NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

İNSAN HAKLARI : İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları, ırk, ulus, etnik köken, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir
İNSAN HAKLARININ ÖZELLİKLERİ:
1- İnsan olarak doğmakla kazanılmasıdır.-Devredilemez
2- Hakların insan Onur’una dayanmasıdır.
3- Eşit Devredilemez ve Vazgeçilmez haklardır.
4- İnsan hakları evrenseldir.
a. EVRENSELLİK
b. BİREYSELLİK
c. DOKUNULMAZLIK
d. MUTLAKLIK (İnsan hakları sınırsız değildir ve meşru sınırlamalara konu olmaları her zaman mümkündür)
e. DEVREDİLMEZLİK VE VAZGEÇİLMEZLİK
f. İNSAN HAKLARININ ÜSTÜNLÜĞÜ (Var olan hukuk düzeninin, insan haklarına uygun olması gerekir.)
İNSAN HAKLARININ KATEGORİLERİ:
1- Kişisel ve siyasal haklar: Bunlar 'özgürlüğe-yönelik' haklardır ve bireylerin yaşam hakkını, özgürlük ve güvenlik haklarını; işkence ve esaretten korunmasını; siyasi katılımını; düşünce, fikir, ifade, vicdan ve din özgürlüğünü; örgütlenme ve toplantı özgürlüğünü içerir.
2- Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar: Bunlar 'güvenliğe-yönelik' haklardır, konut, sağlık, çalışma ve sendikal haklar ekonomik, sosyal ve kültürel haklar olarak nitelenir.
3- Dayanışma Hakları: bu hak grubu son 20-30 yılda hızla gündeme gelmiştir. Bu haklar arasında, çevre, barış, gelişme, insanlığın ortak mal varlığından yararlanma hakları ve halkların hakları sayılabilir.
DİĞER KAVRAMLAR:
ÖZGÜRLÜK: “Özgürlük, başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilme gücüdür;
HAK: Hak, en kısa tanımıyla, hukuk tarafından tanınan yetkidir, bir başka anlatımla hak, yasal yetkidir.
KAMU ÖZGÜRLÜKLERİ: insan haklarının hukuksal-kurumsal düzenlemeye kavuşmuş kısmıdır.
İNSAN HAKLARININ SINIFLANDIRILMASI
Klasik İnsan Hakları Tasnifi
o Negatif Statü Hakları
o Pozitif Statü Hakları
o Aktif Statü Hakları
o Bu Ayrımın Eleştirisi
Kuşaklara Göre İnsan Hakları Tasnifi
o Tarihsel Süreç
o Birinci Kuşak Haklar
o İkinci Kuşak Haklar
o Üçüncü Kuşak Haklar
o Bu Ayrımın Eleştirisi
Konularına Göre İnsan Hakları Tasnifi
1982 Anayasası’nda Yapılan Tasnif

-Negatif statü hakları (dokunmama, ihlal etmeme) (koruyucu haklar)(kişi hakları)
-Pozitif statü hakları (pozitif edim) (isteme hakları)
-Aktif statü hakları (karışık edim) (siyasi haklar/katılma hakları)
NEGATİF STATÜ HAKLARI : Bir başka anlatımla negatif statü haklarına ilişkin devletten beklenen yükümlülük, bu haklardan bireylerin yararlanmasına karışmama, gölge etmeme, ihlal etmeme yükümlülüğüdür. Bundan başka devletin, bu hakların yerine getirilmesine ilişkin pozitif bir edimde bulunması beklenmez.
-yaşama hakkı
-kişi dokunulmazlığı
-haberleşme, yerleşme ve seyahat özgürlükleri
-düşünce, din ve vicdan özgürlüğü
-ifade özgürlüğü
-bilim ve sanat özgürlüğü
-toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme ve katılma özgürlükleri
-dernek kurma özgürlüğü
-adil yargılanma hakkı (suç ve cezaların yasallığı, masumiyet karinesi, doğal yargıç ilkesi).
POZİTİF STATÜ HAKLARI : Negatif statü haklarının, devletin bu haklar karşısında tutunduğu tavrın dokunmama, gölge etmeme, ya da ihlal etmeme biçiminde kendini gösterdiğini belirtmiştik. Buna karşın pozitif statü hakları, devletin olumlu bir müdahalesi olmadan gerçekleşemeyecek haklardır. Birey bu haklarını, ancak devletin aktif müdahalesi ve eylemlerinin katkısı ile kullanabilir.
-Eğitim ve öğrenim hakkı
-çalışma yaşamına ilişkin haklar (sendikal haklar, toplu iş sözleşmesi hakkı ve grev hakkı)
-konut hakkı
-ücrette adalet hakkı
-sosyal güvenlik hakkı
-sağlık hakkı
AKTİF STATÜ HAKLARI: Aktif statü hakları, bireyin toplumsal-siyasal yaşama katılmasını sağlayan haklardır. Bu nedenle bu haklar için Türk öğretisinde “katılma hakları” ya da “siyasal haklar” deyimleri de kullanılmaktadır.


3. İNSAN HAKLARI VE DEVLET
Birey ve Devlet Arasındaki Bir İlişki Olarak İnsan Hakları
o İnsan Haklarının Yükümlüsü
o İnsan Hakları: İki Taraflı Bir İlişki
o İnsan Haklarıyla İlgili Temel Bir Çelişki
Devletin İnsan Haklarına İlişkin Olarak Üstlendiği İşlevler
o Pozitif ve Negatif Edimler
o Devletin Saygı Gösterme, Koruma ve Gereğini Yerine Getirme Edimleri
 Devletin İnsan Haklarına “Saygı Gösterme” Edimi
 Devletin İnsan Haklarını “Koruma” Edimi
 Devletin İnsan Hakları Konusunda “Gereğini Yerine Getirme” Edimi
-Gerekli Koşulları Sağlama Edimi
-Doğrudan Sağlama Edimi

II. DEVLETİN İNSAN HAKLARINA İLİŞKİN OLARAK ÜSTLENDİĞİ İŞLEVLER
NEGATİF: Bunlardan olumsuz edimler söz konusu olduğunda, devlete düşen görev, hak ve özgürlüklerin kullanılmasına devlet tarafından müdahale edilmemesi, karışılmaması ve bunların kullanılmasının devlet tarafından engellenmemesidir.
POZİTİF: bireylerin haklardan yararlanabilmeleri için devletin aktif davranması gerekecektir
4. HAK ve ÖZGÜRLÜKLERİN GELİŞİM SÜRECİ: Modern İnsan Hakları Öğretisinin Doğuşu
o Giriş
o Feodaliteden Çıkış
o Düşünsel Alan: Doğal Hukukçu Yaklaşım
 Thomas Hobbes
 John Locke
 Jean Jacques Rousseau
o İnsan Haklarının Birey Merkezci Açıklanması: Bireyci Öğreti
o İnsan Haklarının Norm Öncesi Durumdan Norm Aşamasına Geçişi
 İlk haklar demetinin ortaya çıkışı
 Sosyal ve ekonomik hakların ortaya çıkışı
İlk Haklar Demetinin Ortaya Çıkışı

Daha sonra “birinci kuşak haklar” olarak da adlandırılacak olan ilk haklar demetinin toplumsal kaynaklarına bakıldığında, temelinde bir sınıf çatışmasının yattığı görülür: bu haklar ekonomik yönden güçlenen ve bu gücünü siyasi alana da taşımak isteyen burjuvazi ile ekonomik gücünü kaybetmiş, siyasal gücünü ise korumak isteyen aristokrasi arasındaki mücadelenin burjuva sınıfı lehine sonuçlanmasının bir ürünüdür. Mücadelenin tarafları aristokrasinin karşısında burjuvazi ve köylü sınıfı, mücadele sahası ise on sekizinci yüzyıl Fransası’dır. Bu mücadele, 1789 tarihli Fransız Devrimi olarak somutlaşmış ve sonucunda da aynı yıl “Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” ilan edilmiştir
A) Sosyal ve Ekonomik Hakların Ortaya Çıkışı

İkinci kuşak haklar olarak da nitelendirilen bu hakların ortaya çıkışını asıl olarak tetikleyen, on sekizinci yüzyıl sonlarında İngiltere’de başlayıp daha sonra Batı Avrupa’da kendini gösteren sanayi devrimidir. Bu dönemde, sanayileşme ve kentleşmeye bağlı olarak büyük bir işçi sınıfının ortaya çıkmış; böylece eskiden geçerli olan aristokrasi-burjuvazi çekişmesinin yerini burjuvazi-işçi sınıfı çekişmesi almıştır. Bu yeni sınıf, yani işçi sınıfı, eskiden köylü sınıfını oluşturan ve tarımla uğraşan, ancak daha sonra sanayi devriminin gerçekleşmesiyle kentlere göç ederek fabrikalarda çalışmaya başlayan emekçilerden oluşmaktaydı. Ağır ve insan onuruna aykırı çalışma koşulları, ödenen çok düşük ücretler, iş ve işçi güvenliğinden mahrumiyet gibi olumsuz ve işçiler aleyhine dengesiz bir iş akdi gibi faktörlerin etkisi altında burjuva sınıfı elindeki sermayeyi giderek artırırken, işçiler ise giderek kötüleşen koşullara maruz kalmışlardır

A. Hak ve Özgürlüklerin Gelişimi Bakımından Osmanlı Devleti ile Batı Dünyasının Karşılaştırılması Hak ve Özgürlüklerin Gelişimi Bakımından Osmanlı Devleti ile Batı Dünyasının Karşılaştırılması

Hak ve özgürlüklerin gelişimleri bakımından, Batı dünyası ile Osmanlı Devleti arasında çok önemli nitelik farklılıkları vardır. Bunun temel nedeni, Osmanlı İmparatorluğu’nun, gerek devlet, gerekse toplum yapısı yönünden çağdaşı olan Batı dünyasından çok büyük farklılıklar taşımasıdır. Önceki derslerde de açıklandığı gibi, Batı’da 18. yüzyılda iyice belirginleşen toplumsal çelişkilerden ve somut sonuçlarını Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi (1789) ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi gibi belgelerle (1776) vermeye başlayan insan hakları mücadelesinden, Osmanlı Devleti’nde söz etmek mümkün değildir. Osmanlı toplumunda, burjuva sınıfından ve burjuva-aristokrasi gibi bir sınıf ayrımından söz edilemeyeceği için bu sınıflar arasındaki bir çekişmeden de söz edilemezdi. Bunun yanında Avrupa’da, sanayi devriminin ardından 19. yüzyılda ortaya çıkacak olan işçi sınıfı / burjuva sınıfı arasındaki hak mücadelelerinden de Osmanlı Devleti’nde söz edilemez. Osmanlı Devleti, yıkılmaya doğru gittiği bu süreçte Batı Avrupa düzeyinde sanayileşmeyi başaramamış, dolayısıyla bir işçi sınıfından ve böyle bir sınıfın hak mücadelesinden de Osmanlı Devleti’nde söz edilememiştir.

Sonuç olarak, Osmanlı Devleti’nde, Batı’daki toplumsal sınıflar aynı şekilde ortaya çıkmamış ve buna bağlı olarak ve sınıflar arası çekişmeler yaşanmamış; bu nedenle de Osmanlı toplumunda hak ve özgürlüklerin gelişimi, bambaşka temellere dayandırılmıştır. Aynı zamanda, Batı toplumundaki çekişmelerin ortaya çıkmadığı Osmanlı toplumunda, hak ve özgürlük mücadelesi oldukça sınırlı düzeyde kalmıştır. Bu, Osmanlı ve Batı özgürleşme hareketleri arasındaki ikinci önemli farktır. Üçüncü ve belki de en önemli fark ise, hakların nasıl elde edildiği ile ilgilidir. Buna göre, Osmanlı Devleti’nde hakların elde edilmesi çoğunlukla yukarıdan aşağıya hak tanınması biçiminde gerçekleşmiştir. Batı’da ise, insan haklarının norm öncesi oluşum sürecinin anlatıldığı ilgili derste değinildiği gibi, aşağıdan yukarıya doğru bir hak talebinin ya da yoğun bir hak mücadelesinin sonucunda hakların elde edildiği görülür. Kısaca açıklamak gerekirse, Osmanlı’da geçerli olan yukarıdan aşağıya hak tanınmasının anlamı, ciddi bir toplumsal talep olmaksızın, yöneticilerin iradeleri ile yönetilenlere hakları tanıması anlamına gelir ki, Osmanlı toplumuna karşımıza çıkan durum genel olarak bu idi. Bunun tersi ise, yöneticilerin tanımadığı hakların, mücadele yoluyla elde edilmesi sürecidir ve Batı’da bu geçerlidir.

B. Sened-i İttifak

Yukarıdaki açıklamaların ardından değinilmesi gereken ilk önemli belge, 1808 tarihli, yedi şart ile bir de ekten oluşan Sened-i İttifak’tır. Yürürlüğe hiçbir zaman girmemiş olan bu belgenin temel özelliği, Padişahın, devletin zayıflaması ile birlikte ortaya çıkan ve belli bölgelerde nüfuzlarını hissettiren ayanlar lehine bazı yetkilerinden vazgeçmiş olmasıdır. Padişah, böylece ilk kez yönetme yetkilerini sınırlamış olmaktadır. Belgede, özgürlüklere ilişkin olarak, yoksulların ve reayanın korunmasını esas olarak belirleyen ve bu nedenle vergilerin ezici olmamasını, haksız vergilerin kaldırılmasını düzenleyen 7. Şart dışında bir hüküm ise bulunmamaktadır
A. Tanzimat Fermanı
Gülhane Hatt-ı Hümayunu adını taşıyan ve Tanzimat döneminin sembol belgesi olan 1839 tarihli Tanzimat Fermanı’nın, Sened-i İttifak ile kıyaslandığında, kişilerin haklarına yer vermek bakımından daha zengin bir belge olduğu görülür. Padişahın tek taraflı irade açıklaması olan Ferman en kısa biçimiyle;
-can güvenliği,
-mal güvenliği,
-şeref ve haysiyetin korunması,
-kişi dokunulmazlığı ve güvenliği,
-adil ve eşit vergileme,
-askerlik hizmetinin eşitlik ve adalet ilkelerine göre düzenlenmesi ve
-din ayrımı gözetilmeksizin bu hakların tüm tebaaya tanınması olarak özetlenebilecek bir haklar ve ilkeler dizisine yer vermiştir.
Yukarıda sayılan hak ve özgürlüklerden can ve mal güvenliği, devlet kademelerindeki yöneticileri yakından ilgilendiriyordu; çünkü o zamana kadar tüm yöneticileri bir tür köle sayan bir sistem geçerliydi. Bu sistem, yöneticilerin can ve mal güvenliklerinin olmaması sonucunu doğuruyordu. Köle sayılmaları, idam edilmelerini ve mallarının da müsadere edilebilmesini olanaklı kılıyordu.
C. Islahat Fermanı

Tanzimat Fermanı’nın tamamlayıcısı olarak ortaya çıkan ve yabancı devletlerin baskısıyla 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı’nın kabul ve ilan edilmesinin asıl amacı, Müslüman ve Gayrimüslim tebaa arasındaki hukuksal eşitliğin sağlanması idi. Bu Fermanın içeriğinin de bu amaca uygun olarak şekillendiği görülür.
-Özellikle kamu hizmetine ve askerliğe alınmada, vergi alınmasında, eğitimde ve mahkemelerde tanık olmada eşitlik ilkelerine Islahat Fermanı’nda yer verilmiştir.
-Bunun yanında, Gayrimüslim tebaa için ibadet özgürlüğü tanınmış ve bu kişiler için resmi evrakta alçaltıcı ifadeler kullanılması da yasaklanmıştır. Fermanla, yabancıların Osmanlı topraklarında taşınmaz mal sahibi olabilmelerinin de önü açılmıştır.
-Bu düzenlemelerin dışında, Tanzimat Fermanı’nda da yer almış olan bazı ilkelerin Islahat Fermanı ile teyit edildiği görülmektedir. Islahat Fermanı, can, mal ve şerefin korunacağının; eziyet, işkence ve her türlü bedensel cezanın yasaklandığının, mahkûmların mallarının müsadere edilmeyeceğinin, yargılamanın aleniyeti ilkesinin yinelendiği bir belgedir.
D. 1876 Tarihli Kanun-u Esasi (1876 Anayasası)

1876 tarihli Kanun-u Esasi, Osmanlı-Türk tarihinin ilk yazılı anayasasıdır. Bu anayasa, geniş ve sistemli bir insan hakları listesine de yer vermiştir. Bu özelliği onu, kendinden önceki Osmanlı belgelerinin tümünden ayırır. Ayrıca bu anayasa, her ne kadar tüm toplumsal tabana yayılmamış da olsa, sınırlı bir aydın sınıfın yürüttüğü bir özgürlük mücadelesinin ve sonuçta ilan edilen Meşrutiyet’in somut bir sonucudur. Bu anayasa, tarihte I. Meşrutiyet olarak bilinen meşrutiyetin ilanıyla birlikte kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak bu dönem de, I. Meşrutiyet Dönemi olarak bilinir.

1876 tarihli Kanun-u Esasi, 8-26. maddeler arasında, bir haklar listesi benimsemiştir. Bu hak ve özgürlükler incelendiğinde, Batıdaki örneklerine uygun olarak, liberal anlayıştan beslendiği görülür. Kanun-u Esasi’nin haklar listesinde kişi güvenliği, ibadet özgürlüğü, basın özgürlüğü (ancak Kanun-u Esasi’nin sansürü açıkça yasaklamadığının altı çizilmelidir), dilekçe hakkı, konut dokunulmazlığı, eğitim özgürlüğü, yasa önünde eşitlik, devlet hizmetine alınmada eşitlik, mülkiyet hakkı, angarya yasağı, işkence yasağı, tabii hâkim ilkesi ve yasa olmaksızın vergi konamayacağı ilkesi yer almaktaydı. Liberal insan hakları anlayışına uygun olarak, anayasada sosyal ve ekonomik haklara yer verilmediği görülür. Yalnızca, devlete pozitif bir edim yüklemeyen, yasalara uygun olarak genel ve özel öğretim yapma özgürlüğünü tanımıştı (m. 15).

Kanunu-u Esasi’de yer alan haklar kadar, yer almayan haklar da ilgi çekicidir. Kategorik olarak listede kendine yer bulamayan sosyal ve ekonomik haklardan başka, klasik haklar arasında çok önemli yer tutan iki hak, bu anayasada kendine yer bulamamıştı. Bu haklar, dernek kurma hakkı ile toplanma özgürlüğüdür.

Osmanlı-Türk tarihinin bu ilk anayasası, temel hak ve özgürlüklerin güvenceleri yönünden önemli sorunlar barındırıyordu.
1) Her şeyden önce, Kanun-u Esasi’de yer alan hakların içeriği doldurulmadan yalnızca adlarının sayılması önemli bir eksiklikti. Oysa yapılması gereken, hakların tam olarak neyi güvence altına aldığı ve hangi durumlarda ve ne ölçüde sınırlanabileceği gibi düzenlemeleri içermesi idi. Bu anayasada bu yapılmamıştı.
2) İkinci olarak da, sayılan hak ve özgürlüklere sağlanan güvencelerinin zayıflığı kendini gösteriyordu. Aslında Kanun-u Esasi ile getirilen yargısal güvenceler, hiç de azımsanacak gibi değildir. Tabii hâkim ilkesi, yargılamanın aleni olması, herkesin kendisini ve davasını mahkeme önünde savunabilme hakkı, yargıç güvencesi ve yargı bağımsızlığına ilişkin düzenlemelere Kanun-u Esasi’de yer verilmişti. Ne var ki bu düzenlemeler hem eksikti, hem de uygulamada da kısmen kâğıt üzerinde kalmışlardı. Ayrıca, Padişaha, basit bir polis soruşturması sonucunda hükümetin emniyetini ihlal ettikleri tespit edinen kişileri sürgüne gönderme yetkisi tanıyan 113. maddenin varlığı da, bu güvenceleri iyice önemsizleştirmekteydi.
3) Bir başka sorun da, anayasada yer alan hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinin yasalara bırakılmış olmasıdır. Anayasanın yasa koyucuya geniş takdir bırakması, temel hak ve özgürlükler bakımından önemli bir sorundur. Çünkü, anayasada ayrıntıları verilmeyen ve böylece de anayasal güvenceleri belirtilmeyen hak ve özgürlüklerin, yasa koyucu tarafından yasalar yoluyla içlerinin boşaltılması ve sonuçta kağıt üzerinde kalmaları riski her zaman için mevcuttur. 1876 tarihli Kanun-u Esasi, böyle bir sakıncayı da barındırmaktaydı.

E. II. Meşrutiyet ve 1909 tarihli Anayasa Değişiklikleri

1908 yılı, İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği yıldır. Bu yılda, Kanun-u Esasi yeniden yürürlüğe konulmuş; 1909 yılında ise birtakım değişikliklere uğramıştır. Bu süreç, özgürlük mücadelesinin Osmanlı toplumunda ilk kez aşağıdan yukarıya doğru gerçekleştiği bir süreçtir. Çünkü bu süreçte, Jön Türklerin hareketi önemli ve güçlü bir hareket olarak kendini göstermişti.
1909 değişiklikleri ile, haklar listesine yeni haklar eklenmiştir: haberleşmenin gizliliği ile toplanma ve dernek kurma özgürlüğü. Böylece, 1876 tarihli Kanun-u Esasi’nin haklar listesinde hemen göze çarpan önemli bir eksiği giderilmiştir. Bunun dışında, kişi dokunulmazlığına ilişkin hüküm güçlendirilmiş; basın özgürlüğü de sansürün yasaklanması ile pekiştirilmiş ve geçmişte Padişaha sürgüne gönderme yetkisi tanıyan 113. madde yürürlükten kaldırılmıştır.
Böylece, 1909 değişiklikleri ile birlikte Kanun-u Esasi’nin, daha tatmin edici bir insan hakları listesi ortaya koyduğu söylenebilir. Ne var ki, uygulamada bu haklar yaşama geçirilememiş ve Osmanlı halkı, çok ağır bir istibdat yönetimiyle, İttihat ve Terakki’den kaynaklanan bir ağır baskıcı yönetim altında bunalmış; yaşanan acı dolu birkaç yılın ardından Osmanlı Devleti ömrünü tamamlayarak tarihteki yerini almıştır.

Bu anayasa ve özgürlük hareketlerinin, daha sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ne de etkilerinin olduğu muhakkaktır.
1) Özellikle Kanun-u Esasi’ye egemen olan ve 1909 tarihli değişikliklerle de perçinlenen liberal insan hakları felsefesinin, Cumhuriyet dönemi anayasalarını da etkilediği söylenebilir.
2) Bunun yanında, Osmanlı Devleti’nin rejimini monarşiden meşrutiyete dönüştüren I. ve II. Meşrutiyet süreçleri, yeni kurulan devlette cumhuriyete dönüşerek yeni bir aşamaya geçecektir. Böylece, diğer başka hususların yanında, hem devlet yönetimi, hem de konumuz olan insan hakları anlayışı yönüyle batılılaşma çabaları önemli bir noktaya gelmiş olacaktır. İşte tüm bu süreçte, kısmen Tanzimat döneminin, ama asıl olarak Meşrutiyet dönemlerinin rolünün altını çizmek gerekir.


I. CUMHURİYET DÖNEMİ: 1982 ANAYASASI’NA KADAR YAŞANAN SÜREÇTE HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN GELİŞİMİ SÜRECİ

A. 1924 Anayasası’nda Temel Hak ve Özgürlükler

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci anayasası olan 1924 Anayasası, temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesi bakımından liberal anlayışı benimsemiştir. Anayasanın haklar listesi incelendiğinde, bu anlayışa uygun düşen haklara yer verildiği, sosyal ve ekonomik haklara ise, istisnalar dışında yer verilmediği görülür. Benzer şekilde sosyal haklarla yakın ilişki içinde görülen “sosyal devlet” ilkesine devletin nitelikleri arasında yer verilmemişti. Bu anayasa, açıkça, klasik, liberal ve bireyci bir felsefeyi benimsemiştir.
B. 1961 Anayasası’nda Temel Hak ve Özgürlükler

1960 askeri darbesinin ardından hazırlanan ve yürürlüğe konulan 1961 Anayasası, gerek öngördüğü haklar listesi, gerekse bu düzenlemelerin içeriği ve anayasal güvenceleri bakımından 1924 Anayasası’ndan çok daha ileridedir. Birincisi, 1961 Anayasası’nda daha fazla sayıda hak ve özgürlük güvence altına alınmıştır. İkinci olarak da, 1961 Anayasası’nda düzenlenen hak ve özgürlüklerin adlarının sayılmakla yetinilmediği; bu hakların ayrıntılı biçimde düzenlendiği, böylece daha güçlü bir anayasal güvence altına alınmalarının amaçlandığı görülmektedir. 1961 Anayasası’nın anayasa yargısını kabul etmiş olması da, yasa koyucunun temel hak ve özgürlükler hakkında anayasaya aykırı düzenlemeler yapmasının önünde önemli bir engel olarak öngörülmüştür. Yargı bağımsızlığının ve idarenin yargısal denetiminin de güvence altına alınmasıyla birlikte düşünüldüğünde, 1961 Anayasası’nın, çoğunlukçu demokrasiyi değil, çoğulcu demokrasi anlayışını benimsediği rahatlıkla söylenebilir. Bu bağlamda 1961 Anayasası, özellikle siyasal iktidarın yetki taşmalarını önleyecek nitelikte olan ve o zamana kadar anayasa tekniği içinde kendine yer bulan tüm kurumlara yer vermeyi tercih etmiştir.
-Çift meclisli sisteme geçiş;
-Anayasa yargısı;
- Yüksek Hakimler Kurulu’nun oluşturulması;
-İdarenin yargısal denetimi gibi.

1961 Anayasası’nın 1924 Anayasası’ndan ayrıldığı bir başka husus da, sosyal ve ekonomik haklara yer vermesidir.
1982 ANAYASASI’NDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER


1982 ANAYASASI’NDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER

A) Genel Olarak

1982 Anayasası, 12 Eylül 1980 tarihinde askeri darbe ile yönetime el koyulmasının ardından ve bu yönetimin güdümü altında yapılan bir halkoylaması sonucunda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

1961 Anayasası’na karşı bir tepki olarak hazırlandığı içeriğinden açıkça anlaşılabilen bu anayasa, askeri müdahalenin etkisinin siyaset üzerindeki etkisinin giderek azalmasına paralel olarak giderek artan oranda eleştirilere hedef olmuş ve çeşitli tarihlerde çok sayıda değişikliğe uğrayarak günümüzdeki şeklini almıştır.

1961 Anayasası’nı “fazla özgürlükçü” bulan ve bunu açıkça dile getiren çevrelerin görüşlerinin etkisinde şekillenen 1982 Anayasası, ilk biçimiyle, kendinden önceki anayasadan oldukça farklı bir içeriğe sahipti. Temel hak ve özgürlükler, sözü edilen görüşün etkisi altında düzenlenmiş olup, anayasanın birey-otorite ilişkisinde otoriteye ağırlık veren karakteri bu alanda kendisini fazlasıyla hissettirmekteydi.
B) 1982 Anayasası’nın İçeriğinde Dönüm Noktaları

Temel hak ve özgürlükler açısından incelendiğinde 1982 Anayasası’nın otoriter karakterinin, 2001 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile değişmeye başladığı söylenebilir. O kadar büyük çapta olmasa da, 1995 yılında yapılan değişikliklerin de önemli olduğu söylenebilir.

1982 Anayasası’nın geçirdiği en son ve potansiyel etkileri açısından belki de en önemli değişiklik ise, 2010 değişiklikleridir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylaması sonucunda yaklaşık %58 oyla kabul edilerek yürürlüğe giren Anayasa değişikliklerinde, temel hak ve özgürlüklere ilişkin önemli hükümler bulunmaktadır.
D) 1982 Anayasası’na Göre Temel Hak ve Özgürlüklerin Niteliği

Anayasanın 12. maddesine göre, “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”

E) 1982 Anayasası’na Göre Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanması

1982 Anayasası’nın temel hak ve özgürlükleri sınırlama rejimini, ikiye ayırarak incelemek en doğrusudur. Çünkü bu alanda, 2001 tarihli Anayasa değişikliklerine kadar geçerli olan sistem ile bu tarihten günümüze kadar geçerli olan sistem arasında önemli farklar bulunmaktadır.
. ULUSLARARASI ALANDA KORUMANIN ANLAMI VE ÇEŞİTLERİ

A. Giriş
İnsan haklarının tarihsel gelişiminin, çok basite indirgenmiş haliyle, üç aşamadan oluştuğu söylenebilir.
Birinci aşama, insan haklarının sistemli bir öğreti biçiminde ortaya çıkmasıdır. Bu süreç, aydınlanma ile başlayan süreçte, doğal hukuk ve bireyci öğretinin etkisiyle, insanların sırf insan olmalarından dolayı birtakım haklara sahip olduğunun ileri sürüldüğü, ancak bunların salt teorik düzeyde kaldığı, henüz uygulamada görülmediği dönemdir.
İkinci aşama ise, ileri sürülen bu görüşlerin birtakım belgelerde somutlaşmaya başladığı dönemdir. Amerikan ve Fransız bildirileri, bu alanda başlangıcı oluştururlar. Bu bildirileri izleyen süreçte, anayasalaşma hareketleri sırasında birtakım temel hakların, daha doğrusu bir insan hakları listesinin hemen hemen tüm anayasalarda kendine bir yer bulmasıdır. Kısacası bu aşama, insan haklarının ulusal düzeyde korunmasına başlanması aşamasıdır.
İnsan haklarının tarihsel gelişimindeki üçüncü aşama ise, sözü edilen korumanın salt ulusal düzeyde kalmayarak uluslararası alana da taşınması biçiminde ifade edilebilir. İnsan haklarının uluslararası alanda korunması fikri gerçek anlamda bir devrim olup; tarihsel bakımdan oldukça yakın bir zamana dayanmaktadır. Bu bağlamda milat olarak kabul edilen tarih, İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği yıl olan 1945’tir. 1945 öncesi dönemde devletin, egemenlik alanı içindeki bireylere nasıl davrandığı sorununun uluslararası hukukun konusu olarak görülmediği söylenebilir. İnsan hakları, II. Dünya Savaşı’na kadar, devletlerin bir iç sorunu olarak algılanmıştır. Bu dönemde çok sınırlı konuda, örneğin kölelikle mücadele, savaş mağdurlarının ve azınlıkların korunması gibi konularda ulusal düzeyde koruma ilkesinin dışına çıkılabilmiştir. Ancak bu istisnai durumların da sürekli olmayan, dar kapsamlı ve daha çok politik olarak nitelendirilmesi mümkündür.
İnsan haklarının uluslararası düzeyde koruma, iç hukukta sağlanan korumanın bir alternatifi olmaktan çok, tamamlayıcısı olarak ortaya çıkmıştır. Bir başka anlatımla, uluslararası alanda koruma, ulusal alanda korumayı devre dışı bırakan ya da onu anlamsızlaştıran bir koruma düzeyi olmayıp, kural olarak ulusal düzeyde korumanın yeterli olmadığı durumlarda devreye giren bir insan hakları koruma düzeyidir.
Ancak, her ne kadar insan haklarının uluslararası güvenceleri, ulusal düzeyde korumayı tamamlayıcı bir işlev görse de, giderek önem ve etkinliğini artırdığını da kabul etmek gerekir. Uluslararası koruma sistemleri, giderek artan oranda iç hukuk düzenlerini etkilemekte, onları insan hakları ve özgürlükler yönünde değişmeye ve gelişmeye zorlamaktadırlar. Böylece, insan haklarının uluslararası standartlarının giderek yükselmesine hizmet etmektedirler.

B. Başlıca Uluslararası Koruma Sistemleri
Uluslararası koruma sistemlerinin başlangıcı, her ne kadar daha önce birtakım girişimlerde bulunulmuş olsa da, asıl olarak 1945 yılında Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla başlatılabilir. O günden bugüne kadar, uluslararası alanda çeşitli insan hakları koruma rejimleri ortaya çıkmıştır.
İnsan haklarının uluslararası alanda korunması dendiğinde, iki düzeyde korumadan söz edilebilir. Bunlardan birincisi, Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından oluşturulan ve tüm dünyayı kapsayan “küresel” ya da “global” insan hakları koruma sistemidir. İkincisi ise, “bölgesel” insan hakları koruma sistemleridir. Bölgesel insan hakları koruma sistemleri, dünyanın belli bölgelerindeki devletlerin bir araya gelerek oluşturdukları insan hakları koruma sistemleridir. Günümüzde, Avrupa, Afrika ve Amerika bölgesel koruma sistemlerinden söz edilebilir. Bu kıtalarda kurulan bölgesel kuruluşlar çerçevesinde, bölgesel insan hakları koruma rejimleri oluşturulmuştur. Buna karşılık, bir Asya bölgesel insan hakları koruma rejiminden söz edilemez.

İnsan Haklarına Küresel Çapta Koruma: Birleşmiş Milletler

Birleşmiş Milletler, tüm dünya devletlerinin bir araya geldiği uluslararası bir örgüt olarak, insan haklarının korunmasını da görev ve amaçları arasında saymıştır. Nihai kuruluş imzasının 25 Nisan 1945’te San Francisco’da, Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiş olan ülkelerin katılımı ile atıldığı Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması ya da Birleşmiş Milletler Şartı, 24 Ekim 1945 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
BM (Kurucu) Antlaşması’nın (Şartı’nın) 1. maddesi, kuruluş amaçlarını sayar. Bu maddede sayılan temel görevlerden biri de, “ayrım gözetilmeksizin herkes için insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirip özendirmede uluslararası işbirliğini gerçekleştirmek” olarak belirlenmiştir. Yine aynı Antlaşmanın 55. ve 56. maddeleri, BM ile ona bağlı kuruluşları ve üye devletleri bu amacı gerçekleştirmekle sorumlu tutmuştur. Bu amaçla, ilk olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi hazırlanmış ve 10 Aralık 1948 günü BM Genel Kurulu’nda oylanarak kabul edilmiştir. İHEB, insan haklarının uluslararası alana taşınması konusunda bir milattır. Günümüzde “İnsan Hakları Günü” olarak da kutlanan bu tarih, artık insan haklarının ulusal hukuklara terk edilmediğinin, uluslararası alanda da korunacağının bir ilanı olarak görülebilir.


     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.