NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

7 Şubat 2015
Şömine

Bugün iki arkadaşımla buluştum. Kahve içmek için bir yer aradık. Vaktimiz kısıtlı olduğundan evlerimize yakın bir yerde buluşmuştuk ve fazla seçeneğimiz yoktu. Sonunda hepsi birbirine benzeyen, hani şu türk kahvelerinin hazır paketlerde olanından servis edilen ve şöminelerin büyük ekranlı televizyonlardan izlendiği kafelerden birine girmeye karar verdik. İnsanlar akıllı telefon uygulamaları vasıtasıyla orada olduklarını diğerlerine bildiriyor ve ortamdaki karşı cinsleri arıyorken ben ekrandaki odunları yana yana bir türlü bitmeyen şömineye daldım ve aklıma Ankara'dayken gördüğüm ve beni epey etkileyen bir rüya geldi.
Yer yer karlı, soğuk, gri sokaklardaydım. Sanki büyük bir savaş, bir yıkım geçirdikten sonra terkedilmiş bir şehirdi. Tüm detaylarını duyumsuyordum bu şehrin. Piyanist filminde saklandığı yerden çıkan Szpilman'ın yürüdüğü sokaklara benzetebilirim. Evet, yapabilirim. İnsanların çoğu muhabbet ederken, bir konuda fikir belirtirken, hatta espri yaparken belli başlı bildik şeyleri referans alarak dolduruyor konuşmalarını. Hatta kendilerini ifade edişleri bile böyle oluyor. Kafa yormayı, üretmeyi sevmiyor artık insanlar, hemen hemen hiçbir biçimini. Yapay zekayı geliştirirken bir yandan biz de ona benziyoruz, facebook hesaplarımızdan farkımız kalmayacak bu gidişle. Şimdi ben rüyamda gördüğüm yeri tasvir etmek yerine izlediğim bir filmden örnek verip aradan çekilmişim çok mu? Sanırım gözlerimi şömineden ayırıp insanları gözlemlemeye başladım, iyisi mi şömineye dönüp rüyamı anlatmaya devam edeyim.
Eskiden güzelmiş gibiydi bu şehir. İnsanların bu felaketten önce burada yaşadıkları normal yaşamlarından kalan anıları, dükkanların kırılmış ve rengi solmuş tabelalarında yaşamaya çalışıyordu. Ben ise nerede olduğumu bilmeden yürüyordum sokaklarda yavaşça. Havada bir kasvet, bir gerginlik ve huzursuz, bunaltıcı bir sessizlik vardı. Yerlerde cesetler görmeye başladım yürüdükçe. Uzun zamandan beri orada oldukları belliydi. Bazıları parçalanmıştı. Yer yer hurdaya dönmüş arabalar, hepsi terkedilmiş evler, dükkanlar... Tek tük geçen arabalar ve yürüyen insanlar görüyordum. Herkes kaçıyor gibi hızlıydı, ve diğerlerinden bir şekilde korkuyor veya çekiniyorlardı. Kimse kimseye güvenmiyordu sanki. Birkaç tanesine bu gördüğüm manzarayla ilgili sorular sormak için yaklaşacak olduğumda gözlerini benden kaçırıp hızla yollarına devam ediyorlardı. Gerilmeye başlamıştım. Yürüdükçe kafamın içinde sorular dönmeye başlamıştı. Oraya nasıl geldiğimi, nereye gittiğimi, ne olduğunu bilmiyordum ama güzel ya da en azından normal bir şey görmek için adımlarımı gitgide hızlandırarak kaldırımda yürümeye devam ediyordum.
Derken karşıdan bir çocuğun bisikletiyle bana doğru geldiğini gördüm. Bu gerginliğin, kasvetin ortasında bisiklet süren küçük bir çocuk görmek beni biraz sakinleştirdi. Gülümseyerek ona baktım. Fakat yaklaştıkça yüzünün yarısının resmen parçalanmış, yanmış olduğunu farkettim. Anlamsız ve boş bakışlarla bana bakarak yanımdan geçti. Çocuk gibi değildi yüzü, bakışları. Gülümseyen ifadem yerini dehşet içinde bakışlara bırakmıştı muhtemelen. Adımlarım, kalp atışlarım ve kafamın içinde dönüp dolaşan sorular daha da hızlandı o an. Karşıdan bana doğru gelen kırk elli yaşlarında bir adam görünce ona doğru koştum ve "Burada ne oldu? Herkese, her şeye ne oldu? Neden herkes böyle tuhaf davranıyor ve kaçıyor, neyden kaçıyorlar?" gibi sorular sormaya başladım. Beni tersledi, küçümseyen ve hatta bu soruların cevabını bilmediğim için suçlayan bakışlarla beni süzüp homurdanarak yoluna devam etti. Onun öfkesiyle karşılaşan merakım da öfkeye dönüştü ve yolda yürüyen insanlara avazım çıktığı kadar bağırarak neden hiçbirinin bu durumu umursamadığını sordum ve öfkemi kustum onlara. Hiçbiri bir şey söylemedi, etrafa kaçıştılar.
Öfkemi biraz olsun boşaltmıştım. Ancak merakım, gerginliğim ve endişem artmıştı. Tek amacım normal yaşamın devam ettiği bir yer bulmaktı. Medeniyete dair en ufak bir şeyin olduğu, en azından içinde doğru düzgün oturacak yer olan, ışıkları yanan ve tabi ki konuşabileceğim, paylaşımda bulunabileceğim insanların olduğu bir yer bulmak.
Bu şekilde biraz daha yürüdüm. Sonra bir polis arabası yaklaşıp yanımda durdu, içindeki polislerden biri bana bakıp kimliğimi göstermemi söyledi. Elimi cebime attım ve kimliğimi bulup ona verdim. Ona burada ne olduğunu sordum. Önce yanındaki polisle birbirlerine bakıp gülüştüler, sonra alaycı bir ifadeyle beni süzüp "Ne olduğunu bilmiyor musun yani sen?" dedi. "Hayır, gerçekten bilmiyorum" dedim. Bu kez biraz ayıplarcasına baktı. "Peki buralarda en ufak bir hayat belirtisi olan bir yer var mı?" diye sorduğumda, biraz ilerde bir yeri işaret edip "Bir tek burası kaldı" dedi ve camını kapatmaya başladı, sonra uzaklaşıp gittiler.
Gösterdiği yere doğru yürümeye başladım. Burası bir binanın bodrum katında bulunan eski bir bardı gördüğüm kadarıyla. Yamuk duran tabelasının ışıkları yanıyordu ve içerden müzik sesleri, gülüşmeler, kahkahalar geliyordu. Kapıya doğru yaklaştım ve açıp içeri girdim.
İçerde Bob Dylan'ın “Queen Jane” parçası çalıyordu ve insanlar çılgınca eğleniyorlardı. Ama gerçekten çılgınlar gibi. Bir tane somurtan, ya da öylece oturup içkisini içen insan yoktu. Herkes gülüyor, dans ediyor, eğleniyordu. Bir içki alıp boş bir masaya oturdum ve insanları izlemeye başladım. Dışarda olanlardan haberleri yok gibiydi, apayrı bir dünyanın kapısından içeri girmiştim sanki, diğer tarafta olanlardan bihaber olunan bir dünya. İnsanlara daha dikkatli baktıkça yüzlerindeki ifadenin sahte olduğunu farkettim. Eğlenmiyorlardı sanki, eğlenmeye çalışıyorlardı. Bir şeyleri unutmak, kendilerinden ve birbirlerinden saklayabilmek için kafalarını dağıtmaya çalışıyorlardı. Bunu farkettikçe yüzümün değişen ifadesinden olsa gerek, benimle göz göze gelmemeye çalışıyorlar, geldiklerinde ise hiç bozuntuya vermeden gülümsedikten sonra başka şeylerle ilgilenmeye başlıyorlardı. Aralarından birinin tanıdığım biri olduğunu farkettim sonra. Sık görüşmediğim bir arkadaşımdı ya da bir yerlerden bir şekilde tanıdığım bir kadındı. Şaşkın ve sorgulayan gözlerle ona baktım. Morali bozulduğunu kolayca anladım, yüzü düştü, ve bana "Bak, ikimiz de farkındayız, evet herkes farkında fakat bunun bir anlamı yok. Buradayız işte ve lütfen bırak, sen de eğlenmeye çalış" dercesine baktı adeta. O an o müzik, gülüşmeler, dans eden insanlar, orayı bulana kadar özlediğim her şey bana tiksinç ve ürpertici gelmeye başlamıştı. Yerimden kalktım ve insanlara bu hislerimi belli edecek şekilde bakarak aralarından geçip kapıya doğru ilerlemeye başladım. Hiçbiri beni umursamadı. İçeri ilk girdiğim zaman göz göze geldiğimizde gülümseyen, bana selam veren o insanlar şimdi beni görmezden geliyordu. Onlara bakıyordum, aralarından geçerken çarpıyordum ancak beni yoksayıyorlardı, resmen yokmuşum gibi davranıyorlardı. Bunu yapmaya ihtiyaçları vardı çünkü. İçerde kalabilmek için. Peki ben ne yapmalıydım? Nerede olmalıydım? Evet, içerde olanlar bana çirkin gelmişti fakat peki ya dışarda olanlar? Ne olduğunu bile bilmiyordum. Çıkıp gitmeli miydim? Birbirlerinden, hatta kendi kendilerinden bir şeyler saklayan ve sahte, endişeli bir biçimde eğlenmeye çalışan o insanları samimiyetsiz dünyalarında bırakıp gerçeği mi aramalıydım? Yoksa içerde kalıp onlar gibi davranmak benim için daha iyi, daha güvenli mi olurdu? Belki bir yerden sonra alışırdım. İçerde ihtiyacım olan her şey vardı. Cebimde hiç param yoktu. Nereye kadar sürdürebilirdim ki bir barda? Paraya ihtiyacım var mıydı ama? Bitse bile bir kenarda kıvrılırdım. O küçücük yerden çıkmadan ömür boyu orada bile kalabilirdim dışarıyı gördükten sonra, bir daha görmemek için. Ama yine dışarının hali yüzünden bunu yapamazdım sanki. İçim rahat etmezdi, inancım güvenim kalmazdı içerdeki hiçbir şeye. Kimseyle samimi bir şekilde iletişim kuramazdım. Böylece dönüp dolaşıyordu düşünceler kafamın içinde ve ben ne yapacağıma karar veremeden kapının önünde duruyordum, arkamda müzik ve kahkaha sesleri.
İnsanın uzun uzun gördüğü rüyalar aslında saniyeler sürermiş. Galiba şu şömine videosu da öyle, birkaç saniyede bir kendini tekrar ediyor. Epey izledim, ya da aslında bir rüya kadar sürdü de bana öyle geldi. Sonra zaten geç olmuştu, kalktık.
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.