NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

ew York Dükü'nden çıkıp sağa dönünce dizi dizi ofis
binaları, yıpranmış, sıvaları dökülmüş bir kütüphaneyle
eski zenginlerin oturdukları Zaferler Mahallesi vardır. Yıllar önce bizlerden birinin kazandığı zaferler üzerine bu ad
verilmiş mahalleye. Birkaç adım daha yürünürse kentin eski
kesimine varılır. Bu eski püskü yapılarda emekli albaylar,
yaşlı dullar, kedi köpek besleyen, hayatlarında bir erkeğin
ağırlığını üzerlerinde duymamış, evde kalmış kızlar oturur.
Genellikle yoksuldur bunlar. Gene de aralarında antika eşyalar, mücevherler, tomar tomar paralar biriktiren üç beş
kişiye rastlanır. Neyse yavaş yavaş yürüyerek, ön kapısında "KÖŞK" yazan sarı, tek katlı yapının önüne geldik. Sağ
taraftaki pencerelerin birinden ışık sızıyordu. Kaldırımdaki
ağaçların gölgesine sığınarak eve baktık bir süre. Sonra da
bahçe kapısından birer birer süzülüp ışık yanan pencerenin
dibine vardık. Demir parmaklıklar camı koruyordu. içeriye
bakmak için parmaktarımın üstünde yükseldim.
Yaşlı bir kadın elindeki süt şişesinden kurşun rengi çanaklara meme suyunu döküyordu beyaz beyaz. Miyav miyav sesleri arasında tüylü tüylü kediler ha bire dil atıyordu kadının ayaklarına. Açtılar besbelli. Kocaman iki kedi
masanın üzerine sıçrayıp gerinerek esnediler. Yaşlı kadın
onlarla konuşuyor, kiminin sırtını kaşıyor, kimininse ağzını
siliyordu bir elbeziyle. Odanın duvarlarında yaldızlı çerçeveler içinde yağlıboya tablolar, masaların üstünde vazolar,
antika saatler vardı.
- Bunlar için çok para alırız kardeşlerim, - diye fısıldadı
kulağırnın dibinde Georgie. -İngiliz Will avuç dolusu altın
sayar.
- Nasıl gireceğiz içeri? -diye sordu Pete.
Georgie cevap vermeden benim bir yol bulmam gerekiyordu.
51
Anthony Burgess
- Önce gidip zili çalacağız. Ben gidip arkadaşlarımdan
birinin sokakta' bayıldığını söyleyeceğim. Georgie de inler
gibi sesler çıkarır. Su ya da ilaç isteriz. Kapıyı aralayınca da
dalarız içeri.
- Ya kapıyı aralamazsa? - diye sordu Georgie.
- Deneyelim bir kez.
Omuzlarını silkmcklc yctindi küçük kan.le�im Georgie.
Pete'le Aptalof'a dönüp, kapının iki yanına siper almalarını söyledim. Başlarını salladılar. Kararlı adımlarla kapıya
yürüdüm. Zile bastım. Zırrrrrrr! Zırrrrrrr! Ses yok İçeriden.
- Yardımınızı dilemeye geldim hanımefendi. Arkadaşım
sokakta düştü bayıldı. İzin verirseniz doktora telefon edeceğim.
Halde bir ışık yandı. Yaşlı teyzenin terlik seslerini duydum. Nedense iki kolunun altında o şişman kedileri tuttuğunu düşündüm birden. Bilinçaltı iki adım geriledim.
- Defol kapımdan. Yoksa ateş ederim, - dedi şaşılacak
kadar kalın, erkeğimsİ bir sesle.
Georgie bu sesi duyunca kıkır kıkır güldü. Ne var ki ben
en acıktı, en yalvaran sesimle konuştum:
- Lütfen sayın hanımefendi, bize yardım edin. Arkadaşım çok hasta.
- Defol dedim sana. Palavralarınıza karnım tok. Kapıyı
açtırıp istemediğim şeyleri satacaksınız, değil mi? Gidin, gidin diyorum size.
Saftı kadıncağız, çok saf. Bizi satıcı sanmıştı.
- Ya giderseniz ya da kedilerimi üzerinize salarım.
Kafadan biraz kontaktı anlaşılan. Zaten varını yoğunu
bu küçük, tüylü yaratıklara harcamasından belliydi. Başımı
kaldırıp kapının hemen üstündeki pencereye baktım. Buradan kolaylıkla içeriye girilebilirdi. Başka türlü de içeri girme
olanağı kalmamış gibiydi.
- Pekala hanımefendi. Eğer bize yardım etmeyecekseniz zavallı arkadaşımı başka bir yere götürmek zorunda ka52
Otomatik Portakal
lacağım ... - Arkadaşlarıma göz kırpıp hiç ses çıkarmadan
kapının yanından ayrılmalarını belirttim. -Zavallı dostum,
bizi buradan kovuyorlar. Sokaklar serserilerle dolup taşarken, bizi içeriye buyur etmeyen yaşlı bir hanımefendiyi de
kınamamamız gerek.
Aptalof'un yanına gidip kulağına fısıldadım:
-Kapının yanında dur. Ben senin omuzuna tırmanıp
pencereden içeri girmeye çalışacağım. Kadını bayıltır, sonra
da kapıyı sizlere açarım kardeşlerim. Tereyağından kıl çeker
gibi beceririz bu işi de ...
Aptalof'tan sonra diğer kardeşlerime de aynı şeyleri söyledim. Böylelikle kimin çoban, kimlerin de koyun olduğunu
bir kez daha tanıtlamıştım. Kapının tokmağına, oradan da
Aptalof'un ornzuna basıp yükseldim. Televizyon, sokakları dolduran it uğursuz takımı ve polis yetersizliği nedeniyle
kimse dışarıya çıkmadığından çevre bomboştu. Aptalof'un
omuzlarına iyice basıp ellerimle tutunacak bir yer buldum.
Dizlerimi sürüyerek kol gücümle yukarı tırmandım. Pencere
kapalıydı. Hemen bıçağıını çıkardım, kemik sapıyla cama
vurup kırdım. Aşağıda bekleşen kardeşlerim soluklarını tutmuşlardı. Elimi camdan içeri sokup mandalı kaldırdım. içeriye bir hayalet gibi süzüldüm. Karanlıktı. Denkler, sandıklar, döşekler, eski püskü eşyalar vardı. Yavaş yavaş, duvarları yoklaya yoklaya kapıya vardım. Kapının altından ışık
sızıyordu. Gıcıııııırrrr dedi kapı açılırken; tozlu bir koridora
girdim. Kapılar vardı sağımda solumda, ileride. Ne yazık
kardeşlerim, ne yazık. Kocakarı bu saray gibi evde kedileriyle yaşıyor. Belki kediler ayrı ayrı odalarda yatıyor, balık, süt
gibi senin, benim, onun bulamadığı nimetlerden yararlanıyor. Yaşlı kadının fısır fısır konuşmaları kulağıma geliyordu.
Dışarıdan tek katlı görünen evin asmakatındaydım demek.
Koridorun sonunda aşağıya doğru yılan gibi kıvrılan merdivenleri gördüm.
-Yiyin bebeklerim, afiyet olsun, bal olsun, yarasın.
53
Anthony Burgess
-Miyavvvvv, miyavvvvv ...
Birden aklımdaki ampul yanıverdi. Arkadaşlarıma bir
kez daha tanıdayacaktım kimin çoban olduğunu. Aşağı inip
şu karıyı sosis gibi bağladıktan sonra yükte hafif pahada
ağır ne var ne yok toplayayım, elimi kolumu saliaya saliaya
kardeşlerimin önüne dikileyim! Öncülüğün, yönetimin ne
demek olduğunu görsünler, öğrensinler.
Yavaş yavaş, gürültü etmeden merdivenlerden aşağı indim. Duvarlar eski zaman tablolarıyla süslüydü. Uzun saçlı,
dantel yakalı adamlar; adar, ağaçlar; sakallı bir adam çarmıha gerilmiş ...
Her yer leş gibi kedi ve balık kokuyordu. Toz içinde merdivenler, resimler; örümcek ağları sarkıyor. Kedilere süt verilen odadan ışık sızıyordu. Alt kattaki koridorda iriyarı tüylüler gerine gerine yürüyordu. Kuyruklarını sallıyorlar, açık
kapıların kenarlarına sırtlarını sürtüyorlardı. Yarı karanlık
koridorda büyükçe bir sandığın üzerinde duran heyket dikkatimi çekti. Bunu kendime saklayacağım. Gümüşten yapıldığı belliydi heykelin. Genç, zayıf, uzun boylu, iri güğümlü
bir kız. Ayak parmaklarımın ucuna basa basa gümüş heykelin yanına gittim; elime aldım. Kapıyı iterek odaya girdim.
- Merhabalar efendim. Yüz yüze geldik. Ne mutluluk,
ne mutluluk. Kapı ardından konuşmanın doyurucu hiçbir
yanı yok. Pis kokulu moruk nasılsın?
Odanın içi kedi doluydu. Gözlerime vuran ışık ilk anda
beni körleştiedi ama yavaş yavaş alıştım. Havada kedi tüyleri
uçuşuyor, halı kedi bokundan, sicliğinden geçilrniyordu. Kedilerin her biri ayrı renk, ayrı türdü. Şişmanlar, zayıflar, siyah,
beyaz, kahverengi, kızıl. Kimi dişsiz yaşlı, kimi genç, kimi de
daha yavru. Uysallar, mırnav mırnav deyip dolaşanlar, tıslayarak, tüylerini kabartarak saldırmak isteyenler. Bütün bu
tüylü yaratıkların sahibesi yaşlı kadın bana sert sert baktı.
- Nasıl girdin içeri? Yaktaşma diyorum sana. Yoksa kafanı kırarım.
54
Otomatik Portakal

Kahkahalarla güldüm bu söz üzerine. Damarları dışarı
fırlamış sağ pençesinde bir haston tutuyordu. Havaya kaldırıp salladı. Yavaş yavaş, gözlerimi elindeki beyin dağıtandan
ayırmaksızın yaklaştım. Başımın yanındaki duvara raptedilmiş bir rafın üzerindeki büst birden gözüme ilişti. Benim
gibi müzik hayranı birinin bunu görüp de ağzının suyunun
akmaması olanaksızdı. Ludwig'in büstü! Taştan yontulmuş.
Uzun, omuzlarına değin uzanan saçları bile taştan.
- Ne kadar güzel, - dedim elimde olmaksızın. -Benim
mi bu?
Öylesine aptallaşmıştım ki kardeşlerim, yerdeki süt çanaklarını, kaygan kedi pisliklerini unuttum bir an. Ayağım kaydı.
- Aman! - demerne kalmadan yaşlı karı kendinden hayat boyu ummayacağım bir çeviklikle yanımda biriverdi ve
elindeki hastonu sırtıma indirdi. Dizlerimin üstüne çöküverdim "offf"layarak. Doğrulmaya çalıştım ama karının beni
bırakacağı yoktu. "Güm pat güm pat güm pa ta pat pat" vurdu elindeki hastonu omzuma, kafama, sırtıma.
- Yapma, teyze, ayıp, ayıp ayıp ... -dedim.
- Seni gibi tahtakurusu kılıklı serseri. Leş kargası, köpek! Sana gösteririm ben insanların evine izinsiz girmeyi.
Bu "güm pat"lardan bayağı bıkrnıştım. Eastonunun ucunu can havliyle tutup çektim. Dengesini kaybetti kocakarı,
masaya tutunayım dedi beceremedi. Masa örtüsü elinde kaldı. Süt şişesi, üst üste konmuş çanaklar, kristal vazo şangır
şungur, şangır şungur aşağı indi. Beyaz inek sütü dört bir
yana sıçradı, kadın da sütlerin ortasına yığılıverdi.
- Allah seni kahretsin piç kurusu.
Kediler de bu gürültüden ürkrnüşlerdi. Bağırmaya, sağa
sola sıçramaya başladılar. Hırlayanlar, birbirlerine pençe
atanlar, yere dökülen sütü dilleyenler ... İki yana sallanarak
ayağa kalknm. Kocakarı sehpalardan birine tutunmuş kalkmaya çabalıyordu. Nefis bir sağ vole çıkardım kaburgalarına.
- Uhhhhhh!! - diyerek yıkıldı yere.
55
Anthony Burgess
Suratı mosmor kesiliverdi. Bir adım geriye attım. Kedilerden tekinin kuyruğuna basmış olacağım ki ayak bileğime
tımaklarını geçirdi tüylü nalet. Bacağımı havaya kaldırıp
olanca gücümle salladım. "Miyavvvvvvvv" diyerek havada uçtu; pat dedi duvara ç::ırptı. Bu kez yeni bir kedi gelip
hem tımaklarını hem de dişlerini baldırıma geçirdi. Gene
ayağıını salladım. Bu hayvan öbüründen daha güçlüydü.
Kıpırdatamadım. Omzum sızlıyor, sırtım ağrıyor, alnımdan
da ince ince kan sızıyordu. Sağ elimde gümüş heykel, hacağımda kedi, küfür ede ede yerde yatan kadının üzerinden
atladım. Bir an önce Ludwig'in büstünü almak istiyordum.
Bir adım, iki adım derken gene süt çanaklarından birine hastım. Ayağım kaydı. Havalandım. Aslında bu anlattıklarım
bendenizden başka birinin başına gelseydi güldürü niyetine
kabullenebilirdim. Neyse, dengemi yeniden sağlamıştım ki
can çekiştiğini umduğum kocakarı uzanıp ayak bileğime yapıştı, çekti. Ve bu kez ne denge kaldı ne bir şey. İyiden iyiye
havalandım. Ayağım sehpaya çarptı. Vazolar, kül tablaları
yere düştü. Sırtüstü uzandım. Kocakarı hemen üzerime çullandı. Yumruklamaya başladı şuramı, buramı, oramı.
- Dövün, gebertin, öldürün. Tımaklarını sökün! -diye
de cızırtılı bir sesle bağırıyordu kedilerine. Sanki karının dediklerini anlamış gibi tüylülerden birkaçı üzerime çıkıp beni
tırnaklamaya başladılar. Sinirimden kuduracaktım neredeyse. Onca gücümle kedilere vurdum.
- Kurbağa suratlı piç, vurma yavrularıma! -diyerek tırnaklarını yanağıma geçirip deriyi yırttı kocakarı.
- Koca Tanrı canını alsın pis karı! diyerek elimdeki gümüş heykelle, baştan beri yapmak istemediğimi yapıp kafasına vurdum. Sesi soluğu anında kesiliverdi.
Yavaşça ayağa kalktım. Hırlayan, mırnavlayan bir kedi
selinin ortasındaydım. Üstümü başımı düzelttim. Birden ne
duyayım? Polis sirenleri. Manyak kocakarı, tuh, Koca Tanrı
kahretsin. Aşağıdaki kedilerle oynaşırken bir ara zaman bu56
Otomatik Portakal
lup polis kardeşlerimizi araınıştı anlaşılan. Kapıdaki konuşmamızdan kuşkulanmış olacak. Hemen ön kapıya koştum.
Zinciri, sürgüyü açıp anahtarı çevirdim. Fırladım dışarı. Kapıda bir tek Aptalof vardı. Diğer "kardeşler" im çoktan toz
olmuşlardı.
- Hadi Aptalof. Gidelim, polisler tepemize binecek neredeyse, -dedim.
- Sen burada oturup onları beklesen iyi olur. Hihahihahihahiha!
Bileğine sardığı zinciri açıp üzerime saldırdı. Havada çevirdi bir iki kez, sonra gözlerime indirdi. Tısss etti zincir ve
ışıklar söndü birden.
Acıyla inleyerek dizlerimin üzerine çöktüm.
- Bana yaptıklarını unutacağımı mı sandın eski kardeş?
Bana kötülük edenlerin tümü eninde sonunda cezasını görür.
Çizmelerinin çıkardığı pat pat pat seslerinden yanımdan
uzaklaşıp, koşarak gittiğini anladım. Gözlerimi aralayabildiğimde Aptalof yoktu, ama polis arabası kapının önüne
gelmişti. Ayağa kalkıp evin içine girdim. Ellerirnle duvarları yoklayarak koridorda yürüdüm. Güm vurdum kafaını
duvara, pat dizimi kapıya. Polislerin ayak seslerini duydum
ardımda. Hemen kolumu kıvırıp belimi büktüler ... Kedilerin
odasından bir polis sesi duydum.
-Soluk alıyor kadıncağız. Ölmemiş.
- Bak sen! -dedi genç sesli bir güvenlik kuvveti. -Küçük Alex'i yakalamışız da haberimiz yokmuş!
- Kör oldum. Koca Tanrı belanızı versin. Gün gelecek
tümünüzün karnını deşeceğim.
- Böyle konuşma. Küfür sana hiç yakışmıyor.
Parmaklarının ikisi yüzüklü bir el şakladı suratımda.
-Koca Tanrı canınızı alsın. Neden yalnız beni tutukluyorsunuz? Nerede benim ahlaksız kardeşlerim? Bu işleri
başıma saran alçaklar hangi cehenneme girdi? O namussuzlardan biri gözlerimi kör etti elindeki zincirle. Benim suçum
57
Anthony Burgess
yok. Enseme tabancalarını dayayıp evin içine soktular. Kaçmadan yakalayın onları. Aptallar, sersemler. Koca Tanrı topunuzu kendine kurban etsin. Derinizi yüzeceğim.
Nasırlaşmış ruhlarının derinliğinden kopup gelen kahkahalarla güldüler. Tekme tokat dışarıya çıkarıp merdivenlerden a�ağı ire kaka indirdiler, arabalarının arkasına soktular.
Ben durmadan kardeşlerimden söz ediyor, onların bir an
önce yakalanması gerektiğini söylüyordum. Ne var ki üç
namussuz şimdiye dek çoktan New York Dükü'ne varmışlardır. Yaşlı kadınlara bira, viski ısmarlıyor, onları yiyeceğe
boğuyorlardır. Kocakarılar da, "Koca Tanrı sizi korusun.
Tuttuğunuz altın olsun. Siz hiç yanımızdan ayrılmadınız bu
gece. Hep bu masada oturdunuz" diyorlardır.
Karakota doğru kulak tırmalayan siren sesleri arasında
gidiyorduk. Arka koltukta, iki polisin ortasında sıkışmış
kuzu kuzu oturuyordum. Arada bir aynasızlar dirsekleriyle kaburgalarıma vuruyor, koca ayaklarıyla dizlerimi, ayak
bileklerimi dövüyorlardı. Yanağırndan aşağı süzülen yaşları
elimin tersiyle silip, gözlerimi açtım zar zor. Bulutlu, pusluydu çevrem. Renkler birbirine karışıyor, boyutlar değişiyor,
çevcemdeki her şey bir uzayıp bir kısalıyordu. Ah Aptalof
ah, alacağın olsun. Gözlerimi yavaş yavaş kırpıştırıp arabanın içindekilere baktım, kalın enseli bir memur, onun yanında da zayıf, kısa saçlı şoför önde oturuyordu. Yanımdakiler
gençti, tüysüz.
- Alex yavrucuğum, birlikte çok hoş bir gece geçireceğiz, değil mi? - diye sordu öndeki kalın enseli.
- Adımı nereden öğrendin alçak köpek? Koca Tanrı senin canını cehenneme tez elden yollar.
Bu sözüm üzerine keh keh keh güldüler. Yanımdaki genç
oğlan çocuğu kolumu kıvırıp, enseme bir şaplak indirdi. Kalın enseli domuz yavrusuysa gülmesi durunca, "Herkes tanır
Alex çetesini. Ünün dört bir yana dağıldı küçüğüm" dedi
tıslar gibi bir sesle.
58
Otomatik Portakal
- Georgie, Pete ve Aptalof'tur benim başımı belaya sokan. Ben suçsuzum.
- Önünde koskoca bir gece var küçüğüm. Sevgili arkadaşlarınla birlikte yediğin haldan bize birer birer anlatırsın.
Biz de o kötü çocukları alır senin yanına tıkarız. Zavallı, suçsuz Alex!
Yanımızdan beyaz bir cankurtaran geçti vınnnn diye.
Düdüğü geceyi yırta yırta uzaklaştı.
- Bu cankurtaran dayaktan öldürdüğün zavallı kadıneağızı almaya gidiyor. Kötü yürekli Alex, piç kurusu.
- O namussuzlar yaptı bunu, -dedim yanan gözlerimi
kırpıştırarak. -New York Dükü'nde kafa çekiyor, halime
gülüyorlardır şimdi. Gidin onları yakalayın pezevenkler.
Bunun üzerine polisler küt pat küt pat vurdular sağıma
soluma, ağzıma bumuma. Kan sızmaya başladı yarılan rludağırnın kenarından. Karakolun önüne gelince tekme tokat
indirdiler beni. Bu namussuzlardan canımı kurtarabileceğime
inancıını çoktan yitirmiş olarak karakolun merdivenlerinden
çıktım oflaya poflaya. Belime bir tekme vurup ayaklanını yerden kestiler. Yüzükoyun uzandım taşların üstüne ... Elime bastı herillerden biri. İnledim. Güldüler. Ağladım. Kahkahalar attılar. Sonsuz bir gece başlıyordu. Koca Tanrı belalarını versin ...
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.