Notes

Değerli arkadaşlarım, Müslümanlar ne dinlerini ne de İslam Tarihini biliyorlar. Bu sadece normal inanan için değil İlahiyatçılar içinde geçerlidir. İslam Tarihi içinde yer alan en önemli isimlerden biri olan Belazuri hakkında yapılan ilk bilimsel nitelikli çalışma 1996 yılında Ürdün'de yapılmış. İslam Tarihi için en önemli bilgileri içeren Mingana Koleksiyonu gibi kapsamlı bir arşiv hakkında hemen hiç çalışma yapılmamıştır. 7. yy Syriac belgeleri hakkında yapılan doğru düzgün bir çalışma yoktur. Ayrıca bir çok çalışma hakkında da önemli ihtilaflar mevcuttur. Bazen 2 sayfalık belge hakkında onlarca farklı transliterasyon ihtilafı oluşmuş durumdadır.
19. yüzyıla kadar İslam Dünyasında bu konular Mucizad-ı Ahmediyye ile geçiştirilmiş. Hurafeden başka hiçbir şey yoktur. Elle tutulur ilk çalışmalar sürekli hakaret ettikleri oryantalistler ile başlıyor. Örneğin ben sık sık yazılarımda Mekke'nin hiç bir öneme sahip olmadığını ve çok sonradan rivayetlere eklendiğini vurgularım. Bunu neye istinaden yazıyorum?
Tarih Bilimi içinde izini rahat sürebileceğimiz hususlar var. Bunlardan en önemlisi para. Başka bir deyişle ticaret. Ticaret çok önemli izler bırakır. Ticareti takip ederek çok önemli bilgilere ulaşırsınız. Bin yıl boyunca Mekke'nin çok önemli ticari bir güzergahta olduğunu yaydılar. Mekke'nin kalabalıklığını, Muhammed'in Şam'a giden kervanlar ile ticaret yaptığını Mekkelilerin çeşitli bölgeler ile ticaret yaptıklarını, ticari olarak çok önemli bir noktada olduğu için kalabalık ve gelişmiş olduğu üzerine binlerce yalan uydurdular. Halbuki Mekke hiçbir ticari rotada değildir. Mekke ilk kurulduğu günden, 1950'li yıllara kadar pejmürde, çorak bir kasaba görüntüsünde olmuştur. Mekke'lilerin Şam'a veya başka yerlere ticari mallar taşıdıkları da olmamıştır. Mekke'liler hangi ticari malı Şam veya başka bölgelere götürecekti? Tereyağı veya kurutulmuş yoğurt mu? Şam veya diğer bölgelerde bu mallardan tonlarca olmalı. Hicaz'dan veya Arabistan'ın güneyinden herhangi bir ticari rota oluşturabilecek değer ifade eden herhangi bir mal veya üretim yoktu. En iyi ihtimal ile ancak Hicaz içinde ki kabileler ile alışveriş yani küçük çaplı ticaret yaptıklarını tahmin edebiliriz. Haliyle Şam'a giden dev kervanlar, bu kervanı soymaya çalışan Müslümanlar(Bedr savaşı) Anthony Quin'in Çağrı filmi gibi hayal. 7. yüzyılda (öncesi ve sonrasında da) ticari rota Hindistan üzerinden gelen mallar için Yemen ve Kızıldeniz boyunca İran üzerinden yapılmış. Tersi yönde yani Şam'dan ve Yemen'den çeşitli ürünlerin Arabistan'a nakli söz konusu olabilir. Ancak 1001 gece masalları gibi anlatılan Mekke'nin zengin kabileleri Kabe'nin önemi vs tamamı yalandır.
Şimdi bu konuda yapılmış kaç tane bilimsel çalışma bulabilirsiniz? Bir benim hocam Patricia Crone bu konuya çok eğilmiş ki kendisinin çalışması da Kudüs İbrani Üniversitesinden Profesör Meir Kister'in çalışmaları üzerinden yapılmış. Bir de bu konu hakkında ciddi çalışmalar yapmış New York Üniversitesinden Profesör Francis Edward Peters aklıma geliyor. Başka da pek kimse yok sayılır. Bu kadar önemli bir konu hakkında bir kaç eser dışında ortada bir çalışma yoktur. Örneğin herkes İslam Orduları ve Bizans arasındaki savaşlardan bahsediyor. Ya Hu yok böyle savaşlar. Bizans daha 6. yüzyılda Suriye'den çekildi. Bırakın 6. yüzyılı 5. yüzyıldan itibaren Mezopotamya'dan çıkmaya başlamışlar ve önemli merkezleri Arap kabilelerine anlaşmalı olarak bırakmaya başlamışlardı.
I. Justinianos zamanında (527-565 arası imparatorluk yaptı) Bizans Arabistan’dan tamamen çıkmıştı. İslam Tarihinde Bizans ile yapılan bütün savaşlar yalanın daniskasıdır. Bırakınız 7. yüzyılı daha 6. yüzyılda ortalarından itibaren Suriye topraklarında Bizansın izi bile yoktur.
Hadi ben sizlere asıl noktayı da yazayım. Aksini de buyurun kanıtlayın.
İslam kaynaklarında geçen ve Hicazda yaygın olarak bulunduğu ileri sürülen puta taparlık ile ilgili en küçük arkeolojik kanıt veya belge bulunamamıştır ancak asıl ilginç olan İslam kaynaklarında anlatılan şekilde bir puta tapıcılık Necef çölü bölgesinde vardır. Necef Çölü dediğim yer Ürdün, İsrail ve Mısır arasında olup İslamiyetin bu noktayı es geçmesi mümkün değil. Yani o kadar göz önünde olan bir yer. Bu çölde (özellikle orta Necef bölgesi) puta tapan çok sayıda yerleşim merkezine ait (30'un üzerinde) arkeolojik kanıtlar bulunmuştur. Ancak önemli nokta bu yerleşim merkezlerinin 8. yüzyılın neredeyse sonlarına kadar inançlarını koruduklarını ve put ibadetlerini sürdürdükleri gibi Emevi halifesi Hişam Abdülmelik zamanında inançlarının zirvesine erişmişler ve bir çok put inşaa etmişler. Abbasilerin egemenliği ele geçirmelerinden sonrada yavaş yavaş ortadan kalkmışlar. Şimdi bu bölgenin arkeolojik kayıtları ile Tefsir ilimleri içinde değerlendirilen rivayetlerdeki put anlatımları birebir örtüşmekte. Hani şimdi nerede kaldı Mekke'nin putları? Peygamberi Muhammed? O meşhur olaylar vs. Hicaz'ın Mekkesi nere? Necef çölü nere?
Üstelik putperestler Necef'te çok geniş bir bölgede inançlarını icra etmişler.
Hani puta tapmak yasaktı? En büyük günah Allah’a şirk koşulan putlardı? İslamiyet bütün putları temizlemişti? İslam tarihinde bu olaylar bin yıldır anlatılır. Putların kırıldığı vs. ama mekke’de bulamadığımız putları Necefte 8. yüzyılın ortalarına kadar bulmak mümkün. Hicazda puta tapan bir kabile ise yok. Elimizdeki arkeolojik kanıtlar Hicaz bölgesinde 5. yüzyıldan sonra hemen hemen hiç puta tapıcılık olmadığını ve bölgenin Yahudi, Hıristiyan ağırlıklı kabilelerden oluştuğunu gösteriyor. Yaşadığı iddia edilen hayali peygamber Muhammed’in Kabe’de kırdığı iddia edilen putlar da hayali çıktı!? Ne olacak şimdi? Değerli Müslümanlar acaba bu konuları hiç düşünür mü? Neden Müslüman Emeviler(!) burunlarının dibinde bu kadar geniş bir bölgede puta taparlığa müsaade etmişler. Hatta Abbasilerin neredeyse ilk 50 yılında bile mevcudiyetleri devam ediyor. Şimdi var mı bu konularda yeterli bilimsel çalışma? Gelenekçi veya modernist İslam uzmanları bu konularda bilimsel çalışmalar yapmış mı? Böyle bir şey olmadığı gibi Oryantalistler bile bu konuya fazla eğilmemişler.(Kohen-Nevo çalışması alanında tek bu konuda
Anlayacağınız Müslümanların dinleri, tarihleri her şeyleri yalan. Kendileri de bu konulara son derece ilgisizler zaten.
Diyeceksiniz ki İslamiyetin doğru bir şeyi var mı?
Var değerli dostlarım!
Diğer İslam Ülkeleri de benzer ama Türkiye'den örnekleyeceğim. Diyanet işleri Başkanlığının 2,5 milyar dolar bütçesi ve 150.000 personeli var. Bu 2,5 milyar dolar bütçe ile 150.000 kişi ne üretiyor, ne faydası var ülkenize?
Hiçbir şey üretmediği gibi hiçbir faydaları da yok. Asalak gibi yaşıyorlar.
Türkiye'de yaklaşık 90.000 akademisyen var ve maalesef bu akademisyenlerin %95 den fazlası akademik kadrodan maaş alan ve bilimsel teknisyen kimliğini sadece taşıyan insanlar. Maalesef bilim insanı kimliği taşıyan bu insanlar bilim adına hiçbir şey yapmıyorlar. Bilimsel yayın ve bu yayınlara yapılan atıf oranlarında çok gerilerde yer alıyorsunuz.
Şimdi akademisyenler ile Diyanet personelinin ne ilgisi var diyorsunuzdur.
Değerli arkadaşlarım İslamiyete göre bu dünya değersiz bir dünya asıl olan öbür dünya. Bu dünyada yapılan her iş boş ve faydasız. Bu akademisyenler uzaylı dinine mensup değiller ya! Tamamı Müslüman insanlar. Neden İslam ülkelerinde bilim yapılmıyor zannediyorsunuz? Bu dünya işleri boş olduğuna göre bu dünyanın işi olan bilimi neden yapsınlar ki? Kim uğraşacak bilimle, bilimsel makale ile! Alıyorlar maaşı boş boş oturuyorlar. Aynı diyanet personeli gibi hiçbir şey üretmiyorlar. Elbette istisnalar var ama azınlıktalar ve yeterli olmaktan da çok uzaklar. İslamiyet ile bilim bu yüzden de yan yana olmuyor. İslamiyet her şeye düşman. İnsana düşman, bilime düşman.
İslamiyetin doğru tek bir şeyi var demiştim. İşte yukarıda o doğruyu okudunuz! İslamiyetin her şeyi yalan ama tek doğrusu;
Hiçbir işe yaramıyor olması ve kendisi gibi işe yaramayan insanlar üretmesi.
Yalan mı!?
İslamiyet işe yarıyor mu!?
Yaramış mı?
Faydası var mı?
Kendine faydası olmamış ki insanlığa olsun!
Lombelico del Mondo'dan "Virtual Reality" öyküler...