hedeflemektedir. Türkiye'de de bu anlayışı 20-25 seneden beri yürürlüğe koydukları kanaatindeyim.


Gençlerin Üniveristelerde ideolojik yapıların yardımıyla ve daha önemlisi anne ve babalarımızın Allah kavramı üzerindeki yetersiz bilgileri nedeniyle rabbimizin gerçek tanımı üzerindeki sıkıntılardan ve zaafiyetten beslenen bu yapılar sahneledikleri bu anlayışı evet.


Bu kainatı yöneten bir güç var, bir el var diyerek Ateistliğin bir tık önüne geçerek kendi uydurdukları bir kavram üzerinden Allah anlayışı oluşturarak. Ve bu Allah anlayışını da o isim üzerinden kilitleyerek. Din denilen Peygamberin getirdiği bütün inanç sistemini inkar taktiği. Ve yalanlarıyla dini kendisini inkar edilmiştir.


Kendi oluşturdukları Allah tasavvuru üzerinden insanları, özellikle Müslüman çocukları kandırma ve aldatma zemini bulmuşlardır. Hee, bunu da söyleyeyim bu konuda bayağı mesafe aldıklarını görmekteyiz.


Namaz kılan anne ve babaların ismi Muhammed olan çocuklarımızı bu tehlikeli sürecin içinde görmekteyiz.


Deistlik kavramı üzerinden oluşan Allah olgusu dini açıdan bağlayıcılığı ve sorumluluğu olmadığı için ciddi anlamda cazip gelerek taraf toplamasına etken olmuştur.


İslam dünyasındaki bugünkü durumu da ortadayken bu hareket iyi bir zemin yakalamıştır.


Bu tehlikeli durumu hala anlamayan ve hissetmeyen biz müslümanların bu duruma etmemiz gerekir.


Kaderin cilvesine bakın ki, Deistliğin bugünkü geldiği nokta, geçmişte yamyamların ve ilkel inanışlardaki daha evvel tanımladığımız o anlayıştaki güç üzerinden anlam yükleyerek aynı özelliği görürsün. Fakat bize yeni bir şey bulmuş gibi sunuyorlar ve bizim çocuklar da farkına varmadan o beğenmediği ve küçümsediği o toplumların inancını başka bir isim üzerinden onlara inandıklarına şahitlik ediyoruz. Maalesef.


Bu insan Allah ilişkisindeki tarihsel serüvene baktığımızda anahtar kelimenin güç olduğunu görmekteyiz. Bütün bu anlayışlarda gücü öne çıkarılarak, bilerek veya bilmeyerek yanlış ve çarpık bir inanç anlayışı oluşturarak insanlık tarihi kötü bir sınav vermiştir.


YUSUF SURESİ 106. AYET

"ONLARIN ÇOĞU ŞİRK KOŞMADAN ALLAH'A İMAN ETMEZLER."


Bu yazdıklarımızı Allah'ın ayetleriyle örneklendirelim :

LOKMAN SURESİ 13. AYET

"LOKMAN OĞLUNA ÖĞÜT VERMİŞTİR: YAVRUM ALLAH'A ORTAK KOŞMA, ÇÜNKÜ ORTAK KOŞMAK BÜYÜK BİR ZULÜMDÜR."

RUM SURESİ 42. AYET

"DE Kİ: YER YÜZÜNDE GEZİN, ÖNCEKİLERİN SONUNUN NASIL OLDUĞUNA BAKIN. ONLARIN DA ÇOĞU ORTAK KOŞANLARDI."

EN'AM SURESİ 82.AYET

"İMAN EDİP DE İMANLARINA ZULMÜ(ŞİRKİ) KARIŞTIRMAYANLAR VAR YA, İŞTE GÜVEN ONLARINDIR VE ONLAR DOĞRU YOLU BULANLARDIR."


ALLAHU TEALA İLE İLGİLİ AYETLER


2 – 163 Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmân’dır rahîm’dir.


2 – 255 Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.


3 – 6 Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O’dur. O’ndan başka İlah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.


5 – 73 Andolsun, “Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah’tan başka İlah yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan inkar edenlere mutlaka (acı) bir azap dokunacaktır.


6 – 102 İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı’dır, öyleyse O’na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir.


43 – 84 Göklerde İlah ve yerde İlah O’dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.


44 – 8 O’ndan başka İlah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.


59 – 22 O Allah ki, O’ndan başka İlah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O’dur.


59 – 23 O Allah ki, O’ndan başka İlah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam’ır; Mü’mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir.


28 – 70 O, Allah’tır, Kendisi’nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.


23 – 91 Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O’nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden Yücedir.



İHLAS SURESİ

De ki; O Allah bir tektir.

Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir).

Doğurmadı ve doğurulmadı.

O 'na bir denk de olmadı.




Allah anlattıklarımızı anlama ve anlatma iradesi bahşetsin.