NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

herkes gibi ben de yanlış hatıralara sahiptim. kamil koç’ un servisine gitmek için 45 dakika erken çıkmamın sebebi de buydu, o evden, o hatıralardan bir an önce kaçmak uzaklaşmak. kahvaltı yapmayı düşünürken alt sokaktaki kitapçının rafında emrah serbes’ in yeni kitabı gözüme ilişti. kitapçılarda tam bir şimdiki zaman düşmanı olduğumu çıktığımda saate bakmamla yeniden fark ettim, kahvaltı planını iptal edip servisin kalkacağı yere yöneldim.

o gün ters tarafımdan uyanmıştım, kaldırımların sahibiymişçesine üstüme üstüme yürüyen teyzeler sinirlerime daha çok dokunuyordu, bir önceki akşam gittiğim berber, kapısının önünde sigara içiyordu, camını çerçevesini indirip bir de tokat atmak istedim. sayesinde dünyanın en çirkin tıraşını olmuştum, alamancı kuzenlere benziyordum ve insan içine çıkmaya utanacak duruma gelmiştim.

servisin kalkacağı yere geldim. onlarca insan vardı orada ama biri dışında hiçbiri umurumda değildi, biri vardı orda benim için sadece biri vardı. hayatımda ondan daha güzel sigara içen birini görmemiştim gerçi bunu her şey için türetebilirdim. ondan daha güzel nefes alanı ondan daha güzel oturanı da görmemiştim. yanına gidip tanışmamız lazım dememek için eldeki koca valizimle beraber uzaklaşıp gezinmeye başladım bir iki dakika yürüdükten sonra köşedeki pastaneye girip 5 tane poğaça aldım. heyecanın bendeki dışavurumu iştahtır, iki dakika içinde üç poğaçayı bitirmiştim. geri döndüğümde kamil koç’un servisi dışındaki bütün servisler gelmiş ve yolcular da binmişti. binmeyen tek bir kişi kalmıştı, oydu evet. hiç düşünmeden yanına kadar sokuldum 500 metrelik alanda 1.5 metre yanında ayakta dikilmeye başladım. o an yapmam gereken en mantıklı hareketin bu olduğuna kanaat getirmiştim. iletişime geçme zamanı geçiyordu artık bir şeyler söylemem gerekiyordu. cevabını bildiğim bir soru sormak en mantıklısıydı.

- pardon kamil koç’ un servisini bekliyorsun değil mi ?
- evet.
-1.30 da kalkıyordu sanırım?
- evet.

sonra sustum, susmam gerekliydi daha fazla saçmalamadan. yok 4’deki servisi beklemek için 1.30 da gelmişti oraya. soluk alıp vermem zorlaşmaya başlamıştı ve ne yazık ki kalbim artık kan pompalamayı sonlandırmıştı. damarlarımda gezen sıvının antifiriz benzeri bir akışkana dönüştüğünü hissedebiliyordum ve artık onun görevi sadece kanalları açık tutmaktı, insanlık libasından sıyrılmış ve komidin üzerindeki simli küre yahut banyodaki kupanın içindeki diş fırçası moduna geçmiştim. o güne kadar kendi kendime ettiğim en içten küfürü ettim. ‘ senin soracağın soruyu sikeyim’.

sıkıntıdan camel soft yaktım. fiyatı düştükten sonra tekelden alırken dilenci muamelesi gördüğümüz yetmiyormuş gibi insan içinde de çıkarmaya utanır olmuştuk. tadı da değişmişti sanki fiyatı düştükten sonra. acaba başka sigaraya mı geçsem diye düşündüm, ama yeni çatallarla yemek yerine eski çatallar üzülür onlara ayıp olur diye eskileri kullanacak kadar eski takıntılısı biri olarak bunu başaramayacağımı anlamam pek zor olmadı.

-senin otobüsün kaçta kalkıyor?

önce sağıma sonra soluma sonra tekrar sağıma baktım. bu soruyu benden başka sorabileceği kimse görünmüyordu etrafta. cevap vermem gerekiyordu . iki buçuk dedim seninki kaçta kalkıyor?.2’ de olduğunu söyledi ve telaş yaptı tanıdığım bütün kadınlar gibi o da telaşlıydı. ama o haklıydı, zaten onun haksız olacağı bir şey düşünemiyordum. saat 2’ ye 20 vardı ve 20 dakikada otobüslerin kalkacağı yere gidemezdik ve daha servis bile gelmemişti. mantıklı şeyler söylemeye çalıştım, terminali arayıp durumu anlatmasını, onu almadan zaten gidemeyeceklerini, telaş yapmaması gerektiğini söyledim. o telefonla uğraşıp terminale ulaşmaya çalışırken bir camel soft daha yaktım, tadı o kadar da bozulmamıştı sanki.

beş dakika sonra servis gelmişti o önümden hızlıca gidip ön kapıdan bindi, kimse yoktu bizden başka zaten. kızı daha fazla rahatsız etmeyeyim diye arka kapıdan binip en arkaya oturdum ben de. şoföre hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu, şoförün vücut dilinden bana güven ben halledicem triplerini anlayabiliyordum. bütün insanlarda şoförlerin özellikle minibüs şoförlerinin özgüveni olsa dünyanın nasıl bir yer olacağını düşünürken o da arkalara doğru ilerlemeye başladı valizini bıraktı ve hemen yan koltuğa oturdu. o an kalbim durmadı ya kalp krizinden ölmem ben. heyecanımı yenip bir şeyler söylemeliydim, ne oldu halledebildin mi bekleyecekler miymiş diye sordum. şoförün söylediklerini. seni beklemeden bir yere gidemezler dediğini anlattı. tabi ki dinlemedim. en az otuz dakika daha yanyana oturacaktık ve bu fırsatı kaçırmak istemiyordum. her zaman iyi geri dönüşler aldığım sosyal başarısızlık anılarımı, çocukluk travmalarımı anlatmayı düşünüyordum. sonrasında bir anda kararım değişti bir kere de kendin gibi ol dedim ve doğaçlama bir şekilde konuşmaya başladım aklıma o an ne gelmişse anlatıyor ya da soruyordum. arada susuyor yeni konu açacak mı diye tepkisini ölçüyordum, o da yeni bir şeyler soruyordu bir şeyler anlatıyordu sıkılmadığını hissedebiliyordum. bir insanda olması gereken en büyük silaha sahipti: alçakgönüllüydü. bir insanın gözleri nasıl bu kadar güzel olabilirdi ya da nasıl böylesine karakteristik bir yüzü olabilirdi. hiç olmadığım kadar o an eşitlik fikrine inanmıştım. şimdiye kadar hiç böylesine ihtiyacım olmamıştı. saate baktığımda 2.30 olmuştu ve trafik neredeyse ilerlemiyordu. istanbul’da yaşadığıma trafiğine içten içe dua ediyordum. hayatımın en güzel yolculuğuydu. karnının çok acıktığını söyledi elimdeki poşetteki iki poğaçayı hatırladım birini yerken diğerini de zorla çantasına koyuyordum. bu arada servis de terminale gelmek üzereydi ve bu konuşma burada kalsın istemiyordum. o, poğaçayı yerken önümde duran valizine yazmış olduğu soyadına baktım. hemen telefona kaydettim ama hayır bu yeterli değildi.

-hayatımın herhangi bir evresinde seninle yeniden konuşmak isterim.
-ama yeniden karşılaşmak zor. nasıl olacak bu?
-21. yüzyılda yaşıyoruz birçok alternatifimiz var.
- mesela?
- hattın ne ?

sanırım bu durumda sorabileceğim en saçma soruyu sormuştum. hat ne lan hat ne ? 2000’ lerin başında mı yaşıyorsun sadece telsim içi 100 mesaj hakkın mı var. o kadar naifti ki ama bu durumda bile bozmadı alenen telefon numarası istemeye çekindiğimi anlamış olacak ki telefon numaramı mı istiyorsun yani diye sordu ve telefonunu verdi. servisten indiğimizde tahmin ettiğimiz gibi otobüs gelmiş ve onu bekliyordu. koşar adımlarla otobüsüne indi. kişisel kariyerimdeki en üst noktalardan birini yaşıyordum.

yolculukları severim, özgürlüğü hatırlatırlar gidebilmeyi bir yerde sabit kalmamayı. o gün daha çok seviyordum, yanımdaki yaşlı amcayla bile damadının batırdığı işleri, gençliğinde ona gelen vekillik tekliflerini sıkılmadan konuşabiliyordum. o uyuduktan sonra kulaklığımı taktım yol kenarında bir köyün mezarlığında cenaze vardı. bugün biri, yarın başkası, öbür gün öbürü uzun bir kuyruktaydım sanki, sıra bana geliyordu sanki normalde hiç ilerlemeyen kuyruk takır takır ilerlemeye başlamıştı o gün, nefesim daralıyordu, beş dakika sonra ölecektim sanki. ertelediklerimi düşündüm geçmiş zamanın avuntusuyla gelecek zamanın hayaliyle şimdiki zamanı unuttuğumun farkına vardım. günlere bir şey getirmedikçe günler de karşılığını vermiyordu. yokuş aşağı inen bir bisiklet gibiydim, dengeyi sağlamanın çoşkusunu değil kafayı gözü yaracak olmanın korkusunu yaşıyordum. hayatı kaçırmamalıydım bir yerinden yakalamalıydım ne istiyorsam yapmaya başlamalıydım .o an onunla konuşmak istiyordum ve hiç düşünmeden mesaj attım saçma sapan bir soruydu cevapladı, sonra sarjım bitti yazamadım.

moladan sonra servisteki yolculuğumuzu ve sohbeti düşünüyordum. ben ne kadar serseriysem ve bitmişsem o da o kadar düzenli ve başarılıydı ve valla ne yalan söyleyeyim benim halim bana daha doğru geliyordu. çünkü gelişine yaşanmalı hayat. ajandasız, plansız, programsız. bir saatin gösterdiği sınırlarda yaşamaktansa kendi koyduğun sınırlarda kendi çektiğin duvarla iç dünyanla barışık olmak daha iyidir. sonrası zaten kendiliğinden gelir.

eve gelmiştim, akşam yemeği yiyorduk, bayağı iştahlıydım. bir kere menüde bulgur pilavı ve cacık yoktu. bu başlı başına yeterliydi. diğer taraftan telefonla ona açıklama yapıyordum sarjımın bittiği için cevap veremediğimi açıklayıp yolculuğunun nasıl geçtiğini soruyordum . babamın yonca görmüş eşek gibi ne sırıtıyon lan telefona bakıp bakıp demesiyle kendime geldim. nasıl çevirsem diye düşünürken annem müdahil oldu, anasını babasını görüyor çocuk kaç aydan sonra bırak da olsun o kadar dedi. devam ettik yemeğe, sonra biraz oturduk erken yatıcam dedim.

ertesi gün kardeşimin mezuniyeti için ankara’ya gitmiştik, mezuniyet zaten sıkıcı bir olguydu ve ankara’yla birleşince hiç çekilmiyordu. dayanamadım dışarı çıktım sigara içmeye başladım, üst üste iki tane içtikten sonra ondan da sıkılıp babamdan arabanın anahtarını aldım ümitköy tarafına doğru sürdüm, mesaj attım dönmedi. ama benim dönmem gerekiyordu, babamın 7 cevapsız çağrısını görünce bu kanaate vardım. zaten ne diyecektim senin semtine geldim hadi çık gel demek olmazdı.

eve geri döndük, evde günler geçmiyordu. sigara kullanıyorsan ve aile bunu bilmiyorsa o evde geçen her süre eziyettir. bahçeye gidiyor işçilere yardım ediyordum, görüşelim diyen arkadaşları kırmıyordum sigara içmek için bütün bahanelerimi kullanıyordum. ya da yalnız kalıp ona sarmayayım ona yazmayayım onunla konuşmayayım diye de bunları yapıyor da olabilirdim, bilmiyorum. ama yazıyordum da kendimi unutturmamam lazımdı, günlük 10 dakikayı geçmiyordu konuşmalarımız. bir gün uyumadan önce günlüğüm ilişti gözüme, lise 1. sınıfta aldığım rotring’ de masanın üzerindeydi, bir şeyler yazmak istedim, ilk şiirimi yazdım o gün.

uzatsaydın ellerini
sana gökyüzünü verirdim
uçsuz bucaksız
mavilikte
görebildiğin her şeye
dokunurdun ellerinle
uzatsaydın ellerini
fütursuzca seni izlerdim
baktığım her şeye sen derdim
uzatsaydın ellerimi
onlarla yemek yerdim
güneşi batırmaz
gölgeni seyrederdim
uzatsaydın ellerini
bütün yolculuklarda
yanımda götürürdüm onları
geceyi parlatan aydınlık gibi
denizin ortasındaki kayık gibi
sahilde tek başına oturmak gibi
acımak bütün ölümlülere
ve
can vermek gibi

uzatsaydın ellerini
uzatabilseydin
her şey aralıklardan
oluşur
ve
her şey ona karışır.

saat 6’ da uyumama rağmen sabah 8’ de uyanmıştım o gün ve geri de uyuyamıyordum. zaten öldükten sonra ebediyete kadar uyuyacaktık bu dünyada çok uyumak yersizdi. babamın o gün kamyonla işi olduğunu bildiğimden diğer arabayı aldım eski safranbolu’ya gidip kahvaltı yaptım, tarihi yerlerde ayyuka çıkan duygusallığım gene boy gösterdi. derdimin ne olduğunu kendime sormaya korkuyordum ama kendimle de yüzleşmem gerekiyordu. buna cesaret edemedim yürümeye devam ettim yürüdükçe açıldım. ona bir şeyler almak istedim, özel olmamalıydı, safranbolu’nun en meşhur iki şeyini aldım ve eve geri döndüm.

google’a girdim ismini yazdım, facebook ya da twitter kullanmıyordu, ama sosyal medyadan tamamen kaçamazdı en azından bir fotoğrafı olmalıydı mutlaka ve ben bunu bulacaktım. o gün sadece onu araştırdım hiçbir şey yapmadım başka. okulundaki sınav sonuçlarına baktım listedekilerin facebook hesaplarına baktım belki birlikte fotoğrafları vardır diye. yoktu. proje yaptığı grup arkadaşlarına baktım orada da yoktu. eldeki verilerimi iyice bir düşündüm, soyadını ve kardeşinin okulunu biliyordum. yazdım, kardeşini buldum fotoğrafları yoktu ama arkadaşları açıktı. arkadaşlarından o soy isme sahip kişileri buldum. sanırım amcasıydı profiline baktığım ve evet ordaydı o da görmüştüm onu hem de bugün çekilmiş fotoğraflardı bunlar. sanırım amacıma ulaşmıştım evi kontrol ettim uyuyordu herkes, odamın kapısını kapayıp bir sigara yaktım. fotoğrafa baktıkça saçmalıyordum kendi kendime, dünyadaki son adalet kırıntısını istiyordum, her insanı seven birileri vardır ama beni o sevsin istiyordum. sigarayı söndürdüm camları açıp kokuyu bertaraf etmek için odaya deodarant sıktıktan sonra uyudum.

istanbul’ a geri gelmiştim o da stajı için dönmüştü ve iki günde iki defa ekilmiştim en son attığım mesaja cevap dahi atmamıştı, akşam peyote’ ye gittim uzun zamandır yalnız içmiyordum. içtikçe aramızdaki belirsizliği düşünüyordum ve belirsizliğin arzular üzerinde keskinleştirici vardır. o an onu aramak istedim, ama seni sevmeyen birini sarhoşken arayamazsın, seni sevmeyen birini gece yarısı arayamazsın, seni sevmeyen birini aslında hiç arayamazsın, en fazla bir tane mesaj çekersin. çektim cevap vermedi.

ertesi gün biraz kafamı dağıtmak için arkadaşlarımı çağırmıştım iftarda terasta mangal yakarız diye. evi yakma ve aşırı dumandan boğulma tehlikesi dışında her şey güzeldi keşke rakı da olsaydı ama çocuklar oruçluydu ayıp olurdu iftar sofrasında rakı içmek. iftardan sonra mangal közleriyle nargile yaptık 101 e oturduk arada bir telefonu kesiyor oyuna devam ediyordum. keremle her zamanki gibi eştik ve her zamanki gibi yeniliyorduk okeyde dünyanın en şanssız insanıydım. kerem de anlam veremediğim şekilde inatla benle eş olmaya devam ediyordu. oğuz gene yenildik lan derken yenilmekten haz aldığını hissedebiliyordum. ikimiz de doğuştan loserdık ve kaybetmek keyifliydi. diğer çocuklar bizim üzerimizden geyik yaparken telefonun titrediğini fark ettim. oydu mesaj atan. yarın kahvaltı ?? yazıyordu tam olarak. o an ne yapacağımı bilemedim, şarjımın yüzde bir olduğunu fark ettim şarj aletini almak için alt kata inerken nargileyi devirdim aldım geldim sarja takarken bir daha devirdim közler koluma düştü ama acı hissetmiyordum çünkü o an onunla konuşuyordum saati ve nerde yapacağımızı kararlaştırdık. mutluydum çok mutluydum, onu düşünüyordum alışmıştım onu düşünmeye dünya üzerinde öleceğini bile bile yaşamaya alışan tüm insanlar gibi alışmıştım.

buluşmuştuk çok güzeldi, kelimelerle tahayyül edemeyeceğim anlatamayacağım kadar çok güzeldi. hayallerini anlatıyordu, hedeflerini anlatıyordu. ben ona ondan başka hiçbir şey anlatmak istemiyordum o yüzden dinledim sadece dinledim ve izledim. amerika diyordu bana hayalim diyordu, sarıyer demek istedim güneşin doğuşunu izleyelim, bilmem ne şirketi diyordu oraya girebilsem güzel bir kariyer başlangıcı olur, moda demek istedim birlikte hiçbir şey düşünmeden denizi izleyelim saatlerce denizi izlemek istiyorum seninle, müdürler diyordu yükselme diyordu, şarap demek istedim birlikte güzel bir yemek yapayım yanına da. ama bunu sesli düşünmüş olmalıyım ki cevap verdi, tamam dedi ama geçiştirdiğini anlamayacak kadar aptal değildim. hediyelerini verdim kalktık sonra bir daha göremeyeceğimi düşünerek uzun uzun sarıldım ona. hemen eve gitmedim bir saat yürüdüm sıcağın altında sahilde. yalanlara ihtiyacım vardı o an, bütün hasta yakınları gibi, dağılan bir şehir gibi. aşk karşındaki senin gibi hissedince güzel. yoksa ya meyhaneye, ya bir dost omzuna, sevmediğin birinin yatağına, bazen perdeli kapalı karanlık bir odaya götüren bir kalp sızısı oluyor.

o günden sonra yalnız kalmamaya çalışıyordum onun adım atmasını bekliyordum, yazmıyordu biliyordum ben yazmadığım sürece yazmayacaktı yazmadı da. bir süre sonra sıkılmıştık kalabalıktan, yalnız olmamaktan yalnız kalacağım ilk an ona gideceğimi biliyordum. gelmeyeceğini bile bile gidecektim, ben geldim demeye cesaret bile edemeden gidecektim. gittim, evinin civarında geziniyordum, ilk defa aradım, açmadı. parka oturdum defterimi çıkardım düşünmeden umarsızca yazmaya başladım:

yerle gök arasında bir yer

gökyüzü
en çok
yeryüzü için ağladı
ulaşamadığından ona
ve
toprak bunu bir rahmet
olarak gördü

gökyüzü yeryüzünün

erkeğiydi

mutsuz olmak yağmurla alakalı
değildi
ulaşamamakla alakalıydı
çünkü

yeryüzü gökyüzünün kadını değildi.
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.