Notes

Ana karakterimiz Fergust Core, uzta bir mezar soyguncusu. Mezar soyguncusu olma gibi bir planı yoktu elbette...Ünlü bir arkeolog olan babasıyla geçirdiği vakit onu arkeoloji ve tarihe yakın bir ilgi ile büyümesini sağlamıştı.
Ancak iş para kazanmaya gelince para kazanmanın kirli ama hızlı yolunu tercih etmişti.

Hikayemiz ise Tibet çölünde kumların altına gömülmüş bir harabenin ve bu harabenin içerisinde olabilecek hazinelerin kokusunu almış elleri para saymaktan aşınmış bir adam olan Peter Crowcastle'ın mezar soyma konusunda yeraltında isim yapmış olan Gust'un kapısını çalmasıyla başlıyor.

Peter Crowcastle, tek gözü katarakt olmuş 74 yaşında zengin bir ihtiyardı. Bütün mal varlığını yeraltında yaptığı soygunlara ve mafyayla olan bağına borçluydu. Yinede güvenilmez bir karga olduğu söylentileri neredeyse yeni doğan çocukların bile kulağına gelirdi.

Kumların altına gömülmüş bu harabeyi yağmalamak için Gust'ile anlaşırlar ve harabeye girmek için Gust'un bilgi ve yeteneklerinden yararlanırlar. Yinede Gust adamların yanında "önlem amaçlı" silah taşımasından kıllanmıştı. Ne zaman bir işe başlasa yaşlı babasının ölmeden önce ona her zaman söylediği hislerine güven cümleri kulaklarında çınlardı.

Harabenin içerisinde ince uzun koridorlardan geçerken çömlekler, altın paralar ve bazı değerli taşlar bulurlar. Adamların bir kısmı bu ganimetleri toplarken Gust, yoluna harabenin derinliklerine inmeye devam eder. Yaptıkları anlaşmaya göre bulunan her şeyin yarısı Gust'un olacaktı. Harabenin sonlarına geldiklerinde bu harabenin zamanının soyluları için yapılmış bir anıt mezar olduğunu anlıyorlar. Mezar odasının sonunda ise 6 adet içleri çeşitli mücevherlerle dolu mezarlık bulunuyordu. Bu manzarayı gören Gust kendi kendine "demek 3 mezar benim" diye mırıldanır. O sırada Crowcastle'ın adamlarından biri silahını Gust'un sırtına dayar
"Hayatına değer veriyorsan ya şimdi kaçar gidersin yada burası senin de anıt mezarın olur!"
"Ama anlaşmamız-"
"Anlaşma falan yok! Hemen burayı terk et, Crowcastle'ile başa çıkamazsın!"
"Lanet olaşı aşağılık karga!"
Gust sinirli ve somurtken bir şekilde geri dönereken odaya girmeden önce gördüğü duvara "lanet olsun!" diye bağırarak bir yumruk atar.

Attığı yumruk çürümüş harabe duvarını yıkar ve ufak bir sarsıntıya sebep olur. Bunu gören Crowcastle'ın adamları
"-Burayı başımıza mı yıkacaksın! HA!"
"-Sana defolup gitmeni söylemedim mi!"
Diye bağırıp silahıyla bir el Gust'un ayağına doğru ateş eder. Ancak mermi yerden sekip Gust'un sağ koluna isabet eder ve Gust acıyla beraber sırt üstü çatlaklı duvara düşer. Duvar yıkılır ve Gust gizli bir odaya doğru düşer.Tam da düştüğü yerde fosforluymuş gibi parlayan mavimsi sivri bir taş parçası tam da vurulduğu yere denk gelir. Gust sivri taş parçasının kolundaki mermi yarasına denk gelmesiyle acı ile bağırır ardından büyük bir sarsıntı olur ve Gust'un gözleri kararır.

Belirsiz bir süre sonra burnuna gelen kızarmış balık kokusuyla uyanır. Kendisine gelmeye başlarken etrafına bakar ve büyük bir ormanda olduğunu fark eder. Ayılıp ayağı kalkmaya çalışırken koluna bakar ama yaranın sanki dikilmiş gibi kapandığını ve üzerinden aylar geçmiş gibi bir yara izi kaldığını fark eder.
"-Ne zamandır uyuyorum?"

Genellikle her zaman hissettiği işlerin yolunda gitmediğine dair his daha da güçlenmişti. Ardından olayları hatırlamaya başladı ve harabenin içerisinde değil de bu yemyeşil ormanda olduğu için şaşırır.
"-Yine içkiyi fazla mı kaçırdım?"
Diye mırıldanır.

Ayağı kalkıp etrafına biraz daha bakındıktan sonra en yakın arkadaşı olan bıçağının bulunduğu kemerine elini atar ve bıçağının kaybolmadığına sevinir. Bu bıçak ona babasından kalan tek şeydi. Bıçağına dokunduğu gibi etrafındaki kayalar titremeye başlar.
"Deprem mi?"
Diye düşündüğü sırada sarsıntı kesilir ve gust bıçağını kemerine geri takıp balık kokusunun geldiği yöne doğru yönelir.

"Burada birileri olmalı belki nerede olduğumu öğrenebilir ve evime dönebilirim."
Diye düşünür ve yürümeye başlar. Hafif seyrelmiş dumanları görünce başıboş bir ateş ve üzerindeki bir çubuğa asılı 2 adet kocaman balıkları görür ama etrafta kimse yoktur.

O anda sırtında bir batma hisseder ve arkasından ince ve hoş bir ses
"Burada ne işin var insan!"
diye sorar.

Gust insan kelimesini duyunca oldukça şaşırır ve ellerini havaya kaldırıp
"-hey -hey ben biraz kayboldum"
"-beni şehir merkezine veya telefon kullanabileceğim bir yere götürebilir misin?"
diye sorar.

Arkasını döndüğünde ise şok olmuş bir ifadeyle karşısında duran güzeller güzeli mavi ten rengi olan bir kadın görür. İçinden "vay be" diye geçirir ancak yüzünde şaşkınlığını gizleyemez. Kadının sırtında asılı bir yay elinde ise bir ok vardır.

Part1 son.