Notes

Odamdan çıktı ama parfümü kalmıştı. Kalktığı koltuğa oturdum. Kolçaklarını kokladım.
Koltuk sıcacıktı. Isıtmıştı. O muhteşem vücudu koltuğu ısıtmıştı.
O koltuğa oturduğunda o koltuk olmak istemiştim. Kucağıma oturması saçlarını arkaya atıp bana yaslanmasını hayel ettim. Ellerimle kalçalarını ovmayı, okşamayı istiyordum.
Bana beyaz dantelli külodunu isteyerek göstermişti. Beni tahrik etmek istiyordu.
Sonrasında tepkimi görmek için bilerek nereye baktığımı sormuştu.

Madem öyle bende ona kaçan kovalanır taktiği uygulayacaktım.
Ben kaçacak o beni kovalayacaktı. Tabi kovalarsa..

Kovalardı canım. Kadınlar ona fazla yüz vermeyen erkekleri merak ederler.

Genelde kadınlar ikili gezerler. Biri zayıf biri şişman, biri uzun biri kısa, biri çirkin biri güzel.
Her zaman değil ama genelde böyle gezerler.

Eğer erkek ,çirkin,şişman ile ilgilenirse güzel, zayıf olan çatlar ve erkeği elde etmek için uğraşır.

Haydi hayırlısı. Bakalım neler olacak.

Üretim toplantısından sonra fazla işim yoktu. Öğle yemeğine o Beylikdüzü'ndeki et lokantasına gitmeye karar verdim. Tek mi gideyim.. birini mi çağırayım kararsızdım.

Seçenekleri kafamda gezdirirken telefon çaldı.

“Efendin Aysun hanım.”
“Mustafa bey Esma hanım gelmiş görüşmek ister. Müsait misiniz?”
“Tabii buyursun gelsin.”

2 dakika sonra Esma ve Aysun hanım birlikte odama geldiler. Esma elinde bir paket ile gelmişti.
Bana Beymen'den gömlek hediye almıştı.
Çok mahçub olmuştum.
Aysun hanım bizleri yalnız bıraktı.

“Neden böyle bir şeye zahmet ettiniz?”
“Ne zahmeti Mustafa bey. Sizin bize yaptığınızı kimse yapmazdı. Size çok teşekkür ederim.”
“Tekrar teşekkür ederim. Ne zaman işe başlıyorsunuz.?”
“Bu Çarşamba başlıyorum Allah kısmet ederse.”
“İyi. Şey. Yemek yediniz mi? Aç mısınız?”
“Yemedim ama birazdan yemekhaneye gidip yerim.”
“Dur ya ne yemekhanesi. Bende tam yemeğe çıkıyordum. Tek başıma gitmeye üşeniyordum. Haydi kalk beraber gidelim...”
Yanakları kızardı, başını nereye çavireceğini şaşırdı. Utanmıştı.
“Size yük olmayayım..”
“Ne yükü ya..haydi. Gidelim.”
Ofisten çıkarken Aysun hanıma yemeğe gideceğimi ve geç kalabileceğimi söyledim.

Sema 3 adım gerimden geliyordu. Arabaya binerken zar zor on koltuğa bindirebildim.

“Neden ön koltuğa oturmak istemedin.?”
“Şey, gören olur, yanlış anlayan olur. O yüzden.”
“Canım ne yanlışı olacak ki. Beni bilen bilir değil mi?”
Cevap vermedi sadece acemice emniyet kemerini bağladı ve yola baktı.
35 dakika sonra vardık. İyice acıkmıştık.
Ortaya 2 kişilik et söyledik. Ayran içip karnımızı doyurduk.
Çaylarımızı yudumlamaya başladık.

“Çocuklar nerede?”
“Eltime bıraktım.”
“Aile ile barıştınız mı?”
“Sayılır. Artık evimiz olunca eltim bizde kalıyor. Hem çocuklara bakıyor hem ev işlerinde yardımcı oluyor.”
“İyi sevindim.”
Çay çok güzeldi. İkinci çayları söyledik. Esma hafif gergindi. Bana söylemek istediği bir şey vardı ama söylemeye cesaret edemiyordu.
Onunla en son benim ofiste bereber olmuştum. Ağzına vermiştim. Bir güzel somurmuştu beni. Tohumlarımı yutup kafasını tertemiz etmişti.

“İstersen benim eve geçelim daha rahat ederiz ne dersin?”
“Sizin eve mi?...şey müsait değilim..”
“Haa anladım...tamam o zaman başka bir zaman eve beklerim.”
“İsterseniz arabada sizi rahatlatabilirim.”
“Olabilir. Kalkalım mı?”
Hesabı ödeyip kalktık. Yolda bir AVM'ye girip kapalı otoparkın en sonuna kuytu bir yere çektim.
Koltuğumu geriye çekip biraz yatırdım.
Geriye yaslanıp kendimi Esma'ya bıraktım.
“Bana göğüslerini açarmısın? Onları mıncıklamak istiyorum.”
Gömleğinin üst düğmelerini açıp bana göğüslerini sundu.
Onları avuçlayıp koklamaya öpmeye ve ısırmaya başladım. Esma bir eli ile aletimi serbet bırakırken diğer eli sol göğsünü avuçlayıp ağzıma sunuyordu.
Serbet kalan sikimi sıvazlamaya başladı. Usulca başını eğip ağzına almaya başladı. Önce dil darbeleri ile başını yaladı.Öpücükler ile yanını yaladı. Derken komple ağzına alıp somurmaya başladı.

Elimi başının üstüne koyup temposuna yardımcı oluyordum. Aynı andan dikiz aynasıdan arkamızı kontrol ediyordum. Etrafımızda boş yer yoktu. Gelen geçen araba yoktu.
Elimle açıktaki göğüslerin uçlarını sıkmaya ve mıncıklamaya başladım. Kasıklarımı pompalıyordum. Esma gerçekten güzel somuruyordu. Artık gelmek üzereydim. Elimi kafasına koyup başına bastırdım. Geleceğimi anladı ve tüm gücüyle somurmaya devam etti.
Patlıyordum. Uzun uzun patlıyordum.
Sonra sessizlik. Kapı kenarından peçete kutusunu alıp Esma'ya uzattım.
Sikime baktım, damla ziyan olmamıştı. Sikimin başından çıkan ufak damlayı diliyle yalayıp yuttu.
Koltukta doğruldu bana baktı.
Elimle başındaki eşarpı çıkardım iki elimle saçlarını ve yüzünü okşadım.
Yüzümü yüzüne yanaştırıp dudaklarını öpmeye başladım. Öpücüklerime hemen cevap verdi.

“Teşekkür ederim. Çok iyi geldi.”
“Ben teşekkür ederim.”
“Haftaya buluşalım mı?”
“Şey haftaya vardiyaya başlıyorum.”
“Hangi vardiya?”
“16-00 vardiyası. 12.15 de işten çıkıyorum. Servisle eve gitmem gerek.”
“Anladım. Tamam ben ayarlarım müsait bir zamanda beraber oluruz tamam mı?”
“Tamam Mustafa bey, siz nasıl isterseniz.”
“Bak bunu seninde istemen lazım. Sadece ben istersem olmaz.”
“........Şey..nasıl desem...”
“Sende istiyor musun?”
“İstemezmiyim Mustafa bey. İstemezmiyim....”
“Anladım. Tamam o zaman. Gidelim mi?”
Eşarbını bağlamaya başladı. Gömleğini düzeltti ve yola koyulduk.

Ofise geçerken onu yol üstünde bıraktım.

Aysun hanım beni merakla bekliyordu.

“Hoş geldiniz Mustafa bey.”
“Hoş bulduk. Arayan oldu mu?”
“Sizi Çiğdem hanım sordu.”
“Tamam odama gelmesini söyleyin.”

10 dakika sonra Çiğdem yeniden odama geldi. Aynı koltuğa oturdu. Ben bilgisayarda bir şeylere bakıyordum. Gözlerimi ona çevirmeden.
“Buyurun Çiğdem hanım. Beni görmek istemişsiniz.”
“Evet, şey, sabah ki olay için özür dilemeye gelmiştim...”
“Ne olayı?”
“Ne mi? Hani size bir soru sormuştum ya..ondan dolayı çok üzgünüm. Ses tonum sizi rahatsız etmiş olabilir. Özür dilemeye geldim.”

Yüzünü hiç bakmadım. Gözüm bilgisayarda ellerim klavyede dolaşıyordu.

“Müsait değilsiniz galiba..” deyip koltuktan kalktı.
“Çiğdem hanım ne demek istediğinizi inan hiç anlamadım. Siz bana sabah sert mi konuştunuz?
İnanın farkında değilim. Belkide benim kabahatım. Ben sizden özür dilerim.”
“Yok canım...önemli bir şey değildi zaten.”
“Tamam o zaman,aramızda sorun yok.”
“Tabi ki aramızda sorun yok Mustafa bey.”
Masadan kalkıp onu kapıya kadar eşlik edip gönderdim.
Onun yüzüne hiç bakmamıştım. Kadın allak bullak olmuş gibiydi.

İlk raundu ben kazanmıştım. Bu kavgada yatakta nakavt olmayı hedefliyordum.

Akşama doğru Luksemburg büyük elçiliğinden aradılar ve Çarşamba gününe beni elçilikte bekliyorlardı.

Çarşamba günü elçiliğe gittim. Oturma kartımı verdiler. Artık istediğim zaman oraya gidebilecektim. Şimdi iki kimliğim vardı. Bir sahte Hollanda ve bir de gerçek Türk kimliğim.

Cuma akşamı işten erken çıktım. Arabayla gezmek istiyordum. Çantamı hazırlayıp Karadeniz tarafına gitmeye karar verdim. Akşama doğru Amasra'ya vardım. 3 yıldızlı bir otele giriş yaptım.

Lobiden gidilecek yerleri araştırdım. Tekne turu tavsiye ettiler. Onuda ertesi gün yapmaya karar verdim. Güzel bir balık lokantasında akşam yemeği yedim. 23 çeşit malzemeden oluşan meşhur Amasra salatası ile orta boy bir deniz levreği yedim. Yemekten sonra dolaşıp otele çekildim.
Lobide sırt çantalı iki turist vardı. Hollanda'dan gelmişlerdi. Oğlan 27-28 yaşlarında uzun boylu sarışın, kız ise 23-24 yaşlarında kıvırcık saçlı düzgün fizikliydi. Resepsiyondaki şahısın ingilizcesi berbat seviyedeydi. Araya girip yardımcı oldum. Turistler şaşırmıştı. Burada dillerini konuşan birleri vardı.
Robert ve Teeemy Hollandanın Zwoll şehrinden gelmişler. Trabzona gidiyorlar. Otobüsle geziyorlardı. Odaya yerleştikten sonra şehri gezmeye çıktık. Ekmek arası balık yiyerek karınlarını doyurdular. Bira ve şarap alıp otelde içmeye karar verdik.
Hotelin denize bakan yerinde masa ayarlayıp içmeye başladık.

Robert bir fabrikada işletme şefiydi. Teemy ise patronun kızıydı. Helal olsun çocuğa. Turnayı gözünden vurmuş.
Alkol alınca ortam iyice güzelleşti. Teemy gece yarısı denize girmeyi istiyordu. Robert ise odasına girip uyumak istiyordu.
“Teemy istersen sen gir ben seni beklerim.”
“Sen gir ben uyumaya çıkıyorum. Sizlere iyi geceler.” deyip sendeleye sendeleye odanın yolunu tuttu.
“Sende girmek istemez misin?”
“Bilmem kararsızım. Mayomu getirmedim..”
“Mayo mu?” diye sorarken soyunmaya başladı.
Bizi uzaktan izleyen garsona gün doğmuştu. Göz açıp kapanıncaya kadar anadan doğma kalmıştı.

Yakamoz ışığının altında suya kendini bıraktı. Bende cesaretlenip soyundum ve suya girdim.

İkimiz suyun içinde çıplaktık ve sadece otelin garsonu bize bakıyordu.

Bedenlerimiz suyun içinde arada bir birbirine değiyordu.

“Su serin miş...”
“Evet oldukça. Burası Karadeniz. Akdeniz gibi ılık değil.”
“Ama buna rağmen bizim oralardan sıcak...”
“Tabii Kuzey denizi gibi olamaz...”
Biraz suyun içinde kalıp yüzdük ve 15 dakika sonra çıkmaya karar verdik.
Garson akıllı davranıp masaya 2 adet havlu bırakıp gitmiş. Aferin çocuğa. Bahşişi hak etti.

Kurulanıp üstümüzü giyindik.
“Uykun var mı?”
“Yok neden?”
“Sohbet etmek istermisin?”
“Robert şimdiye uyumuştur. Tamam sohbet edelim.”
“Şarap mı Bira mı?”
“Fark etmez.”
Son şişe birayı paylaştık.

Yaşamdan, politikadan,insanlardan sohbet ettik. Çok kültürlü bir kızdı. Bir çok konuya hakimdi.

Bira bitince son şarap şişesini açıp ikimize döktüm.
Benim kafa iyi olmuştu, Teemy ise hafif sarhoş olmuştu.

“Ne zamandır berabersiniz?”
“Robert ile 1 yıldır beraberiz.”
“Evlenecek misiniz?”
“Sanmam.”
“Neden?”
“Bilmem ama onu tam tanımıyorum. Sadece arkadaşız.”
“Haa anladım. Baban ne diyor bu işe.”
“Babam Robert'i seviyor. Ama onunla yatan benim babam değil.”
“Çok doğru. Saat çok geç oldu. Odalara çıkalım mı?”
“Olur çıkalım. Kahvaltı saat kaçta?”
“Sabah 7 ile 10 arası.”
Asansöre yöneldik. Odalarımız aynı katta idi. Benim oda 410 onlarinki 412 idi. Yan yanaydık.
Teemy kapıyı çaldı. Açan olmadı.
“İstersen aşağıdan anahtar alayım ne dersin?”
“Yok uğraşmayalım..seninle kalsam sorun olur mu?”
“Olmaz tabii ki..”
Onu odama aldım. Soyunup yatağa girdi. Kıyafetlerini yere atmıştı. Sadece külot ve sütyeni kalmıştı.
Bende soyunup külotla yatağa girdim.
Oda ışığını kapatmadım. Onu incelemeye başladım. İnce ve narin bir boynu vardı.
Islak kıvırcık saçları ensesine yapışmıştı. Elimi omzuna atıp okşamaya başladım.
Elim beline doğru indi ,kalçasına geldim ve yuvarlak poposunu okşadım.
Birden yüzünü bana döndü.
“Prezervatif çantamda olacak..alırmısın?”
Yataktan kalkıp el çantasını açtım. Kenarda 3-4 tane prezervatif duruyordu. Birini alıp yatağa geri geldim. Teemy külotunu çıkardı ve yatağın ortasına uzandı. Sütyeni kalmıştı.

“Sen çantanda devamlı prezervatif taşır mısın?”
“Evet taşırım. Bu tip ortamlar için gerekli..”
“Robert taşır mı?”
“Elbette taşır...haydi gel yatağa.”