NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

Program İsmi: Gecenin Gölgesinde
Yer: Mersin Üniversite Radyosu
Tarih: Cuma 23:00

Sinyal:
10 sn bekle
ekstraları silerim olmadı

Gecenin Gölgesinde (bunu da bikaç kez tekrar et)

yine 10 sn bekle

Hazırlayan ve sunan Muhammed Cebeci

Giriş Konuşması:
102.8 Mersin Üniversitesi Radyosunda, Gecenin Gölgesinde, adlı programıma hoş geldiniz.

Her hafta sizle gerilim, korku ve adrenalin dolu bir hikaye paylaşıcam. Hayal gücünüzün sınırlarını zorlayacak ve sizi korku dolu bi yolculuğa çıkaracak ilk hikayemi anlatmaya başlamak için sabırsızlanıyorum.

Karanlığın içinde kaybolmanın ve korkuyla yüzleşmenin vakti geldi.

Hikayemizin adı: Her Doğum Günümde Ölmek Zorundayım

Hikaye:
İlk kez 18 Ağustos 2006'da öldüm. Pek hoş bir ölüm değildi, beklediğim bir ölüm de değildi. Hayatımı yok eden sadece rastgele bir şiddet eylemiydi… ve birdenbire ortaya çıktı.

Yoğun bir iş gününün ardından kafede kahve içerek kafa dağıtıyorduk. Kahve alma sırası bendeydi, bu yüzden garsonun dikkatini çekmeye çalışıyordum.

Birinin böbreğime yumruk attığını hissettim. İlk başta birinin bana vurduğunu sandım ama sonra bir sıcaklık hissettim ve gömleğimden aşağı akan kanın hızla aktığını hissettim. O anda gerçekten bıçaklandığımı fark ettim.

Hatırladığım kadarıyla o kadar da acı verici değildi. Yine de bacaklarım dayanamadı ve yere yığıldım. O zaman bile, ölüyo olabileceğim gerçeğini göz ardı ederek, pahalı takım elbisemi mahvetmekten daha çok endişeleniyodum.

İşte yaklaşmakta olan ölüm, bu kadar komik bir şey. Herkes kendilerinin istisna olduğunu, evrenin onlara dayattığı korkunç durumdan kurtulacaklarını düşünüyor.

En azından, canım bedenimden çekilirken ben böyle düşünüyodum. Etrafımdaki dünya kararmaya başladı ve ben farkına bile varmadan ölmüştüm.

Sonrası bi boşluktu. İlk başta karanlıktan biraz fazlası gibiydi, sadece uzaktaki tuhaf şekil ve renkler kırılıyodu. Çevre hissini yeniden kazandıkça, acının, ıstırabın ve ölümün olmadığı yeni bir dünyaya doğru sürüklendim. Orada sadece farklı yerlere yolculuk yapan insanlar vardı. Hepsi benim gibi öldü mü, yoksa henüz doğmadılar mı bilmiyodum. Tek bildiğim artık korkmadığımdı. Endişelerim ve tüm korkularım geride kalmıştı.

Uzakta, sonsuz uzakta bi ışık belirdi. Bunun benim son hedefim, yaşadığım kısa hayattaki tek amacımın o ışığa gitmek olduğunu biliyodum. Ne yazık ki o kadar ileri gidemedim…

Kendi yatağımda sarsılarak uyandım, terden sırılsıklamdım ve deli gibi titriyodum. Elimle hemen bıçaklandığım yarayı kapatmaya çalıştım... ama artık orada değildi. Aslında üzerinde tek bir çizik bile yoktu.

Hepsi bir rüya mıydı?

Komodinin üzerinde duran telefonum titredi. Düzinelerce kısa mesaj ve cevapsız çağrı vardı. Bakmak için elime aldım.

Okuduğum ilk mesaj "Dostum, kafedeyiz. Gelmiyor musun?”du. 21:43'te gönderilmişti.

İkinci mesajda "Rick, nerdesin sen!?" yazıyordu ve 22:23'te gönderilmişti.

Daha sonra bir mesaj daha geldi.

“Sanırım uyuyakalmışsın. Doğum Günün Kutlu Olsun Rick.

Sonra yirmiden fazla telefon görüşmesi yaptım ve tüylerimi diken diken eden bir mesaj aldım.

"Lütfen, şu telefonu aç! Danny'ye bir şey oldu."

Hemen geri aradım. Parmaklarım hem korkudan hem de daha bi gece önce yaşananlardan dolayı titriyodu. Ölümüm bir kabustan biraz fazlası olsa bile arkadaşlarımla kafede buluştuğumdan emindim.

Telefon üç kez çaldı, ardından Jake açtı.

“Rick, sen misin? Nerdesin sen?" Jake paniklemiş bir sesle sordu.

"Ben... ne olduğunu bilmiyorum. Sanırım uyuyakalmışım."

Jake açıklamamı dinlemeden, "Danny dün gece bıçaklandı" dedi.

“Bıçaklandı mı? Nasıl?"

"Bilmiyorum. Kaçığın biri ona doğru yürüdü ve onu bıçakladı.

Şok içinde neredeyse telefonumu düşürüyodum. Danny de tıpkı benim gibi, tamamen aynı yerde saldırıya uğramıştı. Aklımdan binlerce düşünce geçti, ama korku, hızla asıl endişem haline geldi.

"O iyi mi?” diye sordum.

"Hala ameliyatta. Sadece eşine haber veriyorlar; bekle, işte eşi geliyor.”

Jake telefonunu indirdi ama tartışmalarının boğuk sesini hâlâ duyabiliyodum. Danny'nin eşi üzgün duyuluyordu ama sözlerini çıkaramadım.

"Jake?" Diye seslendim.

"O... o öldü... Danny öldü..."

Sonraki birkaç dakika bi bilgi bulanıklığına dönüştü. Hepimiz Danny'yi çocukluğumuzdan beri tanıyoduk ve o artık yoktu. Katil kafeden bile çıkamadı. Görünüşe göre başka bi kişiye saldırmaya çalışırken müşterilerden biri tarafından vuruldu.

Yine de o gece ölmem gerektiği hissinden kurtulamıyodum.

Ne olursa olsun zaman, cevapsız akıp gidiyordu. Bazı arkadaşlarımız Danny'nin ölümünden sonra işi bıraktılar ve umutsuzca hayatlarına devam etmeye çalıştılar. Onları suçlamıyorum benim de biraz mesafeye ihtiyacım vardı. O gece yaşadıklarımı onlara hiç anlatmadım, zaten bi faydası da olmazdı.

Bir yıl geçti ve neredeyse hiçbir arkadaşımla konuşmadım. Danny'nin ölümünün ardından bir nebze normalleşmeye başladım ama bunların hepsi 18 Ağustos 2007'de sona erdi.

Doğum günüm yine gelip çatmıştı ve bunu kutlamaya kesinlikle niyetim yoktu. Bunun yerine hastayım diyip işe gitmedim ve evde tüm günümü video oyunları oynayarak geçirdim.

Geceyarısında, uyumaya hazırlanırken ön kapının zorla açıldığını, ardından ayak seslerinin ve fısıltıların geldiğini duydum. Koltuğumdan kalktım. Sessizce yürürken ayağım takıldı ve büyük bi gürültüyle yere düştüm.

Sonrasında öfkeli bi adamdan gelen ses, "Evde kimsenin olmayacağını söylediğini sanıyordum?" dedi.

İkinci kişi "Merak etme, ben onlarla ilgileneceğim." dedi.

Ayak sesleri hızla bana doğru ilerledi. Kapıyı kilitlemeye çalıştım ama çok hızlıydılar, kapıyı tekmeleyerek açtılar ve beni yere düşürdüler.

Maskeli bi adam elinde silahla odama girdi. Silahı bana doğrultup tetiği çekmeden önce benimle sadece tek bir cümle konuştu.

"Sessiz kalmalıydın."

Maalesef adam çok kötü bir atış yaptı. Kafamı hedef almıştı ama onun yerine boğazımı vurmuştu. Orada öylece yatıyordum, çaresizce nefes almaya çalışırken can çekişiyordum. Sürünerek uzaklaşamadım ve yardım isteyemedim.

Tıpkı bi yıl önce olduğu gibi, kendi doğum günümde öldüm.

Sonunda bedenimdeki hayat çekilip, korkunç acı dindiğinde, öbür dünyaya geri dönmüştüm. Hayatın kıyısında duran aynı renkli boyuttan geçtim. Geçen şekillere ve renklere hayran kaldım.

Uzakta, dalları gövdesinden sonsuza kadar uzanan bir ağaç gördüm. Her dalda, gerçek ama bizim dünyamızda var olmayan bir kişi sallanıyordu. Onları ziyaret etmek isterdim ama hedefim bu değildi. Çünkü tıpkı eskisi gibi, önceki gece yaşananlardan zarar görmeden kendi yatağımda uyandım.

Telefonum çaldı ve içim anlaşılmaz bir korkuyla doldu. Hâlâ tam olarak inanamıyodum, ama ölümde benim yerimi birisinin alacağını anlamaya başladım.

"Merhaba?" diyerek telefonu cevapladım.

"Rick, ben baban... annen... o... dün gece vefat etti."

Boğazımda bir yumru oluştu. Bundan sonra ne olacağını biliyordum ama sormam gerekiyordu.

"Nasıl... ne oldu?"

"Polis bunun ters giden bir hırsızlık olduğunu söylüyor. Bilmiyorum, geç saatlere kadar çalışıyodum… Orda olmalıydım…”

Tartışma burdan sonra kesildi. Babam perişan haldeydi ve zar zor tutarlı cümleler kurabiliyordu. Orada olmadığı için kendini suçladı ama ben gerçeği biliyordum. Benim hatamdı.

Sonraki iki ay boyunca derin bir depresyona girdi. Onu suçlayamazdım, hayatının aşkını yeni kaybetmişti. Parçaları toplamasına yardım etmek için onun yanına taşındım. Güçlü gözükmek için elinden geleni yapıyodu ama yıkılmaya ne kadar yaklaştığını görebiliyordum.

“Keşke orada olsaydım…”

"Senin hatan değildi baba. Eğer orada olsaydın, sen de gitmiş olabilirsin."

"Bunu bilemezsin."

Ama biliyordum çünkü hırsızların asla ailemin evini ziyaret etmemeleri gerekiyodu. Beni öldürmeleri gerekiyodu. İtiraf etmeliydim, ona gerçeği söylemeliydim. Ama nasıl yapabilirim ki?

Yarım yıl geçti ve sır, sürekli içimi kemiriyordu. Olan bunca şeyden sonra hâlâ bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyodum. Yine de lanetimi paylaşma zamanının geldiğine karar verdim.

"Baba konuşabilir miyiz?"

"Evet, noldu?" Yüzünde endişeli bir ifadeyle sordu. Beni iyi tanıyodu ve ağır bi yükün üzerime çöktüğünü görebiliyodu.

Ona ilk ölümümü en ince ayrıntısına kadar anlatarak başladım. Elbette o gece barda insanların tanık olduğu her şeyle eşleşiyodu, hatta bıçak yarasının yeri bile. Ona Danny'nin benim yerimi aldığını ve kendimi suçlu hissettiğimi söyledim.

Doğal olarak ilk başta şüpheciydi. Ama sonra annemden bahsettim. Ona hiçbir ayrıntıyı esirgemedim; Nerden vurulduğumu, kapının kırıldığını ve iki soyguncunun olduğunu söyledim. Her ayrıntı, her harfe kadar mükemmel bi şekilde eşleşiyodu.

"Çok üzgünüm baba. Benim hatamdı. Onu öldürdüm." dedim.

Sessizce oturdu ve ona söylediklerimi düşünmeye başladı.

"Bu senin hatan değildi." dedi.

Kafam karışmıştı. Sözlerinde tek bi gram bile öfke yoktu, yalnızca ezici bi empati vardı.

"Bunu nasıl söylersin? Ölmesine gerek yoktu."

Konuşmadan önce, sonraki kelimelerinin üzerinde dikkatle düşündü.

"Yanlış bir şey yapmadın Rick. Sen kendi hayatına devam ettin ve bunlar başına geldi. Neden geri getirildiğini, hatta nasıl getirildiğini bilmiyorum ama sana yapılanların sorumlusu sen değilsin." dedi.

"Yani bana inanıyor musun?" Diye sordum.

Başını olumlu anlamda salladı ve bana sarıldı. Aniden artık dünyada yalnız değildim, biri bana ne olduğunu biliyordu.

"Ya tekrar olursa?" diye sordum.

"O zaman bunu birlikte aşarız." dedi.

Bi sonraki doğum günüm yaklaşırken bile bu sözlerinin arkasında durdu.


Bu yılki ölüm daha hafifti. Duşta kaydım ve boynumu kırdım. Dünyayı üçüncü kez terk ederken aklımdan geçen son düşünce şuydu: “Ne kadar da klişe…”

Bir kez daha yatağımda uyandım. Hala hayatta olduğundan emin olmak için babama seslendim, benim yerimi almış olabileceğinden dehşete düşmüştüm. O koşarak yanıma gelip ne olduğunu sorana kadar stresten ölüyodum.

"Boynumu kırdım... Ama sanırım iyiyim." dedim.

O zaman yerimi kimin aldığını anlamam biraz zaman aldı. Ama patronumun öldüğünü duyduğumda içimde bi şeyler koptu. O, şimdiye kadar tanıştığım en nazik adamdı ve tıpkı benim gibi kaymış ve boynunu kırmıştı.

Bu bardağı taşıran son damla oldu. Bu, görmezden gelebileceğim tuhaf bir tesadüf ya da bir önsezi değildi. O anda ve orada bu sorumlulukla yaşayamayacağıma karar verdim. Kendi hayatımdan vazgeçmem anlamına gelse bile buna bir son vermem gerekiyordu.

Kendi kaderimin kontrolünü elime alırsam ve kendi doğum günüm dışında kendimi öldürürsem belki daha fazla insanın ölmesini önleyebilirim diye düşündüm.

İlk olarak babama neden evinden ayrılmayı seçtiğimi açıklayan uzun bir mektubu arkamda bıraktım. Onunla yüz yüze gelemezdim, beni bu durumdan vazgeçirmeye çalışacağını biliyodum ama bu yapmam gereken bi şeydi. Daha fazla insanın benim yüzümden ölmesine izin veremezdim.

Ne yazık ki kader, planlarımı suya düşürdü. Ne kadar çabalasam da kendi hayatıma son veremedim.

Kendimi asmayı denedim ama ip koptu. Daha sonra kendimi vurmaya çalıştım ama silah tutukluk yaptı. Arabayla son hız giderken bir ağaca çarptım ama bir şekilde ondan da kurtuldum… Her türlü girişim başarısızlıkla sonuçlandı. Yapabileceğim tek şey bir sonraki doğum günümü beklemek ve benim yerime birinin ölmesine izin vermekti. Ne kadar çabalasam da ölemedim. Kaderin kölesiydim ve o da beni mahvediyordu.

2009 yılında sarhoş bir sürücü bana çarptı… ve benim yerimi kız arkadaşım aldı.

2010 yılında boğuldum… ve nazik komşum bu ölümü yaşamak zorunda kaldı.

2011 yılında beynime pıhtı atması sonucu öldüm… ve bu da teyzemin ölümüyle sonuçlandı.

Vesaire vesaire… Her sene öldüm ve yerime bir yakınım geldi. Bi çıkış yolu bulmaya çalıştım ama kader buna izin vermedi.


Yıllar geçti ve 18 Ağustos 2019'da on dördüncü kez ölecektim. Bir hafta önce zaten hastalanmıştım, bu da doktorların kafasını karıştırmıştı. Her laboratuvar değerine göre iyiydim ama giderek hastalanıyodum. Babam da ben de zamanımın yaklaştığını biliyorduk ama aynı zamanda zorla geri getirileceğimi de biliyoduk.

Sonra doğum günümün gece yarısı kalbim dayanamadı ve tekrar öldüm.

Ve yine kendi yatağımda sarsılarak uyandım ve hastalık uzak bir hatıra gibi geldi.

"Baba?" diye seslendim.

Cevap yok.

Yataktan kalktım ve tekrar seslendim. Sessizlikle karşılandım. Üçüncü kez seslenmeme gerek yoktu, ne olduğunu zaten biliyodum. Geleceğini bildiğim şeyden dehşete düşerek dikkatlice odasına girdim...

O ölmüştü... Kalp krizinden. Benim yerimi almıştı ve onu kurtarmak için hiçbi şey yapamadım.

Cenaze bulanık bir şekilde geldi ve gitti. Göze çarpan tek şey boş sandalyelerdi. Ondan önce ölenlerin sandalyeleri. Bazıları kendi hayatlarını yaşamış ve doğanın istediği gibi ölmüştü ama bazılarının yaşaması gerekiyodu ve benim yerime ölmüşlerdi.

Babamdan bana birçok şey miras kaldı. Bunların arasında bana yazılmış bir mektup buldum. Oldukça yıpranmış görünüyodu, bu yüzden bunu uzun zaman önce yazdığını söyleyebilirim.

Mektup şöyleydi:

Sevgili Richard,

Bugün senin doğum günün ve annenin ölümünün üzerinden resmi olarak bi yıl geçti. Onu çok özlesem de, hâlâ yanımda olduğun için şükrediyorum. Biliyorum ki eğer ona seçim şansı verilseydi senin yaşamanı isterdi ve ben de aynı şekilde hissediyorum.

Bi gün ölümde senin yerini alabileceğimi ikimiz de biliyoruz. Eğer yaşaman anlamına geliyorsa, hayatımı mutlulukla verirdim, bundan asla şüphen olmasın. Bu laneti sen seçmedin, o yüzden asla kendini suçlama, sadece herkesin yapması gerekeni yap: Çevrendeki insanlara olabildiğince değer ver, çünkü hangi günün onların son günü olabileceğini asla bilemezsin.

Seni seviyorum."

O mektubu okuduğumdan beri bi çıkış yolu arıyorum. Babam geride kalmamı isteyebilir ama birinin yerini aldığımı bilerek nasıl yaşayabilirim ki?

Şehirden ayrıldım. Bi kulübede, insanlardan uzakta yaşamaya başladım. Beni önemseyen birileri olmazsa kimse ölmez diye düşündüm. Bi çözüm yolu bulana kadar kimseyle iletişim kurmamaya karar vermiştim.

Ta ki yeni eşimle tanışana kadar. Kate anlayışlıydı. Ona başımdan geçenleri anlattığımda dehşete düşse de her zaman bana destek oldu. Şimdi çocuklarımız var. Neyse ki ikisi de hala hayatta ve iyi.

Ama beni bi şekilde tanıyan, iletişim kurduğum insanlardan biri her yıl ölmeye devam ettiğine göre eğer bu insanları çoğaltırsam ailemden birinin ölme olasılığını azaltmış olurum diye düşündüm.

Basit bi matematik. Seçenekler arttıkça ailemin seçilme olasılığı azalıyor.

Vee bugün sizinle de tanışmış olduk. Artık sohbetimin olduğu, sırlarımı bilen birisiniz.

Ben Richard Saxon. Hayatınızı mahvedeceğim için özür dilerim.

Bitiriş:
3 sn bekle. Fon müziğini değiştir.

Vee evet. Hikayemiz böyleydi. Richard Saxon'dan olağanüstü bi kurgu. Ve şu ana kadar tükettiğim korku hikayeleri arasında en iyisi diyebilirim. Hani çok iyi bir film bittiğinde hafızanı silip yeniden başlamak istersin ya. Bende de aynı etkiyi yaratıyo bu hikaye. İlk okuduğum ana dönmeyi çok çok isterdim. Son cümleleri okurken tüylerim diken diken olmuştu. Umarım siz de benimle aynı duyguları hissedebilmişsinizdir.

Kapanış konuşmasına geçmeden önce size ilginç bi sorunun cevabını vermek istiyorum.

İnsanlar neden bile bile korkmak ister?

Daha önce hiç düşünmüş müydünüz?

Sosyal psikolog Jeffrey Goldstein'a göre yaşadığımız uygarlık, bize tek-düze, rutinin dışına çıkmayan, heyecandan yoksun bi hayat sunuyo. Gündelik yaşamda acayiplikten uzak bi yaşam sürmemiz, okul-iş-ev üçgeni arasında kayboluyo olmamız, korku içerikleriyle aramızda bi bağ kurmamıza ve hatta o senaryoların içinde yaşıyomuşuz gibi düşünmemize neden oluyo.

Başka bi teoriye göre de, korku duygusu, adrenalin salgılamamıza sebep oluyo. güvenli olduğunu bildiğimiz bi ortamda korku içerikleri tüketmek, oturduğumuz yerden adrenalin salgılamamızla sonuçlanıyo ve içeriği tüketmeyi bıraktığımızda ekstra mutluluk ve rahatlamışlık hissediyoruz. dolayısıyla bu durum, korkudan kurtulma mutluluğunu tekrar yaşamak istememizle sonuçlanıyo.

Ve bu anlattığım şeyi sadece korku hikayeleri veya filmleri için düşünmeyin. İnsanların lunaparklarda çılgın aletlere binmelerinin sebebi de bu aslında.

Her neyse. Vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim. Her cuma, 23:00'da yeni bi hikayeyle karşınızda olucam.
Esenlikle kalın.
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.