NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

Lawrence Durrel’in dediği gibi bir kadın için üç şey yapabilirsin; ya onu seversin, ya onun için acı çekersin, ya da onu yazarsın. Sanırım üçünü de yapıyordum, ya da yapmıştım, ya da farkında olmadan yapacaktım.

Sınıfa her girdiğimde bilinçaltım farkında olmadan bir şey arıyordu, o aradığı şeyi bulana kadar göz yuvalarımın yerinde durmadığını fark ediyordum, bulduğumdaysa oraya sabitlenip kalıyor, toparlanmam için beynime bir komut vermem gerekiyordu. Aylarca devam etti bu durum, ön sıradaydı aradığım şey, ulaşmak için çaba göstermedim, beğendiğim biriyle tanışma fikri cazip gelmiyordu pek. Beğenmenin sahip olmanın en iyi, sahip olmanın ise beğenmenin en kötü şekli olduğunu düşünürdüm, hem zaten tanışmamam da gerekiyordu.


Bazen kontrolümü kaybediyorum saçma sapan bir neşeyle doluyor içim, o anlardan birini yaşıyordum. Evet bunun için yanlış bir zamanı seçmiş olabilirdim, pek de iyi geçmeyen günün üçüncü sınavına girecektim ama içim sevinçle doluydu. Onu gördüm yan tarafımda, iki aydır ilk defa bu kadar yakınımdaydı, karşı konulmayacak bir istek duydum, beynim otokontrol mekanizmasını kaybetti, arkadaşlarımın anlattıklarıyla ilgilenmiyordum duyamıyordum –zaten çok da matah şeyler anlatmazlardı- , onun yanına gittim, merhaba dedim, beklediğim gibiydi, sıcak karşıladı, not istedim, ben tam bilmiyorum bana da anlatabilir misin dedi, anlatırdım tabi Adem’ den itibaren bile anlatabilirdim ona. Tam anlatmaya başlayacakken arkadaşı bir şey sordu, ona döndü, bekledim, uzun sürdü, yerime döndüm, notu okumaya başladım, dönsün diye bekliyordum, 25 dakika aynı sayfaya bakarak bekledim. Dönmedi. Az kalmıştı sınava, Ali sigaraya çıkalım dedi, ona baktım yoktu yerinde, notları masasına bırakıp çıktım, döndüğümde yerindeydi, notlar için teşekkür ettim, tanıştık, o sevinç geri geldi, sınavdan 95 aldım.

Sınav dönemi bitmişti herkesteki rahatlamanın aksine ben mutsuzdum. Sahi ben niye mutsuzdum, onu göremeyeceğim için mi? Bazı adamlar vardır bir kadına aşık olmadan önce onun her şeyini bilmek isterler; topluluk içinde nasıl davrandığını, nasıl konuştuğunu, nelerden hoşlandığını hatta hamburgeri nasıl yediğini. Bazıları da hislerine güvenir, aşka inanır, onun hayaliyle bile mutlu olmayı başarırlar. Zaten hayal güzel şey, hayal kurmazsan zaman geçmez, hem olmayacak şeylerin düşünmek gençliğe mahsus, yaşlanınca bunların olmayacağını anlayacağız.

Onunla karşılaşabilmek için daha okulun ilk haftasında yıllar sonra sabah dokuzdaki derslere bile gittim, fakülteye adeta kamp kurmuştum, ama yoktu . Normal öğrenciler gibi ilk hafta okula gelmiyordu. Bu süreçte önceden çevresinde gördüğüm ve az samimi olduğum arkadaşlarla muhabbeti yeniden kurdum, konuyu bir şekilde ona getirmeye çalıştım, sosyal medyadan da araştırmalarda bulundum, artık bayağı bir bilgi sahibiydim. Sonrasında Erzincan’ a gitmem gerekiyordu, beklentisiz ve heyecanı kalmamış bir ilişkiye son verdim. Aşkın karar değil his olduğunu bir kez daha anladım. Dönüş yolunda acaba okula yarın gelir mi diye düşünüyordum. Gelmişti, en arka sırada oturuyordu. Ne işi vardı kısacık boyuyla en arkada, nasıl da güzel dinliyordu hocayı, ders bitti, bir bahaneyle yanına gittim, dersle alakalı şeyler konuşmaktan başka bir şey gelmiyordu aklıma, söylenecek şeylerin çokluğu insanı bazen dilsiz bırakıyor, tıkanıp kalıyor insan. Uzatmak istemedim konuyu, nasılsa akşam yine aynı sınıfta derse girecektik. Sigara içmeye çıktım, arkadaşlarım artık bir şeyler sezinlemeye başlamışlardı. İnkar etmedim. Akşam dersi başladı bu sefer en önde oturuyordu, hiç de arası yoktu onun. Bir bahaneyle yanına gittim yine, ödevle ilgili şeyler konuştuk, uzatmadım, ayrıldım yanından. Sonraki günlerde bulduğum her fırsatta yanına gidip ayaküstü bir şeyler konuşuyordum, ya da derslerde onu rahatça görebileceğim koordinatları tercih ediyordum. Bir kere de dönüp bakmıyordu, bazen tesadüfen göz göze geliyorduk, iki dostun uzaktan selamlaşması gibi kalıyordu bu, gözünü kırpıyordu ve yeniden önüne dönüyordu.

Bir gün büyük amfideki derste nerden geldiğini hala daha bilmediğim bir cesaretle yanına doğru yöneldim. Kimi zaman hesap yapmamalı insan, okun yaydan çıktığının farkına bile varmamalı. Yanı boştu, oturabilir miyim dedim, hiç yadırgamadı, çantasını çekti, oturdum. Ders boyunca sohbet ettik, hocanın anlattıklarını da kaçırmıyordu, tahtaya bir şeyler yazıldıkça telefondan fotoğrafını çekiyordu, evde temize geçerim diyordu. Konuştukça ona daha da yakın olmak istiyordum sadece okulda iletişim halinde olmak yetmemeye başlamıştı, çektiği ders notları bunun için iyi bir fırsat olabilirdi. Numarasını almak için güzel bir bahaneydi, ama reddedilmekten korkuyordum, pat diye isteyemezdim numarasını. Çektiğin fotoğrafları bana da gönderirsen çok iyi olur dedim tam o sırada diğer yanındaki arkadaşı bir şey söyledi, konu dağıldı. Biraz zaman geçtikten sonra şansımı yeniden denedim, tamam olur gönderirim dedi, nereden göndereceğine ilişkin yorum yapmamasıyla umudum azalmaya başladı, olsun dedim son bir kez daha denerim , -denedim-, evde temize geçtikten sonra fotokopisini çektirip getiririm dedi. Keşke bu kadar iyi niyetli olmasaydı, ya da niyetimi anlamıştı kıvrandırmasının sebebi buydu çok zekiydi. Umudum kırılmıştı, sıkıldım diyerek dersten çıktım. Acele mi etmiştim ? Lafı hiç dolandırmadan direkt numarasını istese miydim ? Arkadaşlarımın yanına gittim, imalarını, dalga geçmelerini umursamadım. Konuştuklarımızı düşünüyordum, farklıydı, hayata bakışı, gelecek planları, tanıdığım kadınlardan çok farklıydı. Söylediklerimi de dikkate alıyordu, hoşuma gitmişti bu. Gösterdiği ödevinde sırf laf olsun diye bir cümlesinin kulak tırmaladığını söylemiştim, karalayıp değiştirmişti.

Dersteki sonu pek de sevimli olmayan sohbetten sonra belli bir süre konuşma fırsatı yakalayamamıştım, artık eskisi kadar sık da görmüyordum, umutsuzluğa kapıldığımı hissediyordum, artık sabah 9 derslerine de gitmeyi bırakmıştım. Bu sohbetin üzerinden tam bir hafta sonra büyük amfideki akşam dersinde göz bebeklerim her zamanki gibi hareket halindeydi, bu sefer aradığını bulamamıştı. Kapı her açıldığında 180 derece dönüp kapıya bakıyordum, artık ikna etmeliydim kendimi. Evet bugün gelmemişti derse. Acaba neredeydi, niye gelmemişti, meraklandım, bir şekilde ona ulaşmalıydım bugün. Ders bitiminde yakınlarında gördüğümden son zamanlarda ayaküstü sohbet ettiğim bir arkadaşın yanına gittim. Birkaç hoşbeşten sonra asıl konuya girdim: Barbara bugün gelmedi, bu derste not da tutuyordu, numarasını ver de göndereyim ona notları dedim. Sorgulamadı, numarasını verdi, geriye ufak bir sorun kalmıştı; notları bulmam gerekiyordu. Onu da arkadaşın notlarının fotoğrafını çekerek hallettim. Artık geriye o ilk mesajı atması kalmıştı. 35 dakika boyunca yazıp yazıp sildim ne diyeceğime bir türlü karar verememiştim. Tam gönderecekken aklımı bir şeyler kurcalamaya başladı. Acaba tersler miydi ? Numaramı ne hakla aldın der miydi ? Derse desindi. Kanun hükmünde kararname çıkarıyormuşçasına düşünmeme gerek yoktu. Gönderdim. Bir buçuk saat sonra cevap verdi, çok düşünceli olduğumu ve çok sevindiğini söylemişti. Gün boyunca abisinin sağlık problemleri sebebiyle hastanede olduğunu öğrendim, konuşmayı uzatmadım, dinlenmesi gerekiyordu. Bazen de telefonlar aşırı sevgiden kapanıyor işte. O gece uyuyamadım, hiçbir şey yapmaya da çalışmadım. Yatak öylece dönüp durdum.

Ertesi günlerde ona ulaşmak çok daha kolaydı, telefonla pek ilgisi olmamasına rağmen bazen gece yarılarına kadar konuştuğumuz bile oluyordu. Konuşmayı hep ilk ben başlatıyordum ama bunu problem edinmeme gerek yoktu. Konuşuyorduk işte. Eskiden her insan hakkında hiçbir esasa dayanmadan bu beni anlamaz demişsem bu sefer bu kadın için gene hiçbir esasa dayanmadan, fakat o yanılmaz ilk hisse tabi olarak ‘işte bu kadın beni koşulsuz şartsız anlar’ diyordum. Birbirimizi uzun zamandan beri tanıyor gibiydik, iyi anlaşıyorduk, ilk o hiç konuşmasa da konuştuğunda susmuyordu, anlattığı şeyleri sabaha kadar dinleyebilirdim. Onunla konuşurken yüzüstü yatağa uzanmış, elinde telefon ayaklarını havada sallayan liseli kızlar gibiydim. Her geçen gün biraz daha yakınlaşıyordum ona, bildiği her şeyi anlatsın bana istiyordum, birlikte yeni şeyler öğrenelim, güzel yerler gezelim istiyordum. Aşkın insanın şahsiyetini geliştirdiğini, mevcudiyetinin hakkını vermek hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insanın yalnızca aşka müracaat edebileceğini düşünürdüm, ben de aşka müracaat etmiştim işte. Muhtemelen reddedilecektim, ben ne kadar yakın olduğumuzu düşünsem de o kadar uzaktık onun gözünde, ondan hoşlandığımı ima ettiğim zaman ya görmezden geliyor ya da konuyu değiştiriyordu. Bu da ümidimi kesmeye beni mutsuz etmeye yetmiyordu, daha erkendi ve her gün bir şekilde konuşuyorduk.

Değiştiğimi görüyordum, evden kahvaltı yapmadan çıkmaz olmuştum, kahvaltının kesinlikle mutlulukla bir ilgisi vardı. Telefon görüşmelerimiz 30 saniyeyi geçmeyen ve ancak üçüncü aramasında telefonunu açtığım annemi ben arıyor ve onunla dakikalarca neşeyle konuşuyordum. Yataktan şarkı söyleyerek kalkıyor, arkadaş sohbetlerinde en çok konuşan kişi oluyordum. Daha düzenli olmuştum, eve gelirken mahallede gördüğüm her kediyi sevmeye çalışıyordum, çiçeklerin açtığını bile fark ediyordum. Antidepresanı kullanmama o kadar da gerek kalmamıştı artık.
Gece konuşurken ertesi gün, okula erken gideceğini ve diğer derse kadar üç saatlik bir boşluğu olduğunu söyledi. Görüşmek istedim, kabul etti. İlk defa baş başa görüşecektik. O gece sabah olmadı, zaman bana düşmandı adeta. Yelkovan bile bu kadar yavaş hareket ediyorken akrep nasıl olacak da 12 defa ilerleyecekti. Dolabımı açtım, ne giyeceğimi düşündüm, karar veremeyip sabah bakarım diye kapattım, dayanamadım yeniden dolabı açtım, tekrar sabaha bıraktım. Melisa çayı olmasa o gece uyuyamazdım. Bana söylediği saatten 2 saat önce okula geldim. Muhtemelen daha dersi bile başlamamıştı, zaman geçirmek için okulda bir kafede olduklarını düşündüğüm arkadaşlarımın yanına gittim, ordalardı. Yanıltmamışlardı beni.

Telefonum çaldı ‘ben dersten çıktım nerdesin’ dedi, şimdi okula girdiğimi söyleyip fakültenin önünde beklemesini istedim. Sonra onu gördüm, sarılsam mı öpsem mi sadece tokalaşsam mı gerginliği yaşadım, üçünü birden yaptım. Yürüyorduk, sadece o ve ben. O yine hevesli hevesli bir şeyler anlatıyordu, okulun dışındaki bir kahveciye gittik, kahvelerimiz geldi. Rüzgardan saçları dalgalanıyordu, perçemi bazen yüzüne düşüyor, kahve gözlerini görmemi engelliyordu, öğle güneşi bulutların arkasından çok az ışık veriyordu, o ışık da tam yüzüne vuruyor yeşil kaşe montuyla beyaz teni daha da parlaklaşıyordu, onu izliyordum. Acaba Maria Puder Barbara kadar güzel miydi ya Füsun, ya da Lavinia. Hiçbiri Barbara kadar güzel olamazdı bence. Karşımdaydı işte, benim yaptığım esprilere gülüyor bana bir şeyler anlatıyordu, bizden başka hiç kimse yoktu. Hala inanamıyordum, yağmur yağsın, kış gelsin, güneş doğsun, bahar göz kırpsın, ağaçlar yeniden doğsun ama bu an hiç geçmesin istiyordum.

Zamanımız dolmuştu artık, kalkmamız gerekiyordu. Kampüse doğru birlikte yürüdük, dersimize girdik. Dersten sonra arkadaşlarımın ‘bir şeyler yapalım’ teklifini reddettim. Eve geldim, yatağa attım kendimi , o 3 saati yeniden yaşamak istiyordum, söylediği her cümleyi hatırlamak istiyordum. Sonra ona mesaj gönderdim, konuştuk, uykusu geldi, uyudu. Sonraki günlerde mesajlaşmaya devam ettik, değişen bir şey yoktu, sadece ben yazdığımda konuşuyor, benimle konuşmak için bir çaba içerisine girmiyordu. Taktikler deniyordum, sözler veriyordum kendime, bu sefer ondan bekle diye, ama dayanamıyordum, en ufak bir boşluğumda kendimi ona yazmış buluyordum. Bir gün dayanamadım, arkadaşlığımızın arkadaşlık seviyesinde kalmasını istemediğimi söyledim ona, reddetti beni, acımasız bir şekilde, asla dedi, hep böyle kalacak ,başka bir şey düşünüyorsan konuşmayalım sana umut vermiş olmayayım. Tabi ki başka şeyler düşünüyordum, ama beni konuşmamakla tehdit ediyordu, nasıl tamam konuşmayalım öyleyse diyebilirdim. Tamam dedim arkadaşmışçasına davranabilirim, güzel rol yaparım ben, böyle devam edelim. Öyle devam ettik.

Sınav haftası gelmişti, çoğu dersimiz ortaktı, çıkardığı notları her seferinde bana da gönderiyor çalışmam için baskı yapıyordu. Uyku sorunum olduğunu bildiğinden sabahları da uyandırıyordu beni. Uygun olduğunda erkenden okula gidiyor birlikte ders çalışıyorduk. Duygularımı gizleme sözünü unutmuştum, görmezden geliyordu o da. Kötüydü de bu aralar yüzünün rengi değişmişti, ufacık bedeniyle sınav döneminde hastalıkla uğraşmasaydı keşke de onun yerine ben hasta olsaydım. Hastalığına rağmen bütün bir sınavı hariç her sınavına girdi. Belki de bu kadar güçlü olduğu için seviyordum onu.

Sınavlar bitmiş dersler başlamıştı. Akşam dersi normal saatinden 1 saat önce bitmişti, Barbara’ nın yanına gittim. Saat daha erken oturalım mı biraz dedim, kabul etti. Kadıköy’ de sevdiği bir mekana geldik, en sevdiği tatlıyı söyledik, hiç de sevmezdim. Ama o seviyorsa damak tadımı yeniden gözden geçirmem gerekiyordu. Sınavlardan, ailelerden, eski sevgililerden konuştuk. Bu sefer görmezden gelmemişti, o konuşmayı bir de yüz yüzeyken yapalım demişti. Düşük perdeden hüzünlü bir şarkı gibi çıkmıştı sesim, yalvarmanın en hüzünlü notalarında gezinen bir inilti. Onun gözleri ise sevgisizliği haykırıyordu, kızgınlığının çığlığını saklayamıyordu. Asla ve hiçbir zamanla başlıyordu cümleleri, ilk defa öznelerden ve yüklemlerden bu kadar nefret ediyordum. Çeşmenin başında susuzluktan ölüyordum. Üzüldüğümü anladı, konuyu değiştirdi, bir süre sonra da kalktık. Durağa bıraktım. İlk defa bu kadar uzun sarılmama izin verdi, saçlarını kokladım, divan şairlerinin bahsettiği misk kokusu bu olmalıydı, saçlarını öptüm, gitti sonra. Eve geldim, uzun zamandır hiçbir şey yazmadığım defterimin sayfalarını açtım.


6 Nisan Pazartesi
Ben seni severim. Ben seni çokça severim. Çokça kişinin aynı anda seni sevmesi gibi. Ben seni sevmem de aynı zamanda. sevgisizliğini mesela, içimi burkan görmezden gelmelerini. Ben seni kıskanırım. Bu vurdumduymazlığını, özgürlüğünü, canın sıkıldığında "ben gidiyorum" demelerini. Üzülürüm belki biraz ama yine de saygı duyarım kendini bu kadar dinleyebilmene. Zihnini dışarı kapatman senin için iyi belki, ama isterim ki bazen dinle sessizliğimi. Her zaman konuşmam ben,tamam konuştum mu da çok konuşurum o ayrı, ama mecalim yoksa konuşmaya anlamanı isterim o zaman sessizliğimden. Anlamazsan da dert etmem, henüz beni tanımıyorsun çünkü.Tanımak istiyor musun, onu da bilmem, sanmam da. Her gelişimde kapıyı açıyorsun buyur geç diyorsun, eyvallah, ama hiç sormuyorsun ki ne istediğimi! Benim sana sunacak bir şeyim yok da demiyorsun. İkilemsin çoğu zaman. Evet, ikisin sen. Sen seninle bizi oluşturmuşsun. Ben gelsem mesela, nasıl “biz” oluruz sen düğümlerini çözmeden? Olamayız değil mi? Görüşürüz, yemek yeriz birlikte, şiir okuruz belki, belki kaçarsın tam sevmeye kalkmışken saçlarını, yine. o kadar. Sen özgür bir korkaksın aslında. İnsanlardan korkuyorsun, onları sevmekten de. Bu yüzden de kendini dinliyorsun ve özgür kılıyorsun. Peki ben bu iki duvarın arasına kendimi nasıl sığdırıcağım? Ya da sen izin verecek misin ki buna? İzin versen aslında ben çokça severim seni. Çokça kişinin aynı anda seni sevmesinden de çok.

Mutlu olmak için birçok faktörün bir araya gelmesi gerekir, mutsuzluk için ise bir sebep yeter. O beni sevmiyordu ve ben mutsuzdum. Yemek yerken, yatarken, şarkı dinlerken, sevişirken her yerde o vardı aklımda. Esir almıştı beni. İstemiyorum ve olmayacakları kulağımda sürekli yankılanıyordu. Ama olmuyorsa olmuyor yoktur hayatta, çünkü bitmeden bitmez, bazen bitse dahi bitmez. Her şeyden biraz kalır. bardakta biraz su, poşette biraz ekmek, insanda biraz acı, biraz umut..
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.