NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

Bir bahar günüydü. Yine saat sesiyle uyanıp gözlerimi onu görebilme ümidiyle açmıştım. Yüzümü yıkadıktan sonra aynaya dalıp giderken bana bakıp gülümsemesi geldi aklıma. O gülünce sabah olup Tsubasa başlıyordu, yağmur bitip gökkuşağı doğuyor, yemek bitip çay dökülüyor, Sergen atıyor şampiyonluk geliyordu. Havanın sıcak olması dışında değişen pek bir şey yoktu. Onu deliler gibi özleyip kimseye söyleyemiyordum, tıpkı dün gibi; tıpkı bugün gibi; yarın olacağı gibi onsuzluğu yaşıyordum. Bir bahar günüydü.

Günü evde geçirmeye akşamdan karar vermiştim, tatillerde ne yapılacağını pek bilen biri olduğum söylenemez, tatil kavramı çocukluğumdan beri bana uzaktı, sahi hiç tatil yapamamıştım ki ben. Hafta sonu gelirdi, tarlaya giderdim, bütün gün orda geçerdi, yardım ederdim bizimkilere, emekliliğinin üzerinden 10 yıl geçmiş dedem çalışırken boş boş oturmayı kendime yakıştıramazdım, yaz tatili de bahçede pazarda halde geçerdi. En sevmediğim ders senenin ilk dersiydi, hoca sınıfa tatilde neler yaptığını sorar millet gezdiği yerleri uzun uzadıya anlatırdı, sıra bana gelmesin ders bitsin ya da konu dağılsın diye dua ederdim ama her defasında gelirdi, hiçbir yere gidemedim hocam bahçede çalıştım diyemezdim, yalan söylerdim, memur ya da düzenli bir işi olan ailem olmadığı için aptalca utanırdım kendi kendime.


Evde arkadaşlarımın misafirleri vardı, ya onların saçmalıklarını dinleyecek ya da bana saçma gelmeyen şeyler anlatacaktım ve bana ondan başka saçma gelmeyen şey de yoktu. Kahvaltıdan sonra oyalanmadan odama girdim, Schubert’in Bitmemiş Senfonisini açtım. Schubert bu eserinde diğerlerinin aksine karanlık ve çoşkulu uçlara korkusuzca gidiyor, geriye dönüp baktığındaysa buna kendisi de şaşırıp rahatsız oluyor, kendi güvenli kozasına çekiliyor ve nihayet senfonisini yarıda bırakıyordu. Benim ise ne yaparsa yapsın onu sevmeyi bırakmaya niyetim yoktu. Sürekli ileride ne olacağını hayal ediyor, bakışlarını hareketlerini, konuşmalarını anlamlandırabilmek için aramızdakileri sayısız kez düşünerek geçmişte yaşıyordum.

Evde kalmanın pek de iyi bir fikir olmadığını düşündüm, dışarı çıktım, bahar gerçekten gelmişti, laleler açmış, ağaçlar çiçeklenmiş, insanlar kabanlarını evlerinde bırakmış, sahilde el ele yürüyen kabansız çiftler ve onların peşindeki çiçekçiler çoğalmıştı. İki saat müzik eşliğinde aralıksız yürümüştüm, dönüş yolunda iyi ki dışarı çıkmışım diye düşünürken onun yaklaşık bir saat önce mesaj attığını gördüm. Tam cevap göndereceğim sırada telefonumun şarjı bitti, onu daha da bekletmek istemediğim için hızlı hızlı eve dönmeye karar verdim. Ciğerlerimi bu işe karıştırmayı istemezdim, lakin çok çok 20 derece eğime sahip bu lanet, uzunca yokuşu tırmanırken onları patlama noktasına getirebilmiştim. Sigarayı bıraksam nasıl olurdu acaba? Bembeyaz kesilmiş ellerime bakıp kanımın vücudumdan nasıl bu denli çabucak ve nereye uzaklaştığını merak ederken olabildiğince oksijeni doldurmaya çalışıyordum o küçücük keseciklerime. Ayak tabanlarım harekete duyarsızlaşmış, olduğu yere çakılıp kalmıştı sanki, koşuyor ama bir türlü uzaklaşamıyor gibiydim, yokuşun her bir adımı kilometrelere bölünüyor, uzadıkça uzuyor, ucunda bir damla bitmesini ümit ettiğim zorlu bir parkura dönüşüyordu, içimde tonca yükle bu yokuşu kaçıncı kez zihnimi kaybetmiş bir şekilde çıkmaya çalıştığımı bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa ilk defa zihnimin içinde bu denli kaybolmuştum. İçinden çıkılmayan, yeni bir yola saptıkça sürekli başlangıç noktasına dönen sinir bozucu bir labirente benziyordu bulunduğum durum. Her farklı yol deneyişimde ‘bu kez oldu sanırım, kurtuldum’ umutlu çığlıklarım ‘yine mi başa döndük’lerle kısılıyordu. Bu yokuş, bu labirent, bu zavallı ciğerlerim. Oysa kendimi bu işe karıştırmayı hiç istemezdim.


Konuşmuş, yarın dersten sonra bir şeyler yapmaya karar vermiştik. En çok da böyle akşamları seviyordum işte, ona yarın görüşürüz diyebildiğim akşamları. Veysel geldi o akşam. Telefonundan kafasını kaldırmıyor sevgilisiyle yazışıyor, yüzünde hiç gitmeyen bir gülümseme beliriyordu, ilişkisinin ne kadar iyi gittiğini, beklediğine değdiğini anlatıyordu. O an onu hiç sevmiyordum, kafasını telefondan kaldırdığı ender anlardan birinde konuşmaya başladı; niye oğlum dedi bana, ne var bu kızda bu kadar, neden takıldın bu kadar dedi, seviyorsan git konuş bence demeyi de ihmal etmedi. Anlatamadım ona, söyleyemedim, o tek başına diğer kadınlardan daha değerli, çünkü benim sevdiğim göz göze geldiğimde çehremi değiştiren, uykuma ket vuran, sonsuza dek bir şeyler anlatsa dinleyebileceğim, benim aşık olduğum kadın o diyemedim. Söylesem de telefonu bırakıp dinlemezdi zaten. Sevgilisi uyudu, Pes oynayalım mı dedim. Oynadık, hiç olmadığı kadar hırslıydım ona, fark attım.

Okuldan sonra beraber Moda’ya gitmeye karar vermiştik, sanki yaz gelmişti. Tatlı yemek istedi, bir yere oturduk, gözlerinin içine rahatça bakabildiğimden en çok karşısında oturmayı seviyordum, ama gözleri beni boşluğa sürüklüyor, keman kaşları kalbime batıyor, terleyen avuçları, kesilen solukları, mahzun duruşu zaman kavramını unutturuyordu, Tanpınar gibiydim, geçmiş şimdi ve gelecek birbirine karışmıştı. Onu görene kadar yaşadığım her şeyin boşa geçtiğini ya da beni o ana hazırlamak için olduğunu düşündüm. ‘’ Sen beni dinliyor musun’’ dedi, ‘’hayır seni izliyorum’’ dedim, yanakları allaştı. Kendimi toparladım, daha da utanmasın diye bir şeyler anlatmaya başladım, dinliyordu beni. Kalktık sonra sahile inmek istedi yürüdü, yürüdüm. Maddenin kaç hali var bilmiyorum ama en çok onun yanımda olduğu halini seviyorum. Yine heyecanla bir şeyler anlatmaya başlamıştı. O konuşurken zihnimde Four Seasons tınlıyordu, o konuşurken bana dört mevsimi yaşatıyordu. Okulla ilgili bir şeylerden bahsederken bir anda yolculuk maceralarına geçip oradan da kitaplara bağlanıyordu. Arkadaşının düğününde giyeceği elbise konusunu bile usanmadan merakla dinleyebildiğim için kendime şaşırıyordum. Bir anda sıkıca sarıldım ona hiç bırakmayacakmış gibi, saçlarını öptüm kokladım uzun uzun. Kuşbakışı bir halim vardı, kendimi duymuyordum, kokusu bir uyuşturucu gibi uyuşturuyordu zihnimi, mutluluk hormonu salgılıyor dudaklarına dokunmak istiyordum. Dedim renklerin ne güzel kadın. Geri çekildi. Yürüdü, yürüdüm, yürüdük.


Ertesi gün hayatımda ilk defa sağ tarafımdan kalkmamın şerefine yağmur yağıyordu, ağaçların yeşil yaprakları arasından akıp giden bir sam yeli, yağmurdan kaçıp evlerin çatısı altına sığınan kedinin kapanan gözleri... ‘’dışarıda yağmur var ve gitmek için iyi bir gün, yağmur var ve her şeyi gizlemek için iyi bir gün.’’ Kendimi sokağa attım yollar ıslaktı, araba camları buğuluydu, yürümeye başladım, sokaklar caddeler gözlerimden geçiyordu. Saatime baktım, yoktu. Akrepsiz ve yelkovansız kalmışlığıma bilendim. Sahildeki menemenciye gittim, bütün gün dolaştım sokaklarda. Eve döndüğümde çay demledim, Yekta Kopan okumaya başladım. Yaz diyordu, başka neyi var ki insanın bir gün bile bırakma kalemi elinden. Oysa ki ben öğretmeni konu verdiği halde yazamayan o çocuklardandım, kal gelirdi bana yaz deyince. Mesela mutluyken de yazamam ben, kalabalıkta yazamam, çişim varken hele hiç. Arka fonda Lana Del Rey çalıyorken bırak yazmayı hayati fonksiyonlarımın yarısının yitiririm neredeyse. Ama aşk işlemişse umut işlemişse her bir hücremin ağzına kadar, bak o zaman çok yazarım. Boğazıma düğümlenip kalan her bir cümleyi göğsümün üstünde duran her bir ağırlığı. Yazarken dağılırım önce, parça parça olurum. Ama sonrasında öyle bir toparlanırım ki kelimelerim tükenince ben yine ben olurum.

Annem aradı, özledim dedi gel artık, düğün var Mehmet evleniyor nihayet. Mehmet abiyi düşündüm. Küçükken iki kızla birden sevgili olmasına çok kızmış, insanları kandırdığını düşünüp ondan uzun bir süre nefret etmiştim. Bahçeye sebze almaya geldiğinde ona özellikle hormonlu olanlardan verirdim. Şimdi ise onun yaşlarındaydım ve bunun çoğu insan için normal bir durum olduğunu görüyordum, insanlar aşkı sevgiyi yaşamak istemiyorlar onlar güzelliği yaşamak istiyorlar. Yanındaki insanın karakteri yerine yüzüne, yanında nasıl durduğuna bakan insanların sayısı kocaman artık. Kendilerine kim çok yakışır, eleme yöntemiyle seçme yolundalar. Bir sürü insanla aynı anda görüşüp karşılaştırarak sevgili seçen insan, egosunu tatmin etmeye muhtaç insandır. Çevremizde bu kadar aşk acısı çeken insan görüyor oluşumuz bundan olsa gerek. Zaten sevgiyi yaşamak isteyen insan güzelliğin tam ortasındadır, güzel insandır, mutluluğuyla etrafını da güzelleştirir.


Köye gidip geldiğimde üç kilo almıştım. İlk böylesine uzun bir süre gitmediğimden dolayı bütün sevdiğim yemekler konmuştu önüme, her şey aynıydı köyde. Bol bol bağ işleriyle uğraşmış, kafamı tamamen boşaltmaya çalışmıştım, ama çıkmıyordu ki aklımdan. Diktiğim ağaca bile onun adını veriyor yerini ezberlememe rağmen karışmasın diye üzerine bir de işaret koyuyordum. Beş gün boyunca neredeyse hiçe yakın konuşmuştuk, durum onun bu gitgelleri yüzünden daha da karmaşık oluyordu. Bir derdi olduğunu ve bana söyleyemediğini hissediyordum, sahi ne kadar tanıyordum ki onu. Ne kadar açmıştı bana kendini. Bazı insanların çehresi hüzün kokar, tanırım ben. Dudak kıvrımlarında göz yaşları uyur, gülümsemek istese gülemezler, kıyamazlar uyandırmaya. Bir yaz sıcağı taşar bakışlarından, Munzur soğukluğundaki yüzüne bakarken içini ısıtır. Sen bilmediğin kaldırımlarda şarkılarını mırıldanırken, o kahvesinin soğukluğuna aldırmadan dalmıştır uzaklara. Manzaranın bir önemi yoktur kurduğu hayallerin yerleşmesi için. Sonsuzdur, bitiremezsin. Yürümek için değildir attığı adımlar. Varacağı yer kendini dahi ilgilendirmez, öyle yaşar ki hayat bile farkında olmaz yaşadığının. Sen, bir dokunsan o mahmur gözlerinin kapaklarına, yosun tutmuş yanlarını bak o zaman anlarsın. Dokunmuyor, dokunamıyordum.




Okulda akşam dersinde her zamanki yerinde oturuyordu, onu gördüm, gözünü kırptı uzaktan. Ders arasında yanına gittim, dersten sonra görüşelim dedim, niye dedi, bir kere de sorgulama dedim, bana ne dedi, özledim dedim, tamam dedi. Ders bitmiş Kadıköy’e gelmiştik, en sevdiği mekana gittik. İstediği tatlı yoktu, başka bir şey söyledik. Birkaç küçük hediye getirmiştim gelirken, onları verdim. Sohbet ettik.
Çocuklar dedim, her şeyi biliyorlar artık. Hatta seni bayağı yenge olarak görüyorlar. Benden yenge olmaz dedi, hala olur teyze olur ama benden yenge olmaz. Üçüncü sigaramı yakmıştım.

- İçme bu kadar.
- Sen de bir tane yaksana.
- Niye fantezin mi var ?
- Yok, aksine sevmem sigara içen kızları.
- O zaman yakıyorum hemen.
- Beni hiç mi sevmeyeceksin.
- Hayır, en başında söylemiştim bunu sana umut besleme demiştim, ama gerçekten iyi bir arkadaşsın.

Gözlerindeki parıltı tamamen kısılmış, içinde hiçbir heyecan emaresi görülmüyordu. Ellerim ne durmalı sözlerim ne olmalıydı bilmiyordum. Belki de on saniye önce duyduklarım karşısında verilebilecek en saçma tepkiyi verdim. Gülümsedim.. Umursamadı. Gülümsemek dudağımın kenarlarını sancıtırken boğazımda büyüyen düğümü gidermek için yutkunmaya çalıştım. Burnuma bir sızı saplanıyor, boğazım acıyor; tüm bunların da gözlerimi acıttığını hissediyordum. O an aklımdaki tüm önemli şeyler silinmiş gibi alakasız şeyleri düşünmeye başladım. İtalya’nın 2002 Dünya Kupası kadrosunu düşünüyordum. Başımı iki yana salladım. ‘’Şey.’’ Sonra tekrar yutkundum. Bu sefer daha rahat nefes alabilmek için. Göğüs kafesim gitgide küçülüyormuş gibi ruhumu sıkıyor içimi daraltıyordu. ‘’Ben.’’ Bir şey söyleyemiyordum. Çok ani gelmişti bu söz, aklımdaki her şey uçup gitmişti. Kalbimin çarpıntısından iç sesimi bile duyamıyordum. Sahi niye sevmiyordu ki beni, niye ellerimiz bütünleşmiyordu. Kendimden beklemediğim bir cesaretle net konuştum. ‘’Kalksak iyi olacak.’’ Kalktık, havanın serinlediğini söyledi.

O kadar içten hissederek ‘’Bugün hayatımın en kötü günlerinden’’ diyorum ki, kıyıda köşede kalmış bir gram umut dahi yeşerip beni ‘’ belki ‘’ demeye itemiyor. Hayır demesi beynimin içinde dakikalarca dönüp konuşma merkezimi esir almasa belki de bazı şeyleri daha kolay ifade edebilirdim. Tüm o cümleler dakikanın altmışta birinde beynimde dönüp durmasa belki kendi kelimelerimi içlerinden süzüp özneli yüklemli hatta anlamlı cümleler bile kurabilirdim. Kuramamıştım ve bunları düşünmek için de artık geçmişti. Ayrılmış ve eve gelmiştim. Bunları düşünmemek için youtube’a best of Tom Waits yazıp bilmediğim tonlarca şarkısının arasına bırakmayı tercih ettim kendimi. Ne yaparsam yapayım yüzü içime doğmaya devam ediyordu. Umarım kestirmek istediği saçlarını kestirirdi, benim kokladığım benim öptüğüm o saçları başkasının okşamasını istemiyordum.



Günlerce haberini alamayacağım, ne yaptığını bilemeyeceğim günler başlamıştı. En sevdiğim gün Pazartesi olmuştu, çünkü sabahtan akşama kadar dersimiz vardı, her derse bilinçli olarak biraz geç geliyor, onu izlerken rahatsız etmeyeceğim bir yere oturuyor ve onu izliyordum, bir kere de dönüp bakmıyordu. Bu duruma bazen sinirleniyor durduk yere dersin ortasında çıkıp gidiyordum. Gene öyle anlardan biriydi, kantine indim kimseler yoktu. Çakmağı ararken kabanımın cebinde kalem buldum.


''Sevgili K. ya da B.

Selam, yine ben. Kelimeleri olabildiğince bir araya getirmeye çalışıp yettiğince derdimi anlatmaya çalışacağım, belki hiç okumayacaksın belki okumaya başlayıp ‘aman yaa’ deyip bırakacaksın ama ben yazmaya devam edeceğim.

Seni en iyi senin tanıdığını varsayarsak, olmayacak bir işin rüzgarında olduğumu en iyi bilen sensin. Son üç gündür konuşmadık seninle. Böyle konuşulmayan zaman aralıklarında büyük boşluk hissediyorum, beş dakika, seninle beş dakika konuşmak bile büyük boşlukları dolduruyor. Merak ediyorum seni, çok merak ediyorum. Nasılsın, nerdesin, mutlu musun, ne yapıyorsun, kiminlesin. Her günün bitiminde bunları bilmek istiyorum ben. Bazen konuşmasak da Whatsapp’ta görmek istiyorum seni. Çünkü yaşadığını biliyorum o zaman, içim rahatlıyor. Okulda görüyorum işte, uzaktan izliyorum. Hiç haddim olmasa da kıskanıyorum seni ben. Bazen sana başka erkeklerin baktığını görüyorum, bilinçaltımdaki şiddet duyguları uyanıyor. Onda da düşünce ve duygu çatışması yaşıyorum. Kimlik bunalımı yaşatıyorsun bana. Bir tarafım ne yaptığını öğren, sen onu çok seviyorsun, nerede olduğunu, kiminle olduğunu bilmen lazım diyor, diğer tarafım; sana ne, ne yaptığı seni hiç ilgilendirmez diyor. Sıkıştırıyorlar beni, darlanıyorum. Anlatamıyorum derdimi, anlatamıyorum işte. Süreya’lar , Nazım’lar, Ayhan’lar ve daha nice güzel abiler ne güzel demişler bu hali, sen git onları dinle en iyisi.

Geçenlerde rüyamda gördüm seni. ’ Evet ’ dedin bana. El ele yürüdük biraz. Öznur’a ’sevgilin’ olarak tanıttın beni, uyandım sonra. Kimseye anlatmadım. Babaannem kimseye anlatma rüyalarını derdi. Hem birilerine anlatınca da ‘hala ümitleniyorsun boşuna’ diyeceklerdi. Ümitlenmiyorum ki ben, sadece sabrediyorum. Belki görürsün diye sabrediyorum. Tamam kabul çok da sabırlı değilim.

Umarım seni hep mutlu edecek şeylere doğru adım atarsın ve o adımlardan biri bana doğrudur.

Hoşça kal. ''


Asıl olan gözlerin kapalıyken yaşadıkların. Gözlerimi kapatıyorum, seviyorum ve o da ‘’seviyor’’ sanıyorum. Ben seviyorsam o da seviyordur. Gerçek olan benim söylediklerim olamaz mı? Gerçekten inanıyorsan olup olmaması pek de önemli değildir. Hem en inançlısının da en büyük inkarcının da içinde bir parça şüphe yok mudur?
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.