NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

Sayfa 1
A) OLAYLAR VE GELİŞMELER
Ittihat ve Terakki'nin Doğuşu
1877 yılının başında Abdülhamit'in Mithat Paşa'yı sür-
mekle başlattığı baskı hareketi, Rus ordularının Ayastefa-
nos’a değin gelmeleri üzerine Mebusan Meclisi'nin dağı-
tılmasıyla devam etti (1878). Bu baskıcı düzenin önemli
nedenlerinden biri, cinnet geçirdiği için tahttan indirilmiş
bulunan V. Murat'ı yeniden tahta çıkarmak için yandaşla-
rinin iki komplo girişimi olmuştur. Ilki, Ali Suavi’nin ön-
deri olduğu Çırağan Vak'ası, ikincisi de, Cleanthi Scalieri-
Aziz Bey komitesinin hazırlıklarıdır. Her iki girişimin de
Ingiliz desteğiyle, Masonlarca yapıldığı anlaşılmaktadır.
Abdülhamit’in Meşrutiyeti askıya alma kararı ve bu tür
47


Sayfa 2
Jön Türkler ve Ittihat ve Terakki
komplolar, Abdülhamit'in kuruntulu doğasıyla birleşince
ortaya kopkoyu bir polis hükümeti çıktı. Başta basın, anla-
tim ve toplantı hakları olmak üzere, özgürlükler kaldırıldı
ya da geniş ölçüde kısıtlandı. İktidarın dizginlerini kendi
elinde toplayan Abdülhamit, bizzat kendisine bağlı olan ve
jurnal vermeyi teşvik eden bir hafiye sistemi, özel mahke-
meler, keyfi tutuklama ve sürgünlerle herkesi sindirdi, ül-
ke capında terör havası estirdi. Mithat Paşa'ya yapılan mu-
ameleler bunun bir simgesi oldu. Bu da, Yeni Osmanlı-
lar'ın başlatmış oldukları hürriyetçi mücadelenin yeniden
canlandırılmasına zemin hazırladı. Öte yandan Osmanlı
Devleti, Berlin Kongresi'nde uğradığı toprak kayıplarıyla
kalmamıştı. Bu kayıpların yavaş, fakat coran


Sayfa 3
Sonradan İttihat ve Terakki adını alacak olan örgütün
kuruluşu 1889 yılına rastlar. Bu tarihe değin görülen mu-
halefet hareketleri: 1) Mithat Paşa'nın sadaretten azli ve
sürülmesi üzerine üç Harbiyeli öğrencilerin kurdukları,
fakat üzerine pek az şey bildiğimiz gizli örgüt, 2) Çırağan
olayı (20 Mayıs 1878), 3) Scalieri-Aziz Bey komitesi (Tem-
48


Sayfa 4
1889-1908 Dönemi
muz 1878’de yakalandılar), 4) Bu son komiteden Ali Şef-
katî Beyin Napoli ve Cenevre'de 1879 ve 1881 arasında çı-
karttığı İstikbal gazetesidir. Bunlar dışında, kayda değer
önemli bir girişime rastlanmamaktadır. 1889’da Askerî
Tıbbiye'de kurulan gizli örgütün adı İttihad-ı Osmanîdir.
Kurucuları, bu okuldaki öğrencilerden İshak Sükûtî, Meh-
met Reşit, Abdullah Cevdet, Ibrahim Temo, Hüseyinzade
Ali idiler. Tunaya, bu derneğin, Fransız Devrimi'nin 100.
yıldönümünde kurulmuş olmasına, Ramsaur ise, Batı etki-
sinin artmış olmasını simgelemek bakımından, okulun Sir-
keci istasyonuna yakınlığına ve bir yıl önce Paris-İstanbul
arasında doğrudan ilk tren seferlerinin başlamış olmasına
dikkati çekmektedirler (Tunaya 1952, 104; Ramsaur 1957,
1.4)
uu İbrahim Temo'nun daha
..


Sayfa 5
1889'dan 1895'e Kadar Hürriyetçiler
İttihad-ı Osmanî, Askerî Tibbiye'deki kuruluşundan sonra,
bu ve başka yüksek okullarda yayılmaya devam etti. Ab-
dülhamit düzeninde böyle bir muhalefet örgütü ancak giz-
li olabilirdi. Nitekim dernek, İtalyan ihtilalci Carbonari
örgütünden esinlenerek, hücreler halinde örgütleniyordu.
Buna rağmen, örgütün uzun süre iç eğitim sayılabilecek
49


Sayfa 6
Muhelifler
helli bir sure leera! he llearen
toplantılar yapmakla yetindiği, eyleme, hatta propaganda-
ya geçmek konusunda acele etmediği göze çarpıyor. Ger-
çekten de, İttihat ve Terakki'nin yurtdışındaki önde gelen
önderlerinden Ahmet Rıza dahi, Hüdavendigâr (Bursa)
Maarif Müdürü iken, 1889’da Paris sergisini ziyaret etmek
vesilesiyle izin alıp geldiği Fransa'da kaldığı halde, altı yıl
kadar belli başlı herhangi bir muhalefette bulunmamış,
ancak 1895’te Meşveret gazetesini çıkarmaya başlamıştır.
Dernek kurucularından İbrahim Temo’nun anılarından,
1895 yılına değin derneğin, yeni üye kazanmak, gizli top-
lantılar yapmak, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi Yeni Os-
manlılar'ın yapıtlarını, bir de Londra'dan gelen Iran özgür-
lükseverlerinin ve Ali Şefkatî'nin yayınlarını okumakla va-
kit geçirdiğini, bunun dışında bir eylemi olmadığını görü-
yoruz. Nitekim 1889'da, 1893’te ve 1895'te Ermenilerin
Babiâli yürüyüşünden önce tutuklanan İbrahim Temo, her
seferinde mutlakiyet yönetimi için hayli hafif sayılabilecek
muamele görür ve kısa zamanda affedilerek salıverilir Fa
kat, ne zaman Ermeni sorunu bir bunalım haline dönüsse
o zaman özgürlükçüler eyleme geçmek, hükümet de daha
köktenci bastırma tedbirlerine başvurmak zorunluluğıu
Jön Türkler ve Ittihat ve Terakki
duyardı.
Yüksekokul öğrencilerini ve yönetenler sınıfinı gizli
bir muhalefet derneğine üye olmaya sevk edecek birçok
neden vardı. En başta, yukarda belirtildiği gibi, hükümetin
Osmanlı topraklarının kayıp gitmesine bir türlü engel ola-
maması ve uyguladığı baskıcı düzen geliyordu. Bundan
başka, meslekî ya da zümresel hoşnutsuzluk nedenleri de
vardı. Harbiye öğrencilerinin ve donanmanın, amcası Ab-
dülaziz'i tahttan indirmedeki etkin rolünden ötürü, ordu-
dan ve donanmadan çok kuşkulanan Abdülhamit, cepha,
donanr


Sayfa 7
Ermeni Sorunu
Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti'nden kopmasından sonra,
ülkede özerklik ya da bağımsızlık yönünde ilerleme kay-
detmemiş tek Hıristiyan unsur kalıyordu: Ermeniler. Fakat
Ermenilerin bu yönde ilerlemek konusunda iki talihsizlik-
leri vardı. Biri, (en kalabalık oldukları Doğu Anadolu’da
Dile) hiçbir bölgede çoğunlukta olmamalarıydı. İkincisi ve
daha önemlisi, bu bölgenin ulaştırma sisteminin gelişme-


Sayfa 8
Jön Türkler ve Ittihat ve Terakki
miş, coğrafyasının çetin, denizden erişilmesinin pek zor
olmasıydı. (Daha önemlisi diyorum, çünkü Batı’nın gö-
zünde, Hıristiyanların Müslümanların karşısındaki duru-
munun sözkonusu olduğu yerde, sayılar önemli değildi.)
Başka bir deyişle, Ermeniler, donanmaların ya da seferî
kuvvetlerin kolay kolay erişemeyecekleri yerlerde yaşıyor-
lardı. Osmanlı Devleti’nden kopmayı bütün Hıristiyan
ulusları başarmışlardı. Üstelik Osmanlı Devleti, onlara faz-
lasıyla kof, Avrupalıların teşvikleri ise pek inandırıcı gö-
rünüyordu. Yukarıda işaret edilen elverişsiz koşullara rağ-
men, bunu yapmak aslında bir kumardı, ama onlar -daha
doğrusu onlar adına karar alma yetkisini kendilerinde gö-
ren terör örgütleri- bu kumara girdiler.
Oysa Ermeniler, Rumlarla birlikte, Anadolu'nun bur-
juvazisi durumundaydılar. Zanaatta olsun, ticarette olsun
-öellikle Doğu ve Güneydoğu'da- önemli bir yerleri var-
dı. Tarımla da uğraşıyorlardı. Askerlik yapmamaları onlara
bir üstünlük sağlıyordu. Yunan isyanından beri Osmanlı
bürokrasisinde de gittikçe önem kazanan bir mevkileri
vardı. Fakat ulusçuluk duygularının onlara aşılanmasıyla
birlikte durumları onları tatmin etmez olmuştu. Ulusçuluk
duygularını aşılamakta en önemli etken, Amerikan misyo-
ner örgütlerinin, özellikle Ermenilerin kalabalık oldukları
yerlerde açtıkları misyoner okullarıydı. Amerikalı misyo-
nerlerin hedef olarak özellikle Ermenileri seçmesi, Erme-
nilerin Protestan olmaya daha yatkın olmalarına bağlana-
bilir. Müdahale için gerekçe olabilecek, ticaret ya da siya-
set işlerinde kullanılabilecek, Îngilizce bilen bir Protestan
azınlığın varlığı, tabiî ki İngiltere’nin de işine geliyordu.
Fakat Ermenilere umut kapılarının açıldığı izlenimini
veren büyük olay, herhalde 93 Harbi oldu (1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşı). Ruslar, bu savaşta Osmanlı Ermeni-
lerini kışkırtmak için çabalarda bulundular ve Ayastefanos
Antlaşması'na Ermenilerden yana düzeltmeler yapılması


Sayfa 9
Jón Türkler ve Ittihat ve Terakki
dana gelen olayları tekrarlamak istiyorlardı: Kanlı bir is.
yan, sert bir tepki ve kanlı bir bastırma, “katliam" var dive
Avrupa kamuoyunun ayağa kaldırılması, Büyük Devletle.
rin mūdahalesi ve sonuçta özerklik ya da bağımsızlık. Ni-
tekim 1889'dan itibaren olaylar başladı: Musa Bey vak'asI.
Erzurum olayı (1890), Kumkapı gösterisi (1890), Merzi-
fon, Kayseri, Yozgat olayları (1892-1893). Ermeni olayla-
rinin 1889'da, yani İttihad-ı Osmanî’nin kurulduğu yıl baş-
laması, iki hareketin de ilham kaynağının aynı olduğunun
kanıtı sayılabilir.
Fakat, asıl tırmanma yılı 1894 oldu. O yaz, Ingilte-
re'nin Van Konsolosu, Ermenilerin bulundukları bōlgeleri
gezdi. Ardından Bitlis'in Sasun kasabası merkez olmak
ūzere, kanlı bir isyan başlatıldı. İsyan, yine kanlı bir bi-
çimde bastırıldı. İngiltere şiddetli bazı girişimlere hazır-
landı. Rusya, Almanya, Fransa, işi yokuşa sūrdūlerse de,
yine de İngiltere, Rusya ve Fransa ile bir islahat programı
sundu. Vali atamalarında büyükelçilerin görüşlerinin
alınması, nahiye mūdürlerinin seçimle gelmesi, Hıristiyan-
ların jandarma ve memur olabilmeleri gibi şeyler isteni-
yordu. Abdülhamit buna yanaşmayınca Ermeniler toplanıp
Babiâli'ye doğru yürüyüşe geçtiler (30 Eylül 1895). Padi-
sah, buna engel olmak için asker göndermediyse de, Mūs-
lūman halk, Ermenilerin karşısına çıktı. Üç gũn sūreyle
kanlı catışmalar oldu. Büyük Devletlerin tepkisi üzerine,
Abdūlhamit, geniş kapsamlı bir ıslahat programinı ilan
etmek zorunda kaldı (8.11.1895). Ama gerçekte bu prog-
ram tam olarak uygulanmadı. Zaten program tam olarak
uygulansaydı da, õnce özerklik, ondan sonra bağımsızlık
peşinde olan Ermenilerin bununla tatmin olmayacaklarını
herkes biliyordu. Ermeni eylemleri 1915'e kadar sürün git
miştir.
Ne var ki, Ermeni eylemini būtün şiddetiyle İstan-


Sayfa 10
de vardı- Osmanlı Devleti'nin bek-
lenen sonunun geldiğine ya da en azından 93 Harbi'nde-
kine benzer büyük bir çözülme ile karşı karşıya bulunul-
duğuna hükmettiler (Mayıs 1895'te Abdūlhamit, Büyük
Devletlerin isteği üzerine Girit'e Hiristiyan bir vali atamış-
ti. Bu da birçoklarına bu adanın da elden çıkmasının bir
hazırlığı gibi görünmüştü). Hele Ittihat ve Terakkiciler
için, Ermeni komitecilerinin eylemciliği yanında kendi ör-
gütlerinin olağanüstü uyuşukluğu fena halde sırıitti. Devle-
ti kurtarmak gerekiyordu -bu bunalım, Abdülhamit'in bu-
nu başaramayacağını gösteriyordu- ve bir şeyler yapmak
zamanıydı. Temo'nun anılarından anladığımıza göre, ilk
kez iki bildirge hazırlanarak gizlice dağıtıldı, duvarlara ya-
pıştırıldı. Bunda Ermenilerin “küstahâne hareketlerine"
teessüf edilmekle birlikte, bu davranışların “zulüm, isdib-
dat ve idaresizlikten" ileri geldiği belirtiliyor ve halk, Er-
menileri terbiyeye çalışacağına, devlet kapılarını (Babiāli,
Şeyhülislamlık, Yıldız) müstebitlerin başına yıkmaya çağı-
rılıyordu.
lomo ite telas Paris'te de
tstonhu121.1:
Ictar
..1?1.1..


Sayfa 11
Jön Türkler ve lttihat ve Terakki
ve Terakki’nin artan faaliyeti karşısında Yıldız Sarayı da
baskıyı artırmış bulunuyordu. Ittihat ve Terakkili Tıbbiye-
lilerin birçoğu bildirge dağıtma işinden ötürü hapse düştü-
ler
da uzak yerlere sürülmeye başlandılar. Aydınlar da-
ha rahat ve etkili muhalefet çalışmaları yapabilmek, baskı-
ya
dan (uzak yerlere atama, sürgün) yılgınlık gibi nedenlerle
Mısır'a, Avrupa'ya kaçıyorlardı.
1896 yılında olaylar devam etti. Van'da Ermeniler, Gi-
rit’te Rumlar (Mayıs) ayaklandılar. Daha da müthiş bir
olay, İstanbul dışından, nasıl geldikleri belli olmayan Er-
meni komitecilerinin Osmanlı Bankası'nı basıp işgal etme-
leri olmuştur (26 Ağustos). Bu da yeniden kanlı Müslü-
man-Ermeni çatışmalarına yol açtı. Büyük Devletlerin mü-
dahalesiyle, bankadaki tedhişçiler sınır dışına çıkarıldılar.
Bu olaylar Osmanlı Devleti'nin hayli ağır bir bunalım içine
girdiğini gösteriyordu. Gerçekten de, bu sıralarda Avrupalı
diplomatlar için Abdülhamit'in tahttan indirilmesi, Os-
manlı ülkesinin paylaşılması, sıradan bir konu haline gel-
mişti. Bu konuda başlıca girişim İngiltere'den, başlıca mu-
halefet de, Uzakdoğu’da rahatça “iş görmek" isteyen ve ar-
uk Ermenilere fazla bir yakınlık duymayan Rusya'dan ge-
liyordu. Osmanlı Devleti’nin geçirmekte olduğu bu tehli-
keler karşısında Ittihat ve Terakki yeniden harekete geçti.
1896 ve 1897 yılları içinde iki darbe girişimi düzenlendi.
fakat her ikisi de ortaya çıkarıldı.
6.
Sonuç olarak görülüyor ki, Ermeni olaylarının yaptığı
vankılar dolayısıyla 1895 yılı bir dönüm noktası olmuştur.
Abdülhamit'e karşı muhalefet sertleşmiş, o da buna baskı
yönetimini şiddetlendirmek, karar yetkisini büsbütün Sa-
rayda toplamak, jurnalcılık ve hafiyeliği yaymak, Hilafet
yetkilerini daha çok vurgulayarak öne sürmek gibi önlem-
lerle yanıt vermiştir.


Sayfa 12
mahiyeti ve İtalyan tarihindeki yeri konusunda bilgiler al-
dığını anlatıyor (sayfa: 15-16). Ramsaur, hücreye, yani
kollara göre numaralama usulünden de söz ediyor. Örne-
ğin, Temo 1/1 numarasını taşıyormuş: 1. kolda 1 sayılı üye
(Temo 20). Hücre usulünün 1895 öncesinde varolmuş
olması, incelemekte olduğumuz nizamnamenin 1895 yılı-
na ait olmasına engel değildir. Ittihat ve Terakki'nin 1895
öncesi uyuşukluğu, bu dönemde bu denli ayrıntılı bir ni-
zamnamenin varlığını şüpheli kılmaktadır. Nizamnamede
Sözü edilen reisin Hacı Ahmet Bey olduğunu bundan son-
raki bölümde göreceğiz.
Cemiyetin ciddî bir örgüt olduğunun bir işareti de, bir
şifresinin ve hatta her şubede ayrı bir anahtarının bulun-
masiydı (madde: 38). Cemiyetin esas defteri, güvenlik ne-


Sayfa 13
Kumandanı (1. Fırka K.?) Kâzım Paşa, Kürt Şeriflerinden
Seyyit Abdülkadir, Numune-i Terakki Ders Nazırı Hüseyin
Avni, Divan-1 Muhasebat Reisi Zühtü Bey, Şûra-yı Devlet
Müddeiumumisi Kemal Bey, Serasker Rıza Paşa'nın yaveri
Şefik ve Saray Muhafızı Hurşit Bey, Bedevî Tekkesi Şeyhi
Naili Efendi vardı. Darbe, Ağustos ayında yapılacak, kilit
adam durumunda bulunan Kâzım Paşa, Babiâli'yi bir hü-
kümet toplantisı sırasında işgal edecek ve veliahd Reşat
Efendi kaçırılacaktı. Şeyhülislamdan Abdülhamit'in padi-
şahlık yapamayacağına dair fetva alındıktan sonra, tahta V.
Murat getirilecek, onun sağlık durumunun elvermediği
anlaşılırsa, Reşat Efendi padişah olacaktı. Bir başka kayna-
ğa göre, Abdülhamit'e karşı bir suikast de tasarlanmış bu-
lunuyordu. Ne var ki, harekete geçilmezden bir gün önce
Numune-i Terakki Müdürü Nadir Bey, Tokatlıyan'da otu-
rurken, içkinin etkisiyle boş bulunup, ya da bile bile, ola-
cakları Zülüflü İsmail Paşa'ya anlattı, o da Saraya yetiştir-
di. Sonuç olarak örgütün bütün ileri gelenleri, Trablus,
Bingazi, Fizan, Akkâ gibi ülkenin uzak köşelerine sürgün
edildiler. Bunların arasından yürt dışına kaçabilenler ol-
muştur. Özellikle bugünün bazı müstebit Doğulu hüküm-
darlarıyla karşılaştırılınca, Abdülhamit’in kendisini devir-


Sayfa 14
1889-1908 Dönemi
kinmediğini göstermektedir. Abdülhamit'in yumuşaklığı,
önce, Ermeni olaylarından ötürü sarsılmış olan uluslarara-
si nüfuzunun, sertlik siyaseti güderse daha da sarsılabile-
ceği korkusundan ileri gelmiş olabilir. İkinci bir ihtimal
de, mutlakiyeti bütün saltanatı boyunca sürdürebileceğin-
den o sırada kuşkulu olması ve bunun için de, meşrutiye-
tin geri gelmesi ihtimalini kabul ederek, böyle bir geçişi
ülke ve kendisi için yumuşak bir biçimde yapmak üzere
bu yolu tutmuş olmasıdır. Saltanatı boyunca Devlet Sal-
namelerinde Kanun-u Esasî'yi yayımlatmış olması, bu ih-
timali güçlendiriyor.
1897'de özgürlükçülerin yeni bir faaliyet merkezi ola-
ive Mektebi Fransızca


Sayfa 15
re kâtiplik yapti. Sonra, belki de babasını ziyarete gittiğin-
de gördüğü Anadolu manzaralarının da etkisiyle, Fran-
sa'da Grignon'da tarım tahsiline gitti. Babasının ölüm ha-
beri üzerine yurda döndü. Sermaye bulamadığı için ve kır-
sal yerlerde güvenlik olmadığı düşüncesiyle tarım yapmak-
tan vazgeçti. Bursa Mülkî Idadisi'nde muallim ve müdür
oldu. Maarif Nazırı Münif Paşa'nın dikkatini çektiğinden,
bir yıl sonra Bursa Maarif Müdürü oldu.
Ahmet Rıza'nın 1889’da Paris'e gittiğini ve orada kala-
rak pozitivizmi incelediğini ve Padişaha bazı ıslahat layi-
haları sunduğunu, 1895'te Ermeni olaylarının alevlenmesi
üzerine artan özgürlükçü faaliyetle birlikte Meşveretťi çı-
karmaya başladığını gördük. Ahmet Rıza, aynı zamanda İt-
tihat ve Terakki'nin Paris şubesinin başkanı oldu. Meşve-
reťi Albert Fua (Selanikli Yahudi), Aristidi Paşa (Rum),
Halil Ganem (Lübnanlı Marunî) ile kurmuş olması hayli
Osmanlıcı bir yaklaşımı olduğunu gösterir. Fakat Aristidi,
Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında İttihat ve Terakkicilerce
Yunan yandaşlığı diye yorumlanan ve onları çok kızdıran
bir tavırla yazı yazabilmişti.


Sayfa 16
Inte "sosyo-
loji" terimini bulan kimsedir)– ve birey –ruhbilim, olayla-
n da açıklayacağını ileri sürüyordu. Fakat, toplum olay-
larını açıklarken, pozitivizm tutucu bir renk alıyor, buldu-
ðu toplum yasalarına göre toplumsal ilerlemenin düzen
içinde olabileceğini, artık ilerlemek için ihtilale gerek ol-
madığını söylüyordu (bu görüş, "Intizam ve Terakki" düs-
turu ile ifade ediliyordu). Herhalde Comte’un yeni bir ihti-
lalin bir işçi ihtilali olacağı sezgisinin ve kurulu düzeni
destekleme çabasının bu konuda etkisi olmuş olmalıdır.
Ahmet Rıza için pozitivizm çekiciydi, çünkü bir kez
doğrudan Hıristiyanlıkla ilgisi olmayan bir akımdı. Sonra,
Osmanlı Devleti nesnel ve ussal bazı esaslara göre değil,
resmen ve fiilen bir padişahın lütfuyla, keyfiyle yönetili-
yordu. Akılcı ve bilimci bir düşünce akımı bu yüzden de
Ahmet Rıza’ya çok ferahlatıcı gelmiş olmalıdır. Üçüncü
olarak, 93 Harbi'ni ve Rus ordusunun Yeşilköy'e gelişini
yaşayanlar için, Osmanlı Devleti'nin büyük bir sarsıntı da-
ha geçirdiği takdirde dağılıp gitmesi korkusu vardı. Da-
ğılmayı önleyecek tek güç olarak yine de padişahlık vardı.
Onun için de pozitivizmin ihtilalciliği reddetmesi, Ahmet
Riza'ya uygun gelmiş olmalıdır. Şerif Mardin'in saptadığı
bir baska nokta da sudur: Pozitivizmin siyasal tercihi yet-
bre
za,


Sayfa 17
CreR 81-
(Du görüş, “Intizam ve Terakki" düs-
maul
turu ile ifade ediliyordu). Herhalde Comte’un yeni bir ihti-
lalin bir işçi ihtilali olacağı sezgisinin ve kurulu düzeni
destekleme çabasının bu konuda etkisi olmuş olmalıdır.
Ahmet Rıza için pozitivizm çekiciydi, çünkü bir kez
doğrudan Hıristiyanlıkla ilgisi olmayan bir akımdı. Sonra,
Osmanlı Devleti nesnel ve ussal bazı esaslara göre değil,
resmen ve fiilen bir padişahın lütfuyla, keyfiyle yönetili-
vordu. Akılcı ve bilimci bir düşünce akımı bu yüzden de
Ahmet Rıza'ya çok ferahlatıcı gelmiş olmalıdır. Üçüncü
olarak, 93 Harbi’ni ve Rus ordusunun Yeşilköy'e gelişini
yaşayanlar için, Osmanlı Devleti’nin büyük bir sarsıntı da-
ha geçirdiği takdirde dağılıp gitmesi korkusu vardı. Da-
ğılmayı önleyecek tek güç olarak yine de padişahlık vardı.
Onun için de pozitivizmin ihtilalciliği reddetmesi, Ahmet
Rıza’ya uygun gelmiş olmalıdır. Şerif Mardin'in saptadığı
bir başka nokta da şudur: Pozitivizmin siyasal tercihi yet-
keci (otoriter) bir düzen yönündeydi. Ayrıca, 19. yüzyılın
son çeyreğinde Alman "Realpolitik" anlayışının etkisiyle,
Avrupa’da, Mardin'in "totaliter öncesi" diye tarif ettiği
akımlar hayli rağbetteydi. Yönetenler-yönetilenler ayırımi-
nin geleneksel olarak can alıcı bir öneme sahip olduğu,


Sayfa 18
Jön Türkler ve Ittihat ve Terakki
eğitimin de yaygin olmaktan pek uzak bulunduğu bir Os-
manlı geleneği içinden çıkan Ahmet Rıza için de seçkinci-
yetkeci bir tercihin bulunması olağandı.
Burada bir hususu belirtmekte vardır: Ahmet Rı-
za gibi bir kimsenin içten ve bilgili bir biçimde belirli bir
görüşe bağlanması, İttihat ve Terakki'yi inceleyenler için
çok önemli olmakla birlikte, Avrupa düşünce akımlarının
etkisini abartmaktan sakınmak gerekir, zira Osmanlı öz-
gürlükçülerinin bakış açısını belirleyen asıl olay, Batı em-
peryalizminin baskısı karşısında Osmanlı Devleti'nin var
olup olmaması sorunuydu -yani, Tunaya'nın dediği gibi,
“Bu devlet nasıl kurtarılabilir?" sorusu. Doğu Rumeli, Mi-
sır, Girit, Ermeni, Makedonya, Tunus olayları, Abdülha-
mit'in bu işin üstesinden gelemeyeceğini gösteriyordu.
Daha çağdaş bir yönetim kurmak, Abdülhamit mutlakiye-
tine son vermek, yönetime çağdaş okul mezunlarının ağır-
lığını koydurmak, Müslüman olmayanlara (ve bu arada
yarar
6.
Müslümanlara) siyasal haklar vermek, hem ulus


Sayfa 19
Jön Türkler ve Ittihat ve Terakki
eğitimin de
manlı geleneği içinden çıkan Ahmet Rıza için de seçkinci-
yetkeci bir tercihin bulunması olağandı.
Burada bir hususu belirtmekte vardır: Ahmet Rı-
za gibi bir kimsenin içten ve bilgili bir biçimde belirli bir
görüşe bağlanması, İttihat ve Terakki'yi inceleyenler için
çok önemli olmakla birlikte, Avrupa düşünce akımlarının
etkisini abartmaktan sakınmak gerekir, zira Osmanlı öz-
gürlükçülerinin bakış açısını belirleyen asıl olay, Batı em-
peryalizminin baskısı karşısında Osmanlı Devleti'nin var
olup olmaması sorunuydu -yani, Tunaya'nın dediği gibi,
“Bu devlet nasıl kurtarılabilir?" sorusu. Doğu Rumeli, Mi-
yaygın olmaktan pek uzak bulunduğu bir Os-
yarar
sir, Girit, Ermeni, Makedonya, Tunus olayları, Abdülha-
mit'in bu işin üstesinden gelemeyeceğini gösteriyordu.
Daha çağdaş bir yönetim kurmak, Abdülhamit mutlakiye-
tine son vermek, yönetime çağdaş okul mezunlarının ağır-
lığını koydurmak, Müslüman olmayanlara (ve bu arada
Müslümanlara) siyasal haklar vermek, hem uluslararası


Sayfa 20
program sunmak zorunluğunu duymuştu.
Mizancı Murat
Murat Bey Dağıstanlıdır, orada 1853’te doğmuştur. Oğre-
nimini Sivastopoľ'da bir Rus lisesinde yapmıştır. 1873'te
İstanbul’a geldi. Şirvanizade Rüştü Paşa'nın himayesine gi-
rerek memur oldu. 1878'de Mülkiye'de öğretmen oldu.
Verdiği tarih dersi, öğrenciler üzerinde, Tarih-i Umumî ki-
tabı ise genel olarak çok etkili oldu. Tarihi, özgürlüğün
sürekli gelişimi açısından ele alıyordu. 1886'da haftalık
Mizan gazetesini çıkarmaya başladı (Mizancı lakabı bura-
dan gelmektedir). Mizan, eleştirileriyle çok çabuk tanındı,
etkili oldu. Murat'ın eleştirileri şöyle mümkün oluyordu:
Padişaha övgüler yağdırıyor ve eleştirilerini yalnızca hü-
kümetlere yöneltiyordu. Fakat Mizan, yine de 1890’da ka-
patıldı. Sonra, Mizancı’nın Düyun-u Umumiye'ye komiser
atandığını görüyoruz. Kendisinin devlet adamı olmak ha-
yalleri beslediği, bunun için Sait Paşa gibi devlet adamla-
riyla temaslar yaptığı, İttihat ve Terakkililerle de temasları
olduğu, fakat onların işlerine bulaşmamaya itina gösterdiği


Sayfa 21
mak zorunluluğunu duyuran o telaş içinde, o da Kasım’da
Rusya'ya kaçı.
Mizancı, belki biraz Rusya'da lise öğrenimi yapmış ol-
masından, biraz da Mülkiye'de ve aydın kamuoyunda yaptı-
isimden dolayı, hayli gururluydu. Avrupa devlet adamla-
ğı
rıyla görüşmelerde bulunarak Osmanlı Devleti'ni zor du-
rumlardan kurtardığını ileri sürüyor anılarında. Bunların
õnemli ölçüde hayalî iddialar olduğu söylenebilir. Paris'e
geldiğinde, kendisine verdiği havalardan ötürü Ahmet Rıza
ile yıldızları barışmamıştı. Üstelik, Ittihat ve Terakki'ye
bağlanmak konusunda da hevesli değildi. Ancak 3 ay için-
de Padişahı ıslahat
rakki'ye girecekti. Zaten bu islahat konusundaki düşünce-
leri de hayli sudandı. Kanun-u Esasî'de öngörülen iki Mec-
lis yerine küçük bir istişarî meclis istiyordu. İslamiyete,
Hilafete, Padişahlığa büyük önem verirken, öte yandan
çok kozmopolit bir havayla, Osmanlı Devleti'nde yapılacak
islahatı, Tanzimat Paşaları gibi Avrupa'nın müdahale ve
teminatına bağlamayı düşünüyordu. Bu da tabii idi, çünkü
demokratik unsurlara dayanmayınca, islahatı yapabilmek
yapmaya ikna edemezse, İttihat ve Te-


Sayfa 22
Cenevre'ye
taşınması, Mizanın da orada çıkmasıydı.
İttihat ve Terakki’nin yeni çizgisinin bir özelliği de
şiddet yöntemlerini benimsemesi ve Abdülhamit'e karsı
suikast tasarıları yapmasıydı. Bu kararda Ermeni eylemle-
riyle yoğunlaşan şiddet ortamının ve özgürlükçülere karşı
sertleşen tutumun payını aramak yerinde olur. Fakat
1897'de Cenevre'deki Osmanlı İhtilal Fırkası ve Kahi-
re'deki İttihat ve Terakkililerce yapılan iki suikast hazırlığı
sonuçlanamadı. Bu sırada Ahmet Rıza, şiddet yöntemleri-
ne karşı itirazını sürdürdüğü gibi, bazı İttihat ve Terakkili-
ler de suikastte bomba kullanılmasını doğru bulmuyorlardı.
Zaten 1897 yılında Jön Türkler'le Abdülhamit arasında
pılan bir “mütareke" bütün bu faaliyetlere ara verdi.
ya-
Jön Türkler'in Abdülhamit'le Mütarekesi
Abdülhamit, ülke dışındaki özgürlükçülerin çalışmalarını
önlemek için çeşitli yollar deniyordu. Bunlardan biri, bun-
ların barındıkları memleketin hükümetine baskı yapmakt.
yapmaktı.
Örneğin, Ahmet Rıza, Meşvereťi bu yüzden Isviçre'ye ve
burada hurufat Osmanlı hűkümetince satin alındığı için de
Belçika’ya taşımak zorunda kalmıştı. 1897’de de Mesverer


Sayfa 23
manya, Avusturya dışındakiler) yapılan 18 Aralık 1897
günlü bir antlaşma, Girit'i tarafsız ve özerk kılıyor
ligi beş yıl süreyle Büyük Devletlerin onadıkları Hıristiyan
valiye, yasama gücünü de yerel bir meclise veriyordu. Böy-
lece, uğrunda savaşılan ve zafer kazanılan Girit elden c
mış oldu, fakat bir süre bu iş, halktan gizli kaldı. 20 Ekim
1898'de, Müslümanların Ingilizleri hedef alan bazı taşkın-
lıkları üzerine Osmanlı askeri ve yönetimi adadan çıkarı.
hp, 30.11.1898'de Yunan kralının oğlu Yorgi’nin Girit vali-
si atandığının Babiâli'ye bildirilmesiyle durum ayan beyan
ortaya çıktı. Fakat ne olursa olsun, uzun sürmese de, Ab.
dülhamit’in şanı, nicedir bir Osmanlı zaferi görmemiş bu-
lunan halkın gözünde çok yükseldi. (Osmanlı Devleti'nin
4 milyon altın savaş tazminatı ve Yunan uyruklarının bazı
kapitüler ayrıcalıklarını yitirmeleri gibi ufak kazançları
olmadı değil.)
Abdülhamit, kazandığı bu nüfuzdan yararlanarak iki
şey yaptı. Biri, yukarıda gördüğümüz gibi, Harbiye Mekte-
bindeki örgütlenme ortaya çıktığında, sorumlularına, o
güne dek pek görülmemiş ağır cezalar verdirmek, ikincisi
de, ülke dışındaki İttihat ve Terakkilileri mücadeleden
vazgeçirmek oldu. Serhafiye Ahmet Celâlettin Paşa, Hazi-
ran ortasında Paris'e geldi. Jön Türkler'in Paşa karşısında
gösterdikleri gevşeklik ve dağınıklık ancak şunun kanıtı
olabilir: Özgürlükçüler için başlıca tasa "Bu devlet nasıl
kurtarılabilir?" sorunuydu. Abdülhamit yönetiminin Yu-
nan zaferi, geri gelen bir canlılığın belirtisi olduğuna göre,
özgürlük davası ikinci plana geçiyordu. Nitekim Tem-
muz’da, af hakkında bir duyuru olmadan İzmirli Hocazade
Ubeydullah Efendi yurda dönmeye razı olmuştu. 22 Tem-
muz'da Paris Osmanlı Büyükelçiliği'nin resmî tebliği çıktı.
Buna göre, Avrupa'da muzır yayınlarda bulunanlar Padi-
şahça affediliyorlardı, Dönecalı ol
Jòn Türkler ve luihat ve Terakki
ve vali-


Sayfa 24
caktı. Ahmet Paşa ile hiçbir temasa yanaşmayan ve müca
delevi sürdüren Ahmet Rıza, Dr. Nâzım, Halil Ganem bu
tutumlarından ötürü büyük saygınlık kazandılar. Ülke di.
sında kalmak ihtiyatını göstermiş olanlardan bir bölümü
bir süre sonra mücadeleye dönmek ya da onu dışarından
desteklemek imkânını elde ettiler.
Abdülhamit ile yapılan mütarekeden (Ağustos 1897)
1899 sonuna değin, Jön Türk hareketi sürekli bir çözülme
gösterdi. Birtakım yayınlar çıkıyordu ama, bunların Ab-
dülhamit yönetimine "satıldıklarını" görüyoruz. Gerçi sa-
tanlar, mücadeleyi sürdürecek parayı elde etmek için bu
işi yaptıklarını ileri sürüyorlardı ama, bu tür davranışlar
hareketin sayginlığını yitirmesine, bu ise çözülmenin hız-
lanmasına yol açıyordu. Zaten parasızlık derdi biraz da,
Abdülhamit’le yapılan mütarekenin yurttan para yardımı
yapanlarda doğurduğu umutsuzluğun bir sonucuydu. Ni-
tekim, Türkiye'den gizlice gönderilen paraların bu sıralar
iyice azaldığı anlaşılıyor. Ağustos 1897'de Tunalı Hilmi ve
Cenevre grubundan arkadaşları, bazı yayınların, İttihat ve
Terakki'nin "lüzumsuz" evrak ve “bozuk" hurufatının tes-


Sayfa 25
perlşanlık içinde Ka-
hire'de 3 Eylül 1899’da Hak gazetesinin çıkmaya başlaması
"lumlu bir gelişmeydi, ama partizan olmayan aydın Os-
manlı kamuoyunda bu olup bitenlerin hiç de iyi bir izle-
nim bırakimadığı tahmin edilebilir.
1899: Bir Dönüm Noktası
Nasıl Ermeni başkaldırma hareketlerinin yoğunlaşması
özgürlükçü akımı 1895’te canlandırmışsa ve nasıl Osman-
l1-Yunan Savaşı aynı akımı 1897'de gevşetmişse, 1899 yılı
da akımı canlandırmak bakımından bir dönüm noktası
olmuştur. Buna yol açan olay da, Almanların Bağdat de-
miryolu tasarısının somutlaşmasıdır. 4 (Langer, 792) ya da
6 (Earle, 42) Ekim 1888’de yeni kurulan ve Haydarpaşa-
İzmit hattını satın alan Anadolu Demiryolu Şirketi –bu,
Deutsche Bank’ın da katıldığı bir Alman ortaklığıydı- İz-
mit ile Ankara arasında demiryolu yapım imtiyazını aldı.
Bu hat, Ocak 1893’te hizmete açıldı. 15 Şubat 1893'te aynı
73


Sayfa 26
kidega com
1889-1908 Dõnemi
hamit'in hūkūmdarlığı sırasında Osmanlı Devleti'ni ziyaret
etmemiş ve etmeyecekken, Kayzer'in böyle bir ziyaret
vapması Abdūlhamit'i muhakkak ki çok etkilemiştir. Fa-
kat, 25 (Langer, 792) ya da 27 (Earle, 72) Kasım 1899'da
Konya-Bağdat hattı õn imtiyazının Anadolu Demiryolu
Sirketi'ne verilmesinde Osmanlı-Alman yakınlığından baş-
ka etkenler de sayılabilir. Bir kez Fransız demiryolu ser-
mayesi Rumeli, Ege, Suriye ve Filistin bölgesinde, İngiliz
demiryolu sermayesi de yine Ege bölgesinde yeterince
egemen durumdaydılar. Almanlara da “firsat" tanımak
Osmanlı denge siyasetinin bir gereğiydi. Sonra, Osmanlı
hūkümetinin Suriye-Mezopotamya-Basra Körfezi'ni birleş-
tirecek bir demiryolu yerine, Anadolu’yu da bu bölgelerle
būtünleştirecek, Toroslar engelini aşacak bir yolu yeğle-
mesi normaldi.
İşte, Almanya ile Abdülhamit yönetimi arasında yo-
ğunlaşan ve somutlaşan dostluk, bir kısım Ingiliz çevrele-
rini ve çıkarlarını İngiltere'ye bağlamış olan bazı Osmanlı
çevrelerini tedirgin ettiğinden, bunların desteği, hatta ka-
tilmasıyla Jön Türk akımı önemli bir canlılığa kavuşturul-
du. 1899’da Tunalı Hilmi Bey: Mehmet, Emin, Faik, Nazmi,
Haydar, Fahri Rıza, Ziya, Ahmet, Cemil Beylerin katılma-
Siyla Ittihat ve Terakki'nin Kahire merkezini yeniden kur-
du. Bu sırada Mısır hanedanının Jön Türk hareketine karşı
faal bir ilgi göstermeye başladığını görüyoruz. Mısır'ın İn-
ülürse bu anlamlı-


Sayfa 27
1889-1908 Dönemi
sevin Siret, Amasya Mebusu olacak olan Ismail Hakkı da
vardı). Bu yüzden ortaya çıkan çarpık ortamda, örneğin,
Askerî Tibbiyeli öğrenciler de, bir ayaklanma sırasında
okula Ingiliz bayrağı çekmek fikrini ortaya atarak özgür-
lükçü bir davranışta bulunduklarını sanıyorlardı.
İşte Kasım 1899 sonunda Konya-Bağdat hattının ön
imtiyazının Almanlara verilmesi üzerine -yukarıda gördü-
ğümüz gibi- Iskenderun-Basra hattını yapmaya talip olan
ve Mr. E. Rechnitzer’in (Kuran, Maymon diye birisini de
anıyor-ITJT, 67) temsil ettiği İngiliz grubu yenilmiş oldu.
Bu arada bu grup için Padişah nezdinde girişimde bulun-
muş olan Damat Mahmut Paşa, işin Almanlarda kalması
karşısındaki üzüntü ve kızgınlıkla, oğulları Prens Sabahat-
tin ve Lutfullah’ı alarak Avrupa’ya kaçtı. Bu sayede Jön
Türk hareketi yeni bir canlılık kazanmış oldu. Görülüyor
ki, özgürlükçü mücadele Osmanlı Devleti'ndeki İngiliz-
Alman emperyalist rekabetinin bir boyutu haline gelmişti.
Almanlar ağırlıklarını artırdıkları ölçüde, İngilizler ve İngi-
lizciler özgürlükçü harekete destek oluyorlardı. Osmanlı
ülkesinden kaçanlar arasında Mithat Paşa'nın oğlu Ali Hay-
dar Mithat (Ekim 1899) ve daha önce Mithat Paşa ile ça-
lişmış olan Arnavut Ísmail Kemal (1 Mayıs 1900) de vardı.
Damat Mahmut Paşa
luälolorinden Kaptan-i Derya


Sayfa 28
nun üzerine, Brüksel'e giden Sabahall.
na yalanlattı. Pasa, 17 Ocak 1903'te öldü.
lI DEy, Dunu Dabası.
Birinci Jön Türk Kongresi
Birinci Jön Türk Kongresi Sabahattin ve Lutfullah Beylerin
bir bildirgesiyle yapılan çağrı üzerine, Paris'te 4 Şubat
1902 tarihinde toplandı ve 9 Şubat'a değin sürdü. Böyle bir
kongrenin toplanmasına en önemli engel, gelecek delege-
lerin yol ve Paris'te ikamet masraflarıydı. Bazı delegelerin
Mısır, Kibrıs, Bulgaristan, Romanya'dan gelmek zorunda
bulundukları düşünülürse, işin önemi anlaşılır. İşte bu pa-
rayı, kaynağının ne olduğunu bilemediğimiz, fakat tahmin
edebildiğimiz (1ngiliz kaynakları), “şahsı namına" bir borç-
lanmayla Sabahattin sağlamıştı. Kongre delegelerinin fo-
toğrafında 35 kadar delege olabilecek kişi görünüyorsa da,
delege sayısının 47 (Ramsaur) ya da 60-70 (Kuran) oldu-
čunu ileri süren kaynaklar vardır. Bence, delege sayısının
40 civarında olduğu söylenebilir. Tunalı Hilmi'nin Kong-
re'ye çağrılmamış olması ve Kongre yöneticilerinin Damat
Mahmut'un fahrî başkanlığında (kendisi Kongreye katıl-
madı) Sabahattin, İsmail Kemal, Ali Haydar, Mozoros


Sayfa 29
untimua Cereyan ettiğini göstermek-
tedir. Türk, Arap, Arnavut, Kürt, Çerkez, Ermeni (Şişliyan),
Rumların temsil edildiği anlaşılıyor. Osmanlı hükümetinin
Fransız hükümeti nezdinde gösterdiği faaliyet sonucunda
toplantı, özel olarak, bir Fransız duygudaşının evinde baş-
an
layabildi.
Kongrede iki önemli tez ortaya atıldı. Birincisine göre,
yalnız propaganda ve yayınla devrim yapılamazdı, onun
için de askerî kuvvetlerin de devrim çalışmalarına katılma-
sini sağlamak gerekiyordu. İsmail Kemal'in ortaya attığı bu
görüşe karşı çıkan olmadı ve nitekim az sonra bu yolda bir
girişimde de bulunuldu. İkinci tez, devrimi sağlamak için
yabancı müdahalesinin davet edilmesi yönündeydi. Ku-
ran’a göre, bu görüş, Ermenilerce ortaya atılmıştı. Sabahat-
tin ise bunun sakıncalarını belirtmekle birlikte, devrim
kargaşalığı sırasında rastgele, “çıkarcı" müdahaleleri ön-
lemek için, “menfaati menfaatimize uygun... hür ve de-
mokrat hükümetlerle" anlaşmakla söz konusu sakıncaların
giderilebileceği kanısındaydı. Bu hükümetlerin İÎngiltere ve
6.
Fransa olduğu şüphesizdir ve söz konusu müdahalenin
alı-
>>


Sayfa 30
Jön Türkler ve Ittihat ve
Bundan
başka, uğrunda çaba gösterilecek üç hedef çiziliyordu:
ve bölünmezliği; ilerleme-
su ilham edecek bir anlaşma kurulacaktı (mad. 2).
Osmanlı Devleti’nin bütünlük
nin şarti olan, içte asayiş ve barısın sağlanmasi; başta 1876
Kanun-u Esasîsi olmak üzere Devletin temel yasalarına
saygının sağlanması (madde: 3). Son olarak, uluslararası
antlaşmalara ve özellikle Berlin Antlaşması’na uyulacak ve
Türkiye'nin iç düzeniyle ilgili olduğu ölçüde bu hükümler
ülkenin bütün vilayetlerine uygulanacaktı (madde: 4). Bu
son maddenin özellikle Ermeni açısından ve Berlin Ant-
laşması’nın 61. maddesi hedeflenerek kaleme alındığı söy-
lenebilir. 61. maddeye göre, halkı Ermeni olan vilayetlerde
islahat gecikmeksizin yapılacak, Ermeniler, Çerkez
ve Kürt-
lere karşı korunacak ve "ara sıra" bu volda alınacak tedbir-
ler Devletlere bildirileceğinden, bunlar, bu tedbirlerin yü-
rütülmesine nezaret edeceklerdi. Kongre kararına göre, bu
tipik müdahale durumu bütün ülkeye yaygınlaştirılıyordu.
Bu yetmiyormuş gibi, daha sonra yapılan ve kabul edilen
bir öneriyle, sözü edilen müdahale kapısı daha açık ve se-
çik bir duruma sokuldu. Şöyle ki, kararların uygulamaya
sokulabilmesi için kurulacak olan komite, Paris ve Berlin
Antlaşmaları’nın imzacısı olan devletlerin manevî desteği-
ni ve hayırhah eylemini sağlamak için bunlarla temas ede-
cekti. Amaç, Türkiye'deki asayişle ilgili uluslararası ant-
laşmaların ve bunlardan çıkan uluslararası belgelerin uy-
gulanması ve her birine yararlı olabilecek biçimde bunla-
rın devletin bütün vilayetlerine uyarlanmasıydı. Ademi-
merkeziyet, hatta özerklik yönündeki müdahalenin bu denli
açıkça onanması ve üstelik onu davet etmek için Devletler
nezdinde girişimde bulunulmasının istenmesi, můdahalevi
istemeyenlerin, yani Ahmet Riza ve arkadaşlarının sabrını
taşırmış, onları kopmaya itmiştır. (Zaten bu grubun. Saba-
in hoyli tekelci þir tutumla důzenlendiği ve Sabahat.
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.