Notes![what is notes.io? What is notes.io?](/theme/images/whatisnotesio.png)
![]() ![]() Notes - notes.io |
Savaşılacak Düşman: Arkadaşlar, Tanıdıklar vs.
İşimizin asıl kısmını bitirdikten sonra, öğrencinin işini tehdit eden ikincil tehlikeleri hızlıca gözden geçirmeye devam edelim. Öğrenci, arkadaşlarını seçerken çok dikkatli olmalıdır. Aralarında arkadaş gibi görünenler sonra ona düşmanı kesilecektirÖnce- likle, destek ihtiyacı duydukları uyarıcıdan yoksun, evdeki basit alışkanlıklarla şımartılmış ve ileride yaşayacakları avare bir hayat için gençliklerini aptalca harcayan genç ve zengin erkekleri ele alalım. Eninde sonunda onlar bile kendilerini aşağılık biri gibi hisseder ve utançlarını saklamak için çok çalışanların emeğiyle dalga geçerler.
Ama daha korkunç bir tür daha vardır ve bunlar kendilerine zarar vermeye henüz üniversitede başlarlar. Bu da, zayıflıklarının onları karamsar hissettirdiği ve daha savaş başlamadan mücade- leden vazgeçenlerin ait olduğu sınıftır. Onca umutsuz insan gibi onlar da özenti, ikiyüzlü ve kıskançtırlar. Bu iğrenç ruh hali de
226
İrade Eğitimi
onları, amacı iradeyi baltalamak olan yeni bir düzenin en azimli ve sabırlı müritleri olmaya iter. Varlıkları daima bunaltıcıdır. Hep başkalarının hatalarını bulmaya çalışır ve maalesef nihayetinde amaçlarına ulaşırlar. Kendi zayıflıklarının ve onları bekleyen kötü geleceğin gayet farkındadırlar ve başkalarını da çabalamaktan alı- koymak sanki hoşlarına gider.
Arkadaşına hiçbir şey yapmaması için cesaret veren başkala- da vardır; onları tek kelimeyle tembel olarak adlandırabiliriz. Onu bara gitmek için ikna etmeye çalışıp, ahlaksızlıklara fırsat yaratmayı planlarlar. Fransız öğrencilerbütün çapkınlık girişim- lerini ve özgürlüğü ortadan kaldıran ve içkiyi fazla kaçıran Alman öğrencilerden bazı yönlerden çok daha iyidirler. Çünkü ayık ka- lir ve avantaj sağlarlar. Ama genellikle özgürlüklerinin boyutunu abartırlar.
Mükemmel bir ülkede tek başlarına özgürlüğün tadını çıkar- malarına rağmen yine de gittikleri her yerde köledirler. Sebebi ise onlarda saklıdır. Yirmi yaşında olmanın büyük kibri onları kamuoyunun -başka bir deyişle beş para etmez arkadaşlarının- görüşlerine uysal bir şekilde boyun eğmeye iter.
Bu arkadaşlar, çoğunlukla küstahlığı cesaret ve kendine aşırı güvenle birleştirip amirane bir ses tonuyla, gayet uygun tavırlara bile çok çirkin lakaplar takma otoritesine sahiptirler. Neredeyse hepsi, zayıf iradeyi zorlayan bu özelliklere sahiptirler ve bu tav- n, bir otoriteleri, zevki sefayı körü körüne kabul etmiş, tıpkı bir öğren- şey yapacakları herkese karşı benimserler. Bu arkadaşların cinin hayal edilebilecek en yorucu, avare ve aptal olan ideal yaşam
The de Wyzewa: "La vie et es les moeurs en Allemagne," ve "Revue des Deux Mondes" 15 Mart, Yil LXI. tarzı gibi çoktan ona bağımlı hale gelmiş olanların verdiği güçle
227
Jules Payot
artar. Sağlıklarını ve yeteneklerini, hayranlık duyup köle gibi tak- litlerini yaptıkları kişilerin takdirini kazanmak için mahvederler. “Eğer herkes kendi zaaflarına boyun eğerse, bazıları onlar gibi ahlaksız olur!" der Lord Chesterfield'. Aynı yazara göre, hayatın zevkleri için yaşayan bu gençlerin görkemiyle parlamak, çürük bir kerestenin titrek ışığıyla parlamaktır. Gerçekten özgür olan genç adam, bu tarz önerilerden iğrenen ve bu zevkin aslında ne olduğunu bilendir; bitmek bilmeyen bıkkınlık ve zaman kaybı. Böyle davetleri kibarca nasıl reddedeceğini bilir. Bu saçmalıkla- rın kendini etkilemesine izin vermez, hazla ilgili soruların olduğu ve sonucunu net bir şekilde görebildiği tartışmalara girmekten kaçınır. Arkadaşlarının çoğunun asla kendi hayatlarını ona yan- sıtmadıklarını, âdeta bir kasırga gibi kendilerini bu hazza kaptır- dıklarını, bilinçsizce ve iradesizce oradan sürüklendiklerini oraya bilir. Psikiyatriste giden dengesiz insanların fikirlerine ne kadar önem verilirse arkadaşlarına da o kadar önem verir. Çünkü on- ların saçma sapan önyargıları vardır. Ne kadar aptal olduklarının farkında olan kişi olarak bir de onların bakış açısından bakmam gerektiği ne saçma bir şey! Sırf hoşgörülerini ve hatta hayranlıkla- rını kazanmak ve benimle alay etmelerinden kaçınmak için kendi özgürlüğümü feda mi edeyim? Bu hazların sadece yorgunluk ve sersemlik getirdiğini çok iyi biliyorum ben. Gidip bir de içki içip âlem yapmalarına mı katılacağım? Popüler dilin vasat ve kalite- siz kişilerin fikirlerini aktardığını bile bile; lakapların, kelimelerin ve insanların içlerindeki canavarın zaferini meşrulaştıran sahte hükümlerin otoritesine boyun mu eğmeliyim? Herhalde daha aşağıya düşemem; yalnızlığı bin kere daha tercih ederim. Genç "Letters of Lord Chesterfield to his son Philip Stanhope." (Lord Chesterfield in Oğlu Philip Stanhope'a
Yazdığı Mektuplar) Eylül ve Ekim'de Yazılan Mektuplar, 1748.
228
İrade Eğitimi
bir öğrencinin mahallesini geride bırakıp, avare insanları bıktıra- cak kadar uzakta; şöyle güzel, cazip, temiz hava ve gün ışığı alan, mümkünse bitkilerle şenlenen ve dışarıya bakıldığında yeşili gö- ren bir ev bulması daha iyidir. Sonra da kendinden üstün olan- ların olduğu ortamlara girmeli, profesörlerini ziyaret edip okula devam ettiğini haber vermeli, onlara isteklerini ve hevesinin kı- rılmasını anlatmalı ve aralarından kendine ruhani bir öğretmen aramalıdır. Bar ve kafeler yerine düzenli olarak müzelere gitmeli, şehirde yürüyüşe çıkmalı, güvenilir ve kibar birkaç arkadaşıyla evde eğlenceli sohbetler etmelidir.
Öğrencilerin kulüp ve derneklere karşı olan tutumu daha ılım- li olmalıdır. Restoranları bırakıp öğrenci cemiyetlerine gitmekgenç erkeklerin çoğu için daha faydalı olacaktırTamam belki orada sıradan kapasitede bir grupla karşılaşabilirler, ama aynı zamanda üniversitenin nitelikli insanlarının bazıları ile tanışma fırsatları da bulacak ve birbirlerini tanıyıp yakınlık duyacaklar- dırKafe veya restorandaki kadar büyük olmasa da tek tehlike, köklerini eylemlerimizin en derin ve kuytu bölgelerine salmış o alışkanlıkları şekillendirmektir. Tıpkı Gulliver'in, Liliputluların yeryüzüne sürülen çok sayıda küçük kazığa bağladıkları, kendi saçlarından yapılan binlerce kırılgan bağ ile dünyaya bağlanması gibi yavaş yavaş irademize hükmedip, gelişmesini engelleyecekÖğrenci, zamanla arkadaş toplumunun heyecanına özlem duyar ve zamanını tütün dumanı ile dolu bir odada harcayan ve açık hava yürüyüşü yapmak yerine zamanını hiçbir şey yapmamakla geçiren bir arkadaş grubu kurmak isterBir diğer büyük tehlike ise, insanın zihinsel enerjisini dağıtarak boşa harcayip yok eden çok sayıda inceleme ve makalelerdir. Bu tür yazıları okumak, in-
229
Jules Payot
sanın düşüncelerini uyarıcı ilaçların etkisine benzeyen ateşli bir heyecan haline sokar. Böyle bir heyecan, getirdiği huzursuzluk ve nihai faydasızlık yüzünden kendi özünde iki misli zararlıdır. Kim sekiz-on dergi okuduktan sonra çok yorgun ve kötü bir ruh halinde olmaz ki? Ayrıca kim, bu okumadan sonra gelen gergin, sağlıksız yorgunluk ile ciddi, düzenli ve verimli çalışmanın getir- diği hazzın arasındaki farkın değerini bilmez ki?
Öğrenci kendi üzerinde kontrol sahibi olma durumunu de- yam ettirmek, kötü alışkanlıklara düşmemek ve zihinsel gücünü boşa harcamamak şartıyla öğrenci cemiyetinde yararlı bir eğlen- ceye katılarak rahatlayabilir, güler yüzlü arkadaşlarıyla gülme ve hatta ufkunu açan tartışmalar yapma fırsatı bile bulabilir. Ayrıca burada seçili bir arkadaş çevresi kurma şansı daha yüksektir. Nasıl matbaacılık çağın, dâhilerin eserlerini tarafsız zihinlerin kullanı- mina sunup özgür bıraktıysa, öğrenci cemiyeti de her bir üyesini zararlı restoran ortamından ve tesadüfi tanışmalardan uzaklaştı- rip, gerçek kişilikler ve farklı karakterlerle temas kurup arkadaş- larını kendi isteğine göre seçmesine olanak verir. Bu cemiyetler olmadan arkadaşlık tamamen şans işi olurdu. Genç erkeklerden oluşan çok sayıda mizaç ve karakter, kafa dengi olanların bir araya gelip bir grup kurmasına fırsat verir. Gruplar da, birazdan göste- rileceği üzere, kendi kendini yetiştirme sürecinde gereklidir.
Dünyevi ilişkilere gelince, öğrenci onlardan terbiye ve davra- nışları konusunda belli bir rahatlamadan başka bir şey çıkaramaz ki tek özellikleri budur. Vilayetlerde "dünya" dedikleri, insanların karakter veya zekâlarına göre seçildiği bir toplum değildir. Orada ahlak, hakkında konuşulmayacak kadar riyakâr ve acınacak kadar düşüktür. Para her şeyi affeder. İnsanlar zenginlik ve servete köle
230
İrade Eğitimi
gibi taparlar. Genç bir adam orada sapkın bilinçlerin fikirleri hariç bir şey öğrenemez. Hele ki ağırbaşlılığı, anlayış ve zekânın üstün- lüğüne itibar etmeyi öğrenemez. Dünyadaki insanlar gerçek kül- türden yoksunlukları nedeniyle popüler önyargılara itaat ederlerAkılsızlık bulaşıcıdır; eğer bu tarz bir toplumun üyesi olursa genç adam yakında sevgiyle andığı düşlerinin atomlara bölündüğünü, daha da kötüsü, sosyal şartlara karşı olan haklı itirazlarıyla ada- letsizce ve samimiyetsiz bir şekilde dalga geçtiklerini görecektir
Çok yakında dünya onu üzerinde düşünmeye değer olmayan her şeye karşı duyarsızlaştıracak. Onu bütün ideallerinden mah- rum bırakacak ve heveslerini yakıp yıkacak. Marivaux'un', haya- tını camın önünde geçiren insanlarla kıyasladığı "hep bakan, hep dinleyen ama hiç düşünmeyen" adamlara dönüşmesi, imrenile- cek bir kaderdir. Hiçbir şeye ilgi göstermeden dinleyen, varoluşu- nun korkunç hiçliğini kendisinden saklamaya zorlanmış; insanın hayatını hayal bile edemeyeceği kadar yorucu, saçma ve ümitsiz bir şekilde monoton hale getiren sorumlulukları yerine getirmeye mecbur olduğunda zirveye ulaşmış demektir. Fikir ayrılığına yol açacak her tartışma kötü kabul edilir, sohbet ise genele indirgenir. Bu durum da karakter ve zekâ sahibi genç bir adamı sersemletir. Zamanını boşa harcamakla kalmaz, ahlaklı yaşama gücünü de kaybeder. Homer'in kahramanlarındaki gibi, arkadaşlarının şid- detli ve heyecanlı sözlerle bezenmiş tartışmaları çok daha iyidir.
"Vie de Marianne," Bölüm V.
231
Irade Eğitimi
me yolundaki çabalarımızın çok uzun sürelerde sonuç vermesin- den kaynaklanan tepkilerimizden alıyor olabilir. Üstelik bu teori, tembellik bahanelerinin maksimum seviyede donatılmış cepha- neliklerindeki silahlardan sadece bir tanesidir.
Eski bir söyleşiye göre şeytan, insanları günaha yönlendirmek için cazibesini farklı şekillerde gösterirAncak tembeller için bu kadar çeşitliliğe ihtiyaç yoktur. Hangi yemi atarlarsa atsınlar, mutlaka oltaya gelecek balık bulacaklardır. Tembellik hissi, basit ancak zekice kurgulanmış bahanelerle kuşanmaya fazlasıyla ha- zırdır.
Öğrencilerin sıklıkla yakındıkları genel bir konu vardır. Mas- raflarını karşılamak adına küçük eğitim kurumlarında ya da özel olarak ders verenler, yapmaları gereken günlük işlerin tüm zamanlarını aldığından şikâyet ederler. Ancak daha önce de be- lirttiğimiz gibi, doğru kullanılırsa zaman her şeye yetebilecektir. Bir kişinin, 24 saatlik bir günde entelektüel gelişimi için yeterli olabilecek 4 saatlik zaman dilimini ayıramaması mümkün değil- dir. Aslında gün içinde, zihnin tam olarak gücüne sahip olduğu birkaç saati çalışmaya ayırmak fazlasıyla yeterli olacaktırGün içindeki boşluklarımıza aldığımız notları temize çekmeyi ve bu notları düzenlemeyi de eklersek, kayda değer bir entelektüel geli- şim için size zaman bırakmayacak hiçbir meslek yokturDahası, avukatlık, doktorluk ve öğretmenlik gibi özünde rutin olmaktan çok uzak olan meslekler dahi zamanla rutinleşir. Birkaç yıl üst üste aynı dersi vermiş bir öğretmen için bu ders artık alışılmış- urBir avukat ya da doktor çok nadir olacak şekilde gelen yeni vakalar haricinde aynı şeylerle sürekli olarak muhataptır. Bu se- gel bepledir ki, yıllar boyu en yüksek pozisyonlarda ancak aynı işleri
233
Jules Payot
farkında olmadan tekrar tekrar yaparak bilgisinin uzandığı kolla- ra ket vuran birçok insan vardır. Örneğin, bir profesörün yaşadığı yorgunluk zihinsel değildir. Konuşmasına bağlı olarak kullandığı kasların kolayca yorulmasıdır aslında. Bu kasların yorgunluğu vücudun genel gücünü zayıflatır ancak zihinsel yorgunluğa sebe- biyet vermesi mümkün değildir.
Aslında iyice irdelendiğinde, bir kişi çalışmak için üç ya da dört saat ayırabildiğini itiraf eder ancak normal zamanda söyledikle- ri, çalışmak için beş ya da altı saate ihtiyaç duyduklarıdır. Bunu mümkün kılamadıkları için de hiçbir şey yapmama kararı alırlar. Her gün yalnızca üç saat ayırsanız bile çalışmaya odaklanın. Ça- lışmanızın kesinlikle size kâr getirdiğini göreceksiniz. Günde üç saatlik çalışmayı altı ay devam ettirmek mi? Yoksa günde altı saat- lik çalışmayı üç ay devam ettirmek mi? Harcanan toplam zaman aynıdır evet ancak elde edilen sonuçlar mutlaka farklılık gösterir. Leibnitz bu duruma şöyle vurgu yapmıştır: “Zihnimizi aşırı çalış- ma ile parlatmaya uğraştıkça aslında onu karartırız."
Bazı tembel insanlar da bahane olarak zamanı kullanmaz an- cak işe başlama isteğinin olmadığı durumlarda o işe girişmenin mantıklı olmadığını savunurlar. Onlara göre, donuk ve istek- siz bir zihin hiçbir işte ilerleyemez. Sabahları çalışma fikrinden vazgeçilmesi gerektiğini savunurlar çünkü zihni uygun duruma getirmek için çok fazla uğraşılması gerektiğini iddia ederler. Bun- dan daha büyük bir hata olamaz. Eğer bir birey çok sağlam bir uykudan uyandıysa ve kendine gelemiyorsa, tek yapması gereken kendine 15 dakika ayırması ve doğru ruh haline gelebilmek için biraz çaba sarf etmesidir. Çok berbat bir gece geçirmediği tak- dirde, ertesi sabah uykusuzluğa karşı verdiği israrcı mücadelede
234
İrade Eğitimi
başarılı olamamış hiçbir genç tanımıyorum. Zihin çabucak ken- dine gelebilir ve dolayısıyla da düzgün çalışır hale gelir. Doğruyu söylemek gerekirse, zihnin bu sahte cansızlığı aslında iradenin cansızlığından başka bir şey değildir.
။
Tembelliğe dair tüm bahaneleri detaylıca incelemeye yetecek kadar yere ne yazık ki sahip değiliz. Yine de, bu dünyada bir şey- ler başarmak isteyen genç bireylere adanan bu kitapta, en revaçta- ki tembellik bahanelerinden bahsetmekte fayda var. Kelimelerin neden olduğu yıkımın farkında bile olmayan insanlar tarafından sıklıkla kullanılan bahaneler...
Küçük şehirlerin küçük imkânları dahilinde çalışmak zorun- da olan insanlar işin daha en başından isteksiz olurlar. Çünkü çevrelerinde herkes onlara yaşayacakları küçük yerde büyük ge- lişmelerden uzakta kalacaklarını vurgular. Fransa'da, yalnızca Pa- ris'te gerçek işlerin olduğuna dair yaygın bir görüş vardır. Bu gibi ifadelerin tecrübeli insanlar tarafından söylenmesi kadar acı ve umut kırıcı bir şey yoktur.
Bu söylemler yalnızca ufak miktarda doğruluk payı içerirlerVe bu iddiaları kimler, kimlerin desteğiyle dile getirirse getirsin, yanlışlıklar yoğunluktadır.
Öncelikle, gerçekler buna karşıdırÇoğu büyük düşünür, fi- kirlerini yalnızken oluşturmuştur. Descartes, Spinoza, Kant, Rousseau, Darwin, Stuart Mill, Renouvier, Spencer ve Tolstoy... Modern düşünceye pek çok noktada katkı yapan bu düşünürler, başarılarının büyük kısmını yalnızlığa borcludur..
235
Jules Payot
Aslına bakılırsa, zihinsel çalışmaları sağlamak için Paris'te ya- şamak gerekli değildir. Gerçek olarak kabul edebileceğimiz şudur ki Fransa'da yalnızca Paris, yeteneklerin farkındadır ve bu tutarlı çekiciliğiyle başarılı bir insanı kendine çekebilir. Aşırı merkezileş- me eğilimimiz sebebiyle dikkatimiz tamamen Paris'e odaklanmış- tırAncak bu odaklanma durumu yalnızca zihinsel çalışmalara mekân arayanların Paris'e yönelmesi için geçerli değildir. Kötü yazar şöhretli bir suçlu da eserleri uzun yıllar okunacak bir da benzer ölçüdeki bir dikkat odağı konumuna gelebilir
Paris tanınmış isimlerin halka mâl olmadan önce bir araya gel- dikleri yer olarak bilinse de, onların çalışmaları ve başarılarının oluşumu için hiçbir şekilde vazgeçilmez olarak değerlendirilemez
Laboratuvarlara ihtiyaç duyan fizikçiler ve psikofizikçiler için Paris zorunlu görülürBu durum, üniversiteler kaynaklarını onlar için avantaj oluşturacak şekilde geliştirebildiklerinde artık geçer- li olmayacaktır. Bu üniversiteler, ünlü Alman doğabilimci Hae- ckel'in, "Üniversitelerin büyüklüğü, ortaya koydukları bilimsel buluşlarla ters orantılıdır," deyişine yeni bir kanıt olacaktır. Bi- limde, diğer alanlarda da olduğu gibi coşku, girişim ve araştırma- cı ruhun katkılarıyla imkânlar yetersiz olsa bile çok şey başarıla- bilir. Öte yandan, tamamıyla donatılmış bir laboratuvarda çalışan birey isteksiz ve verimsiz ise hiçbir şey üretilemez. Burada önemli olan nokta bir şeylerde başarıya ulaşabilmek için büyük bir coş- kuya sahip olmaktır. Laboratuvar sadece önceden tasarlanmış fi- kirlerin doğrulayıcısı olarak kullanışlıdır. Bu fikirler laboratuvar bünyesindeki ekipmanlar tarafından üretilmezler ancak ve ancak geliştirilebilirler. *Burada Paris için söylenenler New York, LondraChicago, Philadelphia, Boston gibi tüm büyük şehirler için
geçerlidir
236
İrade Eğitimi
Bilim haricinde, tarih alanında da belgelere başvurmak üzere belli yerlerde olabilmek gereklidir. Ancak felsefe, edebiyat, tarih felsefesi ve diğer bilimlerden olan matematik, botanik, zooloji, bitkisel kimya ya da jeoloji gibi bölümler için de büyük bir ş şe- hirde yaşıyor olmak zaruri midir? Eğer beceri çeşitli sayıda ma- teryal elde etmekten çok, edinilen az sayıdaki materyalin doğru kullanımıyla ilgiliyse ve zihnin kalitesini esasen belirleyen şey gözlemlenen gerçeklerin doğru bir şekilde ayırt edilmesi ve bir düzene sokulmasıysa kütüphanelerdeki araştırmalarımızın, uzun ve derin düşünme süreçleri tarafından takip edilmesi gerektiğini kim göremez?
Bu büyük kütüphanelerin, ciddi dezavantajları da yok değil elbette. Bizde merak uyandıran konular hakkında bir kütüphane- de atalarımızın söylediklerini araştırmak o kadar kolaylaştı ki, bu konularla ilgili fikir üretmekten vazgeçer olduk. Kişisel çabalar gösterme gücü, konuya verilen önemin azalması ve tekrarlama eksikliği nedeniyle çabucak yitip gidebilir. Bu sebeple birey ça- bucak, çaba göstermek ve düşünmek yerine direkt olarak doğru kaynağa ulaşmaya meyilli hale gelebilir.
Bir insanın orijinal fikir üretme kapasitesiyle, çevresi tarafın- dan sağlanan uyarıcı miktarı neredeyse her zaman ters orantılı- dır. Bu nedenle, çok iyi bir hafızaya sahip öğrenciler, bu konuda daha az şanslı olan arkadaşlarından neredeyse her zaman daha geridedirler. Hafızası kuvvetli olmayan öğrenciler, ona bel bağla- mazlar ve daha az başvururlar. Zihinlerinde bir bilgiye yer açmak için daha fazla tekrar edeceklerinden ötürü, edinilen bilgi daha uzun süreli olacaktır. Ayrıca karışıklık yaratmamak için gerçek- ten onlara faydası olacak, temel bilgileri hafızalarında tutmaya
237
Jules Payot
çalışırlar. İhtiyaca yönelik edinilen bilgilerin zihinde düzenlen- mesi daha kolay olacaktırBu düzeni sırayla dizilmiş, nizami bir orduya benzetebiliriz. Yani, kütüphaneye erişimi olmayan bir bi- rey, elindeki kitapları daha verimli değerlendirecek, onları yalnız okumakla kalmayıp detaylıca inceleyecek ve bulguları üzerinden yeni fikirler üretecektir. Böylece eksiklerini daha net bir şekilde görecek ve buna yönelik çalışmalar yapabilecektir. Tüm bunları tek başına yapıyor olması, zihninin gelişmesi açısından çok ve- rimli sonuçlar doğuracaktır. DATGA
Bu çalışmalar için sakin ve derin düşünme ortamı mutlaka gereklidir anca Paris'te buna sahip olmak oldukça zordurBöyle büyük şehirlerde, insanın kendi düşüncelerini bile dinleyebildi- ği bir kasaba sessizliğini bulamamanın yanı sıra hijyenik olarak da temiz ve sağlıklı diyeceğimiz ortamlarla karşılaşmayızPence- reden baktığınızda gördüğünüz dumanı tüten bacalar, çok fazla uyaran ile dolu ı yapay çevre ve çalışırken tıkılı kaldığınız o odanın içinde olmanın verdiği rahatsızlık, sağlık açısından zorlayıcı ko- şullar oluşturur
Üstelik yine sözkonusu Paris olduğunda, büyük şehirlere özgü huzursuz bir hareketlilik göz çarpacaktır. Çevrede zihne girmeye çalışan o kadar fazla izlenim vardır ki, kendinizi kaynayan bir kazanın içinde gibi hissedersiniz. Ve zaman içinde, istemeden de olsa bu keşmekeşin içinde kendinizi kaybedersiniz. Dikkatiniz sürekli olarak ufak detaylarla bölünecektir ancak bu uçucu seyir dahilinde insanın kendisi geri tutması çok zordur. Çalıştığınız iş ortamı bile, Paris gibi bir şehirde mutlaka sağlıksız ve huzursuz öğeleri bünyesinde barındırır. Çalışanların, iş ortamından zihnen ne kadar etkilendiklerine dair fikir edinmek istiyorsanız, Huret'in
238
Irade Eğitimi
edebiyattaki evrim üzerine yazdığı samimi ve öğretici tezini oku- I tavsiye ederim. Bu eser, can sıkıcı bir ortamın genç ya- zarlar üzerinde yarattığını kalabalık ve tıkanıklık hissine vurgu manızı yapar. Bu genç yazarlar, hem huzursuzluk ve kıskançlık duygula- nyla çevrelenmişlerdir hem de rahatlıktan çok uzak olarak tanım- lanabilecek kötü koşullardaki dairelerde yaşamaktadırlar. Gürül- tüyle dolu, tarlalardan ve ormanlardan uzakta, dar mahalledeki bir binanın dördüncü katında yaşamanın bir gence nasıl bir azap duygusu verdiğini anlayabiliyorum ancak burada yaşamanın ona zihinsel olarak ne katabileceğini anlayamıyorum.
Paris'teki sosyal yaşamdan bahsetmek gerekirse, bir kasaba- nın kalbinde yetişmiş biri olarak söyleyebilirim ki çağın en ileri gelen kişileriyle rahatlıkla ilişki kurabilirim. Bunun için onların Kitaplarını satın almam yeterli. İşte bu büyük insanlar, en kıy- metli bilgilerini kitaplarında saklar ve toplum içinde binbir zah- metle ürettikleri fikirler hakkında konuşmazlar. Genç insanların, bu entelektüel zihinlerin yaşadığı toplumlardan alacakları fayda, onların eserlerini inceleyerek alacakları faydanın yanında hiçe yakındır. Büyük düşünürlerin çevresinde bir hayat sürdürmenin genç ve azimli beyinlere sağlayacağı en büyük fayda böyle başarılı insanlarla canlı canlı etkileşim kurabilmenin verdiği hazdır. An- cak böyle entelektüel etkileşim fırsatlarını yakalayabilmek çok az insana nasip olabilir.
Paris'ta yaşamanın en büyük avantajı -ki bu avantaj kesinlikle küçümsenemez- orada bulunan güzel sanatlar kültürüne sahip ol- maktır. Müzik, resim, heykel, güzel konuşma sanatı... Bu muh- teşem şehirde, taşrada eksik olan sanatsal bir girişim mevcuttur.
Jules Huret: "Enquete sur l'evolution litteraire," Paris, 1891.
239
Jules Payot
Ancak bu girişim taşrada da sağlanırsa, taşralar bunlardan fayda sağlamak isteyen herhangi biri için birçok kaynağa sahiptirAyrı- ca taşralı olmak da illa ki çok uzaktaki bir köy ya da kasabada ya- şamak anlamına gelmez. Paris'in göbeğinde yaşayıp da kendinizi menfaatlerden uzak tutarak da taşralı olabilirsiniz. Taşralı olarak tabir ettiğimiz insanların aklı dedikodu gibi boş ve önemsiz şey- lerle doludur; yemek, içmek, uyumak ve para kazanmak hari- cinde hayata bir anlam yüklemezler. Kendisi ile aynı entelektüel seviyedeki insanlarla sigara içmek, kart oynamak ve kaba şakalar yapmaktan başka bir eğlencesi olmayan boş bir insanlardır. An- cak taşrada hatta daha küçük bir köyde yaşayan genç bir birey, gönlünde doğa sevgisine sahipse ve ünlü düşünürlerin eserlerini keyifle okuyup inceliyorsa bu taşralı tanımını asla hak etmez tabii ki.
Büyük şehirlerden uzakta durmanın getirdiği faydalardan bah- setmeye devam etmenin gereği var mı? Bazı yazarlar, küçük köy- leri manastırlara benzetirler. Manastırların sessizliği ve sakinliği buralarda bulunabilir; bir insanın çevresi tarafından sürekli olarak rahatsız edilmeden derin düşünme süreçlerini yönetebileceği yer- lerdir. Bölünmeler yok, boşuna çaba göstermek yok... Birey, kendi içinde yaşayabilir ve kendi düşüncelerinin tadını çıkarabilir. Böy- le sakin ve huzurlu bir ortamda, en derin düşüncelerimiz kuvvet kazanır. Fikirlerimiz yavaş yavaş uyanır ve kendilerince hedefleri- mize göre zihnimizde gruplanırlarAnılarımız yeniden canlanır. Zihinsel gelişimin böyle yavaş, sakin ve güçlü ilerlemesi, büyük şehirlerdeki gibi aceleci ve düzensiz oluşundan kat kat daha iyidir.
Bu küçük köylerde, geceler dinlenmeyi sağlar ve bizlere enerji dolu bir yarın verirOrmanda veya açık havada geçirilen saatler
240
Irade Eğitimi
yeniden doğuşu ve dirilişi temsil eder. Ne stres var, ne telas... Bir fikri enine boyuna düşünmek, tüm olası sonuçlarını zihni- mizde tartmak kolaylaşır. Çalışma süreci, bir çalışma masasına esir olmadan rahatlıkla gerçekleşir. Açık alanda yapılan yürüyüşle birlikte hızla pompalanan kan algılarımızı açar ve süreçte edinilen tüm bilgiler kalıcı olarak zihne yerleşir. Derin düşünme süreci ve fikirleri bir araya getirme durumu kolaylaşır. Edinilen fikirler akılda kalır ve kolayca sınıflandırılabilirÇalışmaya, zihnimizde sekillenen net bir fikirle başlar ve her şeyden daha önemlisi sağ- lıklı bir ortamda, temiz havayla bu fikirleri işleriz
Ancak bunu daha da vurgulamak gereksizdir çünkü yetenek denilen şey dış koşullar tarafından yaratılamaz. Gelişim dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya gerçekleşir. Dış kökenli etmenler aksesuardan fazlası değildir, tahmin ettiğimizden daha az yardım edebilecekleri gibi belki de bizi engellerler. Bu yüzden gençleri Paris'te yaşayan ve yaşamayanlar olarak ayırmak yanlıştır. Sadece iki büyük grup ayrımında bahsedebiliriz: gerçekten çalışıp ener- jik olanlar ve nasıl çalışacağını bilmeyen zayıf iradeliler. İlk grup hangi ortamda yaşarsa yaşasın o ortamı çalışmaya ve ilerlemeye uygun hale getirecektir, ancak ikinci grup gerekli olan tüm ekip- manlarla sarmalansa da bir başarı elde edemez.
Dördüncü kitabın sonuna neredeyse ulaştık. İradenin en bü- yük düşmanı olan duygusallık sorununu ele almamız bizim için oldukça mühimdi. Duygusallığın sebeplerini ve ondan kurtul- manın yollarını detaylı bir şekilde inceledik. Duygusallık, kur-
241
İrade Eğitimi
hissedemezler. Geçen yıllar onlara bomboş ve kurak bir araziyi andırır; başarıya ulaşan çabaların anısını taşımazlar. Geçip giden t bir hiç gibi görünür ve karşı konulamaz bir şekilde geçmi- hayat şin boş bir rüyadan ibaret olduğu hissi ortaya çıkar. Diğer yandan, hayattaki ilerleyişimiz yeniliklere olan ilgisini
kaybetmeye başladığında, varoluşun zorlukları bize gücümüzün sınırını öğrettiğinde, sadece bugün değil gelecek de monoton gö- rünmeye başladığında hayat, ritmini arttırıp hızlanıyor ve geç- mişin bir rüyadan başka bir şey olmadığı duygusunu yaratıyorBundan daha da acı olan şudur ki, tüm bunlar yaşanmaya baş- ladığında şimdiki zamanın da bir değeri kalmıyor ve gözümüze yalnızca bir yanılsama gibi gelmeye başlıyorBöylece, tembellik hissinin önüne geçemeyip kendini sosyal hayatın ve iş dünyasının akışına bırakanlar bir çeşit umutsuzluk hissine kapılır giderler. Mahkumlar gibi, hızlı bir yürüyüşle ve iradelerine karşı sürükle- nirler.
Bilge bir insan da bu akışa aynı şekilde kapılır ancak direnme- nin boşuna olduğunu çabucak kabullenirKaçınamadığı şeyleri kabullenerek kendini özgürleştirir ve en azından içinde bulundu- ğu yolculuğa uzun ve değecek bir yolculuk görünümü vermeye çalışır. Geçmişinin tamamen ortadan kalkmasına izin vermeyerek bunu başarır. Geçmişe dönüp baktığında sonsuz bir boşluk gö- renlerin hayatlarının dayanılmaz bir boşluk hissiyle kaplandığını bilir. Bu hislerle dolup taşmanın, zamanını boşa geçirmiş ‘dünya insanları' için kaçınılmaz olduğunu bilir.
Birey tüm varlığını, ancak sürekli çabalarla ve yavaş yavaş ger- çekleştirilebilen büyük bir ideale tabi tutarsa bu gerçekliğin ek- sikliği hissinden kaçınabilir. İşte o zaman, karşıt düşünce olan
243
Jules Payot
yaşamın canlı gerçekliliğini deneyimleyebilirNasıl ki bir çiftçi ektiğini biçiyorsa, bir yazar da eserlerinin kabul görmesiyle bir- likte toplumda saygı gösterilen üst kademeye yerleşecektirGeçen her yeni gün ile birlikte emeklerinin karşılığını almaya devam ederSonuç olarak hayatı eserleriyle tam olarak özdeşleşir ve başlı başına bir eser haline gelirBu şekilde açıklıkla söyleyebiliriz kiçalışan biriyle tembel birinin hayatı arasında çok net görülebile- cek farklılıklar vardırTembellik, yaşam sevincimizi bizden alır ve bunun yerini boş hayallerle doldururSadece düzenli, mutluüretken bir çalışma ile hayat enerjimiz kazanılabilir. Yaşam se- vinci dediğimiz ikna edici enerji duygusu, ancak günlük yaşan- tımızda uğraştığımız işlerden aldığımız memnuniyet sonucunda ortaya çıkabilir. Çalışmak, yaşamın zevkini on kat arttırır ancak tembel onu görmezden gelir. OLMAL!!
Bir diğer yandan, zihnen çalışan insanların hayatı aktif bir ya- şamın mutluluklarına sahip değilse bile yine de tembel bir insa- nın hayatından oldukça farklıdır. Çalışan kişinin, tembel bir in- sana katlanılamaz olarak gelen küçük sıkıntılardan, endişelerden ve sıkıntılardan kendi başına kaçabiliyor olması bile onu diğer- leri tarafından kıskanılan biri yapmaya yeter. Darwin'in notları arasında şöyle bir bölüm göze çarpar: "Maer seyahatim sırasında ciddi ağlık sorunlarıyla uğraştım ve fazlasıyla tembellik ettim. Ve tembellik kadar katlanılamaz bir şeyin olmadığını fark ettim" Pascal da bu konuda şöyle bir yorumda bulunmuştur: "Bir as- ker da çalışan yaptığı işten şikâyet ediyorsa, onu yapacağı iş- ya ten mahrum bırakın." Tembel bir insan Yunanca terimiyle ifade etmek gerekirse "heautontimoroumenos” olarak tanımlanabilir
"Journal of Darwin," 1 Ağustos, 1839.
244
İrade Eğitimi
Yani kendine zarar veren kişi, mazoşisttir. Zihninin ve vücudu- n tembelliği, kısa sürede donuk ve sefil bir can sıkıntısı yaratır. Yeterince paraya sahip olduğu için maddi bir sıkıntı çekmeyen ve nun çalışmaya ihtiyaç duymayan zengin insanların birçoğu bu donuk ye sefil can sıkıntısı hissini doruklarına kadar yaşarlar. Melankolik bir ruh haline bürünür, cinsellikle sorunlarını çözmeye kalkışırlar ancak yanlış bir yolda oldukları için sıkıntıları azalmayı bir kena- ra bırakın ikiye katlanır.
Tamamen tembellikle kuşanmış olmak nadir bir durumdurBilinen bir sözde de belirtildiği gibi: "Şeytanın tembellere yaptı- racak işleri vardır." Uğraşacak bir şeyi olmayan zihinler, lüzumsuz şeylerle ilgilenmeye başlar. Hiçbir şey yapmayan bir insanın boş boş oturmak için bolca vakti olacaktır. Bu boş işlerle ilgilenme du- rumu zihni geliştirmediği gibi, aksine onu köreltir. Doğru bir ka- nala aktarılıp asil doğamızda yeşertilmeyen duygularımızın gücü, derinlere batar ve orada tıkanıp kalır. Özsaygımız zedelenir, ha- yatın kaçınılmaz sıkıntıları günlerimizi zehir eder ve uykularımı- zı kaçırır. Hayat detaylıca incelenirse görülecektir ki paşalar gibi yaşamak' diye kıskanılacak bir şey yokturBirey için tüm zevkler tatsızlaşır, büyük bir yük haline gelir; çünkü insanın bir şeyden gerçek zevk alması için bir çaba içinde olması gerekirTembellikvücutta da negatif fiziksel etkiler oluşturur; beslenme ve cinsel iliş- ki işlevlerini zayıflatarak bedeni tüketme eğilimindedir. Zihin ile belirsiz bir rüya haline geçer, boş ve kâr getirmeyecek meşgaleler bulur kendine. Bilinen bir tabirle, 'kendini kemirmeye' başlar. İra- de hakkında ise, tembel insanda ne kadar az olduğunu söylemeye gerek yoktur herhalde. Ufacık çaba gerektiren bir iş bile onun için eziyet halini alır. Çalışan bir insanın hiç rahatsızlık duymayacağı
245
Jules Payot
bir durum karşısında âdeta içi acıyla dolar. Şu aradaki farka bir bakın! Sürekli bir çalışma, irade eğitimi için çok büyük öneme sa- hiptir. Zihinsel çalışmanın irade üzerinde, diğer çalışmalardan çok daha verimli sonuçları vardır. Zihinsel çalışma süresinde dikkati miz ve duygularımız üzerinde kati kontrol sahibi olmamız gerekir. Fikirlerin kontrol edildiği bu çabayı yorgunluk ya da vazgeçme eğilimi izlemezse, zihinsel çalışma süreci boyunca duygularımız v dikkatimiz uyanık tutulup meşgul edilirse, birey sonuçta zihinsel uyanıklık ve kendi kontrolünü elinde tutma alışkanlığını kazanırMutluluğun sırrı kişinin kendi düşüncelerini ve duygularını nasıl yönlendireceğini bilmekte saklı olduğundan, mutluluğun mihenk taşı olan bu noktayı bulmuş oluyoruz.
Tüm bunlarla birlikte, psikoloji bize normal seviyedeki çalış- mayla düzenli, temel işlevleri yerine getirebileceğimize dair bol miktarda kanıt sağlasa da, insanların çalışma' kelimesini zahmet, yorgunluk, bezginlik, istırap gibi kelimelerle ilişkilendirmesi çok üzücüdür. Montaigne, erdem konusuna ilginç bir şekilde dikkat çekmiştir: "Erdemin en belirgin cazibesi içinde bulundurduğu sürekli mutluluk hissinde... onun rolü... her zaman sakin olmak... Erdem, ulaşılmaz, engebeli dağların keskin zirvelerinde saklanmaz. Hatta bu hisse yaklaşmışlar olanlar diyor ki: o çiçeklibereketli bir ovadadır.. Erdemin güzelliğine, ilahiliğine, cesa- retine hiç yaklaşmamış olanlar için ise ona giden yol karanlık korkulu ve tehlikelidir. O, insanların korktuğu bir hayalettir” Montaigne'in erdem için söylediklerini biz de zihinsel çalışmalar için söyleyebiliriz. Zihinsel çalışmanın gerçek doğası hakkında hiç düşünmemiş olan gençler bilmelidir ki, o çiçekli ve bereketli bir ovadadır...'
246
İrade Eğitimi
Çalışma getirdiği mutluluk hissi öyle basit bir mutluluk değil- dir. Bu his, yalnızca hayatın tadını kaybetmesini ve gerçekdışı bir rüyaya dönüşmesini; zihinlerimizin ufak endişelerle istila edilme- sini engellemekle kalmaz aynı zamanda kendi içinde ve getirdiği neticelerle birlikte bütün bir mutluluk kaynağını oluşturur.
Bu his ile birlikte içinde bulunduğumuz kalabalıktan ayrılır, yükseliriz. Tüm zamanların en büyük ve en asil hisleriyle çevre- lenmiş hissederiz. Çıkarlarımız sürekli yenilenirTembel bir insan hayatını sürdürmek için çevresindekilerin varlığına ihtiyaç duyar- ken, çalışan insan kendi kendine yeterKendi kendine yeterliliğin imkânsızlığı, tembel insanı başkalarına bağımlı olmaya zorlar ve onu, çalışan insanın asla deneyimlemediği birçok ufak ama et- kili bozguna uğratırYani, "Çalışmak özgürlüktür," sözü aslında yalnızca bir mecaz değildirEpictetus, yaşanan olayları bizi ilgi- lendirenler ve ilgilendirmeyenler olarak ikiye ayırır. Fikrini şöyle destekler: "Bizi ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmeye devam ettik- çe, acımızı ve istırabımızı katlarız." Tembel bir insan, her konu- da olduğu gibi mutlulukta da çevresine bağımlı durumdayken, zihnen aktif olan bir birey bunu kendi içinde bulmanın yolunu keşfedecektir.
Ayrıca, günlerin ilerleyişi tembel insan için yalnızca bomboş günler biriktirmek ve takvimde günlerin üzerini çizmek anlamı- na gelirken, çalışkan birey her gün kendini geliştirir ve başarı- larına başarı eklemeye devam ederBu yavaş ancak düzenli ve azimli ilerleyiş, çalışkan bireyi zihinsel gelişim açısından zirveye taşıyacaktır. Ahlaki ihtişamdan başka hiçbir şey iyi işlenmiş bir zihinden daha parlak olamaz. Tembel insan yıllar geçtikçe yalnız- la yaşlanır ancak çalışan kişi yıllar geçtikçe çevresindekilere göre
247
Jules Payot
ne kadar yüceldiğini ve otorite kazandığını açıkça görebilecektirDaha sonra ne olur? Yaşlılıkla birlikte, duygulardan alınan zevkler zamanla söner, bencilce tatmin oluşlarımız geride kalır ancak kültürel anlamda kendimizi geliştirdiğimiz her alan yaşam sevincimizi arttırır. Yılların ilerlemesiyle gerçek mutluluk kay- naklarına olan ilgimizde hiçbir azalma olmaz. Ne bilime, edebi- yata ne de doğaya ya da insanlığa olan ilgi azalmaz. Ouinet'in bu sözlerinden daha doğru bir açıklama hayal edemiyorum: “Yaşlılık kapımı çaldığında, onu bahsedilenden daha hoş bulduğumu söy- lemeliyim. Sefalet ve sıkıntıyla dolu olacağı söylenen günler be- nim için gençlik günlerimden bile daha tatlıydı. Ben buz gibi bir tepe üzerinde, sıkışık ve ıssız bir kulübede siste kalmayı beklerken daha önce hiç yaşamadığım bir şekilde geniş bir bakış açısıyla ufku izledim…… Kendimi daha bütün hissettim... Ve duyguların yaşamın ilerlemesiyle birlikte alışkanlık haline geleceğini duy- muştum. Ancak emin olarak söyleyebilirim ki, bir yüzyıl daha yaşasam bile her yeni günde yaşadıklarımı asla alışkanlık olarak göremeyeceğimi hissediyorum.”
Zihinsel çalışmalar sürdüren bir kişinin hayatı işte bu sebep- lerle mutlu bir yaşamdır. Gerçek mutluluklardan mahrum değil- dir, varlığımızın gerçekliği hissine tam anlamıyla sahiptir. Tembel insana acımasızca hâkim olan, "Hayat gerçekliklerden uzak bir hayaldir," anlayışı, çalışkan insan için geçerli değildirÇalışkan insan kendini sefil düşüncelerden kurtarabilirken, tembel insan dış etkenlerin oyuncağı haline gelir. Uzun süreli tüm mutluluk- ların kaynağı olan iradeyi besler. Ve çalışkan insan kendini saygı ve sevgi ile çevrelenmiş mutlu bir yaşlılığa hazırlar. Birey, dolaylı yollarla, zihnini ve ruhunu huzurlu bir dinginliğe getirir, kazan-
248
İrade Eğitimi
dığı otoriteyle beraber gurur ve onur duygusuyla tatmin olur ve çevresindekilere göre üstün bir konuma gelir. Yaşadığı lüks hayata e elinde bulundurduğu güce rağmen çalışkan insanın aramaya ve bile gerek duymadan bulduğu bu tatmin oluşu elde edemeyen birçok insan vardır. Bu tatmin duyguları onlar için masaya konan ekstra ürün ya da pahalı hediyeler gibidir.
။
Şimdiye kadar üzerinde durduğumuz düşünme süreçleri, yı- kıcı öğelerin etkisinden bahsederken aynı zamanda bizlere ne- ler yapabileceğimizi de göstermiştir. Ancak bunlar yalnızca ana hatları belirleyebileceğimiz karalamalardan ibarettir. Birey, bu incelemeleri kullanarak kendi kişisel deneyimlerini, çevresini ve okumalarını bunlara göre değerlendirmelidir. Bu tür düşünce süreçlerindeki temel nokta, kişinin boş bir yaşam için duyduğu hoşnutsuzluğu güçlendirmeye ya da kişinin iradesine coşku ver- meye hizmet edecek bir fikir da duygunun vurgulanmasıdır. ya Daha önce de belirttiğimiz gibi, her düşünce dikkatlice süzgeçten geçirilmelidir ve ruhumuzda kuvvetli bir etki yaratması için en derinlere nüfuz ettirilmelidir.
Bu noktaya kadar iç kaynaklarımızı detaylıca inceledik. Şim- di ise çevremizin kaynaklarını da inceleme vakti geldi. Genç bir insanın İrade Eğitimi hakkındaki endişelerini ortadan kaldırmak için çevreden nasıl yardım alabileceğine dair detaylı bir inceleme yapacağız.
249
1
Halk Görüşü, Profesörler vs.
Bu zamana kadar İrade Eğitimikonusuyla, kişisel kaynakla- rın dışında bir kaynağımız yokmuşçasına, dünyada yalnız yaşıyor- muşuz ve toplumdan yardım alamayacakmışız gibi meşgul oldukEğer kader tarafından kendi enerjimizle baş başa bırakılacak olsak çok geçmeden pes edip kendi kendimizi fethetmemize yetecek süre boyunca umutsuz bir şekilde beklerdik. Bizleri, irademizi kusursuz hale getirmek için çabalamaya sevk eden dürtü, manevi yapımızdan kaynaklansa da bu dürtünün şevkini sürdürebilmesi için çok güçlü bir sosyal etkinin desteğine ihtiyaç vardır
Aslında hiçbir zaman yalnız başımıza, kendi kaynaklarımız- la baş başa kalmayız; ailemiz, yakın çevremiz, köyümüzdeki ya da küçük kasabamızdaki insanlar, hayranlıkları, sürekli ilgileri ve önyargısız anlayışları ile çabalarımızı ayakta tutarlar. Büyük bir başarı yakaladığımızda, halkın beğenisi genellikle bize destek olur.
252
Jules Payot
güven elde etmek yerine, lükse ve şekle yaklaşma arzusu; diğer- lerini gölgede bırakıp aptalca bir gösterişle reklam yapma isteği, koca bir tüccar, bankacı ve ticaret lideri topluluğunu en itici işle- ri yapmaya gönüllü hale getirmektedir. Neredeyse tüm insanlar, nesneleri halkın onlara verdiği değere göre yargılarHalkın fikirJeri gemimizi ilerleten yelkenlileri doldurmakla kalmaz, dümene geçer ve rotamızı seçmemize engel olarak pasif rollere bürünme- mize neden olur.
Halk görüşünün üzerimizdeki gücü öyle kuvvetlidir ki tanı- madığımız ya da nefret etmek için her türlü nedenimizin olduğu insanlar tarafından bile eleştirilmeye tahammül edemeyiz. Bütün beden eğitimi profesörlerinin bildiği üzere genç erkekler, yaban- cıların önünde harikalar yaratabilir. Yüzmeyi ve paten kaymayı öğrenirken birileri tarafından izleniyor olmak cesareti ikiye katlarBaşkalarının üzerimizdeki gücünü daha detaylı olarak test etmek istersek daha önce hiç ziyaret etmediğimiz bir kasabada dilenci kı- yafetleri ile sokağa çıkmak zorunda kalmaktan, özellikle de bu ko- mik kıyafetlerle kendi sokağımızdan geçmekten ne kadar rahatsız olacağımızı düşünmemiz yeterli olacaktır. Bir kadının demode bir elbise giydiğinde yaşadığı rahatsızlık, diğer insanların düşünceleri- nin üzerimizde ne büyük bir baskı oluşturduğunun göstergesidirYirmi yaşında, hâlâ çok genç bir üniversite öğrencisiyken öğrenci kıyafetimi dirseğindeki, muhtemelen benden başka kimsenin fark etmediği, küçük bir yama ile giymek zorunda kaldığımda hissetti- ğim utancı hâlâ net bir şekilde hatırlayabiliyorum
Toplumun, eylemlerimiz üzerindeki bu korkutucu baskı yö- netimini avantaja dönüştürmek kimsenin aklına gelmediğinden faydalanılabilecek olan büyük bir gücü kaybederiz.
254
İrade Eğitimi
Okulda öğrenciler arkadaşları, hocaları ve ebeveynlerinin uyguladığı baskıya sürekli boyun eğerler, Bu baskılar sadece dü- şünsel çalışmalar konusundadır ve bu noktada bile arkadaşları genellikle yanlış değerlendirmeler yapar. Genellikle 'inekleri' ya da ortalama zekâ seviyesindeki çalışkan öğrencileri aşağılamaya meyillidirler. Toprağın bereketi nedeniyle kendiliğinden gelişen kolay ve incelikli başarılar daha caziptir. Eğitim sistemimizin bü- yük bir yanlış yapıp bu gençlerin iradelerini işlemek yerine onları düşünsel kültüre feda ettiğini görebiliriz. Ancak ebeveyn, öğret- men ve öğrenci paydaşlarından oluşan üç taraflı fikir, genel olarak tek bir yöne doğru kuvvetle akar. Bunun sonucunda da okullar, kendi başlarına bırakılsalar hiçbir şey yapmayacak olan gençler- den mükemmel sonuçlar alır.
Dahası bu düşünce her hafta, kompozisyonlara verilen puan- larla ya da notların sınıfta okunmasıyla veya arkadaşların önünde profesörün azarlaması ya da övmesiyle belirgin bir şekilde açığa vurulur. Aslında kişilerin bencil duyguları, rekabet ruhu ve övül- me arzusu öyle kuvvetlidir ki kişisel sorumluluk ve görev hislerine baskın çıkar. Dikkatimiz enerjik bir düşünsel gelişimden doğan zevke ya da hem işin yapılışında hem de sonuçlarında ortaya çı- kan mutluluğa ve kendini geliştirmenin zevkine yeterince yönel- mez. Bu da öğrencilere yardımsız yüzmeyi öğretmek yerine onla- ra mantar kemerler bağlamaktan farksızdır. Öğrencinin yaşadığı zorluklar giderek daha talihsiz bir hal alır çünkü üniversiteye gel- diği andan itibaren kendini giderek daha yalnız hisseder. Profe- sörler çok üstünde, ailesi çok uzağındadır. Kendisini uyarabilecek tek şey geleceğe dair hayalleridir ve bu da genelde bulanık olmaya meyillidir. Çok fazla çaba sarf etmeden başarılı olan büyüklerinin,
255
Jules Payot
olması, sadece verimini daha da düşürür. Sınav yaklaşımı da g ci çabalar doğurma eğilimindedir ancak bu çabalar da genellikle sistemsizdir ve sağlıklı yiyecekler yemekten çok tıkınmayı andırır. geçi-
Öğrenci, arkadaşlarının düşünceleriyle de güçlenebilir. Ne ya- zık ki gördüğümüz kadarıyla arkadaşların düşünceleri genellikle abartılıdır ya a da en azından çalışma dışındaki her konuda abartılı- dırGenç bir insan, başarılı olmak için gerçekten başka gençlerin övgüsüne ihtiyaç duyduğunu düşünüyorsa bunu bir kalabalığın içinden dikkatle seçilmiş birkaç kişiden daha fazlasından bekle- memelidir. Béranger'in şarkılarının ya da Alfred de Musset'in şi- irlerinin etkileri üzerine küçük denemeler yazmaktan daha fazla şey yapmak istediğine karar veren bir öğrenci, planına uygun bir çevreyi kolaylıkla bulur ya da isterse böyle bir çevre yaratır
Üniversiteden çok büyük ilhamlarla ayrılan çok fazla genç in- san vardır. Ancak Mill'in de belirttiği gibi: "Daha soylu hisler ko- nusundaki kapasite çoğu durumda çok hassas bir bitkiyi andırırSadece öldürücü etkilerden değil, ayakta durma isteğinden bile kolaylıkla etkilenip ölebilir. Ve çoğu genç insanın hayatta kendini adadığı pozisyon ve içine atıldığı toplum, bu yüksek kapasite- yi işler halde tutmaya elverişli değilse bu kapasite ölür. İnsanlar, düşünsel zevklerini kaybettikçe ilhamlarını da kaybederler çünkü bunlardan haz almak için zamanları ya da fırsatları yoktur. Ken- dilerini bayağı zevklere verirler. Bunun nedeni onları isteyerek tercih etmeleri değil, bunların ulaşabilecekleri ya da artık tat ala- bildikleri tek şey olmasıdır."
Öğrencilerin çoğunun sahip olduğu manevi zayıflıktan kay- naklanan zorlukları çözmenin en iyi yolu daha yüksek hedefleri olanların, ortak çıkarları için çabalarını birleştirmekte anlaşan üç
256
Irade Eğitimi
a da dört kişilik küçük arkadaş grupları oluşturmasıdır. Fakül- tedeki profesörler, imkânlarının büyüklüğünün ve otoritelerinin ya öğrencilerdeki etkisinin değerini fark etseler, geniş kapsamlı bir etki oluşturabilirler sundaki yaygın ama ne yazık ki yüksek eğitimin rolü konu- hatalar, profesörlerin çoğunu gerçek görevleri- ni yapmaktan alıkoyar. Üniversitelerdeki profesörlerin rolünün özellikle de liselerdeki ve yüksekokullardaki profesörlerden farklı olduğuna dair yaygın bir görüş vardır. Liselerdeki ve yüksekokul- lardakiler tamamen eğitmendir. Üniversitelerdekiler ise âlimdir. Liselerdeki ve yüksekokullardaki profesörler, insanların zihinleri- ni eğitip ellerinden geliyorsa onları şekillendirirler ama üniversi- relerdekiler gerçeklerden başka bir şeyi umursamayan bir macının sakin umursamazlığına sahiptirler. araştır-
Bu tür iddialar çok çirkindir. Aslında var olmayan şartları var sayarlarHer şeyden önce bir fakülte profesörünün âlim olduğu- nu ve bilimin peşinden gitmekten başka bir görevi olmadığını düşünürler. Profesör, sadece bilimi için yaşar, bilimi ve keşifleri ile geçinirse, laboratuvarından ya da ofisinden hiç çıkmazsa o zaman bu iddia kabul edilebilir.
Ama bu, hiçbir zaman gerçek olamaz çünkü fakültedeki pro- fesörler de her ay maaşlarını çekerler. Gerçekleştirilmesi çok kısa süren ve sadece yılda on iki kez gerçekleşen bu önemsiz eylem yine de bir âlimi sadece bilime karşı değil, öğrencilerine karşı da görevleri olan bir profesöre dönüştürmektedir
Profesörün, bu görevleri düzgün bir şekilde yerine getirmek için üniversiteye geldiğinde öğrencilerin zihinsel durumunu anla- ması gerekir. Böyle bir çalışma için gerekli olan materyal, o sırada kendi zihin durumunu da eleştirel olarak inceleyerek; daha ön-
257
Jules Payot
ceki mezunların mektuplarda dile getirdikleri şikâyetlerini top- layarak; hâlâ üniversitede olanların, genellikle dile getirilmeyen gerçekleri yazmaları için kendilerine yalvaran arkadaşları için ver- dikleri cevaplarına bakarak; öğrencilerin doğrudan söyledikleri ya da arkadaşça dile getirdikleri veya bir itiraf sırasında ağızlarından kaçırdıkları ya da dikkatli olan bir seyirci için bir anlam içeren masum ifadelerinden elde edilebilir.
Bu zihin durumu genel hatlarıyla şu şekildedir: İlk haftalarda öğrenci, özgürlüğüne yeni kavuşmuş bir mahkûm gibi bir sarhor luk hissi yaşar. Bu, belirli açılardan olumsuz bir durumdur: Bask sonrasındaki sonsuz özgürlük hissi gibidir. İstediğini yapmakta da ben- tamamen özgür olduğunu kendine kanıtlamak için neredeyse tüm öğrenciler bir tür yaygara koparıp bir restoranda ya zer bir mekânda geç saatlere kadar oturmayı denerler. Bir sonraki gün sabahın ikisinde eve dönmek onun için ne kadar gurur ve- rici olacaktır..! İradesiz ve ortalama öğrencilerin çoğu bu aptalca, yorucu ve faydasız yaşamı eğitimleri boyunca sürdürürler. Daha güçlü yapıdakiler kısa sürede toparlanır. Ardından parasızlık baş gösterir ve kısa süre içinde maddi durumu daha kötü olan öğ- rencileri, değişip tembel arkadaşlarından uzaklaşmak durumunda bırakırKendisinden daha yüksek seviyedeki bir hayatı tatma ko- nusundaki bu faydalı baskı genellikle akıllı ama iradesiz olanları etkilerBunlar profesörlerinin ilgisini hak eden iki öğrenci türü- dür. Neyse ki profesörün emeklerine değerler ve genellikle göğsünü kabartırlar. onun
Öğrenciler özgürlüklerine alıştıklarında ve ilk günlerin aptal- ca sarhoşluğunu atlattıklarında toparlanır ve kendilerini korkunç bir yalnızlık içinde bulurlarBirkaçı sorunun ne olduğunu açıkça
258
İrade Eğitimi
Bu yaşlarda güçlü bir manevi desteğe ihtiyaç duyan genç insanlar, genellikle kendilerinin arzularına benzer arzular duyan- görür. larla arkadaş olmayı denerler. Cesaretli gençler cesurca ayağa kal- o kendilerini aslında olmak istemedikleri biri gibi görünmeye kip zorlayan diğer insanların düşüncelerinin zorbalığına bir yumruk bahsettiğimiz gibi gruplar oluşturmaları daha kolay olur. Kim bilir kaç tanesi korkaklığından ya da manevi desteğinin olmamasından dolayı doğru olmadığını düşündüğü şekilde dav- ranıp aslında öyle hissetmese bile yaşama karşı alaycı bir bayağı- likta davranmış ve başta kendileri için rahatsız edici olan ama ne yazık ki zamanla alıştıkları bir hoyratlığı benimsemiştir!
Ancak bu birbirine yakın öğrenci gruplarında en az bir kişi- nin güçlü bir manevi doğası yoksa -ki bu yaşta beklemek çok mümkün değildir- gruplar da yeterli olmayacaktır. Her bir birey yukarılardan gelecek bir desteğe, kendisinden yukarıdaki birinden gelecek olan kişisel takdire ihtiyaç duyar. Bu, Katolik Kilisesi'nin günah çıkartan papazları vasıtasıyla gidermeye çalış- tığı büyük bir insani ihtiyaçtır ancak üniversitelerde böyle şeyler yoktur. Öğrenci tamamen terk edilmiştir. Bir kişi, hocanın ye- teneğinin öğrencinin ona olan hayranlığına değmeyeceğini fark ettiğinde, öğrencinin duygusunun anlamsız olduğunu anlayıp derin bir üzüntü yaşar. Profesörler öğrencileri hakkında, onla- rın aileleri, ataları, arzuları, istekleri ya da geleceğe dair hayalle- ri hakkında neredeyse hiçbir şey bilmezler. Keşke tek bir teşvik kelimesinin, iyi bir danışmanlığın ve hatta kişinin yirmi yaşına has neşeli saatlerindeki arkadaşça bir yaklaşımın ne kadar önemli olabileceğini anlayabilselerdi! Üstün ahlaki kültürü ve derin bi- limselliği ile üniversiteler, Katolik Kilisesi'nden insan kalbinin
259
İrade Eğitimi
yöntemlerinden yoksun olduklarından da şikâyet ederler. Bu iki şikâyet birbirine bağlıdır. Eğer öğrenci iyi öğrenme yöntemleri- ne sahip değilse bunun nedeni çalışmalarının saçma bir şekilde bir araya getirilmiş olmasıdır. Bir öğrencinin üniversiteden ay- rıldıktan sonra bir daha asla çalışmayacağı fikri kabul gören bir önermedir. Sonuç olarak öğrenci orada olduğu sürece bir fıçıy- mişçasına bilgiyi ona akıtmaya, taşıyabileceği tüm bilgileri ona aktarmaya çalışırlar. Hafızasının âdeta insanüstü bir güç sergi- lemesini beklerler. Peki bu yöntemin sonuçları ne kadar teşvik edicidir? Gençlerin büyük bir çoğunluğu çalışmaktan sonsuza dek nefret eder. Bu yöntem aynı zamanda öğrenilen her şeyin ha- fizada kalacağı yönündeki yanlış düşünceyi de yalanlar. Sanki sık sık tekrar edilmeyen şeyler akılda kalacakmış ve sanki bu tekrarlar koca bir ansiklopediyi içine alabilecekmiş gibi!
Ancak yüksek eğitimin anlamsız ve saçma sınavlardan ibaret olması gibi eksikliklerin her birini tartışmak oldukça yararsızdır. Sistemi ayakta tutan temel taşından bahsetmek yeterli olacaktır. Bu temel taşı, kişinin bilimin doğasına, bilimsel aklın değerine ve araştırmacının sahip olması gereken niteliklere ve bunun yanı sıra öğrencilerine bilimini aktarma yöntemine dair yanlış düşüncedirAlmanya bu konulardaki yanlış düşüncelerini bizlerle paylaşarak bize kötülük etmiştirBilgelik, bilimle aynı değildir! Bunun çok daha ötesinde hatta tam karşısındadır. Bilim kelimesi bizlere bi- riktirilmiş olan bilgiyi düşündürse de aslında girişimci olan ama doğrulama aşamasına çok dikkat eden, güçlü ve çalışkan bir aklı hatırlatmalıdır. Büyük kâşifler gibi en iyi bilgelerin çoğunluğu da öğrencilerinden daha cahildir. Zihinleri çok özgür olmasa gerçek bilgeler bile olamazlardı çünkü tüm keşifler her şeyden önce be-
261
Jules Payot
lirli bir yöne doğru yorulmak bilmez bir zihinsel etkinlik gerekti rir. Newton'ın başarılı yönteminin sırlarını soranlara verdiği ünlü yanıttan alıntı yapmıştık. Darwin'in kendi derin düşüncelerine dayanmayan okumalardan kendini yoksun bıraktığını ve yaklaşık otuz yıl boyunca meraklı zihnini muhtemelen sisteminin yapısı na hayati bir unsur olarak giriş yapabilecek olan tüm gerçeklere yorduğunu gösterdik. Şabırlı ve anlayışlı çalışmanın gücü ile sü rekli tetikte olan eleştirel bir kişi, bilgili oluşun temelidir. Bu sabır ile dikkat her zaman aynı amaca yönelik olsa da insanın bunları sürdürmek için gerçeğin tutkusuna ve sürdürülebilir şevke sahip olması gerekir.
Bilgelik ise aksine zihni bulanıklaştırır. Küçük gerçekler bir araya gelip hafızayı doldurur. Üstün zihinli bir insan bunları çok uzaklara, notlarına bırakır. Ayaklı bir sözlük olma gururu ona cazip gelmez. Araştırmasının ana düşüncelerini özgür bırakmaya çalışır. Bunlara ciddi eleştirilerle yaklaşır. Düşünceleri uzun test- lerden geçerse onları kabullenip yavaşça gelişmelerine izin verir. Onları sever. Hayata aktarıldıklarında bu düşünceler ölü, pasif düşünceler olmaktan çıkıp aktif ve enerjik güçlere dönüşürler, İlk olarak gerçeklerin çalışılması sırasında ortaya sürülen fikir, son- rasında gerçekleri organize eder. Demiri çeken bir mıknatıs gibi onları düzenli bir sıraya sokar. Fikir, düzensizliğe düzen getirir, şekilsiz bir kalabalıktan ve etrafa dağılmış malzemelerden oluşan bir yapıdan bir sanat eseri yaratır. Belirgin bir önemi olmayan gerçekler gün yüzüne çıkar; gereksiz bilgiler reddedilerek kenara ayrılır. Gerçeklerin güçlü yapılanmalarının aktif öğeleri olmayı başarabilecek birkaç fikri layığıyla doğrulayan insan mükemmel bir insandır.
262
İrade Eğitimi
Bu nedenle bilgenin gücü, bir araya getirdiği gerçeklerin sa- yısıyla orantılı değildir. Sürekli olarak keskin eleştirilerle kontrol edilen araştırma ve risk kapasitesi ile orantılıdır.
Gerçeklerin sayısı önemsizken niteliği çok önemlidir. Yükse- köğrenimde genellikle unutulan şey budur. Yükseköğrenim yargı- lama gücünü ya da aynı zamanda hem cesur hem sağduyulu olan bir zihni nadiren geliştirirGenç insanların zihinleri birbirinden bağımsız pek çok fikirle doludur. Sadece hafızalarını işlediklerin- den asıl önemli olan şeyi unuturlarBu da bir kez daha tekrar et- mekten çekinmediğimiz, sistemli şüpheye bağlı girişimsel ruhtur. Nesnelerin asıl durumlarını analiz etmek istediğimizde sınavlar hem öğrenciler hem de hocalar için gerçekten çok basit şeylerdir. Özenli bir çalışma öğrenciyi övgüye değer bir sonuca götürür. Sı- navı yapan kişi için öğrencinin bir şeyleri bilip bilmediğini değer- lendirmek ya da zihninin niteliği hakkında varacağı yargılardan başka gerçeklere ulaşmak çok daha kolaydır. Sınav tesadüfi bir hal alırTıp fakültesinin ilk yılındaki korkunç programı ya da doğa bilimleri ile tarih diploma programlarını ve daha birçok konuda- ki sınavı bu iddiayı doğrulamak için kullanırsak, yükseköğrenimi hafızayı işlemeye dönüştürme konusundaki vahim eğilimi net bir şekilde görürüz.
Bu gerçekten yola çıkarak profesörlerin, eğitimlerindeki en iyi şeyin dersleri olmadığını anlamaları gerekir. Diğer güçlerle bir bağlantısı olmayan parçalar halindeki dersler büyük bir şey ifa- de etmezler ve kişinin eğitim salonunu terk ettikten sonraki (ve
*Polytechnique ve Saint Cyr okullarına alınacak adaylara sorulan soru listesini mantıklı bir insanın öfkelenmeden okuyabilmesini anlamam mümkün değilBu sorular âdeta değerli zihinlerin bu okullara girme konusundaki cesaretlerini kırmak istiyor gibidirlerBu zihinlerin bu okullara girmelerinin başka yolu yokturSavaş okulu, yansıtıcı çalışmalar gerektiren çabaları teşvik etmek yerine abartılı hafıza çalışmalarını desteklerLa Nouvelle Revue: La mission sociale de l'officer." Temmuz I ve 15, 1893
263
Jules Payot
hatta önceki) en iyi dersi, öğrencinin birkaç saatlik gerçek çabası kadar bile değerli değildir. Yükseköğrenime asıl değerini veren şey pratik çalışmalardırÖnemli olan diğer öğrencilerle ve iletişimdir. hocayla
Hocanın sadece orada olması bile çalışmanın olanaklılığına kanıttırÇalışarak neler yapılabileceğinin canlı, somut, gerçek ve saygın bir örneğidir. Diğer yandan, konuşmaları, teşvikleri, itiraf- ları, yöntemlerine kısmen de olsa güveni ve hepsinden önemlisi laboratuvardaki örneği; teşvik olan öğrencinin girişimi, alıntıla- nan kişisel çalışma, kendi arkadaşlarına sunum yapma, okunan kitapların net ve basit tasvirleri, tamamen hocanın yardımsever kontrolü altında gerçekleşerek ilham veren öğretimi oluştururBir profesör ne kadar başarılıysa ve kendi konuşmasını duymak- tan ne kadar zevk alırsa, ne kadar çok tartışırsa, genç insanları ona o kadar isteksiz emanet ederim. Montaigne'in' dediği gibi profe- sör, öğrencilerin önünde koşmasına' imkân vermelidirBir insan sirkteki güçlü bir adamı izleyerek nasıl ki yeteneklerini geliştirip kas elde edemeyecekse, bir profesörü dinleyerek de ne çalışma sanatı öğrenilir ne de bilimsel çalışmalarda gerçek bir gelişme gös- terilir.
Daha önce gördüğümüz gibi öğrencinin iki temel ihtiyacı olan manevi yönlendirme ihtiyacı ve çalışmasında sistemli yönlendir- me ihtiyacı, profesör ile öğrencinin yakın ilişkisi sayesinde ortak çözüme ulaşabilir. Profesör bundan kendisi de faydalanır çünkü öğrencisinde bilimsel isteği canlandırırsa kendi isteği de güçlenir. Öte yandan düşüncenin büyük ilerlemelerinin, bilginin iletimi yoluyla değil, gerçek için ya da büyük bir amaç için duyulan coş-
"Denemeler" 1XXV.
264
Irade Eğitimi
ve çalışmanın iyi yöntemlerinin iletimiyle gerçek leştiğine kuvvetli bir şekilde ikna olur. Yani tek kelimeyle bu etki kulu sevgiyle ancak insan insana, ruh ruha iletişimle gerçek olur. Sokrates'in Platon'a yöntemini öğretmesi ve gerçeğe olan şevkini aktarması bu yolla mümkün olmuştur.
Bu, aynı zamanda Almanya'da büyük bilimsel dehaya sahip insanların neden profesörlerle öğrencilerin az önce bahsettiğimiz gibi ruh ruha iletişimlerinin olduğu küçük üniversite merkezle- rinden çıktığını da açıklar.
2
"Giden Büyüklerin" Etkisi
Entelektüel hayat ve iradenin enerjisi, öğrenci ve hocanın canlı teması sayesinde güçlenirken yalnız öğrenci, daha düşük seviyede olsa da bu yardımı ölü olan ancak yaşamı aktarma konusunda ha- yatta olanlardan daha canlı ve daha başarılı olan kişilerden alırlar. Kişinin yaşayan ve konuşan örneklerle karşılaşma şansı yoksa ona saf, basit ve kahraman yaşamları düşünmekten daha çok manevi keyif verecek bir şey daha olmayacaktır. Bu büyük tanık bulutları' bize iyi bir savaş çıkarmamız konusunda yardım eder. Sakin ve yal- nız anlarda ‘büyük yüzyılların büyük ruhları', iradeyi güçlendirme
Haeckel, "The Proofs of Transformism," sf.35
265
İrade Eğitimi
hayranlık uyandırmaz mı?
Bir yerlere dağılmış olan bu mükemmel biyografilerin, enerji toplamak isteyen zihinsel işçilerin başvurması için Plutarhosun- kiler gibi tek bir koleksiyonda toplanmamış olması pişmanlık vericidir. Auguste Comte'nin takvim fikri mükemmeldir. İnsan- ların her gün insanlığa faydası olan birinin hayatını düşünmesi gerektiğini, o günkü düşüncelerin o kişiye adanması gerektiğini söylemiştir. Anlaşılacağı üzere klasik eğitimin amacı da bu değil midir? Büyük, soylu ve cömert olan şeyler için öğrencilerin zihin- lerinde sakin ve uzun süreli bir şevk uyandırmayı amaçlamaz mı?
Ve bu yüksek ideali, seçilmiş birkaç kişi idrak etse ve daha aşağılara tenezzül etmeyip sıradan bir seviyeye inmese amacına ulaşmış olmaz mı? Medeni dünyanın gözlerini dikeceği kutsal bir taburu oluşturması beklenen bu seçilmiş azınlık, üstünlüğünü eski zamanların saf insan dehasıyla uzun süre arkadaşlık etmesine borcludurBu arkadaşlık içimizdeki iyi duyguları uyaracak olsa da ne yazık ki bu soylu ölüler ihtiyacımız olan danışmanlığı bize sağlayamaz ve hiçbir şey deneyimli ve dikkatli bir hocanın vere- ceği manevi yönlendirmenin yerini tutamaz.
267
Jules Payot
riyle kanıtlayamaz. Seçim yaparken lehine en güçlü ipuçları bulu- nan tarafı seçmek daha iyidirBunun tek nedeni sadece hipotezin doğru olma ihtimalinin yüksek olması değil, bizim için kapsamlırahatlatıcı ve sosyal olarak gerekli olmasıdır. Bu asgari dini ger- çek, düşünen zihinler için güçlü dini duyguların zengin kaynağı haline gelebilir. Semavi dinlerdeki şeyleri katiyen reddeden bu inanç, sınıfın tüm türleri içerdiği gibi onların inançlarını da içe- rebilirDahası bu asgari dini inanç, işlenmiş zihinler dışındakilere yetmez. Düşünür, dinlere ona bağlı olarak bakar ve aynı amaç için çalışır. Onlara, en azından şimdiye kadar, farklı düşüncelere saygı gösterdiği için tahammül eder.
Bağlı olarak kelimesini kullanıyoruz çünkü dinlerin temel görevleri, insanın içindeki hayvani doğaya karşı verilen mücade- ledir. Yani aslında irade eğitimi, bencil bir hassasiyetin acımasız gücüne karşı, mantığın baskın geldiği bakış açısını oluşturur,
Bu nedenle insanlar zamanın ve kendi psikolojik kaynakları- nın onlara sunduğu fırsatları değerlendirirlerse sonunda kendi us- talıklarını tamamlayabilirler. Bu büyük çalışma gerçekleştiğinde, çok önemli olduğundan düşüncelerimizde en büyük yeri kaplarMutluluğumuz irademizin eğitimine bağlıdır çünkü mutluluk, en mutlu düşüncelerimiz ve hislerimizden elde edebileceğimiz neşeyi, olumsuz düşüncelerle duyguların vicdanımıza ulaşması- na engel olmayı ya da en azından bunların iyi duyguların önüne geçmesini önlemeyi içerir. Bu nedenle mutluluk, kişinin iradesi- nin azami ifadesi olan dikkatinin ustalık derecesine yaklaşmasını gerektirir.
Benliğimiz üzerindeki gücümüzün derecesine bağlı olan sade- ce mutluluğumuz değildir. Yine de önemli düşünsel kültürümü-
270
Irade Eğitimi
zün ilerlemesini sağlar
Dâhi, öncelikle sonsuz sabır sahibidir: mükemmel insan zekâ- sını ortaya koyan bilimsel ve edebi çalışmalar genel olarak ina- nıldığı şekliyle zekânın üstün oluşuna bağlı değildir. Hayranlık uyandıran bir kontrolü ifade eden irade üstünlüğüne bağlıdır. Üniversite ve yüksek eğitimdeki yöntemlerimizin temelini de bu görüşten yola çıkarak düzenlemeliyiz. Sadece hafızayı işlemek şeklindeki aptalca prensibi terk etmek çok önemlidir çünkü bu prensip, ulusun hayati güçlerini zayıflatmaktadırTüm okulların karışık müfredatlarının içine bir baltayla dalmalı ve her tarafı sa- ran karışıklığı gün ışığı ile hava girecek şekilde budamalıyız. Ve hatta kimi zaman çok karışık ve hiç büyümeyecek olan bazı güzel bitkileri feda etmeliyiz. Hafıza becerilerini teşvik etmek yerine yargı gücünü, düşünsel girişimciliği ve enerjik çıkarımları geliş- tirecek olan aktif egzersiz ve çalışmaları desteklemeliyiz. İradenim işlenmesiyle dâhiler yaratılır çünkü zekâya atfedilen tüm yüksek nitelikler aslında enerjiye ve iradenin devamlılığına bağlıdır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, tüm çabalarımızı dış dün- yanın mücadelelerine bağlı olarak ortaya koymaktayız. Bunun sonucunda daha açgözlü, daha arzulu ve buna bağlı olarak da eşkisinden çok daha huzursuz, endişeli ve mutsuzuz. Bunun nedeni, bu dış mücadelelerin, dikkatimizi iç gelişmelerimizden uzaklaştırmış olmasıGerekli olan İrade Eğitimi bir kenara itil- miş durumda. Bunun sonucunda da anlaşılması güç bir sapmay-
Bu yerine koyma işi kimi zaman çok kolaydır. Bu nedenle dilbilgisi inceleme jürisinin başındaki Bordeaux Rektörü MCouat 1892'deki raporunda ("Revue universitaire," 15 Aralık 1892) bazı yazarların okunması için listelenmiş belirli metinlerinin kaldırılmasını önermiştir. Böyle zorunlu metinlere kapsamlı bir şekilde hazırlanmasındansa kişi, Latince ya da Yunancada ustalaşmak zorunda bırakılabilirSözlü sınavlar ister istemez daha başarısız olacaktır ama bu değişiklik, öğrencilerin sadece hafızaya dayalı çalışmalar yapmak yerine gerçek düşünsel işler yapmasını sağlayacaktır
271
Jules Payot
la, zihinsel gücümüz ve mutluluğumuzu sağlamlaştıracak etmeni sansa bıraktık.
Buna ek olarak sosyal sorunlar da eğitim sistemimizi geliştir- meyi kesinlikle gerekli kılmakta. Bu sorunlar, ilkokulda olduğu kadar üniversitede de manevi eğitime, Irade Eğitimi'nden daha çok yer verildiği için görmezden gelinmiş,bunun sonucunda çözülmesi zor ve tehlikeli etkiler ortaya çıkmıştır. En mükem- mel davranış kuralları, iyi yaşama sanatının asla öğretilmediği, sık sık kendilerini düzeltmek isteyen ama iyi niyetlerini bastıran korkunç irade teorisi yüzünden özgürlük ve benliğin ustalığının ağır ağır elde edilebileceğini hiç öğrenmemiş, bencil, sinirli, tem- bel ve duygusal insanlara sunulur. Kimse onlara uygun tedbirleri alırlarsa en çaresiz durumlarda bile benliğin fethinin mümkün olduğunu öğretmemiştir. Kimse onlara zafere götüren taktiklerj göstermemiştir. Kimse onlara bu büyük mücadeleye hazırlanma arzusunu işlememiştir. Benliğin ustalaşmasının ne kadar soylu olduğunu, mutluluğa ve azami zihinsel kültüre götüren sonuçla- rinin ne kadar zengin olduğunu bilmezler.
Eğer bu kişiler bu çalışmanın önemini düşünüp bu yoldaki
en küçük çabanın bile cömertçe ödüllendirildiğini fark edecek
olsalarona hem kişisel hem de toplumsal olarak birinci sırayı
vermekle kalmaz, onu tüm girişimlerden daha önemli ve daha
öncelikli bir yere koyardı.
272
![]() |
Notes is a web-based application for online taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000+ notes created and continuing...
With notes.io;
- * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
- * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
- * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
- * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
- * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.
Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.
Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!
Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )
Free: Notes.io works for 14 years and has been free since the day it was started.
You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;
Email: [email protected]
Twitter: http://twitter.com/notesio
Instagram: http://instagram.com/notes.io
Facebook: http://facebook.com/notesio
Regards;
Notes.io Team