Notes

Düşünsene doğuyorsun ama aileni seçemiyorsun,
Tercih edecek olsan asla o kişilerin çocuğu olmak istemezdin, ruh hastası, kişilik bozukluğu , fakir, yobaz, cahil, olabilirler seçemiyorsun ama dünyaya gelmeyi ne olursa olsun bir şans olarak görüyorsun. Ailen nasıl olursa olsun onları seviyorsun, sevmek zorunda hissediyorsun, çünkü dünyada seni umursayan başka kimse yok. Yine onlardan medet umuyor, onlara sığınıyorsun. Seni kendi doğrularına göre büyütüyorlar, dünya üzerinde en çok dışlanan bir inanca, ırka mensup bile olabilirsin. Seçme şansın yok. Yetişkin biri olana ve kendi ayakların üzerinde durana kadar sana dayatılanlara sessiz kalıyorsun. Kendi ayakların üzerinde dursan bile doğduğun coğrafyada itilip kakılıp hor görülebilir, dışlanabilirsin. Bunlar hep ailenin suçu. Kendileri mutsuz oldukları bu dünyaya seni de mecbur bıraktılar.


Ailemiz bizi dünyaya getirir.
Biz tertemiz doğarız ama onlar aileleri tarafından kirletilmiştir. Bize de o kirliliği bulaştırırlar. İnandırıldıkları dine inanmamız için baskı yaparlar. Dediklerini yapmazsak şiddet bile görebiliriz. Tuttukları futbol takımı, milliyetçilikleri, sevdikleri yemekleri bile bize dayatırlar. Asla kendimiz olmaya izin vermezler. Veganlığı anlatınca, lütfen tercihlerinizi bize dayatmayın derler. Sahip oldukları, düşündükleri her şey sanki kendi tercıhleriymiş gibi.



DOĞUM KARŞITLARI

Çocuk dünyaya getirirken onların hiç üzülmemesini istersiniz, amaa..
Kaza geçirip ömür boyu felç kalabileceğini,
Erken ölebileceğinizi ve sizsiz kalacağını, hatta daha bebekken,
Maddi olarak çöküp sefil bir yaşam sürebileceğinizi,
Hasta olup ömür boyu kendinizi ona yük edecenizi,
Lgbt olup dışlanabileceğini,(homofobik değilim)
Toplumun kıstaslarında, ya da normlarında olmayan fiziksel görünümde olmadığı için mutsuz olacağını,
Takıntılarının canına okuyacağını,
Yaptığı her hatanın ya da beceremediği her şeyin ağır sonuçlarına katlanacağını,
Aşk acısı, aldatılma, terkedilme, kaybedişler yaşayacağını,
Hassas bir kişilikse her gün ağlayacağını,
Daha ilk okuldan başlayıp arkadaşlarıyla sürekli rekabet, yarış ve sınavda olacağını,
Bunlardan kaynaklı yoğun stres ve çöjüntü içinde olacağını,
Okulu hiç sevmeyebileceğini, tecavüz gibi geleceğini ama yinede okuması gerektiğini,
Çünkü size yük olmasını istemediğinizi,
Okul bitince acımasız patronların kanını emeceğini,
Sabah güneş doğmadan kar kış yollara düşeceğini,
Sevmediği bir işte çalışabileceğini,
Doğuştan ve çocukluktan kalan travmalarla psikolojik sorunlarıyla ömür bitirmeye çalışacağını,
Ona dayattığınız, inandığınız şeyleri istemeyip mutsuz olacağını,
Dininizi, yeme alışkanlıklarınızı dahi öngörmeyeceğini,,
Ve ölüm korkusunu her an ensesinde hissedeceğini,
Biliyorsunuz değil mi?
Onu bu zorlu yaşama sürükleyip mutlu olmasını istemek ironik doğrusu.

Kendinizi mutlu etmek, yalnız hissetmemek, özel günlerde biri kapımızı açsın, telefon etsin, soyadımızı sürdürsün diye başka birini daha bu adaletsiz yere getirmek bencilce değil mi? İnsana en büyük kötülüğü ailesi yapar..

antinatalizm basit bir ürememe çağrısından çok daha ötedir. o, dünyadaki tüm insanların ızdıraplarının nasıl bitirilebileceğine dair son derece temel fizik kanunlarına dayanarak verilen bir cevaptır. binyıllardır katlanarak rezil bir çarkla dönen kötülüğün ve esaretin duvarlarında açılan bir deliktir. artık kimse ızdırap çekmesin, para için birilerine köle olmasın, kimse tacize tecavüze travmaya maruz kalmasın ve bunu başarabiliriz demektir. bir ütopya vaadi değil bu. bu çok basit daimi bir fizik realitesi. bu bir termodinamik kanunu: evrende kendiliğinden gelişen tüm süreçler evrensel entropinin mutlaka artışına yol açar. yani ısıl dağılımınız homojenize olur. yani et bedeninizin kopyasını çoğaltmak gibi canice bir işe girişmezseniz, ilerleyen zamanla birlikte organizmanızı bir arada tutan enerji dağılacak, dokularınız ayrışacak ve hiçliğe karışacaksınız demektir. bunun için taşlı sopalı hiçbir kavgaya gerek yok, hiçbir sahte ego idealine gerek yok, sabah 8 akşam 5 köleliğine gerek yok, bunun için sadece bir bebeği asla dünyaya getirmeyecek bir iradeye ihtiyacınız var. hepsi bu. ardından, toprağı ve suyu kirletecek yeni bir kötülük klonunu geride bırakmama amacıyla bilinçle kendi soyunu kurutan nadir insanlardan biri olarak sonsuz karanlığın delinemez huzurunda olacaksınız. artık entropiyi kucaklama vakti. artık semavi saçmalıkların doğanın hakikati tarafından yıkılma vakti. kurbanlar verip yaşamı kanla kutsamanın ne iğrenç bir fikir olduğunu anlama vakti. bunlar için hiçbir aktif direnişe gerek yok. sadece pasif bir öz-yıkım iradesi. hepsi bu kadar.

varılacak bir yer yok. bütün amaçlar zamanın kıskacında solmaya mahkum. takip edilecek bir lider,önder,üstat,guru vb yok. hepsi sahte kişilikler. yürünecek bir yol yok. tüm öğretiler en özgürlükçüsü bile dogmadan ibaret. toplum diye bir şey yok, hepsi -ben de dahil- aç (sadece maddi anlamda değil manevi olarak da) bir çöplük kitlesinden ibaret. insanlığı ilerletmeye çalışan sözde ilerici bilim insanları - elon musk vb- şarlatandan ibaret. hizmet ettikleri şeyin insanlıktan başka her şey olabileceği ortada. iddialarıma kanıt yok. kanıta gerek de yok. ortada kanıtlanacak bir şey yok. insanın fiziksel evrimi milyonlarca yılda gerçekleşmiş olsa da buna eşlik edecek bilinç evrimi yalandan ibaret. insan, ilk çağda ne yapıyorsa şimdi de aynısını yapıyor. sadece maymunumsu kıllarından biraz arınıp iskeleti dikleşmiş o kadar. maslow piramidi hiçbir zaman gerçek olmadı.o sadece entellektüel bir soytarılıktan ibaretti. kişisel gelişim, sistemin kendi anti sistemini de kontrol altına alıp bunalan bilinçleri rahatlatmak için uydurduğu yalanlardan ibaret. kişisel gelişim yok. sadece kişilik adı altındaki kibirli bağlantıların - attachments- günden güne çözülüşü var. "çocuklarım için" "gelecek için" "ben kendim için bir şey istemiyorum başkaları için" "toplumun refahı için" yalan. hepsi, tamamen yalan. hümanistik lafların tarihi dolalı çok oldu. sevgi ve aşk gibi ticari metalar bile baydı artık. ne zaman gerçek olmuşlardı ki. hayır, biraz algıları açık olanlar makyajın arkasındaki çürümüşlüğü görüyorlar. ve biliyoruz ki sevilmeye, affedilmeye, kabul edilmeye vb bu tür romantik kusmuklara ihtiyacımız yok. sadece çekip gitmeliyiz buradan. daima , sonsuza dek. öyle bir sistemdeyiz ki ölüm sonrasında bile tekrar dünyaya döndürüp köleler gibi sömürebilecekleri bir matrix benzeri döngü yaratmış olabilirler. mutlak kötülüğün düşünemeyeceği bir şey mi bu ? hiç sanmıyorum. tekrar ediyorum, ölüm sonrası yaşam fikri iyimserliğimin değil mutlak kötülük sistemini görebilmemin sonucudur. dünyadayken sahte kişiliğin yönelttiği her türden maddi manevi yalanlara fazlaca bağlanıp da öldükten sonra bunlara sahip olmaya devam etme sözü verilerek geri gönderiliyor olma ihtimalimiz var. ve hafızamız silinerek de belki de bunu hatırlamıyor olabiliriz. işte mutlak kötülük diye buna derim. bundan daha korkuncunu düşünemiyorum. çok dikkatli olmak lazım. artık uzun geceye giriyoruz. havamız hiç olmadığı kadar kirli, sularımız azaldı, enerji sıkıntısını alternatif yenilenebilir kaynakların karşılayamayacağı ortada. yemeklerin içindeki uzun ömür veren zehirli fonksiyonel kimyasallarla gıdaların kendisi bile kanser kaynağı oldu. bu sözde mars'a yerleşme planları sizin benim gibi sıradan halk için mi sanki ? hayır, oraya sadece dünyayı tam anlamıyla cehenneme çevirdikten sonra belirli bir elit kesim gidebilecektir. başkası değil. dediğim gibi, bence son yüz yıla giriyoruz. petrol git gide derinlerdeki fosillere kayıyor. karbon ayak izinin artış yüzdesi ortada. artık yolculuk vakti yaklaşıyor. ölünce her şeyden kurtulacağımıza ben de yürekten inanmak isterdim. ancak o zaman bile ızdırap bitmiyor olabilir. dünyadayken tüm bağları olabildiğine gevşetmek lazım. tabi ki organik karbon bazlı canlılar olduğumuz için mutlaka fizyolojik ihtiyaçlar ve bunları tedarik eden diğer organizmalara mecburi bağlarımız olacak. ancak bunu aşan, ileri bir romantik vıcıklık, veya maddeye (servet,gösteriş,güç takıntısı), veya manevi eril ideallere (onur, kahramanlık, vatanseverlik, erkeklik vb) bağlanıp bunlarla kendini tanımlayanların hali çok daha beter olacaktır. uzun gece geliyor. bağları gevşetin. kopmaya hazırlanın.

''Ne mutludur ölüler! Deliliğe kapılarak doğuranlar üç kez daha fazla mutsuz! Ne mutludur hadımlar! Ne mutludur kısırlar! Döllemektense sefahati tercih edenler de mutludur! Çünkü şu an için otuz bir çekenler ve oğlancılar aile babalarından ve analarından daha az suçlu, çünkü onlar kendi kendilerini yok ederken, diğerleri gereksiz ağızları çoğalta çoğalta dünyayı yok edecekler. Kendilerine saygı göstermeye bizi mecbur eden ve bize akıl dışına çıkmayı öğreten tinselciler utansın! Eğer onlar olmasaydı daha az sefil ve daha az gülünç olurduk, bu hayal vaizleri ve beş para etmez teselliciler artık hiçbir işimize yaramıyorlar; yalnızca kendimize dair, onlara dair ve gerçekliğimize dair bizi aldatmaya yaradılar. Kalpazanlar cezalandırılıyor ama yanlış fikirlere itibar kazandırarak yaşayanlar esirgeniyor, öyle mi? Hoşgörü bir aldatmacadır ve saygı bir sayıklama, bunu işitmek için para alıyor ve ödüyoruz, cehennem ateşine gömülmeden önce bizi ölüme götürenleri ölüme yollayacağız, bizden esirgemedikleri yolları düzleştireceğiz, sonra son olacak.''