Notes
![]() ![]() Notes - notes.io |
Mustafa Kutlu Uzun Hikaye isimli eserini 2000 yılında yazmıştır. Kurgusu dram olan bu hikaye 2012 yılında Osman Sınav yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılmıştır.
Başrollerinde Ali karakterini Kenan İmirzalıoğlu, Münire karakterini ise Tuğçe Kazaz canlandırmıştır. Uzun Hikâye adlı sinema filmi çoğu izleyici tarafından beğenilmiş ve ün kazanmıştır.
Ali hem yetim hem de Bulgar muhaciridir. Dedesi Pelvan Sülüman ile Bulgaristan'dan Türkiye'ye kaçmışlardır. Kendi babasını küçük yaşta kaybeden Ali Türkiye'ye geldikten sonra diğer akrabalarından bir türlü haber alamamıştır.
Pelvan Sülüman İstanbul'a gelince hemşehrileri yardımıyla Eyüp Sultan'da bir ahşap ev bulur. Torunu ile birlikte orada yaşamaya başlar. Bunca sene geçimini hayvancılıkla sağlamış olan Pelvan Sülüman, burada da hayvancılık yapmak ister.
Ahıra bir koyun alır. Zaman geçtikçe koyunların sayısı artar. Dede torun birlikte yaşayıp giderler. Ali de orta okulu bitirmiştir.
Her şey yolunda giderken Pelvan Sülüman'ın vefat etmesi üzerine Ali artık tamamen yalnız kalır. Evdeki bütün hayvanları satar ve bir daha o eve girmez.
Askerliğini bitirir. Avukat yardımcılığı, katiplik gibi mesleklerde çalışır. Yalnız daktilosunu yanından ayırmaz. Hep bir şeyler yazar.
Münire ise Ali'nin sevdiği kızdır. Sarı saçlı ve mavi gözleri onun güzelliğini tamamlayan özellikleridir.
Münire ile Ali Eyüp'ten tanışırlar. Münire'nin ailesinin Eyüp'te bir sineması vardır. Münire'nin ağabeyleri Eyüp'ün belalılarından oldukları için Münire'yi sıkı bir yönetim altında tutarlar.
Münire ile Ali bu ağabeylere karşı birbirlerini severler. Günün birinde ağabeyleri Münire'yi zengin bir adamın oğluyla evlendirmeyi ister. Münire buna karşı çıksa da işe yaramaz. Dayak üstüne dayak yer. Her yeri morluklar içinde kalır.
Bu olayları duyan Ali çok sinirlenir. Herkes sinemada tıklım tıklım film izlerken perdeler tutuşarak yanmaya başlar. Ali sinemayı yakmıştır. Daha sonra Münire ile kaçmışlardır. Ali'nin bu yaptıkları Eyüp'te efsaneleşmiş herkesin dilinde "sinemayı yakıp Münire'yi kaçıran Bulgaryalı Ali'nin efsanesi" dolaşır olmuş.
Bu yaşananlardan sonra ağabeyleri durur mu? İkisinin peşine düşmüşler. Münire ile Ali izlerini bulamamaları için bir yere bağlı olarak yaşayamamışlar. O kasaba bu köy derken günler birbirini kovalamış. Bu yüzden Ali doğru düzgün bir işe girememiş. Bir erkek çocukları olmuş ve o da yollarda büyümüştür.
İkili bir vagon evde geçimini sürdürmeye başladı. Çocukları beş yaşlarındaydı. Ali ise bir kasabada orta okul kâtipliği yapmaya başladı. Çalıştığı yerde yabani otlar içinde kalan bir bahçe vardı. Bu bahçe Ali'nin çok dikkatini çekti. Bahçeye çeki düzen vermek için müdürle konuştu. Müdür ilk başta pek olumlu bakmasa da kabul etti. Ali ve orada çalışan yardımcılar bahçeye güzelce meyveler ektiler. Gün geçtikçe müdür bu olanlardan böbürlenip herkese bahçeyi kendisinin yaptığını söylemeye başladı. Meyvelerden de kimseye vermez oldu.
Ali, haksızlığı kaldıramazdı. En nefret ettiği şey buydu. Müdürün karşına geçip meyveleri herkese eşit olarak dağıtması gerektiğini söyledi. Eşit kelimesini duyan müdür Ali'ye sosyalist misin sen yoksa tarzında bir soru yöneltti.
Aslında Ali sosyalist olmasa bile o sinirle evet sosyalistim dedi. Müdüre diklenen Ali kısa bir süre sonra işten çıkartıldı. Bu olaydan sonra lakabı sosyalist Ali olarak kaldı.
Müdürün yaptıklarını kendine yediremeyen Ali gece yarısı bahçede ekili olan bütün ürünleri toplayıp kaçtı.
Artık burada barınamazlardı. Ailesi ile birlikte kasabayı terk etmek zorunda kaldı. Çocuğu ve karısıyla bir trenin yolunu buldu. Karısı Münire hamileydi. Ali trende istasyon şefi ile ahbap oldu. Bir vagondan evde kalmaları için müsaade etti. Burada günler güzel geçmeye başladı. Ancak hayat bu... Hep güzel gidecek sanılır. Ne yazık ki sonu güzel bitmedi. Münire bir gece ansızın fenalaştı. Evin ağır işlerinden dolayı olacak ki bedeni buna dayanamamıştı.
Ali ile Münire'yi şehre gönderdiler. Oğlu ise bir komsuda annesi ve babasının gelmesini bekliyordu. Günler sonra Ali geldi. Eve tek gelmişti ve ağlıyordu. Münire hayata gözlerini yummuştu.
Günler geçti. Ali'nin oğlu on altı yaşındaydı. Liseye gidiyordu. Ali o dönemler Sarıkaya otelinde dava vekilliği yapıyordu. Emin Sarıkaya ise otelin sahibiydi. Gençliğinde parasının birçoğunu boş yerlerde harcamış olan Emin Efendi'nin şimdilerde evinde pek bir şeyi kalmamıştı. Ama yine de hatırı sayılır bir adamdı.
Baba-oğul bu göçebe hayatlarında her gittikleri yerde ev bulmakta zorluk çektikleri için Emin Efendi'nin yardımıyla Çerçi Abdullah adında bir işportacının evini tuttular.
Çerçi Abdullah'ın Celal adında bir oğlu vardı. Celal'de kas erimesi hastalığı vardı. Yoksulluktan dolayı bir çare bulunamamıştı. Ali'nin oğlu ile hemen arkadaş oldular. Celal bir pencere kenarında oturuyor, boncuk dizip bileklik yapıyordu. İşportacı babası ise bu bileklikleri satıyordu.
Celal ile Ali'nin oğlu aynı kıza aşık oldular. Sanat okulundan savcının kızı Ayla. Okulun en güzel kızlarından birisi. Celal, Ayla'yi görünce uzun süre boncuk takamaz yapacağı işi şaşırırdı. Cemal bir gün Ali'ye yaptığı bileziklerden birisini verip Ayla'ya götürmesini istedi. Celal'in çok az bir sürelik ömrü kalmıştı. Ayla anlayışlı bir kız olduğundan bileziği kabul etti. Ali'nin oğlu ise hem yaptığı işten dolayı mutlu oluyor hem de üzülüyordu.
Çerçi Abdullah, Ali ve Emin Efendi işportacı Çerçi'ye yardım etmek için el ele verdiler. Ona kışın rahat etmesi için el emeğiyle dükkan açacaklardı. Bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Derken çarşı ağası İskender Zapuroğlu zavallı Çerçi'ye aklını taktı. Bu işin olmaması için elinden geleni ardına koymadı. Emin Efendi bu toprağın kendisine ait olduğunu söylese de dinletemedi. Ama esas Zapuroğlu'na direnen kişi Ali'ydi. Çünkü Ali haksızlığa gelemiyordu.
Zapuroğlu Ali'ye takmıştı. Onu rahat bırakmadı. Ali artık gitmeleri gerektiğini anlamıştı. Oysa Ali'nin oğlu ilk aşkı Ayla'yı nasıl bırakıp gideceğini bilmiyordu.
Ali'nin oğlu Mustafa artık liseyi bitirmiş genç bir delikanlı olmuştu. Üniversite sınavına iki kez girmiş ve kazanamamıştı. Büyüdükçe babasına benzetilmekten gurur duyuyordu.
Yeni gittikleri yerde Ali bir kitabevi satın aldı. Buraya yeni kitap türleri getirmek istiyordu. Amacı bir kültür ocağı oluşturmaktı. Zamanla dükkandaki bütün işleri hallettiler. Dükkanın adını küçük kitapçı koydular. Tabelayı yapmak için Turan isminde bir genç geldi. Turan, Osman adında bir ressamın yanında çıraklık yapmış ustası ölünce de dükkanın başına geçmişti.
Mustafa ile dost oldular. Turan, kasabadaki kuaför Mualla'nın kızı Suna'ya aşık olmuştu. Onun için her türlü romantikliği yapmış olmasına rağmen Suna onu sevmemişti. Suna oyuncu olmak, şöhrete kavuşmak istiyordu. Bir gün ansızın kaçtı. Suna'nın kaçması Turan'ın içinde yara açtı. Etkisinden uzun süre kurtulamadı.
Ali ile Mustafa'nın açtıkları kitabevi artık sinek avlar duruma gelmişti. Kimse kitap almıyordu. Kasaba okuyan bir toplum değildi. Ali bir gazetede yazmaya başladı. Yazdığı siyasi görüşleri yüzünden ihbar edildi. Küçücük kasabanın hapishanesine mahkûm edildi. Mustafa ise kimsenin uğramadığı bu kitabevinde yalnız kalmıştı.
Bir gün Selma Hanım ve yanında başörtülü bir kız kitabevine girdi. Kızın ismi Feride idi. Mustafa bu gizemli kızdan çok etkilendi. Feride dükkana tek başına gelmeye başladı. Mustafa ise ona ithafen Çalıkuşu romanını okuması için verdi. Kitabın arasına onsuz yapamadığını yazdı. Feride ise kısa bir süre sonra notuna olumlu bir cevap vermişti. Böylece aralarında bir ilişki başlamış oldu.
Bir gün Feride ile Selma Hanım yolda yürürken kasabanın sarhoşu Selami peşlerine takılmıştı. İki kadın zorla kendilerini kitabevine attılar. Selami cebinden silahını çıkardı ve Mustafa'yı tehdit etmeye başladı. Olaylar büyümeden polis geldi. Selami'yi götürdüler.
Bu olayların üstüne Mustafa ve Feride sokağa çıkamaz hale geldiler. Bu yaşananlar Mustafa'yı cesaretlendirdi. Babasının annesini kaçırdığı gibi o da Feride'yi kaçıracaktı. Ama Feride Mustafa ile kaçmayı kabul etmedi. Mustafa'yı çok sevdiğini ama kocaya kaçan kız olmak istemediğini söyledi.
Bunun üzerine Mustafa babasını ziyarete gitti. Bütün olanları anlattı. Artık bu kasabada durmak istemediğini söyledi. Ali, kendisinin gençliğinde yaptığı cesareti oğlunun da göze aldığına şaşırdı. Gülerek "demek kaçıracaktın he" dedi.
Mustafa'ya bir tanıdığının adresini verip burada ona is vereceklerini söyledi. Oğluyla vedalaştı. Ona daktilosunu verdi. Her zaman daktiloyla yazmasını istedi. Sözlerine, bu alete yazdığında ben konuşuyorum demektir diye ilave etti. Mustafa tren ile İstanbul’a gitmek için harekete geçti.
Babasının ona verdiği daktiloyla ne yazacağını bilmiyordu. Yazsam da neye yarar düşüncesindeydi. Düşündü ve kendi hayat hikayesini yazmaya karar verdi. Gittiği bu yerde de hangi işe girerse girsin başarabileceğinden yüreği emindi.
Uzun Hikâye: Topluma uymayıp, düzene baş kaldırışlığın getirdiği bir göç öyküsüdür. Yazar, hem yaşam koşullarının ağırlığını anlatmış hem de Ali karakteri ile okuyucuya cesareti tanıtmıştır.
Ali, topluma uymayan ve herkes gibi haksızlığa göz yummayan bir adam olduğundan dolayı gittiği hiçbir yerde barınamıyordu. Bu yüzden hayatı göçebe olarak geçti. Ama bundan asla mutsuz olmadı. Çünkü o herkes gibi değildi. Herkes gibi olmaması ona verilmiş en büyük ödüldü belki de.
Eserin dil özelliklerine değinecek olursam Mustafa Kutlu, eserini bir solukta okutan anlatımıyla son derece açık şekilde yazmıştır. Bir kitabın kapağı adı ve içeriği kadar önemlidir. Kitabın yeni basımında 2012 yılında sinemaya aktarılan filmdeki oyuncuların olması daha fazla dikkat çekmesine neden olmaktadır.
Bizlere gerçeği her sayfasında gösteren bu öyküyü özellikle manevi duyguların gücünü görmek isteyenlere tavsiye ediyorum.
Yazan: Elif POYRAZ
Uzun Hikaye Kitap Özeti
Pelvan Sülüman yetim torunu Ali’yle birlikte Bulgaristan’dan İstanbul’a göç eder. Hemşerilerinin yardımıyla Eyüp Sultan’da bir eve yerleşirler. Burada sebze yetiştirip, hayvan bakarak hayata tutunurlarken Ali de bir yandan okula gider. Pelvan Sülüman’ın ölümüyle Ali, dedesiyle yaşadığı eve dönmek istemediğinden her şeyi satıp evden ayrılır. Bu sırada ortaokulu bitirir; kâtiplik, kitapçılık, muhasebe ve avukat yardımcılığı gibi pek çok işte çalışır. Aynı mahalleden tanıştığı Münire’yle birbirlerine âşık olurlar. Münire’nin ailesi sinema işletmektedir ve mahallenin belalılarındandır. Evlenmelerine izin vermeyeceklerini bildiklerinden durumu Münire’nin ailesine hiç açmazlar. Münire de ağabeylerinden korktuğundan kaçamaz. Bir gün aile Münire’yi sinema sahibinin oğluyla evlendirmeye kalkar. Münire karşı çıkınca da onu tekme tokat döverler. Bu olay üzerine Münire, Ali’yle kaçmaya karar verir. Ali hem Münire’yi kaçırır hem de işlettikleri sinemayı ateşe verir. Münire’nin ailesi peşlerine düşer. Çift, aileye yakalanmamak için yıllarca şehir şehir dolaşır.
Şehir şehir dolaşmalarının neticesinde Ali hiçbir işte uzun süre tutunamaz. Bir kasabada ortaokul kâtipliği yaparken ilgisiz, kaba okul müdürüne rağmen okul bahçesini hademelerle birlikte düzenler. Meyve ağaçları diker, havuz yapar, çardak kurar. Güzelleşen bahçeyi gören müdür, kasabanın ileri gelenlerini her gün bahçeye davet ederek kendi yapmışçasına övünür ama Ali’yi ve hademeleri bahçeden yararlandırmaz. Duruma sinirlenen Ali karşısına dikilince de onu “Sosyalist” diye damgalayarak işten atar. Ali de kasabadan ayrılmadan bahçeyi darmadağın eder; tüm mahsulü toplar, dağıtır.
Aile yine yollardadır. Bu sırada oğulları Mustafa 5-6 yaşlarındadır ve Münire ikinciye hamiledir. Bindikleri trenin şefi yardımıyla bir bucakta metruk bir vagona yerleşirler. Ali bir tahıl tüccarının yanına muhasebeci olarak girer. Tüm sıkıntılara rağmen geçen güzel günler Münire’nin doğumda ölmesiyle sona erer. Ali ve Mustafa vagon evi arkalarında bırakarak oradan ayrılır.
Aradan yıllar geçmiş Mustafa 16 yaşına gelmiştir. Yaşadıkları kasabada Ali arzuhalcilik yaparken, Mustafa da bir yandan liseyi okumakta bir yandan da çalışmaktadır. Ev sahibi Çerçi Abdullah’ın kas erimesi hastalığı olan oğlu Celal’le de yakın arkadaştır. İkisi de savcının kızı Ayla’ya âşıktırlar. Mustafa ilk aşkının sarhoşluğu içindeyken Ali, Çerçi Abdullah’a dükkân yapmaya kalkınca Çarşıağası İskender Zopuroğlu ile çatışır. Zopuroğlu, Ali’yi sakıncalı yayın bulundurmaktan polise şikâyet eder. Mustafa, Ali’nin yıllardır daktilosunda yazdığı yazılardan oluşan dosyayı kirli çamaşırlarının olduğu poşette unutunca polis bir şey bulamadan evden ayrılır. Hem yaşanan bu durum hem Mustafa’nın Ayla’yla konuşmasının savcıya bire bin katılarak anlatılması nedeniyle o kasabayı da terk ederler.
Gittikleri Hanyeri Kasabasında bir kitapevini devralırlar. Liseyi bitirmiş, üniversiteyi de kazanamamış olan Mustafa “Küçük Kitapçı”da çalışırken biçki dikiş öğretmeni Sevim Hanımın öğrencisi Feride’yi görür ve ona âşık olur. Ali de açtığı kitapevinin hayal ettiği gibi bir “kültür ocağı” haline gelmediğini görünce kendini yazmaya verir. Artık Yeşil Hanyeri Gazetesinin başyazarıdır. Yazdıklarından rahatsız olanlar tarafından şikâyet edilince hakkında dava açılır, daha ilk duruşmada tutuklanır. Yalnız kalan Mustafa’nın dükkânına bir gün, kasabanın sarhoş fotoğrafçısı Selami tarafından takip edilen Sevim Hanım ve Feride girer. Mustafa, kadınları koruduğu için mahalle dedikodularına malzeme olur. Feride de ev hapsine alınır. Mustafa, babasını örnek alarak Feride’yi kaçırmak ister ancak Feride ailesine laf gelmemesi için teklifi reddeder. Yıkılan Mustafa, babasına her şeyi anlatır ve kasabadan ayrılmak için izin ister. Babasının desteğiyle ve hediye ettiği daktilosuyla İstanbul’a doğru trenle yola çıkar. Aniden gelen bir dürtüyle bilmediği bir istasyonda iner ve gittiği otelde daktiloyla hayatını yazmaya koyulur.
“Pek çok ayrıntıları bulunan, anlatması uzun sürecek, anlatılmadan da anlaşılmayacak olan olay ya da konu” anlamına gelen ve kitabın adını oluşturan Uzun Hikâye, anlatılan dönemin siyasal ve sosyal yapısını aşk ve sevgi çerçevesi içinde ele alan 107 sayfalık anlatımıyla isminin ve türünün hakkını vermektedir. İki bölümden oluşan eserde yazar, hikâyeyi bir çocuğun ağzından aktarır. Aktarılanlardan ve yazarın diğer eserlerinden yola çıkarak kitabın otobiyografik özellikler taşıdığı görülebilir. Yer yer mizahi, akıcı bir dil ve üslupla, adeta bir sohbet havasında ilerleyen kitap, küçük nüanslarla 2012 yılında Osman Sınav tarafından beyaz perdeye aktarılmıştır.
![]() |
Notes is a web-based application for online taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000+ notes created and continuing...
With notes.io;
- * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
- * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
- * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
- * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
- * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.
Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.
Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!
Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )
Free: Notes.io works for 14 years and has been free since the day it was started.
You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;
Email: [email protected]
Twitter: http://twitter.com/notesio
Instagram: http://instagram.com/notes.io
Facebook: http://facebook.com/notesio
Regards;
Notes.io Team