Notes

ESER KARAKAŞ
Türkiye’nin daha demokratik, daha zengin, daha güvenli bir geleceği için önemli olan, bu hengameyi bir fırsata çevirip yapısal meselelerinin çözümünü masaya yatırabilmek. Bunların en başlarında ise galiba, her zaman olduğu gibi, kamu bankacılığı, kamu ihale sistemi ve siyasetin finansmanı konuları geliyor. Bu yapısal sorunlar çözülmez ise, varsayalım ki bugün siyasi iktidara yönelik tüm iddialar yalan olsun, yarın başka bir siyasi iktidar aynı sorunların içine düşecektir.
http://haber.stargazete.com/yazar/kavga-dovus-ve-kurumsal-konular/yazi-842993

MEHMET TEZKAN
Tapelerle ortaya çıkınca Bülent Arınç yine zor durumda kaldı.. Arınç, olay sıcaklığını korurken Güler’i savunmuştu. ‘Bir İçişleri Bakanı’nın oğlunun gözaltına alınmasını basından öğrenmesinden daha acıklı bir durum ne olabilir ki’ demişti.. Anlıyoruz ki, bakan için daha acıklı durum bir trilyon parayı kaptırmakmış.. Oğluna soruyor.. Paraya el koydular mı?
http://gundem.milliyet.com.tr/40-yil-gecmedi-ne-cabuk-unuttunuz/gundem/ydetay/1836500/default.htm

KORAY ÇALIŞKAN
Habertürk’ün künyesinde uymaya söz verdiğini yazmadığı Basın Meslek İlkeleri’nin üçüncü maddesi açık: “Kamusal bir görev olan gazetecilik, ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilemez.” Yani neymiş, bu gazete ve TV yöneticileri basın meslek ilkelerini çiğnemişlerdir. Bir siyasetçinin özel çıkarına ve amacına gazetesini ve kanalını alet etmişlerdir. Dolayısıyla yaptıklarının teknik adı ahlaksızlıktır.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/koray_caliskan/tek_tasmami_kendim_aldim-1176697

ORHAN KEMAL CENGİZ
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer alıyor. Yani dünya da bizi en kötü örneklerle mukayese etmeye başladı... Arınç, otoriter rejimlerde başbakanları eleştirenlerin başına neler geleceğini sorarak bize had bildiriyor ya, biz de ona tam tersini soralım. Eğer bir Başbakan Türkiye’de olduğu gibi, gazetecileri sırf soru soruyor diye azarlarsa; beğenmediği yayınları durdurmak için gazete yöneticilerini ararsa; kendisini eleştirenleri hain, ajan ilan ederse; bakanlarla ilgili fezlekeler hasıraltı edilirken, muhalefet liderlerine ilişkin olanlar parlamentoya gönderilirse; sırf yolsuzlukla ilgili bir soruşturma açtı diye savcılara hayat dar edilirse, demokratik bir ülkede o Başbakan’a, o hükümete ne olur?
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/orhan_kemal_cengiz/turkiye_azerbaycan_mi_olacak-1176699

CÜNEYT ÖZDEMİR
Guinness Rekorlar Kitabı'nda 'misafirperverlik' başlığı var mı bilmiyorum ama varsa benim adayım kafadan Latif Topbaş. Latif Bey 34 yıl önce 7 arkadaşı ile Urla’da bir arazi almış ve 80 metrekarelik yazlık evler inşa etmişler, 1. derece sit alanı ilan edilmiş. Bu kadarla kalsa iyi, misafirin kızının kalacakları evle ilgili istekleri de “Misafir umduğunu değil bulduğunu yer” atasözüne rahmet okutuyor. ‘BİDE’ öyle detaylar var ki hani evi alsanız bu kadar değişiklik istemezsiniz!
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cuneyt_ozdemir/urla_yazligindaki_misafir-1176695

TAHA AKYOL
Yabancı basını “dış güçler” diye görmek, hatta “İsrail yazdırıyor” demek hiç bir sorunu çözmez. Cumhurbaşkanı Gül’ün de dediği gibi, Batı basını dün AKP’nin reformlarını övüyordu ve iktidarın hoşuna gidiyor, Türkiye için faydalı da oluyordu. Çarpışan bütün taraflara lazım olan; coşku değildir, akıldır! Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, iyi yönetişim gibi ilkelere uygun ve ölçülü çözümler geliştirmektir.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25806221.asp

CENGİZ ÇANDAR
28 Şubat’tan beter bir dönem yaşadın mı’ diye sorsalar tereddütsüz bu dönem derim. Post-modern Darbe’ olarak önceki askeri darbelerden ayıran yönü, ordunun yönetime doğrudan el koymasından ziyade, ‘silahsız kuvvetler’ aracılığıyla ve özellikle ‘medya üzerinden’ yürütülmüş olmasıydı. 28 Şubat'ta ‘Oto-sansür’ daha da genel bir davranış kalıbı haline gelmişti. ‘28 Şubat mağduru’nun siyasi iktidarı sayılması gereken ‘Devr-i Tayyip Erdoğan’da, bir başka deyişle ‘Alo Fatih dönemi’nde ‘sansür’ ve ‘oto-sansür’ var.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25805071.asp

NAZLI ILICAK
Limak'ın sahibi Nihat Özdemir, Sabah ve atv'ye 100 milyon doları borç verdiğini, buna mukabil, Kalyoncu'ya ait bir inşaattaki hisseleri aldığını söyledi. Böylece "havuz" iddiası çöktü mü? Sanmam. Başbakan, Urla'daki villaları anlatırken, "Şahsımla ilgili değil" dedi. Oysa buharlaşan iddianamede, villaların Erdoğan ailesine aidiyetini gösteren cümleler var. Daha önemlisi, inşaat yapılan arazinin 1. derece sit alanından 3. derece sit alanına düşürülmesi için, Latif Topbaş'ın Tayyip Erdoğan'a başvurması.
http://www.bugun.com.tr/havuz-iddiasi-coktu-mu-yazisi-973616

HASAN CEMAL
Ne diyor Öcalan: “Hükümet, seçim bahanesine sığınarak meselenin ciddiyetinden uzak bir noktaya savrulmaktadır.” Ne diyor Öcalan: “Süreç tek taraflı yürümez.” e diyor Selahattin Demirtaş: “Hükümet sözlerini tutmadığı için sabırlar taşıyor.” Ne diyor BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan: “Kürt tarafının tüm iyi niyetli adımlarına ve samimi çağrılarına rağmen hükümet bir yıldan bu yana tek bir adım atmadı.” Ne diyor Pervin Buldan:“Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500 bin kişi daha mı ölsün?’ Erdoğan demokrasiden korkuyor, zira demokraside kendisinden hesap sorulacağını, Yüce Divan’da yargılanacağını biliyor.
http://t24.com.tr/yazi/erdogan-demokrasiden-korkuyor-zira-yuce-divanda-yargilanacagini-biliyor/8538

MELİH AŞIK
Ordu mensupları amiraliyle, generaliyle, albayı ile kumpasa getirildi diyeceksiniz. Bunun için paralel yapıyı suçlayacaksınız...Ama paralel yapıyı değil TSK mensuplarını cezalandırmaya devam edeceksiniz... Başbakan’a Urla villaları, yandaş müteahhitlerin kurduğu para havuzu, Habertürk gazetesine açtığı “Alo Fatih” telefonu soruldu... Cevapları İspanya Başbakanı ile birlikte İspanyol gazeteciler de dinledi... Bizim gündemin pejmürdeliğine onlar da bizzat tanıklık etti.
http://gundem.milliyet.com.tr/vicdan-kaldiysa-/gundem/ydetay/1836412/default.htm

AMBERİN ZAMAN
Geçtiğimiz yılın nisan ayında Habertürk ’ten atıldığımda kendisine “Sağ ol Fatihçiğim burada olduğum kadar hiçbir gazetede özgür olmadım,” demişim. Özgür olduğum için mi uyarılara kulak asmayınca kovuldum? Bilindiği gibi Haziran benim de aralarında bulunduğum bir grup gazeteci Beşar Esad tarafından röportaj için Şam’a davet edilmiştik. Fatih Altaylı gitmemi istemesine rağmen gazeteciler.com sitesinde “Amberin’e istersen git dedim ama tek bir kelimesini dahi yayınlamam” mealindeki açıklamasını okuyunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Demek ki Fatih’e de “Alo” denmişti. Habertürk beni sansürlemiş. “Yandaşların İsyanı” başlıklı yazımın neredeyse yarısı internet nüshasından uçmuş.
http://www.taraf.com.tr/amberin-zaman/makale-haberturk-fatih-altayli-ve-ben.htm

Kerim Balcı
Dış politikasız seçim
Türk insanı için Edirne’nin Hama’dan, Bursa’nın Humus’tan, Diyarbakır’ın Halep’ten, İstanbul’un Şam’dan ayrı olmadığı vurgulanırdı. Başbakan şehir isimleriyle bir harita çizer dururdu meydanlarda ve meydanlar oylarıyla bütün bu coğrafyanın kaderini belirleyeceklerine inanırdı. O zamanlar “Biz Türkiye’ydik ve büyük düşünüyorduk!”
Şimdi kara kara düşünüyoruz…Suriye’nin şehirleri Anadolu’nun şehirlerinden ayrı değilse -affetsin retoriğin sultanı beni ama- Edirne’yi de, Bursa’yı da, Diyarbakır’ı da, İstanbul’u da kaybettik demektir. Çünkü kaybettik biz Diyar-ı Şam’ı… Kahire’de istenmiyor Başbakan’ımız artık. Mısır’ın geleceği hakkında yorum yapamayacak bu seçimlerde. Çünkü Mısır’a gitmek istese gidemeyecek. Irak’ta farklı değil durumumuz… Libya’da farklı değil… Bulgaristan’la bir garip dalaşımız var…Onurlu yalnızlık seçim meydanlarında alıcı bulacak meta değil. Dünyadan, dış politikadan, küresel düşünceden, evrensel stratejilerden yoksun bir seçim döngüsüne gireceğiz bu sene…Üç kıtada at koşturmuş bir milletin evlatları olduğumuz unutulacak; üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili bir ülkenin evlatları olduğumuz hatırlatılacak bize.
http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/dis-politikasiz-secim_2199495.html


İhsan Dağı
Seçimlerde ne olacak?
AKP’nin rakibi kendisi; dün yeni anayasa vaat ederek, demokratikleşme reformları yaparak, yolsuzluklara karşı temiz kalmayı savunarak oy aldığı kesimlerden bugün anayasa reformlarının gerisine düşen uygulamalarla, yargıya ve medyaya hakim olmaya çalışan otoriter görüntüsüyle, yolsuzlukları kapatma telaşıyla oy isteyecek.
AKP Merkez bir parti kimliğinden marjinal, radikal, istikrarsızlık yaratan ve irrasyonel bir parti görünümüne savruldu.
http://www.zaman.com.tr/ihsan-dagi/secimlerde-ne-olacak_2199430.html


Nedim HAzar
İzleyicinin gözünün içine baka baka, üstelik birkaç saat sonra yalanın ortaya çıkacağını bile bile bühtan atmayı gazetecilik sayan bir jenerasyonun altın çağını yaşıyoruz.
Sayın Başbakan’ın da üstün gayretleri ile bir ‘paralel’ furyasıdır almış başını gidiyor. Sıkışan, moraran, ‘hık mık’ diyen ilk kelime olarak ‘Paralel’ ile başlıyor. Yakında, ‘araba teybimi paraleller çaldı’ türünden vakalar görürsek hiç şaşmayacağız.
http://www.zaman.com.tr/mahmut-nedim-hazar/caya-corbaya-paralel_2199429.html


Mümtazer Türköne
Yolsuzluk, bir siyasî düzene dönüşmüşse?
Başbakan’ın yolsuzluk ithamlarına verdiği cevaplar, Süleyman Demirel’in meşhur İLKSAN yolsuzluğu için söylediği “Verdimse ben verdim.” modunda
KİK’in uyguladığı İhale Kanunu’nun tam 160 defa değiştirilmesi, Hükümet’in elindeki gücü nasıl kullandığına dair açık bir fikir vermeli. Bu siyasî düzen, aynı zamanda AK Parti’nin kendi siyasetini finanse ettiği bir yapı oluşturmuş. Başbakan’ın bir televizyonun alt yazısına müdahale etmesi, basın özgürlüğü için bir tehdit; ama aynı zamanda siyasî partiler arasında vazgeçilmez olan adil ve eşit rekabet şartlarını ortadan kaldıran demokrasiye yönelik çok ağır cürümlerin hayat bulduğu karanlık bir dünyayı aydınlatıyor.
Dinî kılıf uydurularak sistematik bir şekle dönüştürülen suistimaller, bugünkü AK Parti hükümetinin nasıl iş gördüğünü anlatıyor. Bu iş görme biçiminin merkezinde devletin ekonomik iktidar araçlarını siyasî çıkara dönüştürme anlayışı var. Ortaya dökülen ve Başbakan’ın “verdiysem ben verdim” edasıyla sahip çıktığı yolsuzluklar, Hükümet’in siyasetinin kamu rantı ile finanse edildiğini ve bu mekanizmanın bir siyasî düzen şeklinde işlediğini gösteriyor. Tekrarlayalım: Karşımızda, bir-iki istisna olay ile kanun dışına çıkmış, yoldan sapmış bir iktidar değil, doğrudan siyasî yolsuzlukların rutine bindiği ve kurumlaştığı bir siyasî düzen duruyor. Yolsuzluk soruşturmalarının yaptığı iş bu karanlık düzen üzerindeki örtünün kaldırılmasından ibaret. Kamu erkini, kamu çıkarı dışında özel bir amaç için kullanıyorsanız bunun adı siyasî yolsuzluktur. Hükümet, kamu rantı aracılığıyla kendisine yakın işadamları ile plütokratik bir düzen oluşturmuş ve boyun eğmeyenleri de devletin ekonomik iktidarını kullanarak baskı altına almış.
http://www.zaman.com.tr/mumtazer-turkone/yolsuzluk-bir-siyasi-duzene-donusmusse_2199424.html

Turan bozkurt
Alo Fatih, cari açık niye yüksek?
Kazandığımız dövizden daha fazlasını harcadık. Faturayı Merkez Bankası açıkladı. Cari açık 2013’te 65 milyar dolara çıktı.
Hükümet küresel ekonomik düzende absürt kaçan ‘dış mihrak’, ‘kumpas’ gibi sözlerden uzak durmalı, tribünlere hoş görünmek adına yerli-yabancı sermaye ürkütülmemeli. AK Parti hükümetleri, cari açığı 11 yıldır bırakın azaltmayı mütemadiyen artırdı.
http://www.zaman.com.tr/turhan-bozkurt/alo-fatih-cari-acik-niye-yuksek_2199475.html


Ertuğrul Özkök
Bu muydu sizin 'Yeni Türkiye'niz
Gencini öldüren, ezen polisine “Destan yazdın” diye madalya takan bir yeni Türkiye...
Demokrasinin en temel hakkı sayılan, toplanma ve gösteri hakkını terör diye gösteren, toplanan insanına terörist muamelesi yapan bir yeni Türkiye...
Evleri banka kasasına dönen bakan oğullarının illegal aracı firmalara dönüştüğü bir yeni Türkiye...
Devlet bankası müdürlerinin, ayakkabı kutularında üç-beş milyon dolar para istifledikleri bir yeni Türkiye...
Nesebi ve kaynağı belli olmayan 100 milyon dolarların gizli eller tarafından ne olduğu belli olmayan vakıfların kapılarına bırakıldığı bir yeni Türkiye...
İktidar gazetesi yaratmak için devletin ihale verdiği iş insanlarından, karşılığında salma yoluyla paraların toplandığı, havuzların doldurulduğu bir yeni Türkiye...
Yaşadığımız bu ara rejim de tarihe “AK-HC” olarak geçecek.
Ayakkabı Kutusu-Havuz Cumhuriyeti...

BUGÜNLERDE bazı şeyleri çok merak ediyorum.
Mesela, yargıda ve poliste işinden atılan, oraya buraya sürülen insanların kaçının eşi başörtülüdür...
Mesela önümüzdeki Yüksek Askeri Şûra’da, “Cemaatçi” veya “Paralel yapıcı” diye ordudan atılacak kişiler kimler olacaktır?
“Devletin kasasından para çıkmamış”. mış. Benim bildiğim rüşvet, “devletin kasasından çıkan” para değil, memurun veya siyasetçinin “cebine giren paradır”.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25806239.asp

Mehmet Yılmaz
Alo Fatih Google Earth’ü kapat!
Başbakan’ın ve kızının, senede üç kere gittikleri bir villada tadilat yaptırmak istedikleri ortaya çıkınca, hem Başbakan, hem de evin sahibi olduğunu iddia eden kişi “Hayır, o evler 30 yıldır var” diye açıklama yaptılar.
Ertesi gün Google Earth görüntüleri gösterdi ki, 30 yıldır orada olduğu söylenen villalar, daha geçen yıl bile yokmuş!
Yani şimdi bir açıklamanın palavra mı olduğunu, bizleri uyutmak için mi söylendiğini anlamak, gazeteciler için çok daha kolay.
Tabii gazeteye “Alo Fatih hattı” bağlı değilse!
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25806209.asp

Abbas Güçlü
Sandık mı, hukuk mu?,
Genç Bakış’ta Ceza Hocası, Avukat Prof. Dr. Ersan Şen gündemdeki soruları cevapladı:
İnternet kanununda yapılan düzenlemede kötü olan takip ve tarassut gelmesidir. Devlet internette yer sağlayıcılara sizin işletiminizde olan sitelere kim girdi, hangi dakikada girdi, ne kadar kaldı? Bu bilgilerin hepsini en az 1, en çok 2 yıl süreyle depolayacaksınız ve ben ne zaman istersem bunları bana vereceksiniz dedi. Bu anayasaya aykırı. Eğer devlet olarak o sitelerin hukuka aykırı yayın yaptığına inanıyorsan o sitelerle meşgul olacaksın. Oraya giren kullanıcılar senin alanına girmez.
Yargının güçlü olmadığı bir ülkede yasama ve yürütme de güçlü olamaz!..
http://gundem.milliyet.com.tr/sandik-mi-hukuk-mu-/gundem/ydetay/1836411/default.htm

Adem Yavuz Arslan
İlk anda herkese cazip gelen 'özel hayatın gizliliği ve kişilik haklarının korunması' makyajı altında internetin denetimi hükümete geçiyor.
Yani bir bürokrat görece subjektif sayılan iki gerekçeyle yargı kararı olmadan internet sitelerini kapatabilecek.
Bir diğer eleştiri de verilerin 2 yıl boyunca depolanacak olması. Bu da bir nevi sanal fişleme sayılıyor.
Hükümet yolsuzluk dosyalarında sorun yaşamamak için düne kadar şiddetle karşı olduğu kesimlerle şimdi strateji toplantıları yapıyor.
Bugünler, hükümetin yolsuzlukları unutturmak için her şeyi yakıp yıktığı günler olarak tarihe geçecek.
http://www.bugun.com.tr/hsykda-iktidar-muhalefet-el-ele-yazisi-973610