NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

Günlerden bir gün, gecenin karanlığı ile birlikte, Aiwelen evreninde bir evin önüne çarşaflar ile sarılı bir tiefling bırakıldı. Bu dünya haritalarında bile olmayan küçük köy, pek bilinen bir yer değildi. Çocuğun ağlaması, ilk önce evin sahibi olmak üzere, köyün sakinlerinin dikkatini çekti. Bu çocuğu bulduklarında onu yadırgamadan büyüttüler.. Yani, böyle olması gerekiyordu. Fakat bu çocuğun hikayesi ne yazık ki bu kadar beklendik değildi. Bu küçük köyün sakinleri, Vulcan adlı bir ateş tanrısına inanan kült üyeleriydiler. Bu tiefling çocuğu bulduklarında ise bir kargaşa çıktı. Herkes bu çocuğun, tanrıları Vulcan'dan bir hediye olduğunu düşünüyordu. Hatta bazıları bu çocuğu Vulcan'ın bir reenkarnasyonu olarak dillendirirler. Bu konuşmaların ortasında, bu kültün üst kademelerinden biri ipleri eline alıp emirler yağdırmaya başladı. Daha sonra ise tiefling çocuğu tanrılarına taptıkları ve kurban adadıkları yere getirdiler. Her köşesinde meşaleler ve yanan figürlerin olduğu bu odanın içinde, tiefling çocuğu alevlerle çevrili bir alana yerleştirdiler. Yerde, kanla işlenmiş gizemli çizimler bulunuyordu. Sonrasında, tarikat üyeleri, tiefling çocuğu yerleştirdikleri alevlerle çevrili oyuğun etrafında dans etmeye başladılar, bir tür ritüel yapıyormuş gibiydiler.
Bu ritüel yapılırken, kaderin oyunumudur bilinmez, beklenmedik bir şekilde çocuğun güçleri uyandı, etrafındaki alevler yavaşça ona doğru akmaya başladı ve merkezi çocuk olacak bir şekilde, bir tür alev hortumu oluştu. Bu alev hortumu dönerek tiefling çocuğun bedenine nüfuz etmeye başladı. Sonrasında ise, kült üyeleri ritüelin doruklarında iken, tiefling çocuktan küçük çaplı bir şok dalgası yayıldı ve tüm alevler söndü. Bu günden sonra tarikatın tüm üyeleri, çocuğa "Vulcan" adıyla hitap etmeye başladı.

Yıllar boyu bu küçük köyün inandıkları bilgilerle Vulcan'ın beyni yıkanmıştı. Vulcan köylülere göre bu köyün 'tanrısı' olduğu için, yediği önünde yemediği arkasında olan, şımarık bir çocuğa dönüşmüştü. Ve doğduğundan beri, istediği her şeye sahip olduğu icin, inanılmaz derecede güç sarhoşluğuna sahipti. Köylüler, Vulcan'ı o kadar yüceltiyorlardı ki, çoğu kışın zorlu şartları altında bile, az kalan yemeğini Vulcan'a adıyordu. Fakat diğer köylülerden farklı, inançları tarafından kör edilmemiş bir adam daha vardı. Beklenilenin aksine bu adam ve Vulcan'ın çok farklı bir ilişkisi vardı. Bu paget denen yaşlı adam, köyün doktoru olduğu için saygı duyulan bir adamdı. Bu Paget ismindeki yaşlı adam, diğerlerinin aksine Vulcan'a genç efendi diye hitap ederdi. Bu durumdan dolayı köylülerden ters tepki alsa da, bu tutumunu asla değiştirmedi. Vulcan için ise, Paget bu köyde konuşabileceği tek kişiydi. Onu kim suçlayabilirdi ki? Tabi bu Paget'e karşı, köylüler tarafından çok büyük bir kıskançlık getirsede, bu küçük kült üyelerinin yapabilecekleri bir şey yoktu. Sonuçta tanrıları Vulcan'ı sorgulayamazdılar.

Yine bir gün, Vulcan, kendine tahtadan yapılan tahtında otururken, önüne kanlar içinde bir adam getirildi. Bu adamın her yerinde, pençe ve diş izleri gözükebiliyordu. Vulcan ilk olarak Paget'i çağırdı ve bu adamın yaralarına bakılmasını istedi. Paget biraz adama göz atıp, yaralarına baktıktan sonra Vulcan'a dönüp olumsuz bir şekilde kafasını salladı. Bunu görünce yaralı adamı getiren köylüler Vulcan'a yalvarmaya başladı. Fakat Vulcan'dan istedikleri adamı kurtarması değildi. Onu Pyrosphere adı verilen, bazı dinler için 'cennet' adıyla geçen yere göndermeleri için yalvardılar. İnandıkları dine göre, Vulcan'ın alevleri tarafından yanarak yitip gidersen, Pyrosphere denen yerde küllerinden tekrar doğduğun rivayet edilirdi. Vulcan adamın yanına yavaş adımlarla gitmeye başladı. Adamın yanına vardığında ise, bu adam hakkında sorular sormaya başladı. Nasıl biriydi? Neler yapardı? Gibi soruların cevaplarını aldıktan sonra, adamın yanına çömeldi. Yüzünde bir tebessüm ile ''Bu alevler seni günahlarından arındıracak'' dedikten sonra, kan revan içindeki adamı alevler ile sarmaladı. Alevler içinde kıvranan adam, yakarsa da, Paget dışında bunu gören tüm köylüler bu adam için mutluydu. Vulcan tarafından yakılıp kül edilmek, onlar için yükselmeye bedeldi. Bu, köydeki müritler için en yüce ödüldü; bu külte inancına göre, alevlerin kutsal ışığında arınarak, başka bir yerde küllerinden yeniden doğuyorlardı. Fakat Vulcan, adamın alevler tarafından yutulduğunu gördüğünde, içinde bir kuşku tohumu yeşermeye başladı. Köylüler tarafından tanrı gibi karşılanmasına ve tapınılmasına rağmen, güçlerinin gerektiği kadar güçlü olmadığı hissinden kurtulamıyordu. Adamı saran alevler, Vulcan'ın kendi alevleri, köylülerin anlattığı efsanelerinde duyduğu Tanrı Vulcan'ın ateşine kıyasla şiddeti soluk gibi görünüyordu. Durum böyle olunca Vulcan, kullandığı ateşin sınırlarını sorgulamaya başladı. Bir tanrının alevi, gerçekten sadece bu kadar mıydı? Köylülerin dediği gibi, dışarıdaki insanların hepsi gerçekten birer kâfir miydi? Bu sorular Vulcan'ın kafasını kurcalıyorken; Paget, nazik tavırları ve bilge öğütleriyle Vulcan için bir dost ve güvenilir bir danışman haline geldi. Vulcan'ın kuşkularını ve güvensizliklerini sabırla dinledi ve ona zaman zaman cesaret veren, destekleyici sözler sundu.

Vulcan ve Paget'in dostlukları, paylaştıkları deneyimler ve kahkahalarla dolu anlar sayesinde güçlendi. İnanç ve inanış sınırlarını aşarak, derin bir bağ oluşturdular. Vulcan ise Paget'in sağladığı arkadaşlık ve anlayış için minnettardı. Ancak, Vulcan'ın farkında olmadığı bir gerçek vardı: Paget bir sır saklıyordu. Dışarıdan olduğu köyün inanç ve ritüellerine uyum sağladığı görünse de, Paget'in şüpheleri vardı. Köydeki kültün öğretilerinin geçerliliğini ve Vulcan'ın ilahi bir varlık olarak varlığını ciddi anlamda sorguluyordu. Yoksa asla inanmamışmıydı?

Zaman geçtikçe köylülerin beklentileri Vulcan'ın üzerinde ağırlık oluşturmaya başladı. Bir zamanlar bir nimet gibi görünen, şimdi bir yük gibi hissettiriyordu. Her geçen gün Vulcan'ın dışarı dünyaya olan doyumsuz merakı artıyordu. Bir zamanlar masum olan tanrısal statüsü hakkındaki kuşkuları, şimdi daha karanlık düşüncelere dönüşerek, ürkütücü fikirler haline gelmişti. Köyde dolaşırken, gözleri etraflarını saran upuzun ağaçlarda gezindi, gözlerinin içinde alevler yeni bir yoğunlukla dans etmeye başladı. Eğer gücünün tam potansiyelini bu ağaçlara salsaydı ne olurdu, diye düşündü. Tanrısal alevleriyle tutuşup kül olana kadar yanarlar mıydı? Ve ağaçlardan geçimini sağlayan köylüler ne olacaktı? Yıkıcı heveslerinin ardından acı çekerler miydi?

Bu tarz rahatsız edici düşünceler, Vulcan'ın vicdanını kemiriyor ve bir zamanlar huzurlu olan yaşamının üstünde bir gölge gibi duruyordu. Bunları düşünürken kendini köyün dış taraflarına doğru çekilmiş hissetti. Rüzgara karşı dururken, köyün dışındaki kafirleri yaktığında çıkacak kokuyu hayal etmeye başladı. Daha sonra biraz dışarı dünya hakkında düşündüğünde, aklına daha fazla sorular takılmaya başladı. Vulcan'ın iradesine meydan okuyan bu dışarıdan gelenler neye inanıyorlardı? Sadece yanlış yola sapmış ruhlar mıydılar, yoksa onun bile bilmediği bir gerçeğe mi sahiptiler?

Bu sorularla başa çıkmaya çalışırken, köyün üzerine bir huzursuzluk çöktü, sanki hava Vulcan'ın düşüncelerini hissedebiliyormuş gibi fırtınalıydı. Arzuları artık çocukluk döneminin basit zevklerinden öteye geçmişti; şimdi anlayış, amaç, takipçilerinin boş hayranlığından daha fazlası için bir açlıkla doluydu.

Her ne kadar Paget Vulcan'ın mentalini toparlamaya çalışsada, hiç bir şey işe yarıyor gibi gözükmüyordu. Vulcan her zaman ki gibi düşünceleri arasında kaybolurken, farklı bir gelişme gerçekleşti. Köye, farklı bir canlı gelmişti. Sözde kafirlerden biri köylerine gelmişti! Vulcan her ne kadar içi içine sığmasa da, rolü gereği kendine ayrılan özel odasında, tahtının üzerinde bekliyordu. Bu yabancıyı içeri soktuklarında Vulcan gözlerine inanamadı. Kendi gibi kırmızı olan kertenkelemsi bir.. insansı? Bu bir dragonborn olmalıydı, Vulcan daha önce köydeki kitaplarda bu canlılardan bahsedildiğini görmüştü. Bunların hiç bir önemi yoktu. Vulcan şu monoton hayatında sonunda farklı bir şey görüyordu, kendine yeni bir oyuncak bulmuştu! Paget ise bu durumdan çok mutlu değil gibiydi, sanki olacaklardan haberdar gibiydi.

Vulcan, yeni bir insan gördüğünde ona nasıl davranıcağını kafasında çok kurgulamıştı. O yüzden aklına gelen ilk şeyi denedi. Ona emirler yağdırdı. Diz çökmesini ve kendine biat etmesini istedi. Bu dragonborn ise emirlerine karşı gelmekle kalmadı, aynı zamanda Vulcan'a şirk koştu. Onun bir tanrı olmadığını söyledi. Vulcan böyle bir şey ilk defa yaşadığı için nasıl tepki vericeğini bilemedi. Fakat bu küçük köyün sakinleri bu durumu Vulcan kadar hoş karşılamadı ve dragonborn'un üzerine çullanmaya başladılar. 'Bu kâfir nasıl buyrukları yerine getirmez!' diye feryat ettiler. Köy halkındaki Vulcan ve Paget dışındaki neredeyse herkes sıska ve güçsüzdü. Kışın soğuğunda çok fazla hasılatları olmadığı için yeterince besi ihtiyacı alamıyorlardı. Ve bir şeyler bulsalar bile, bu Vulcan'a adak olarak adanıyordu. Vulcan ise yemekler çok fazla olduğu için bunu dost olarak gördüğü Paget ile paylaşıyordu.

Durum böyle olunca işler pek umulduğu gibi gitmedi. Olaylar dragonborn tarafından tek taraflı katliama döndü. Daha sonra gözleri Paget'i ararken dragonborn elindeki kılıcı göğüsünden geçirdi. Etrafa baktığında köylüleri paramparça olmuş, ikiye bölünmüş, kafası uçurulmuş hallerde gördü. Ve başka bir şey düşünemeden gözleri kapandı. Ama dragonbornun kılıç göğüsündeyken dediği onur kırıcı lafları hatırlıyordu. Bundan yaklaşık bir kaç dakika sonra ise alev kırmızısı gözlerini tekrar açtı. Gözleri daha ışığa alışmamış olsa gerek, sarsılmış bir şekilde yarasının üzerindeki ele bakıyordu. Bu elden yayılan bir sıcaklık dalgası hissediyordu, sanki onu saran bir rahatlama var gibiydi. Göğsünde hissettiği acının yerini bır sızlama almıştı. Vulcan, gözlerine yeni bir açıklık gelmesi ile yardım eden kişi ile göz göze geldi. "Paget?" Diye mırıldandı Vulcan, sesi normal bir fısıltıdan bile kısık şekilde. "Ne-oldu, nasıl?".

Paget ise "Tanrıların yitip gittiğini sanıyordum genç efendi, ama siz bunun aksini kanıtladınız, bunun için size teşekkür ederim". Bu sözleri duyduğunda Vulcan' ın kafası daha da karıştı. Vulcan, Paget'in minnetinin derinliğini veya taşıdığı sırların ağırlığını bilmiyordu. Ayrıca Paget'in gülümsemesinin altında, Vulcan gizli bir üzüntü hissetti, Paget, bir adamın tek başına taşıyamayacağı kadar ağır bir yük taşıyor gibiydi.

''Bilmediğin çok fazla şey var, Vulcan''. Bunu duyduğunda sinirlerini kontrol edemeyen Vulcan, Paget'in yakasından tuttu, sesi umutsuzluk ve acıyla titriyordu. "Sen kimsin?" diye sordu, sözleri anın sessizliğinde yankılanıyorken bir şey fark etti. Paget'in üzerinde ölümcül yaralar vardı. Vulcan bu durumu tam dillendirecek iken. Paget, Vulcan'ın kulağına yaklaşıp bir şeyler fısıldadı. Vulcan'ın gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Paget'in sözlerinde gizlenen gerçeği anlamakta güçlük çekiyordu.

Paget, sesi neredeyse bir fısıltı olacak şekilde "Benim için artık çok geç, Vulcan," kendini toparlamakta zorlanarak. "Ama sen... sen kendine yeni bir hayat kurma gücüne sahipsin, yeniden başlayabilirsin.'' sözlerini sarf ettikten sonra, Vulcan aniden, kollarını Paget'in etrafına sardı, onu sıkı bir kucaklamayla kendine çekti.. Paget ise son güçleriyle, ''Hayatın boyunca yaptığın gibi alevlerine inanmaya devam et'' laflarını sarf ettikten sonra, ikiside küçük bir alev topunun içinde kayboldu. Bir kaç saniye sonra ise, bu alev topunun içinden, Vulcan ufak tefek yanıklar içinde tek başına çıktı.

Vulcan, her ne kadar Paget'in ölümüne üzülmüş olsa da. Köylerine gelen dragonborn'u sorumlu olarak görmüyordu. İçinde en ufak bir intikam isteği bile yoktu. Hatta olayların hızlı akışından dolayı dragonborn'a ne olduğunu bile bilmiyordu. Tek bildiği şey, şuanda burada olmadığıydı. Vulcan yavaş adımlarla, köylülerin etrafa dağılmış bedenlerini toplamaya başladı. Hepsini belirli bir yere toparladıktan sonra ise, Vulcan'ın şuana kadar yapmadığı, ama ona çok kutsal olarak anlatıldığı bir ritüeli yapmaya başladı. Etrafta yanan nesneler olması gerekiyordu, bu yüzden köydeki tüm evleri yaktı. Ve alevleri kontrol ederek, yanan bedenlerin etrafında bir çeşit dans etmeye başladı. Alevin etrafında her dönüşünde, alevler daha da çok bir hortum haline geliyordu, en sonunda ise kocaman bir alev hortumu oluştu. Dışarıdan ucubeye benzeyen Vulcan, performansını bitirdiğinde alevler içindeki bedenlere doğru diz çöküp ellerini birbirine kapattı. Ve Vulcan'ın gerçekleştirdiği ritüelin bitmesi ile birlikte alevler de onun bir dans partneriymiş gibi yavaşça sönerek kayboldu. Kırık bir kalple ve yas dolu bir sesle, Vulcan, ''Küllerinizden yeniden doğun'' şeklinde rüzgar ile taşınan küllere kutsal bir veda etti. Daha sonra ise rüzgarın tam tersi yönünde ilerlemeye başladı.

Bir süre sonra Vulcan bir yerleşkeye rast geldi. Bu yerleşkede bir çok şey öğrendi. İlk geldiği yer ------- köyüydü. Burada Vulcan'ın ufku inanılmaz genişledi. İlk geldiğinde, Vulcan'a karşı olan davranış, düşündüğünden çok daha kötüydü. Bunu her ne kadar anlamasada sağda solda duyduklarıyla birlikte, yapbozu oluşturabildi. Daha önce ırkı hakkında bir şeyler öğrenmişti Paget' den ama, durumun böyle can sıkıcı olmasını beklemiyordu. Olaylar her ne kadar beklemediği şekilde ilerlese de hızlı bir şekilde adapte oluyordu Vulcan. Hatta neredeyse herkesin bir soy ismine sahip olduğunu öğrendiğinde, kendine bir soy ismi bile vermişti. Böylelikle insanlar onu ''Vulcan Blazeheart'' olarak tanımaya başladı. Vulcan'ın konuşma konusunda, düşünülenin aksine Belki de yıllar boyu köyde müritlerini tepeden izlemesinden kaynaklı, diğer insanlar ile iletişim kurma kabiliyeti epey bir yüksekti. İnsanlarla, genelde gülen yüz ile konuştuğu için, çoğu kişiyle arasını iyi tutan biri haline gelmişti. Tavernada zaman geçirirken, ilgisini çok çeken bir konu duydu. Tanrılar, bunu Paget'den de duymuştu. Ama Vulcan'ın aksine onlar görünüşe göre çok kudretliydiler. O zaman Vulcan tam olarak neydi? Bütün tanrıların ismini araştırmıştı ama Vulcan diye bir tanrı duymuyordu. Alev Tanrısı Vulcan onun eski hayatı değilmiydi? Bu soruların cevaplarını tabiki de alamıyordu. Vulcan acaba ateş tanrısı olarak bilinen şeyin çocuğumuydu? Aklına çok fazla seçenek gelse de, herhangi bir seçim yapamıyordu bunların arasından. Daha sonra Paget'in son sözleri aklına geldi ''sadece alevine güven'' bu ne anlama geliyor ki? Vulcan baş ağrısıyla birlikte bu düşünceleri kafasından uzaklaştırdı. Ve yaşamaya devam ederse bir gün bu konunun açıklığa kavuşacağını düşündü.

Her güzel şey gibi, Vulcan'ın şanıda bir gün dibi boyladı. Adını çıkartacak bazı olaylar yaşadı. Ve bunlar görmezden gelinebilecek şeyler değildi. Vulcan kendine edindiği bazı erkek ve kız arkadaşları ile bir maceraya çıktı. Basit bir av olması gerekiyordu fakat, bir Displacer Beast tarafından saldırıya uğradılar. Bu 4 kişilik grup ise anında kaçmaya başladı. Yolda bir kaç kere saldırıya uğrayan, partinin 2 kişisi ne yazık ki kaçsalar bile kurtarılamaz hale geldiler. Durum böyle olduğunda Vulcan, zavallı insanları günahlarından arındırıp, onlara yeni bir hayat vermek istedi. Partinin diğer üyesi ağlıyor iken, Vulcan pek de üzgün gözükmüyordu. Neden üzülecekti ki, sonuçta onları yaktığında ''Pyrosphere'' adındaki yerde küllerinden tekrar doğacaklardı. Hem orada bir çok köylü de bulunuyordu. Durum böyle olunca diğer parti üyesine üzülmemesi gerektiğini ve her şeyi düzelteceğini söyledi. Diğer parti üyesi olan kız yaralı olsa da, yürüyebilecek kapasitedeydi ve bir dövüşçüydü. Fakat Vulcan'ın değerli arkadaşlarının bedenini yaktığını gördüğünde, çizgide olan sinirleri patlak verdi. ''Ne yaptığını sanıyorsun seni aptal'' sözleriyle Vulcan'a doğru atıldı. Vulcan bunu beklemediği için, bir arbede yaşanmaya başladı. Ve durumun karışıklığında Vulcan bir kaç yumruk yedikten sonra büyü kullandı. Ve sonuncu parti üyesinin ölümü de bu şekilde sonlandı. Vulcan bugün önemli bir ders öğrenmişti. İnsanların yanında neler yapıp yapamayacağını. Vulcan bu konuyu daha önce bazılarıyla konuşmaya çalışmıştı. Onlara köylerindeki sözlerden biri olan 'Vulcan'ın ateşi, deriyi kemikten arındırır ve ruhtan günahı temizler' sözünü bile söylemişti. Fakat Vulcan'a inanan asla olmadı. Vulcan'ın yaktığı kişilerin yeniden başka bir yerde küllerinden doğduğuna inanmıyorlardı. Hatta duyan ona deli muamelesi yapmaya başlıyordu. Bu yüzden şaka yapıyormuş gibi geçindirdi her bu konuyu açtığında. Vulcan'ın talihsiz macerasına dönecek olursak, Vulcan her zamanki gibi sırayla yakmaya başladı bedenleri. Öldürdüğü kıza ise şuanki yaşamına son verdiği için özür diledi. Vulcan'ın bu sağlıksız ve hastalıklı düşünce tarzı yüzünden hakkında bazı söylentiler çıkmaya başladı.(bad reprutation background'ı için)

Bu söylentiler onu korkulan birine dönüştürmüştü. Onun iki yüzlü olduğunu söylüyorlardı, gülüşünün arkasında bir şey sakladığını söylüyorlardı. Bazılarına göre yanındaki kişileri bir yere götürüp, onları pişirip yiyordu. Bazılarına göre ise Vulcan lanetliydi ve onunla giden canavarlara yem oluyordu. Bu söylentilerden dolayı çoğu kişi ona yaklaşmıyordu. Hatta ondan uzak duruyorlardı, durum böyle olunca Vulcan tek başına çıktığı maceralardan pek bir sonuç alamadı. Hatta bir kaç kez hayatını kaybedecek konuma bile geldi. Ama bu olaylardan biri Vulcan'ın içinde bir şeyi değiştirdi. Onun gittiği doğrultuya yön verdi.

Bir gün Vulcan her zamanki kötü şanından dolayı tek başına avlanmaya çıktığında, bir owlbear ile karşı karşıya geldi. Vulcan kaçmaya çalışsada malesef yeterince hızlı değildi. Vulcan tam hayatını kaybedecekti ki, hayatında gördüğü en büyük alev topu önündeki owlbear'a çarptı. Bu alev topunun owlbear'a çarpması ile birlikte, patlamanın etkisi onu 5-10 feet geriye attı. Gözlerini bu kudretli alevleri kullanan adama çevirdi. Elinde kitap olan yaşlı bir adamdı üzerinde ise bir madalyona göze çarpıyordu, imparatorluktan bir büyücü, bu yaşlı adam hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam ediyordu ki Vulcan arkasından bağardı. ''Nasıl bu kadar güçlü alev büyüleri kullanabiliyorsun!?'' Bu kudretli alevleri nasıl elde edebilirdi, kendisi böyle büyüleri niye yapamıyordu? Kendini alevle bağdaştıran Vulcan için, bir başkasının alevlerinin ondan daha güçlü olması adeta dünyasını başına yıkmıştı. Yaşlı adam ise ''Heh, bunlar çocuk oyuncağı çocuk.'' şeklinde cevap verdikten sonra bir anda gözden kayboldu. Vulcan ateşti, ve ateşte Vulcan. O zaman bu adam, nasıl kendinden daha güçlü alevlere sahipti, Vulcan seçilmiş kişi olmalıydı! Hayatı boyunca böyle söylendi. Vulcan yaralarına aldırış etmeyip ayağa kalkıp en yakın yerleşkeye gitti. Ve bulabildiği tüm bilgi kaynaklarının üzerinden geçti. Kendi alevini, hak ettiği yere yükseltecekti. Vulcan'ın en çok güvendiği şey alevleriydi, eğer o da Vulcan'ı yarı yolda bırakırsa.. Bunu düşünmek bile istemiyordu. Bir çok bilgi ve makele okuduktan sonra Escar Ormanları diye bir yerde bazı reliclerin istediğini gerçekleştirebileceğini öğrendi. Hatta bazı söylentilere göre dünya dışı alevlere bile sahip olabilirmiş. Tabi bunlar sadece söylentiden ibaretti. Ama Vulcan bunu duyduğunda gözünü karartmıştı bile. Ve bu şekilde Escar ormanlarına gidecek yollar aramaya başladı. Duyduğuna göre imparatorluğun bir konvoyu vardı. Başka insanlar ile bu yere gidebilirdi. Başka bir yol aramaya gerek duymadan direkt olarak yola çıktı.

Q&A

Karakterim imp. hakkında ne düşünüyor

İmparatorlukla bir sorunu yok, herhangi önemli bir geçmişi de yok. Kulaktan dolma bilgileri var sadece. İçinde güçlü insanların olduğunu gördü ve içindeki büyücülerden birinin gocaman alev topu attığını gördü kendi yapamıyorken. Bu yüzden kafasının arkasında bir yerde aslında kendini rekabet içinde görüyor.

Tanrılar hakkında düşünceleri

Burası inanılmaz karışık. Tanrıların olduğuna tamamen inanıyor. Fakat kendisinin bu konumda ne olduğunu çözemediği için genelde bu konuları düşünmüyor, görmemezlikten geliyor ve sorunlarından kaçıyor bir nevi. Tanrılara karşı herhangi bir nefret veya sevgi beslemiyor.



     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.