Notes
Notes - notes.io |
Küçük goblin çocukları, kendi toplumlarının acımasız gerçekleriyle birlikte büyüdüler. Bu toplulukta, güçlü olan kazanırken zayıflar yok olmaya mahkûmdu. Hayatta kalmak için hile ve entrika her günün parçasıydı. Her bir goblin, çetesi içindeki konumunu güçlendirmek, kaynakları ele geçirmek ve kendi hayatta kalma şansını artırmak için sürekli bir rekabet içindeydi.
Goblin çetesi, yıllar boyunca yaptıkları yağma ve saldırılarda becerikli bir şekilde hileli planlarını uygulamış, diğer gruplardan kazanç sağlamıştı. Yine bir gün bu çete bir kervana yağma düzenlerken Jag isimli bir goblin kafasına yediği bir darbe sonucunda bayıldı. Ve bu dış güçlerle olan bir şey değildi, Jag kafasını bir ağaç dalına çarparak bayıldı. Uyandığında hava hatırladığından çok daha farklıydı.
Bulutlar gökyüzünü gri bir örtü gibi kaplamıştı. Görkemli ve tehditkar şekilleriyle birleşen bulutlar, güneşin her bir ışığını engelleyerek dünyayı kapkaranlık bir hale getirmişti. Gökyüzünde gezinen kalın bulut kütlesi, dalgalar halinde yayılan yağmurun habercisiydi. Rüzgar, huzursuz ve dalgalı bir şekilde esiyordu, ağaçların dalları ve yaprakları onun hışmına kapılıyordu. Gök gürültüsü, derin ve yankılı bir sesle bulutların arasından yankılanıyordu, ardından hemen peşinden parlayan yıldırımlar, gökyüzünü aniden aydınlatıp karanlığa göz kırpıyordu.
Jag hızlı adımlar ile çetesinin olduğu mağara için yola çıktı. İnlerinin olduğu yere geldiğinde ise beklemediği bir şey gördü. Gözleri, yoldaşlarının cesetleriyle dolu olan mağaranın içindeki manzaraya odaklandı. Ancak daha da şaşırtıcı olan şey, bunun dışarıdan gelen bir saldırı sonucu olmadığıydı. Bu manzara yoldan geçen güçlü bir canavarın işi değildi, veya maceracıların işi de değildi. Mağaranın içindeki çatışmanın yarattığı karmaşıklık, Jag'in goblin zihnini zorluyordu. Cesetler, hayatının bir bölümünü geçirdiği ve birlikte çalıştığı kişilerdi; ancak şimdi, birbirlerine karşı koyarak trajik bir sona sürüklenmişlerdi. Ve bu kadar kan ve dehşetin ortasında duran ve dikkat çeken bir şey vardı, bir altın sikke. Ölümün gölgesinde parlayan altın, sanki içindeki ateşle ışıldayan, kayaların arasında bir mücevher gibi duruyordu. Kanla ve dehşetle çevrili, ama onlardan bağımsız, kendi varlığıyla bu trajik manzaraya meydan okuyordu. Göz kamaştırıcı parıltısı, çevresindeki kaosun içinde bile görkemli bir huzur vaat ediyordu. Her bir yansıma, çevresindeki ölüm ve yok oluşun masum bir anısına dönüşüyordu. Altın parça, sanki bu trajik sahnenin anlamını taşıyarak sessiz bir şahitlik yapıyordu. Bu Cesetler arasında duran altın para, sanki olayların bir aracısıydı. Tüm bu ölümlü anılarından ve kaostan bağımsızdı. O, sadece bir altın para gibi görünse de, çevresindeki trajik sahnenin içindeki sessizliğiyle büyüleyiciydi. Belki de bu sikkenin taşıdığı gizem, çözülmesi gereken bir bilmeceydi.
Jag, bu parlak ve büyülü sikkeyi alırken, onun altında yatan potansiyeli sezmekte güçlük çekmemişti. Altın sikke, olağanüstü güçlere sahipmiş gibi duruyordu, göz kamaştırıcı parıltısı her bakışta büyülenmeye yol açıyordu. Goblinlerin doğasında bir açgözlülük yatardı ve bu büyülü sikke, onların doğasına bir şekilde hitap etmişti. Mağaranın derinliklerine doğru ilerlemeye başladı ve çetesinin değerli eşyaları tuttuğu yere geldi. Ancak her ne kadar goblinlerin koleksiyonları, parıldayan mücevherler ve paralarla dolu olsa da, bu büyülü sikke şimdi onların en değerlisiydi. Diğer hazine parçaları, bu sihirli altın sikkenin yanında soluk kalıyordu. Diğer altın sikkeler gibi pürüzsüz olmak yerine, bu büyülü sikkenin kenarlarındaki işlemelerde ince, mistik semboller ve simgeler vardı. Altının yüzeyi, her açıdan bakıldığında farklı bir ışıltı gösteriyor ve sanki içinde sonsuz bir potansiyel saklıymış gibi duruyordu.
Bir süre sonra, bu rezil kokudan yırtıcı hayvanlar gelmeden önce yanında en değerli varlığı olan sikkesi ve topladığı diğer eşyalar ile mağaradan sonsuza dek ayrıldı. O, bilinmeyenin peşinde, yeni bir maceraya yelken açmıştı. İlk olarak, ormanın gizemli ve yoğun derinliklerine doğru yol aldı. Yemyeşil ağaçların arasında ilerlerken, doğanın gizemli sesleri ve çevresindeki canlılık ona eşlik ediyordu. Ancak bu güzellik, beraberinde büyük tehlikeleri de getiriyordu.
Ormanda ilerledikçe, karşısına dikilen ilk zorluk, devasa bir örümcek ağının içine sıkışmış bir şekilde bulduğu bir gezgin oldu. Bu gezgini gördüğünde aklına ilk gelen şey, bu savunmasız anında onu öldürüp, değerli hazinelerine el koymaktı. Fakat Jag eskisi gibi değildi. Artık yeni bir 'oyunu' vardı. Yalnızta bulduğu bir aktivite, Bu sikkeyi atıp tutmak. Ve bu durum ile karşı karşıya kaldığında, aklına müthiş bir fikir geldi. Neden bu duruma, güzelim sikkesi ile karar vermiyordu, bu mükemmel bir fikirdi. Karşısındaki gezgin ise, önünde korkunç bir manzaraya tanıklık ediyordu. Gülerek para atan bir goblin, bunu gördüğünde tüm umutları suya düştü. Fakat bu goblin beklenmedik bir şey yapıp, parayı yakalayıp baktıktan sonra, bu gezgini kurtarmaya başladı. Gezginin son dakikalarda geçirdiği olaylar, başını ağrıtmaya başlıyordu. Tabi yaşananlardan şikayetçi değildi. Ancak bu, beraberinde ölümcül bir örümcek sürüsünün saldırısını getirdi. Jag ve yolcu, hayatta kalmak için birlikte savaşmak zorunda kaldılar. Güçlerini birleştirerek örümceklerin saldırısını püskürttüler. Jag, bu gezgin sayesinde bir çok şey öğrendi. Gezgin ise, kendini Jag'a borçlu hissediyordu. Bu yüzden ona bir arma verdi, ve bir şeye ihtiyacı olursa onu bulmasını söyledi. Konuştuklarından sonra coğrafi bilgiler öğrenen Jag Zonthar adlı bir yerin yakınlarında olduğunu öğrendi. Bu gezginin hayali, bir gün zengin olup Beyaz Şehir'de yaşamaktı.
Bu şekilde belli badireleri atlattıktan sonra, hareketlerinin belirsizliği, insanlarda iyi bir izlenim bırakmadı. Onun için her şey bir kumar gibiydi. Tabi o zamanlar Jag, kumar isimli illetin ne olduğunu bilmiyordu. Jag, bir zaman sonra gizemli bir mücevherin, "Gizli Gül" olarak bilinen efsanevi bir elmasın peşine düştü. Tabi bunu da leydi şansa karar verdirtti, en değerli hazinesi ile.. Efsanelere göre, bu elmasın büyülü güçleri olduğuna inanılıyordu ve ona sahip olanın istediği yere gizlice ışınlanabileceği söyleniyordu. Efsanevi elmasın izini sürmek, Jag'i gizemli bir sığınağa götürdü. Ancak sığınakta, elmasın korunduğu yerin, tehlikeli bir suç lordunun evi olduğu ortaya çıktı. Jag, suç lordunun koruması altındaki sığınağa sızmalı ve elması bulmalıydı, ancak bu ancak en üst düzeyde gizlenerek ve hünerlerini kullanarak mümkün olacaktı. Jag, gecenin karanlığını ve gölgeleri ustaca kullanarak sığınağa yaklaştı. Dikkatle korunan duvarları aştı ve sığınağa gizlice girdi. İçeride, bekçilerin dolaştığı ve tuzağın her köşede gizlendiği bir labirent gibi karmaşık yerler vardı. Jag, gizlenmek için yeteneklerini kullanarak tehlikelerin arasından sızmalıydı.
Sığınakta ilerledikçe, büyükçe bir ev buldu, bekçilerin dikkatinden kaçınmak ve koridorlardaki kilitli kapıları açmak için hünerli bir şekilde becerilerini kullandı. Her adımda, Gizli Gül'ün büyülü gücüne biraz daha yaklaşıyordu. Ancak suç lordunun adamları ve büyülü korumaları her köşedeydiler. Sonunda, efsanevi elmasın saklandığı odaya ulaştı. Fakat burda elmas falan yoktu. Jag'in goblin gözleri bir tür pelerin görüyordu.
Bu pelerin doğanın büyüsünü yansıtan muazzam bir güzelliğe sahipti. İpek gibi yumuşak ve ince kumaş, doğal tonlarda yeşil, kahverengi ve bronz renginde dokunmuştu. Ancak pelerin, beklenmedik bir şekilde büyülü tuzağa sahipti ve bir dizi karmaşık engelle çevrilmişti. Jag, daha bir şey deneyemeden bulunmuştu. Bir anda her yerden muhafızlar çıktı. Fakat şansmıdır, yoksa yetenek mi bilinmez. Bir kaç kez ölümle burun buruna geldikten sonra, kaçmayı başarmıştı. Tabi, bunu ucuz bir şekilde atlatamamıştı. Dinlenmek için ilk oturduğu ağaç altında, kan göleti oluş, bu doğru. Pelerini almayı başarmıştı. Ve bunu neredeyse hayatı ile ödüyordu. Fakat neyseki, evin sahibinin başka işleri varmış gibi gözüküyordu.
Bu yaralarla Jag'in ne kadar hayatta kalıcağı şahibeliydi. Hayatının değiştiği o gün gibi, Hava huzursuz edici bir şekilde kapanıyordu. Yağmur damlaları, başlangıçta hafif bir serinlikle başlamış, sonra birbirini izleyen şiddetli yağmurlarla birleşmişti. Toprak, bu özlemle beklediği yağmurun altında canlanıyordu, çiçeklerin, otların ve ağaçların yaprakları, yaşam kaynağını coşkuyla karşılıyordu. Havanın aniden soğuması ve kan kaybından gelen üşüme ile, pelerine sıkıca sarıldı Jag. Pelerini kuşandığı anda, etrafındaki doğa ruhları onu şaşırtıcı bir şekilde kabul etti ve doğanın özüne doğru bir yolculuğa çıkardı. Oturduğu bu ağaç altında, yaraları iyileşmeye başlamıştı ancak bu iyileşme sıradan bir iyileşme değildi. Jag'in yaraları, pelerinle birlikte Kagonesti Ormanı'nın ruhuyla bütünleşti. Kan göletinin etrafında dans eden fey ruhları, onun bedenine gizemli bir yeşil ışıkla dokundu. Yeşil ışık, Jag'in yaralarını iyileştirmekle kalmadı, aynı zamanda onun bedenini fey bir varlık haline getirdi. Kan göleti, yeşil ışıltılarla dolup taşarken, içlerinde Jag'in dönüşümünü simgeleyen gizemli bir enerji yayıyordu. Her yıldırım çaktığında, gökyüzünde oluşan parlak ışık, dünyanın her köşesini aydınlatıyor, ardından gelip geçen gürültü, doğanın bu yüce ve kudretli gösterisinin bir yansıması gibiydi. Bulutların arasından süzülen her damla yağmur, toprağın kokusunu taşıyordu, doğanın yeniden canlanma ve yeniden doğma hissi, bu yağmurlu günün her noktasına işlenmişti. Jag, bu dönüşümle beraber artık Kagonesti Ormanı'nın fey güçlerini taşıyan bir varlık haline gelmişti.
Daha sonra büyü güçleri üzerinde çalışmaya başladı. Hayatı boyunca doğanın içinde olan Jag için, bu gücün yapısı çok da yabancı değildi. Tabi bu güzel pelerin ile kaçtıktan sonra, gelen adamların ardı arkası kesilmedi. Fakat kovalamacada, Jag, doğal ortamı kullanarak düşmanlarını etkisiz hale getiriyordu. Önce, ormanın derinliklerinde gizlenerek ve ağaç dallarını manipüle ederek adamların izini kaybettiriyordu. Daha sonra ise onları teker teker avlıyordu. Bu deneyimler sayesinde Jag, güçleri hakkında daha fazla şey öğrendi.
Zaman geçti ve Jag, beyaz şehir'e gitme planı yaptı. Daha önce karşılaştığı gezginden öğrendiği bilgiler, ilginç ve eğlenceli gözüküyordu. Ayrıca öğrendiği bilgiler arasında, goblinlerin çok hoş karşılanmadığı da vardı. Ama artık Jag eski Jag değildi. En fazla ne yapabilirler ki. Jag yanılmıştı. Jag, goblin olarak bir şehre girmeye çalışırken, insanların ve diğer ırkların goblinlere olan bakış açısıyla karşılaştı. Şehir sakinleri, goblinlerin genellikle tehlikeli, alçak ve düşük bir ırk olduklarına inanıyorlardı. Bu yüzden, goblinlere karşı önyargılı davranıyorlardı. Bazıları, goblin olduğunu gördüklerinde yüzlerini buruşturuyor ve uzaklaşıyorlardı. Diğerleri ise alaycı bakışlarla ona küçümseyici bir şekilde bakıyorlardı. Bir kısmı ise direkt olarak ondan uzak duruyor, mesafe koymaya çalışıyordu.
Muhafızlar, Jag'a sıra geldiğinde, diğerlerinden çok da farklı bir izlenim göstermediler. Ondan haraç kesip, kıçına tekmeyi vurup yolladılar. Jag şehirin içinde, onu çileden çıkartıcak şeyler yaşadı. Gezgin dostunun, ona verdiği armayı kullanmak için bir nedeni yoktu. Kendine bakabilirdi, o artık kocaman bir goblindi! Ama yine de durum çok iyi değildi. Bunun sonucunda sırtını yine büyüye yasladı. Üzerinde çalıştığı bir büyü vardı. Kendini farklı bir ırk olarak gösterebiliyordu. Edindiği güçler ile, kendini bir insan yaptı ve şehri dolaşmaya başladı. Bu büyünün sınırları vardı tabi. Sadece 1 saat kullanabiliyordu. Neyseki büyüyü üstünde tekrar yapabiliyordu, hem de ellerini ya da ağzını kullanmadan. Tabi bunun da sınırları vardı, bunu yapmak onu yoruyordu.
Jag, 'insan' olarak dolaşırken bir şeye rastladı, bir tür oyun oynayan birileri vardı. Bu oyunu görünce, aklına kendi yaptığı para çevirme oyunu geldi. Ve bu oyunlar ile büyülenmişti. O kadar büyülenmişti ki, üzerindeki büyü az kalsın zamanını yitiricekti. Jag zamanını kumar masalarında geçirmeye başladı. Kaybetti, battı, kaçtı, yakalandı, dövüldü, kimliğini tekrar değiştirdi, kazandı. Ve bir zaman sonra kumarda gerçekten de iyi oldu. Kullandığı farklı kişilikler vardı: Jack Dicer, Lucas Highroll, Alexander Chance
İlk başta kumar oynamaya Jack Dicer olarak başladı. Bu personasında kendine güveni ve kibiri ön plana çıkıyordu. Göz alıcı bir gülümseme taşıyıp konuşurken dikkatleri üzerine çekerdi.
Daha sonra yaşadığı bazı şeyler yüzünden Lucas Highroll adlı bir kişiliğe büründü. Bu kişilik daha soğukkanlı ve gizemli bir hava taşıyordu. Yüksek bahislerle oynayan biri olarak görünüyordu ve kendinden emin bir tavrı vardı.
Ne yazık ki bu kişilik ile de bazı sorunlar yaşadı. Ve son bir kez daha persona değiştirdi. Bu sefer ki personasının ismi Alexander Chance' idi. Alexander, etrafına pozitif enerji saçan, neşeli ve sıcakkanlı bir kişiydi diğerlerinin gözünde. Şansın ve heyecanın temsilcisiydi. Renkli giysiler içerisinde her zaman çevresindeki insanları eğlendirmeye çalışan bir adam olarak bilinirdi. Oyun sırasında bile diğer oyuncuların morallerini yükseltirdi ve insanlar tarafından sevilirdi. Ta ki bir kurpiyeri yanlış çıkarmak için hile yapana kadar. Beyaz şehir'in ünlü bir kurpiyeri vardı.
Bu adam kumar hakkında gerçekten de bilgiliydi. Ve çok kişi ona saygı duyardı. Bu kurpiyer sanki gelicek kartları bilirmiş gibi önceden söyleyebilirdi. Bu yüzden Jag 'Alex' onu haksız çıkarmak için her zaman kolunun içinde bulundurduğu kartlardan kullandı. Fakat o an kaderin cilvesi midir bilinmez birisi ona çarptı ve bu yüzden çok büyük bir hata yaptı. Hile yaparken yakalandı. Aptal'ın teki koluna çarptığı için üzerinde çalıştığı bu kişiliğinde saygınlığını kaybetti. Eğer kumar oynadığı yer sıradan bir yer olsaydı bu kadar büyük sorun teşkil etmezdi fakat.. Durum bundan ibaret değildi.
Jag bu yaşananlardan sonra büyük bir karar aşamasına geldi. En yüksek masalarda oynamak istiyordu ama orada büyüsünü tespit edicek şeyler vardı. Ve aşağılık bir goblini yanlarında istemiyordu üst tabakadaki insanlar. Bu yüzden en mantıklı düşündüğü kararı verdi. Kaderine büyülü sikkesi ile karar verecekti. Eğer kuru kafa gelirse bu işlere underdark'da devam edeceğim, eğer büyü gelirse üst tarafta başka yollar arayacağım. Jag, kaderine karar vereceği anın eşiğinde duruyordu. Elindeki sikkeyi kaldırdı ve yavaşça parmakları arasında hızla döndürmeye başladı. Altın, ışığın her bir parçasını kucaklayarak havada dans ediyormuş gibi görünüyordu. gözleri sikkenin her dönüşünü takip ediyordu. Elinin hizasına gelince, gözle görülmeyecek hızla eline aldı. Ve elini açtığında ise bundan sonraki hayatı ile göz göze geldi. Kuru kafa sanki gözlerinin içine bakıyordu. Daha sonra sikkeyi yine üzerinde saklayıp hazırlanmaya başladı. Yeni bir macera, ilk kez mağaradan tek başına uzaklaştığı zamanları hatırladı. Anılar eski bir sevgilinin özlemi gibi onu sarmalıyordu. Ve yola tekrar çıktı..
Jag, Underdark'ın gizemli dünyasına ilk adımını atarken, zifiri karanlık ve yabancı bir atmosferle karşılaştı. Bu alt dünya, her adımında tehlike barındırıyordu. Yolda karşılaştığı zorluklar, sadece yaratıklarla değil, aynı zamanda zihinsel engellerle de başa çıkmak zorunda kaldığı bir labirenti andırıyordu. Uzun süren yolculuğunda bir çok şey ile karşılaştı. Şüpheli bir organizasyon, kendisi gibi ama görevler veren bir goblin, kötücül karanlık dükkanlar.. Ve bunların arasından, Normandre adındaki goblinden de bir görev aldı. Bu görev derinliklerdeki gizemli bir tapınak hakkında idi. Bu tapınak, eski bir fey varlığına aitti ve içinde nadir ve güçlü bir büyü taşıdığına inanılıyordu. Normandre ise bu taşı istiyordu, ve karşılığında ise.. Kendi parasını verecekti. Jag için bu çok saçma geldi, elindeki sikke onun için dünyadaki en değerli paraydı. Jag bu paranın geleceği görebildiğine bile inanıyordu. Tabi, Jag çokta keskin bir zekaya sahip değildi..
Bu aldığı görevde aldığı bilgiler ve duyumlar sayesinde tapınağı bulmak çok da zor olmadı. Yolculuğu boyunca, yüzlerce yıllık taş koridorlar boyunca ilerledi. Sisli odalar ve gizemli sembollerle işlenmiş duvarlar, ona bu yerin antik bir geçmişi olduğunu hatırlatıyordu. Fakat, bu gizemli tapınak sadece unutulmuş geçmişiyle değil, aynı zamanda tehlikelerle de doluydu. Yolda karşılaştığı zorluklar sadece şeytani varlıklar, yaratıklar değildi. Burası aynı zamanda kafasını çalıştırması gereken, karmaşık bir labirenti anımsatıyordu. Ve Jag için en zor yanı da buydu. Labirentin içinde o kadar uzun süre geçirdi ki, neredeyse tüketecek yemeği kalmayacaktı.
Sonunda tapınağın merkezine ulaştığında, önünde duran muazzam taşın içindeki fey taşını gördü. Taşın yüzeyi, ona bakıldığında ahenkli ve büyüleyici bir ışıltı yayıyordu. Bu taşı biraz inceledi ve açgözlülüğü yine ortaya çıktı. Görevi tamamlamak için gerekli eşyayı götürmekten vaz geçti. Onun yerine, kendi hırsı ve merakı kazandı. O, bu tapınaktan ayrılırken, artık taşı kendi sahibi olarak görüyordu. Ancak, bu aynı zamanda Underdark'ın tehlikeli yönleriyle yüzleşmek zorunda kalacağının işaretiydi. Görevi tamamlamaması, onu daha büyük bir risk ve tehlikenin içine sokmuştu. Artık, onun üzerine bir gölge düşmüştü ve Underdark'ın çalkantılı dünyasına daha fazla batmıştı.
Geçirdiği çokça tehlikeli rastlantılardan sonra Breandel'e geçti. Normandre ile Jag arasındaki gerilim ise, azalmışa benzemiyordu. Jag bu şehirde belli bir süre kumar oynadı. Jag, Underdarkın doğası gereği tehlikelerle dolu bir yer olduğunu biliyordu. Kumar oynamak, zaten riskli olan bir etkinlikken Underdark'ta bu riskin daha da artacağını da. Burada kazananlar büyük miktarlar alabilirken, kaybedenlerin bazen sadece paraları değil, bazen de özgürlükleri riske girebilir. Oyunlar sırasında, diğer oyuncularla olan ilişkiler, çoğu zaman silahların konuştuğu bir dil haline gelir. Underdark'ta kumar, basit bir eğlencenin ötesinde, hayatta kalma ve güç mücadelesi haline gelir. Burada kazanmak, sadece servet kazanmak anlamına gelmez. Jag, bunu zor bir yol ile öğrendi.
Belirli bir zaman sonra bu duruma alışmıştı ki.. Bir saldırı yaşandı. Yıldızların kayıp olduğu bir sabah zamanı, şehir sessiz ve dingindi. Göklerin altında, göz kamaştırıcı bir sükunet hüküm sürerken, sessizlik ansızın bir karanlıkla yarıldı. Zihinlerin tereddüt içinde olduğu bir anda, mind flayer'ların gölgeleri şehri sarıp sarmalamaya başladı. Karanlık uzuvlar, aniden şehrin sakin sokaklarında belirdi. Dalgalar halinde gelen bu psionik varlıklar, sokak ışıklarının soluk ışığında beliriverdiler. Mind flayer'ların, bu şehri istila etmesi, şaşırtıcı derecede planlı ve organizeydi. Her biri, önceden belirlenmiş hedefleri göz önünde bulundurarak hareket ediyordu. Jag bunlar olurken ne mi yapıyordu? Saklanıyordu, ve bu şehirden nasıl çıkacağını düşünüyordu. Sokaklar kaos içindeydi, ve durum çok iyi gözükmüyordu. Fakat Maraz Işık, göz alıcı bir biçimde mind flayer'ların lideriyle savaşmış ve zafer kazanmıştı. Olaylar dindikten sonra Jag, bu kişilerin kim olduğunu merak ettiği için, onların bulunduğu malikaneye gitmeye başladı. Peki orada ne gördü? Hiç bir şey. Tek bir kişi bile malikanede yoktu. Sanki yer yarılmışta içine girmişlerdi adeta. Malikanenin içini dolaşmaya başlayan Jag, ona gelecek sürprizden habersizdi. Malikane, bir anda bazıları tarafından çevrelenmişti. Jag, ne olduğunu anlayamadan saldırıya uğradı. Kendini açıklayamayacağını anladığında, kaçmaya başladı. İlk olarak, ışınlandı ve görünmez olup gizlendi. Şehirde Maraz ışık aranıyordu, ve onun da maraz ışık üyesi olduğunu düşünüyorlardı. Belki de nereye gittiklerini bildiğini düşünüyorlardı. Jag bilmiyordu, fakat durum iki türlüde pek de iyi gözükmüyordu.
Jag zor olsada şehirden kaçmayı başardı. Ne yapacağına emin değildi. Belki de Breandel' in düşündüklerini doğrulayıp, Maraz Işığa katılmalıydı. Gidip grubu kendi gözüyle görmek istiyordu. Neyse ki bu çok zor olmayacaktı, iki tarafta Safentitte yolundaydı. Oraya gittiğinde ise, Ozaki Razan isimli adamın halka açık konuşmasını duyacaktı. Bu kadar büyük konuşan bir adam duyunca, onları test etmek istedi. Ve belki de onları test etmek için kaldıkları tesise sızacaktı ve onları gözlemleyecekti. Belki de aralarından birinin, kumar masasında yeteneklerini ölçebilirdi.
Jag bu grubun bir parçası olacak mı? Yoksa düşündükleri başına iş mi açacak. Bunu sadece gelecek söyleyebilir. Bir de Jag' in sikkesi. Çünkü Jag'in sikkesi aslında DM' in alt alemlerde vücut bulmuş hali.
|
Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...
With notes.io;
- * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
- * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
- * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
- * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
- * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.
Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.
Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!
Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )
Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.
You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;
Email: [email protected]
Twitter: http://twitter.com/notesio
Instagram: http://instagram.com/notes.io
Facebook: http://facebook.com/notesio
Regards;
Notes.io Team