NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

ANTİPSİKİYATRİYE DAİR
BİR
Bence, insan modern bilimlerin oluşumu sürecinde belli bir bilgi teorisinin nesnesi olarak kavranmış ve incelenmiştir. Örneğin; insan , Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre;piramit şeklinde bir doğaya sahiptir. En altta yemek içmek gibi fizyolojik ihtiyaçlardan, güvenlik ihtiyacına oradan sosyal ilişkilere, sevgiye vs. ulaşılır. Aslında ihtiyaçlar hiyerarşisi düşüncesi biyoloji, antropoloji ve psikoloji için karakteristik ve yol gösterici bir düşünce olmuştur. Biyolog, insanın yaşamsal ilişkilerini ihtiyaçlar üzerinden düşünmeye başlarken ona hiyerarşik bir doğa bahşediyordu. Antropolog, ilkel’e bakıp evrimi ve doğuluya bakıp batılının ilerlemesini yine ihtiyaçlar hiyerarşisi üzerinden düşünüyordu.
Çünkü; ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt basamağı tatmin etmeden, doyurmadan bir sonraki basamağa geçemezsiniz ve ilkeller, doğulular en alt basamaklarda yaşamaktadır. Bu hiyerarşik ihtiyaçlar fiziğinin en tehlikeli yanlarından birisi insan ve makine arasındaki metaforu üretmekte oluşudur. Yani insanın ihtiyaçları,dürtüleri vardır, cinsellik gibi açlık gibi ve insan bunların tatmini için uğraşır. Tatmin edildikçe daha iyi çalışan bir makine gibi düşünülmüştür insan burada. İhtiyaçlar hiyerarşisi insan üzerinde ençok da psikoloji ile bir iktidar ve bilgi sisteminin temelinde yer almıştır.
Davranışçı psikolojinin kuruluşu , Pavlov’un klasik koşulama deneyleri, sosyal psikolojinin suç ve terbiye etme deneyleri insanı bir makine olarak düşünen felsefi saçmalıktan çok, onu ihtiyaçlarının kölesi bir makine olarak düşünen, onu hiyerarşik bir doğa olarak düşünen biyolojiye yakındır.Sorun aslında ihtiyaçları reddetmek değildir. İhtiyaçlardan yoala çıkarak insanı hiyerarşik bir düzlemde tanımlama çabası sorun haline getirilmelidir.bugün suçların,deliliğin ve arzunun köklerini dna’da arayıp onu birbaskı aygıtına çeviren bilimsellik ne kadarda çok pay almıştır,bir köpeği et ve zille terbiye eden salyalı bilimsellikten. Şimdi militarist büyüteçlerimiz televizyonlarımızdan bir zil sesi değil ama kan ve kemikten imajlar akıyor üstümüze, sonra o esrarengiz sıvı: salya.
İKİ
İhtiyaçlar hiyerarşisini yıkan, tatmin edildikçe daha iyi çalışan o makinenin dişlerini kıran bir düşünce belki de şunları söyleyebilir: Arzu ihtiyaçlardan beslenmez, aksine ihtiyaçlar arzudan türetilir. (Deleuze&Guattari)
Bu ,düşüncede bir devrim anıdır bence. Ancak bunu tüketim bakımından manipüle eden kapitalizmdir. Reklamcılar her zaman nasıl mit yaratacaklarını. İnsanları bu mitlere nasıl bağımlı
kılacaklarını ve insanlara nasıl bir şeyden yoksun olduklarını ve elbette bir şeyleri arzuladıklarını hissettireceklerini bildiler. Aslıdan onlar her zaman arzunun üretken olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden hayatları düzenlemede bu kadar başarılı oldular. (Rolando Perez)
Antipsikiyatri ihtiyacın despotizmi altındaki özneyi bu ilişkiden çıkmaya çağırır. Onun ötesinde kodlanmamış arzuyu ve onun üretkenliğini koyar. Peki kodlanmamış arzu nedir? Her rasyonelliğin, her disiplinin ve her denetim sisteminin kendi normlarını ve normalliklerini ürettiği yerde, bu normlar üzerinden insan öznelliğinin ve sosyalliğinin saptanması, denetlenmesi ve eğitilmesi için gereken dil arzuyu tanımlayan, sınırlarını çizen şeydir kod. Verili mümkün deneyimler alanını sunan
şeydir. Arzunun kodlanması, onun göçebe ve isyankar doğasını sistemlerin normlarına uyumlulaştıran sürecin adıdır. Davranışçılar uyarıcı tepki diye bağıra
dursunlar, psikanalistler evrensel mitolojileri Oedipus’u çağıradursunlar, toplumu tıbbileştiren psikiyatrik iktidar hepsini geride bırakmıştır. Gerçeklik ilkesiyle işleyen ‘ben’, haz ilkesiyle işleyen ‘id’, ahlak kurallarıyla işleyen ‘üstben’, çatışma, tahakküm, hiyerarşi… insana hiyerarşik bir doğa atfeden geleneğin ulaştığı en ileri metafizik nokta belki de Freudçuluk. Kadını belli bir cinsel-oluşun sınırlarına kapatan, onda bir penis özentisi gören ve bu yüzden onu Oedipus kompleksine sokan, histeriyi kadına özgü bir tıbbi bilgi içerisine oturtan, ötekileştiren gelenek.
Kadın hiçbir zaman babanın penisini arzulamadı, çünkü hiçbir zaman ondan yoksun
değildi. Kadında noksan hiçbir şey yoktur. Bununla birlikte kadının bir insan olarak
daima arzuladığı şey, hayatını fallus-merkezci hiyerarşiye bağlayan, evrensel üretimsel
göndergenin ortadan kalkmasıdır.
(Rolando Perez)
Modernist batı edebiyatının bir bölümünde vahşi ve ahlak dışı imlerle gösterilen Afrikalı
kabilelere yapılanları düşünüyorum.

ANTİPSİKİYATRİYE DAİR II

Nihayetinde kahinler bile aklın Kazazedeleridir
G.Deleuze

1.Aklın Ötesinde
Akla duyulan güven ve ona tanınan egemenlik rolüyle, deliliği kapatan, tımarhaneyi kuran modern
iktidar arasında içsel bir paralellik, organik bir bağ kurulabilir mi? Tımarhane bahçelerindeki
Rodin’in ‘düşünen adam’ heykelini delilikle özdeşleştiren bakışın
tersine, bu heykel deliliği temsil etmez. Deli, gözden ırak kılınmış, söylemi susturulmuş, cinsellikten ve üretimden dışlanmış, tanıdık olmayan bir hayvanlığın sınırlarına kapatılmış olandır.
Onu, hiçbir insani imge temsil edemez; hele düşünmesiyle anlam bulan insan imgesi hiç…
Buna karşın ‘düşünen adam’ aklın kendi sınırlarına dayanır,
akıldışındaki aklın varlığını sezer. Devasa bedenine karşın yere yıkılacak olan yüzünü
çenesinden kavrar. Belkide ağzını kapatmıştır ‘düşünen adam’, akıldışı olanı kuran akıl adına. Sözü dilin ve anlam dünyasının dışına atılmış deliliğin, akla ait bir biçim olarak kuruluşunun bedenidir
Rodin’in ‘düşünen adam’ı. ‘Düşünen adam’ın ‘normal’ insan bedeni ise, hayvanlıkla ilişkilendirilen deliliği temsil edemez.
Deli bedeni, tahrip edilen, elektroşok ve koma ile tedavi edilen, hacamat edilen, ilaçlarla uyuşturulan, sömürülen bir bedendir; üstünde deneyler yapılan hayvan bedeni gibi. Yaşar Çabuklu’nun da belirttiği gibi : İlk modern hayvanat bahçelerinin ve akıl hastanelerinin 19.yy’da kurulması tesadüf değil.
Modern ‘iktidar teknolojisi’nin mimarisi olan ‘panopticon’ burada farklı işlemektedir. Deliliği
temsil ettiği varsayılan ‘düşünen adam’ tarafından gözetlenen deliler için heykel ‘normal’i temsil
ederken,deli olmayanlar için heykel anormali temsil eder. Kapatılanlar için aklın egemenliğini
konuşan ‘düşünen adam’, dışarıda olanlar için deliliğin ötekiliğini susmaktadır. İşte Rodin’in
‘düşünen adam’ının ikiyüzlülüğü buradadır; yüzlerden biri ‘normal’ olana diğeri ‘anormal’
olana dönmüş olan iki yüz. Modernliğin düalist mantığı ikili karşıtlıklardan kurulu sistemler
üretirken(akıl-akıldışı, ruh-beden, iç-dış) aynı ikiyüzü takınmıştı ve birinci terimler ikinci terimleri
üretmişti. Akıldışında bir akıl vardı ama akılda bir akıldışı olamazdı, bedensizde var olabilirdi
ruh Klasik Çağda, dışın içinden bahsetmemize izin veriyordu dil, ama iç’in dış’ı yine dışa
varıyordu. İşte akıldışı olmayan olarak akıl, negatif bir düşünüşle tanımlanıyordu. Normal olan
kendi normalliğini üzerinden kurduğu ötekiyi ancak egemenlik altına alarak yapabiliyordu bunu.
Dik duruşuyla insanlığını kazandığı varsayılan homo sapiens için ellerini çenesine dayayıp oturan
bu heykel ilk bakışta bir iktidar yitimini çağrıştırmaktadır. ‘Düşünen adam’ ilk bakışta, normal
ve dik duran bir beden karşısında bir kamburun ötekiliğiyle sonsuza kadar eylemsizleşmiş görünmektedir.
Oysa sedyeye yatırılmış, bir makineye bağlanmış, kesilmiş ve yakılmış deli bedeni
karşısında egemenlik simgesidir oturması. Nasıl ki, normal olanın dik duruşu kamburun karşısında
otorite olarak var oluyorsa, yatırılan, düzleştirilen deli bedeni karşısında oturan bu beden
egemendir. ‘Düşünen adam’ın gözleri, karşısında ayakta dikilen normal için bir utancı, gözlerinin
baktığı yerde serili deli bedeni içinse bir korkuyu ifade eder.

2.Dil ve Şiddet
Deliliğin dili, normal dünyanın maskaralığını açığa çıkarır. Normal dünyanın kendi değerlerini
üzerine kurduğu temellerin, yasakların ve ilkelerin kökenindeki yalanları, dildeki şiddeti aydınlatır.
Anormali kuran normal olandır. Sınıflandırmaları yapan, temel tanı gruplarını belirleyen psikiyatrik
epistemoloji, nesnesi deliyi ancak bedeninde deneyler yapmak suretiyle, kapatmak suretiyle
kurabilirdi. Psikiyatri biliminin önermeleri, ancak beden tahrip edilerek mümkün kılınabilirdi;
kendine ait hakikati gizlendiği yerden çıkarmalıydı psikiyatri, deşerek kurulan bir epistemoloji…
Zaten dilde ve anlam dünyasında izbe, görünmez bir yere itilmiş, hayvana yakın bir uzamda
tımar edilen bu bedendeki gizleri açığa çıkartmak için Ortaçağ’ın hiç de beceremediği bir söylem,
modern zamanlarda gelişmeye başlamıştı. 17.yy Büyük Kapatılma’ya tanıklık etmişti. Dilencilerin,
aylakların, suçluların, delilerin kapatılması üretim sürecinin ve çalışmanın dışındaki insan
gruplarının kapatılmasıydı. Kapitalizm doğuyordu.18.yy ise delileri tıbbi bir ilgiyle fark etmişti.
Hümanizma, delilerin suçlularla aynı kurumlara kapatılmasına karşı çıkıyordu. Psikiyatri
kendi laboratuarlarını, klinik gözlemi ve bakışı, ‘tedavi’yi keşfediyordu. Hapishane, suçun ıslahı
ideolojisine dayanan bir söylem içerisinde suç’u üretirken tımarhane de tedavi ettiği bedenlerde
deli’yi keşfediyordu. 19.yy’da deli, bir ‘akıl hastası’ olarak karşımıza çıkıyordu. Aklın ilkeleriyle
örgütlenecek bir hayatın bir korku nesnesi olarak akıldışı’na ve akıl hastasına hep ihtiyacı vardı.
Dil, içerisinde hiyerarşilerin üreyebildiği, temsillerin çözünebildiği, bedeni sömürgeleştiren
söylemlerin de gelişebildiği bir uzam. Bugün söylemlerin kimin üzerine ve hangi kabullerle
kurulduğunun büyük önemi var. Örneğin; psikiyatrik söylemde delilik asla konuşamaz. Ağzından
çıkanlar saçmanın sınırlarına sürülmüştür. O, dilsizleştirilmiş olandır, kendi ve dışındaki dünya
hakkında ancak sanrılara sahip olabilir. Oysa bu sanrıların bir kısmının edebiyatın ta kendisi
olduğu keşfedildiğinde hemen başvurulan kavram bilinçdışı olmuştu. Yine de delilik, hakkında
söylemde bulunulan bir şeydir ve onun gerçeklikle bağını yitirdiği varsayılır.
‘Düşünen adam’ın ağzını bu şekilde kapayan, onu söylem alanının dışına atan homo sapiensin
becerikli elleri şiddeti doğuruyor. David Cooper şöyle diyor:
“psikiyatride şiddetten kastedilen apaçık bir şiddet değil, diğerlerinin ya da akıllı kişilerin deli
olarak nitelendirilen kişilere yönelttikleri örtülü şiddet ve böylece bu kişilere karşı işledikleri
suçtur. Psikiyatri, akıllı kişilerin çıkarlarını ya da görünüşteki çıkarlarını temsil ettiği sürece bu
böyledir. Gerçekte psikiyatride şiddet, her şeyden önce psikiyatrinin şiddetidir”.
Deliliği nasıl nitelendirdiğimiz, onu dile ait uzamda nasıl konumlandırdığımız büyük bir sorun.
Laing deliliğin, ego’dan kendiliğe doğru bir yolculuk olduğunu söylüyordu. Akıl tarafından işgal
edilmiş deliliğin anlam dünyası üzerinde, olumlu tüm varoluş biçimlerini aşındıran bir şiddet var.
Eğer şizofreni ile ‘tehlikeli kişi’yi aynı örgüde düşünen bir söylemden bakarsak, sorabileceğimiz
tek soru ‘tımarhaneler olmazsa delilerin kendilerine ve topluma dönük şiddeti nasıl engellenecek’
gibi tehlikeli bir soru olur. İşte bu bakış, tam da örtük şiddeti yaratan bakıştır ve normal olmanın
getirdiği iktidarla kurulur.
Evet, elimde tuttuğum şeyin kalem olmasıyla, benim ona kalem demem arasında hiçbir zorunlu
bağıntı yoktur. Psikiyatrik tanıdaki deliyle deli arasında da yoktur; Nietzsche’nin deliliğinin keşfettiği
gibi dil ile gerçekli arasında da…
3.İhlal
Psikiyatri profesörü David Rosenhan ve arkadaşları isimlerini değiştirirler ve bazı sesler duyduklarını
belirterek kliniklere yardım çağrısında bulunurlar. Kliniklere yatırılan ‘sahte hastalar’
kliniğe yatırıldıktan sonra hasta rolü yapmayı bırakırlar ve ‘normal’ insan davranışları sergilemeye
başlarlar. Buna karşın hastane psikiyatristleri onların iyileştiğine bir türlü ikna olmaz ve sekiz
araştırmacı 7 ile 52 gün arasında kapatılırlar. Hastaneden ayrıldıklarında sahte hastaların bir
kısmına şizofreni teşhisi konur ve hepsi etiketlenir. Rosenhan deneyini bir raporla yayınladıktan
sonra, Amerika’daki kamusal psikiyatrik örgütlenme birçok eleştiriye maruz kalır. Rosenhan akıllı
olanla deli olanın ayrılabileceği, belirlenebileceği objektif bir ölçütün psikiyatride varolmadığının
altını çizer. Tımarhaneden çıktıktan sonra yayınladığı makale ‘deli mekanlarda akıllı olmak
üzerine’ başlığını taşır. Rosenhan’ın deneyi akıl ile akıldışı arasındaki sınırın sahteliğini apaçık
ortaya çıkarır. Nasıl ki normal olan akıllı rolüyle toplumdaki ontolojik meşruluğunu sağlıyorsa,
delilik rolüne zorlanan kimse de ancak normalin sınırlarında hukuki meşruluğu elinden alınarak,
cinsellikten dışlanarak kurulur. Cooper delilik ve toplumsal rol üstüne şöyle der:
“Akıl hastası olarak damgalanmış kişi hasta rolü yapmak zorundadır. Bu rolün aslı boyun eğmedir.
İnsanın dışında oluşan ve onu kendi metodlarıyla değiştiren bir hastalık düşünelim. Hasta bu
durumdan kendi gelişimine bağlı olarak etkilenir ve değişir. Hastalık sürecinin somut bir cismi
haline gelir ve hiç kimsenin tasavvur edemeyeceği biçimde bu sürece acı içinde katlanır. Kişi,
somutlaşarak hastalığın bir objesi haline gelir ve bunlara katlanmak zorunda kalır”.
Kendi normalliğimizin sınırlarına dayanıyor artık düşüncelerimiz. Yüzlerce yıldır sömürülen
beden, sınırları üreten ideolojilere meydan okuyor bugün. Onun için ihlal bir sınır deneyimidir.
Sadece anormal olanın normali ihlal etmesiyle değil, normalin normalliğinden vazgeçmesiyle,
kendini ihlal etmesiyle mümkün hale gelebilir özgürleşme…
4. Bir Anti-psikiyatri Deneyimi
İtalya’daki anti-psikiyatri deneyimleri başlangıçta tımarhane reformlarıyla işe başlar. Tımarhanelerdeki yatak sayısı azaltılır, tımarhanede şiddete dayalı tedavi yöntemleri terk edilir,’hasta’lara yönelik geleneksel tımarhane uygulamaları kaldırılır. Giderek
radikalleşen hareket Trieste ilindeki akıl hastanesinin kapanmasıyla
ilerler. Salınan hastaların büyük bölümü geri dönmez. Daha sonra hastane, gidecek yeri olmayanların ve bakıma muhtaç yaşlıların kaldıkları bir otele dönüştürülür.
Bu arada halkın katıldığı tiyatro etkinlikleri düzenlenerek tecrit edilmiş hastanenin mekansallığı
ihlal edilir. Psichiatrica Democratica olarak bilinen hareket psikiyatrinin politik doğasına yönelik bir dizi toplumsal eleştirinin oluşmasını ve 68 hareketiyle diyaloglar kurulmasını
sağlar. İtalya’daki anti-psikiyatri deneyimlerinde Franco Basaglia’nın yürüttüğü pratik
çalışmaların ve yazdığı yazıların önemli bir yeri vardır. Basaglia tımarhanenin iyileştirici nitelik
kazanmasının değil, tımarhanelerin ne için varolduğunun sorgulanması gerektiğini belirtir.
“hastaya karşı geliştirilmiş bir dizi dallı budaklı onaylar bütününü değerlendiremediğimiz ve
onlara karşı çıkmadığımız sürece, hem bu yaptırımlar bütününü hem de acıların klişeleşmiş
olarak ruh hastalığı kavramı içerisine sıkıştırılması sürüp gidecektir. Tımarhaneyi tümüyle geride
bırakmak, eski işletmeyi yenilemek ya da sorunu topluma yaymak değil, her vaka için yaptırımları
dikkatlice uygulayan sistemi açığa çıkartmak; böylece bütün toplumsal kontrol mekanizmasını
krize sokan bir müdahalenin ilk adımını atmaktır.”

Tımarhaneye kapatılanların çoğunlukla sınıfsal bakımdan ezilen kimselerden ve sokaklarda yaşayan,
çalışmayan tehlikeli kişilerden oluşması psikiyatrinin politik doğasını açığa çıkarabilir. 20.
Yüzyıl, muhaliflerin akıl hastanelerine de kapatıldığı bir yüzyıl olmuştur.
İtalya’da 1978’de psikiyatri reformu yasası kabul edilir. Büyük psikiyatrik kliniklerin kapatılması
öngörülür ve hiçbir akıl hastasının herhangi bir genel hastanede 15 günden fazla tutulamayacağı
belirtilir. İtalya’daki anti-psikiyatri hareketi, gerçektende yaşam alanları üretilebilindiğinde,
akıl hastanelerine kapatılan birçok kimsenin psikiyatrik tahakkümü yıkabileceğini göstermiştir.
Delilerin topluma uyum sağlaması için değil ama toplumun kendi normalliklerini sorgulaması ve
ötekileştirdiği bir şeyle yaşayabilmeyi öğrenebilmesi adına İtalya’da deneyim bir çok olanaklar
yaratmıştır.
Normal ve Anormalin sınırlarını ihlal edebilmek için kendi normalliklerimizi sorgulayabiliriz.
Belki de bu sınırları özgürleştirici bir ihlalle aşındırdığımızda, ihlalin kendisini ihlal olunabilir;
bu da ‘düşünen adam’ için düşünmenin ve erkekliğinin tahrip edildiği estetik bir deneyim demektir;
utançla dolu heykelin şimdisinde beklenmeyen bir devrim anı gibi…
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.