Sayın yönetici arkadaşlarım, sevgili öğretmenler, ve sevgili öğrenciler. Hepiniz 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma törenimize hoş geldiniz. Devletlerin hayatında milli marşların ayrı bir önemi vardır. Bu marşlar, ait olduğu milletlerin karakterlerini yansıtır. Türk Milli Marşı’nın adı “İstiklal”dir. Bu ad, milletimizin en önce gelen, ve belki de en önemli özelliğini ifade etmektedir. 1789 Fransa İhtilali’nden sonra devletlerin hayatında anayasalarla birlikte milli marşlar da önemli bir yer tutmaya başlar. Milli marşlar, bir şairin kaleminden çıkmış olsa da; onu benimseyecek, yıllarca, asırlarca dilinden düşürmeyecek olan milleti ve karakterini aksettirmek durumundadır. Milli marşımızın adının “İstiklal” olması, Türk milletinin de önemli bir karakterini belirtmektedir. Milletimiz, tarihin hiçbir döneminde devletsiz kalmamıştır. Türk milleti, 20. Yy’ın ilk çeyreğinde büyük felaketler ve yıkımlarla karşı karşıya kalmıştır. Vatanın karış karış işgal edildiği bir dönemde Akif, geleceğe Asım’la bakmakta, onunla teselli bulmakta, Asım’in iradesi ile ülkenin kurtulacağına inanmaktadır. Çünkü, ülkenin geleceği, iyi yetişmiş kuşaklarla mümkündür. Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin bir ferdi olmaktan her zaman gurur duymuş, şan ve şeref dolu Türk tarihine hayran olmuştur. Bunu da eserlerine yansıtmıştır. Amacı, yurdunu, milletini seven, ve yeri geldiğinde uğrunda ölebilen karakterde insanlar yetişmesini sağlamaktır. Ki, bunu şu dizelerle dile getirmektedir: “Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.” İstiklal Marşı’nda en çok ortaya konan değerler İstiklal fikrine bağlılık ve hürriyettir. Bayrak, bağımsızlığın sembolüdür. O, her evin ocağında alev alev parlayan bir ateş gibidir. Evlerde tüten ocakla, al sancak arasında bir ilişki kurulmuştur. Dolayısıyla aile ve vatan arasında derin bir bağlılığın varlığı, bu manzumede ortaya konulmuştur. İstiklal Marşı ümit ve cesaret şiiridir. İlk mısradan başlayan bu özellik, şiirin sonuna kadar dozu artarak devam eder, ve sonunda Türk Milletini kayıtsız şartsız zafere ulaştırır. Cephedeki askerin zaferden emin psikolojisi, marşın duygu yönünü meydana getirir. Milli Mücadelede Türk Milleti’nin duyduğu heyecan, taşıdığı ümidi, İstiklal Marşı’ndan daha güzel dile getiren başka bir şiir yoktur. Türk’ün ölüm kalım savaşının hatırası olan bu marş, aynı zamanda o eşsiz kahramanlığı da en iyi aksettiren bir destan olarak da görülebilir. İstiklal Marşı, “Korkma” sözü ile cesaretin ve tahammülün imzalarını atıyor. Öyle bir gün ki bağımsızlığın kaderi Türk Milleti’nin kaderiyle bütünleşiyor. Anaların “Hadi yavrum cepheye!” diyerek yaşlı gözlerle gönderdiği ve o yürek burkan sahneleriyle milletin geleceğinin yazıldığı günler. Bayrak, şereftir. Bayrak, güneştir en tepede parlayan. Bayrak, namustur bu ecdadın vatan evlatlarına. O bayrağı göklerde dalgalandırmak için, binlerce kan döküldü topraklara. Bir bayrağın gülmesi için dökülen kanların helal olduğu bağımsızlığa aşık bir Türk toplumunun ilk temellerinin atıldığını yazdı o şair her hecesinde. Düşman, çelik zırhla korurken kendini; Mehmetçik, iman dolu göğsüyle galip gelmiştir bu onurlu savaştan. Toprağın şehit kanıyla sulandıkça daha bir ana olmuştur evlatlarını kucaklayan. Bir kaderin yazılış hikayesini bu kadar derin anlatan bir şiir ne güzel şiir, bu denli içten anlatan bir şair, ne güzel şairdir. Bir gaz lambası aydınlığında yazdığı kelimeler, koca bir güneş gibi doğmuştur tepemizden. İçimizi kasıp kavuran diriliş destanımız, gecelerini gündüzüne katan, ama bir o kadar da kısa sürede inşaasını tamamlayan bir şairin asra hediyesidir. Savaş, bizi karlı dağlara götürdüğü gün kızıllığında ısındığımız, dağlardan çöllere düşürdüğü gün gölgesine sığındığımız, ve kanından rengini verdiğimiz ay yıldızlı bayrağımızın eşliğinde, İstiklal marşımızın her yerde hakkını vererek yeri göğü inleterek okunması dileğiyle. Teşekkür ederim.