Notes
Notes - notes.io |
İletişim kavramının tek ve geçerli bir tanımını yapmak oldukça güç olmakla birlik¬te iletişimi, iki kişinin duygu, düşünce ve bilgilerini paylaşarak birbirini anlaması ile ilgili bir süreç olarak tanımlayabiliriz, iletişimle insan, toplumsal bir varlık ola¬rak kendisini gerçekleştirmekte, başka deyişle biyolojik bir varlık olmaktan çıka¬rak, toplumun bir üyesi olmaktadır. Belli bir toplumda insanın kendisinden önce var olan kuralları öğrenmesi, değer ve inançları benimsemesi ve bunlara uygun olarak kendisine verilen rolleri oynaması yani toplumsallaşması, ancak iletişimle gerçekleşir.
İnsanlar, başkalarıyla bir arada olabilmek, onları anlayabilmek, kendilerini an¬latabilmek ve etkileyebilmek yani toplumsallaşabilmek için iletişim kurmak zorun¬dadır. Bunun da ötesinde bireyler kendileriyle ve başkalarıyla iletişim kurarak ki¬şilik gelişimlerini sağlarlar, iletişim, kişiler arası ilişkinin her türünü, örgütleri ve gi¬derek toplumları yaratan ve bir arada tutan bir “harç” işlevi görür. Bir diğer deyiş¬le toplumsal yaşamımız, kişi olarak benliğimizi var etmemiz, başkalarıyla birlikte bir işi gerçekleştirebilmek için bir iş grubu içinde düşünce üretmemiz, bunu dav¬ranışlarımızla işe dönüştürebilmemiz, ancak iletişimle gerçekleşir.
İnsan kendi deneyimlerinden ve yaşantılarından olduğu kadar iletişim aracılı¬ğıyla başkalarının deneyim ve yaşantılarından da yararlanarak, genelleme ve çıkar¬samalarda bulunarak, yeni bilgilere ulaşır, insan yalnız doğayı etkilemek ve değiş¬tirmekle kalmamış, varlığını sürdürmek için de belli kurallar ve değerleri üreterek örgütlenerek, toplumsal/kültürel kurumlar oluşturmuştur. Bu kurumların oluşması kadar sürdürülebilmesi de iletişimle gerçekleşmektedir. Ayrıca, toplumlar, iletişim aracılığıyla, geleneklerini ve kültürel kimliklerini korumalarının yanı sıra yeni dü¬şünceleri ve değerleri de öğrenme olanağı bulmuşlardır.
Öte yandan, iletişim toplumun üyeleri arasında düşüncelerde, değerlerde, dav¬ranışlarda ve amaçlarda benzerlik ve uzlaşma olasılığını artırır, iletişim, bireylerin ve grupların kendi çıkarlarını ve hedeflerini, ortak bir amaçta bütünleştirerek top¬lumsal örgütlerin kurulmasında ve gelişmesinde önemli rol oynar.
Bir toplumda iletişimin kimler arasında, nasıl ve hangi sonuçlarla nasıl gerçek¬leşeceği büyük ölçüde o toplumun, toplumsal ve kültürel özellikleri tarafından be¬lirlenir. Öte yandan, üyesi olduğumuz grupların davranış kuralları, yetiştiğimiz çevre, eğitim ve öğrenim düzeyimiz, yaptığımız iş ve üyesi olduğumuz gruplar da iletişim davranışımızı etkiler, iletişim, bireylerin kendilerinkinden farklı rolleri, inançları, değerleri tutum ve davranışlara sahip bireylerle ve gruplarla nasıl ilişki kurulacağının öğrenilmesini de sağlar.
İletişim, bir paylaşma eylemi olarak çift yönlü bir süreçtir. Bizler, iletişim süre¬ci içinde yalnızca başkalarından mesaj almaz, mesaj da göndeririz. Böylece, ileti¬şim süreci içinde karşılıklı olarak etkilenir ve değişime uğrarız. Bu açıdan iletişim, kendimizi ve çevremizi değiştirmekte kullandığımız bir araç olarak son derece önemli bir işlev görür.
İletişimin amacı karşılıklı anlaşmayı ve paylaşmayı sağlamak olmakla birlikte, bunun her zaman gerçekleşmediğini biliyoruz. Bu durum, insanların birçok açı¬dan birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmalarından kaynaklanır. Fakat iletişim¬de önemli olan tarafların mutlaka anlaşmaları değil, birbirlerini anlamalarıdır. İn¬sanlar ne olursa olsun illaki anlaşmak zorunda değildirler. Birbirlerini doğru bir şe¬kilde anlamaları önemlidir. Doğal olarak bu karşılıklı anlamanın, anlaşmayla so¬nuçlanması arzulanan, güzel bir sonuç olarak değerlendirilir.
Anlam yaratma, iletişimin en temel özelliğidir, insanlar iletişim mesajlarını algı-ladıklarında, anlam yaratma süreci de başlamış olur. Bireyler, herhangi bir mesajı algıladıklarında ona kendilerince bir anlam yüklerler. Her insanın kendine özgü özellikleri olması nedeniyle belli bir mesaja tam olarak aynı anlamı yükleyebilecek iki kişinin varlığından söz edemeyiz. Bu durum, iletişimin anlama ve anlaşma ama¬cını gerçekleştirmesinde en büyük engel olarak karşımıza çıkmaktadır
İletişimde iletilecek mesajın oluşturulmasında kullanılan işaretler, semboller ve jestler simge olarak adlandırılır. En ilkel kabilelerden, en gelişmiş toplumlara ka¬dar insanlar gelişmişlik düzeyleri ile orantılı olarak karmaşık simge sistemlerinden yararlanırlar. Örneğin, toplumsal ilişkilerinde dil, ekonomik ilişkilerinde para, ola¬ğanüstü saydıkları ve anlayamadıkları olaylarda sığınılan dinsel simgeler, eğlence¬lerinde müzik, eğitimlerinde ve iletişimlerinde yazı, insanların tüm yaşamları bo¬yunca kullandıkları simge sistemlerinin örneklerini oluşturur.
Kişiler için değeri ve anlamı olan ve öğrenilerek kazanılan simgeler, iletişime katılanların bulundukları fiziksel, kültürel ve psikolojik ortam ve özelliklere bağlı olarak bir anlam ifade ederler. Yani, simgeler, toplumsal ve kültürel özellikler için¬de bir anlam ifade ederler. Örneğin, en gelişmiş simge sistemi olarak dil, bilmedi¬ğimiz yabancı bir dil olduğunda, o dili konuşan ve bizim dilimizi bilmeyen bir ki¬şiyle iletişim kurmak neredeyse olanaksızdır. Aynı dili konuşuyor olsak bile, o dil¬deki bazı sözcüklerin anlamlarını bilmediğimizde de iletişim büyük ölçüde engel¬lenmiş olur.
En gelişmiş simge sistemi dildir, insanlar dili kullanma düzeylerine bağlı olarak, toplumsal yaşama etkin bir birey olarak katılma olanağı elde ederler. Dil, düşünce ile karşılıklı etkileşim içinde gelişir. Sözlü ya da yazılı dil aracılığıyla da iletişim ku¬rarak düşünce gücümüzü geliştiririz. Etkin bir şekilde düşünemeyen insanın, başa¬rılı bir iletişimde bulunması da olanaksızdır. Sözgelimi, kime, neden, ne zaman söyleyeceğimizi düşünmeden iletişim kurmaya kalktığımızda büyük olasılıkla ileti¬şimimizde başarısız olacağımızı bilmeliyiz, insanlar doğru düşünmeyi hemen öğre¬nemezler. Bu tür gelişmiş bir düşünce gücüne, zaman içinde bilgi ve deneyim ka¬zanarak, ve bu yönde daha iyiyi arayarak edinilir. İletişim kurabilmek için de dili¬mizi geliştirmemiz gerekir. Dili ne kadar iyi kullanırsak o ölçüde etkin iletişim ku¬rar ve o ölçüde de doğru düşünmeye başlarız. İnsanın, bunların her ikisine de sa¬hip olabilmesi için toplumsal yaşama katılması gerekmektedir. Başka deyişle insa¬nın, toplumsal ilişkilerinde pasif değil, aktif olması; yaşama ilişkin hedeflerinin ol¬ması, onları gerçekleştirmek için planlar yapması, bunun için bilgi edinmesi, kişi ya da kurumlarla ilişki ve iletişim kurması yani yaşama müdahale etmesi, yaşamı kendi amaçlan yönünde değiştirmesi gerekir.
İletişimin tanımlarına bakıldığında;
İletişim “ communis” kelimesinden türetilmiştir. “ Commun” ortak anlamına gelir. Bu nedenle iletişim kurulabilmesi için ortak anlamlı sembollerin ve kavramların bulunmasına ihtiyaç vardır. Günümüzde batı dillerindeki “communication” sözcüğünün karşılığı olan iletişim kavramının girmediği alan ve saha hemen hemen kalmadığı gibi, günlük yaşantımızın da vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Yaşamın özü ile iç içe geçmiş, iletişime net bir tanım yapmak gerçekten zordur. İletişim yüzlerce tanımlama şekli olduğu yazılı kaynakların taranmasıyla ortaya çıkmıştır.
İletişim ile ilgili tanımlardan bazıları aşağıda sıralanmıştır.
Günlük konuşma ve kelimelerin dar anlamda enformasyonların aktarımıdır.
Bilgi alış verişidir.
Vericiden alıcıya aktarılan bilgi veya haber sürecidir.
Bilgilerin aktarılması, uyarı- tepki, canlı varlıklar arasında anlam aktarımı anlamına gelmektedir.
İletişim, bir kişiden diğerine anlamların aktarılmasıdır.
İletişim, tutum, bilgi, düşünce, duygu ve davranışların “ kaynak”tan “hedef”e doğru aktarılmasıdır
İletişim, bir kişiden veya gruptan, bir başka kişi veya gruba bilgilerin aktarılmasıdır.
İletişim, insanların duygu, düşünce, inanç, tutum ve davranışlarını sözlü, yazılı ve sözsüz olarak iletilmesidir.
İletişim, kaynaktan hedefe bilgi ve anlamların aktarılmasıdır.
İletişim, semboller yoluyla anlamların iletilmesidir.
İletişim, bir kişiden diğer kişi veya kişilere “bilgi” veya “anlam” aktarımı sürecidir.
İletişim bilginin, fikirlerin, duyguların, becerilerin vb.nin simgeler kullanılarak iletilmesidir.
İletişim bir anlam arama çabasıdır.
İletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine bilginin, fikirlerin veya duyguların iletimidir.
İletişim, mesajlar aracılığıyla gerçekleşen toplumsal etkileşimdir.
İletişim, kişilerin kendini ifade edebilme ve kendilerini dinletme gereksinimleri sonucu ortaya çıkar.
İletişim, mesaj, gönderici ve mesajı alan olmak üzere, üç önemli unsuru olan ve bilgi, duygu, görüntü veya sesin iletilmesi ve işlenmesi sürecidir.
Anlamak ve anlaşılmaktır.
Doğru yapıldığında mutlulukların, olumlu duyguların ve heyecanların kaynağıdır.
Bu tanımlar doğrultusunda iletişim için şunları söyleyebiliriz.
İletişim,
• Toplumun temelini oluşturan bir sistem,
• Örgütsel ve yönetsel yapının düzenli işleyişini sağlayan bir araç,
• Bireysel davranışları görüntüleyen ve etkileyen bir teknik,
• Sosyal süreçler bakımından zorunlu bir bilim,
• Sosyal uyum için gerekli bir sanattır.
İLETİŞİM SÜRECİ VE ÖĞELERİ
Toplumbilim sözlüğü süreç kavramını “bir olayın düzenli olarak ve birbirini izle¬yen değişimlerle gelişmesi, başka bir olaya dönüşmesi” olarak tanımlamaktadır. Bunun dışında süreç kavramı, “zaman içinde sürekli değişen bir olgu” ya da “sü¬regelen herhangi bir durum” olarak da tanımlanmaktadır. Herhangi bir şeyin ya da olgunun süreç olduğunu veya süreç karakteri taşıdığını söylediğimizde, o şeyin tek bir başı ya da tek bir sonu olan belli bir olgular düzeni olmadığını belirtmiş olu¬ruz. Belli bir süreç içinde bulunan herhangi bir şey durağan bir yapı göstermez. Aksine hareketlidir, etkindir ve sürekli bir değişim içerisinde bulunur. En önemli¬si de süreç içinde bulunan öğeler birbirleriyle sürekli bir ilişki içerisinde olup, her bir öğe, öteki öğeleri etkiler ve sürekli olarak diğer öğelerden etkilenir.
Geri Bildirim
İletişim, iletişime katılan kişilerin toplumsal, kültürel koşullarının yanı sıra kişi¬lik özelliklerini de yansıtır. Bir başka deyişle iletişim, algılama, öğrenme, dürtü, duygu, eğilim, inanç, değer gibi insanın davranışını belirleyen unsurlardan ayrı dü¬şünülemez. Örneğin, her insan, içinde yaşadığı toplumsal ve kültürel ve doğuştan getirdiği bir takım özelliklerinden, toplumsallaşma sürecinde ilişkide bulunduğu yakın ve uzak çevresiyle olan etkileşimlerinden, eğitiminden getirdikleriyle var o¬lur ve bu varoluş özellikleriyle de iletişimini sürdürür. Bu nedenle iletişim, belli bir başlangıcı ve sonu bulunmayan, dinamik ve çeşitli unsurlarla etkileşim içinde olan karmaşık bir dizi süreçlerin bileşkesi ve bütünü olarak ortaya çıkmaktadır. İletişi¬mi kuranlar arasında etkileşiminin nerede başlayıp nerede bittiğini belirlemek son derece zor olduğundan, iletişim sürecinde belli ve kesin bir başlangıç ve sondan söz edebilmemiz de oldukça zordur.
İletişim en yalın anlamda duygularını, düşüncelerini, bilgilerini belli semboller¬le anlatan gönderici yani kaynak ile bu sembolleri çözümleyip, algılayan ve anla¬yan bir alıcıyı gerektirir.
İletişim sürecinin işleyişi, belli bir iletişim durumunda iletişimde yer alan öğe¬ler ve bunların karşılıklı ilişki ve etkileşimlerini gösteren bir model üzerinden in¬celenebilir (Şekil 2.1). Kişiler arası iletişimi temel alan bu modele göre işlevsel açı¬dan kaynaktan alıcıya, alıcıdan kaynağa olmak üzere iki aşamalı bir işleyiş söz ko¬nusudur. Birinci aşama, anlamlandırma yani kaynağın içinde bulunduğu durumu değerlendirip sonra amacına uygun mesajları zihinsel olarak oluşturması ve mesaj¬ları kodlama, mesajları gönderme süreçlerinden oluşur. İkinci aşama, algılama ve kod açma, yorumlama, kodlama ve geri-besleme süreçlerinden oluşur.
Kaynak
İletişim, duygu ve düşüncelerini iletmek isteyen bir kaynağı gerektirir ve onunla başlar. Bu nedenle en yalın anlamda kaynak, iletişim sürecini başlatan, mesajlarını alıcıya gönderen kişi ya da kişiler ya da örgüt olarak tanımlanabilir. Kaynak, ilet¬mek istediği duygu, düşünce ve bilgisini alıcının algılayıp, anlayacağı sembolleri kodlayarak mesaja dönüştürür. Kaynağın etkili bir iletişimi gerçekleştirme durumu, iletişim becerisine, tutumuna, iletişim kurduğu konuya ilişkin deneyim ve bilgisi ile toplumsal, kültürel etkenlere bağlı olarak değişir.
Kaynak (Gönderici) , mesajı (duygu, düşünce, bilgi) alıcıya iletme amacıyla iletişimi ilk başlatan birimdir. Gönderici niteliğindeki birim, konuşan, yazan, çizen bir birey olabileceği gibi; gazete, televizyon, yayınevi gibi bir örgüt de olabilir. Gönderici, mesajın yaratıcısıdır; iletişim sürecini başlatmadan önce, bir düşünce yaratmalı ya da bir olgu seçmelidir. Çünkü "alıcıya iletilecek olan düşünce ya da olgu, iletişimin içeriğini, mesajın temelini oluşturur."
Gönderici bir düşüncesini ya da bu düşünceyle ilgili bir davranışı anlam yükleyerek alıcıya göndermek istediği zaman, onu önce ses, söz, mimik, ışık, renk, yazı, resim gibi simgelerden en az biri ile yapılmış bir mesaj biçimine getirmek, bu mesajı bir araç ya da yöntem yardımıyla alıcının duyu organlarından en az birine iletmek zorundadır.
İletişim becerisi, konuşma, yazma, okuma, dinleme ve düşünme ile ilgilidir. Sözlü iletişim açısından iletişim becerisi, iyi söyleyiş, sözcük zenginliği, iyi tümce kurma, uyumlu söz dizimi, gerekli ve uygun sözcüklerin seçimi gibi konuları kap¬sar. Bunun dışında mesajlar, herhangi bir iletişim aracı ile iletildiğinde de uygun aracın seçimi, seçilen araca uygun şekilde mesajın kodlanması, mesajların yapısı¬na dikkat edilmesi de yine iletişim becerisi ile ilgili konular arasında yer alır, ileti¬şim becerisi örneğin, güzel konuşmak ya da yazmak, bir yetenek olduğu kadar ay¬nı zamanda, çalışılarak edinilebilecek bir beceridir.
Bir kişinin yeterli bilgiye sahip olmadan, yaşamadığı bir konu ya da olaya ilişkin doğru ve sağlıklı bir iletişimde bulunmasını bekleyemeyiz, insanlar ancak bildikle¬ri konularda başkalarıyla sağlıklı iletişimde bulunabilirler. Bilmediğimiz ya da eksik bildiğimiz, doğruluğundan emin olamadığımız, dolayısıyla ne anlatacağımızı tam olarak bilemediğimiz, bir konuyu doğru bir şekilde nasıl ileteceğimizi de bilemeyiz. Bu nedenle mesajının, alıcı tarafından anlaşılabilir ve inandırıcı bulunması, büyük ölçüde kaynağın bilgi birikimine ve deneyimine bağlı olarak gerçekleştiğini bir kez daha belirtmemiz gerekiyor.
Diğer yandan, içinde yaşadığımız çevresel, toplumsal ve kültürel ortamın özel¬likleri de iletişimimizi gerçekleştirmemizde son derece önemli rol oynar. Hepimiz, bireysel ve toplumsal yaşamlarımızı belirli kurallar ve sınırlılıklar içinde sürdürü¬rüz. Tüm insanları şu ya da bu şekilde kuşatan bu koşullar, iletişim kurma biçim ve özelliklerini de belirler. Örneğin, gelenekçi ve baskıcı bir toplum yapısında ya¬şayan kişilerin, düşüncelerini özgürce dile getirmeleri bir yana kendilerine ait bir düşünceyi de geliştirmeleri pek mümkün olmaz. Çünkü, böyle bir toplum ya da örgüt ortamında, insanların kendilerinden istenenlerini sorgulamaksızın, yalnızca yerine getirmekle sınırlı bir iletişim ağı içinde yaşamalarını buyurur.
Mesaj
Düşünce, duygu ya da bilginin kaynak tarafından kodlanmış biçimi olarak tanımlanan mesaj, bir şeyi iletmeyi isteyen kaynağın ürettiği sözel, görsel ve görsel-işit sel sembollerden oluşur. Kişiler arasındaki iletişim sorunları genellikle anlam uzlaşmazlığından kaynaklanır. Bu nedenle, anlamların paylaşımı olarak da tanımla¬nan iletişimin sağlıklı bir şekilde gerçeklemesi için mesajın her şeyden önce an¬lamlı olması, karşı tarafa anladığı dilden bir şeyler anlatması gerekir, gerekir.
Mesaj, iletişim sürecinde gönderici ve alıcı için aynı anlamı taşıyan simgelerle ifade edilen duygu, düşünce ve bilgidir. "Göndericiden alıcıya iletilen mesaj, yazıyla, sözle ya da işaretlerle iletilebilir." İletişim sürecinin başarılı olabilmesi için, mesaj, alıcının dikkatini çekecek biçimde düzenlenmeli ve göndericinin ve alıcının ortak yaşam deneyimlerini yansıtan simgelerle iletilmelidir.
İçerik ve yapı, mesajın iki önemli öğesini oluşturur. İçerik anlamla, yapı ise semboller ve kodlarla ilgilidir. Mesajın dili, herhangi bir ulusal dil olabileceği gibi müzik, resim gibi sanatsal ya da başka sembollerle oluşturulmuş kodlar da olabi¬lir. İnsanoğlu görsel, işitsel ve görsel-işitsel olmak üzere bir çok sembol sistemle¬rinden yararlanır. İletişim kurabilmek için, örneğin konuşmacı sözcükleri, ressam renkleri ve biçimleri, karikatürist çizgileri, balerin bedenin hareketlerini vermek is¬tediği mesajı anlamlı kılacak biçimde kullanmak zorundadır. Mesajın kaynaktan alıcıya ulaştırmak için, seçilen bu sembollerin anlamlı bir yapıya dönüştürülmesi yani kodlanması gerekir.
Bir kod, bir kültürün ya da alt kültürün üyelerince bilinen bir anlam sistemi olup, simgelerin ve bunların hangi bağlamda kullanılacağını belirleyen kuralları içerir. Bir başka deyişle kod, insanlara anlamlı gelecek şekilde yapılandırılan her¬hangi bir semboller grubu olarak tanımlanabilir. Buna göre, belli bir biçimde an¬lamlı olarak düzenlenen sözlü ve sözsüz tüm dillerin birer kod olduğunu söyleye¬biliriz.
Kaynağın ileteceği duygu, düşünce ya da bilgi mesajın içeriğini oluşturur, içe¬rik de tıpkı kod gibi öğelere ve bir yapıya sahiptir. Örneğin mesajda belirli bir sa¬vı kanıtlamakla ilgili dört görüş yer alacaksa, bunlann belirli bir sıra içinde ve bir- biriyle tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde sıralanması gerekir. Mesajın içeriği ko¬nusunda dikkat edilmesi gereken iki önemli nokta bulunmaktadır. İletişimde işle¬necek düşünce, duygu ve bilgilerin seçilmesi, bu noktaların ilkini oluşturur. İkin¬cisi ise bunlann nasıl işleneceği yani sunuluşu ile ilgili yöntemlerdir. Her şeyden önce mesajı oluşturacak içeriğin açık ve seçik biçimde belirlenmesi gerekir. Daha sonra bu içerik, iletilmek istenen alıcının özellikleri dikkate alınarak kolayca anla¬şılabilir hale getirilmelidir. Bu işlemde alıcının üyesi olduğu grubun yapısı, toplum- sal-ekonomik durumu ve diğer özelliklerinin iyi bilinmesi; kaynak tarafından bu ölçütlere göre kodlanan mesajın, alıcı tarafından tam olarak ve istenildiği biçimde anlaşılabilmesi için gereklidir.
Mesajın geliştirilmesi konusu ise, iletişim kaynağının kodlan ve mesaj içeriğini seçerken ve düzenlerken neyi, nasıl ileteceği ile verdiği kararları kapsar. Kaynağın mesajın geliştirilmesiyle ilgili kararlan, onun kişiliği ve diğer bireysel özelliklerin¬den büyük ölçüde etkilenir. Her insanın diğer insanlardan bağımsız ve farklı kod¬lama biçimleri söz konusudur. İletişimde bulunanların becerisi, tutumu ve bilgisi, kültürü, toplumsal sistemdeki konumu ve seçici algısı hep belli seçimlerin belli bi¬çimlerde yapılmasını da beraberinde getirir.
Mesaj geliştirmede diğer önemli bir belirleyici de alıcıdır, iletişimde bulunmak bir bakıma alıcıdan bir tepki almaktır. Herhangi bir iletişim kaynağı, alıcısının bir şey yapması, bir şey öğrenmesi veya kabul etmesi için iletişimde bulunur. Bu an¬lamda iletişim kaynakları alıcıyı her zaman akılda tutmalı, dikkate almalıdır. Alıcı¬nın anlayacağı şekilde kodlamanın yapılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ayrıca, alıcının ilgisini ve gereksinimlerini karşılayabilecek bir içerik seçiminin de, önem¬li olduğunu belirtmek gerekir.
Kodlama
Bilginin, düşüncenin, duygunun iletime uygun, hazır bir mesaj biçimine dönüştü-rülmesine kodlama diyoruz. Kaynağın aklından geçirdiği ya da oluşturduğu dü¬şünceler, alıcıların anlayabileceği sembollerle kodlanarak mesaja dönüştürülür. Bir kaynağın bir mesajı kodlaması, aynı zamanda onun deneyim ve yaşantılarının da bir yansımasıdır. Kodlama, mesajın gönderileceği ortamın yani yüzyüze, telefon, telsiz gibi araçların kullanılmasına bağlı olarak farklılaşır.
Kod açma
Mesajın yorumlanarak anlamlı bir biçime sokulması sürecine ise kod açma diyoruz, iletişim süreci içerisinde mesajlar ancak kod açma yoluyla, kağıt üzerindeki “an¬lamsız” işaretler ya da birtakım ses ve görüntü sinyalleri olmaktan çıkıp anlam ka¬zanırlar. Kodlama kaynak, kod açımı ise alıcı tarafından yapılır, iletişimin başarısı, mesajın alıcı tarafından kod açımının yapılabilmesine bağlıdır. Bu ise alıcı ile kay¬nağın yaşantılarının çakışması ya da en azından kesişmesini gerektirir. Ortak ya¬şantı ve deneyimlerin bir yansıması olarak iletişimde ortak bir dilin kullanılması, kod açımının etkin bir şekilde gerçekleşebilmesinin ilk koşuludur, izafet ya da re¬ferans çerçevesi olarak bilinen bu duruma göre, şekilde de görüldüğü gibi birey¬lerin referans çerçevelerinin kesiştiği alan, iletişimin gerçekleştiği alandır. Çünkü bu alan içerisinde her iki tarafın bildiği ve dolayısıyla anladığı kodlar yer almaktadır.
Kaynakla alıcının referans çerçevelerinin kesişme alanı ne kadar geniş ve ne kadar çok ortak bilgi birikimi içeriyorsa iletişimin gelişme boyudan da o denli ge¬niş olacak, kaynak ile alıcının anlaşma olasılıkları o oranda artacaktır. Örneğin, ay¬nı meslekten kişilerin benzer bilgi ve deneyimlere sahip olmaları nedeniyle, konu¬şacakları konular hem daha fazla olur hem de birbirlerini çok daha iyi anlarlar.
İletişimde bulunan kişilerin ortak yaşantı alanlarının sınırlı olması, bu kişilerin hiç bir şekilde etkin bir iletişimi gerçekleştiremeyecekleri anlamına gelmemelidir.
Örneğin, iyi eğitimli, bir kaç dil bilen, bir çok konuda bilgisi olan bir kişi ile eği¬timsiz, cahil diyebileceğimiz bir kişi arasında da istenirse iletişim kurulabilir. Bu¬nun için, atılması gereken ilk adım, eğitimli kişinin, cahil olarak tanımladığımız ki¬şinin yaşantısından, onun bildiklerinden yararlanarak, ortak bir dili geliştirmektir, iletişim bir kez kurulduğunda, süreç içinde ortak yaşam alanları genişleyecek ve daha etkin bir iletişimi gerçekleştirme olanağını yaratabileceklerdir.
Kanal
Kanal, ışık, radyo ve ses dalgaları, telefon kabloları ve sinir sistemi gibi mesajı ta¬şıyan araçlardır, iletişim kanallarını genel olarak kişiler arası ve kitle iletişimi ola¬rak iki ana başlık altında sınıflandırarak açıklayabiliriz. Kişiler arası iletişim kanal¬ları, kaynak ile alıcının yüz yüze gelmesi durumunda, örneğin söz, yazı, resim, fo¬toğraf ya da hareket bağlamında söz konusudur. Kitle iletişim kanalları, kaynak ta¬rafından kodlanan bir mesajın, televizyon, radyo, film, gazete, video vb. gibi kitle iletişim araçlarıyla iletilmesi durumunda gerçekleşir. Kitle iletişiminde kullanılan kanallar, birey ya da grup olarak kaynağın mesajlarını çok sayıdaki alıcı gruplara ulaştırmalarını sağlar.
Kanal, iletişim sürecinde mesajın göndericiden alıcıya ulaşmasını sağlayan araçtır.
İletişim kanalları, duyu organlarını uyarabilen ve belli fiziksel özellikleri olan araçlardır. Dolayısıyla iletişim kanalları, uyardıkları duyular açısından işitsel, gör¬sel, dokunma, koklama, tat alma ile ilgili kanallar olarak da sınıflandırılırlar. Alıcı, kod açmayı anılan beş duyusunu kullanarak gerçekleştirir. Bir mesaj görülebilir, dokunulabilir, duyulabilir vb. bir özellik taşıyabilir. Ne kadar çok duyu organı ile¬tişimin gerçekleşmesi için işe koşulursa, iletişim de o denli etkili olur.
İletişimin etkili olabilmesinde, kanal seçiminin çok büyük önemi vardır. Hangi kanalın seçileceği iletişimin amaçları, alıcının özellikleri ile zaman ve mekanın sı¬nırlılıklarına bağlı olarak değişir, iletişimde, kime, ne için, neyi iletmek istediğimiz ile kullanacağımız kanal arasında da sıkı bir bağ bulunmaktadır. Özellikle kitle ile¬tişiminde kanal seçimi, en az maliyetle en çok sayıda kişiye hangi kanalların ula¬şabileceği, hangi kanalların en çok etkiye sahip olduğu, hangi kanallann kaynağın amaçlarına daha çok uygunluk taşıdığı ve hangi kanalların mesaj içeriğine daha uygun olduğu gibi bir takım ölçütler dikkate alınarak belirlenir.
Alıcı
İletişim sürecinde, kaynağın gönderdiği mesaja hedef olan kişi, grup ya da kitleye iletişim sürecinde alıcı adını veriyoruz. Alıcı bir kişi, örgütlenmiş ya da örgütlen¬memiş bir grup, örgüt ya da toplum olabilir. Alıcı, kullanılan iletişim kanallarına göre ya da kişilik, toplumsal yapı ve örgütlenme biçimine göre aktif, başka deyiş¬le kaynak tarafından gönderilen mesajlara tepki gösteren ya da tepkisini belli et¬meden salt mesajı alan edilgen biri olabilir, iletişimin çift yönlü bir süreç olma du¬rumu, alıcının aldığı mesaja tepki göstermesiyle gerçekleşir. Alıcının tepki göster¬mesi ise öncelikle kendisine gönderilen mesajı algılayıp, anlamasını gerektirir. Al¬gılamanın gerçekleşebilmesi ise söz konusu mesajın, alıcının dikkatini çekmesine bağlıdır. Dikkat çekmeyen bir mesajın algılanması olanaksızdır. Dikkat çekme yöntemi olarak, şiddet, büyüklük, hız, tekrarlanma sayısı ve zıtlık-benzerlik ilişkisi gibi bir çok teknikten yararlanılır. Örneğin, yüksek sesle ya da bağırarak konuş¬mak, bir uyarı panosunu oldukça büyük bir boyutta, okunaklı bir şekilde resim, grafik ve canlı renklerle hazırlamak, iletilmek istenen mesajın farklı ve ilgi çekici bir şekilde sıkça tekrar edilmesi gibi yöntemler alıcının dikkatinin mesaja çekilme¬sine yardımcı olacaktır. Dolayısıyla, kaynağın mesajını alıcının algılayıp, anlayarak, tepkide bulunmasını sağlamak gibi çok önemli bir sorumluluğu vardır. Kaynak hiçbir şekilde, “benim görevim, söylemek ya da yazmak, anlamak ise onların gö¬revi” biçiminde düşünmemelidir.
İnsanlar kendilerine ulaşan mesajların tümünü değil bunların arasından bazıla¬rını seçerek algılarlar. Seçici algı olarak bilinen bu durum, iletilen mesajlardan ba¬zılarının ihmal edilmesi ve seçilenlerin üzerine odaklanma durumu olarak tanımla¬nır İletişim mesajları, belirli bazı özelliklere göre dikkatimizi çeker ve hemen algı¬lanırlar. Bu özelliklerin başında ise bir uyarıcı olarak mesajın değişkenliği gelmek¬tedir. Değişiklik gösteren, farklı uyarıcı hemen dikkat çeker. Örneğin alışılmışın dı¬şında bir fikir ve bunun iletilme tarzı ya da iletişim kurulan kişinin ihtiyaçlarını kar¬şılamaya yönelik farklı bir öneri daha fazla dikkat çekecektir.
İletişimin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için, alıcının örgüt ya da grubu için¬deki yeri, düşünceleri, inanç ve tutumları, toplumsal-ekonomik konumuna ilişkin bilgilerin öğrenilmesi gerekir. İletişimin etkinliği, alıcının çok iyi tanımlanmasına, özelliklerinin bilinmesine bağlıdır. Ayrıca, alıcının hangi iletişim kanallarına açık oluşu ve hangi iletişim kanalını kullanma deneyimine sahip oluşu da iletişimin et¬kinliğini artıracaktır. Sözgelimi, okuma yazması olmayan ya da çok sınırlı olan ki¬şilerle yazılı iletişimde bulunmak yerine sözlü iletişimin tercih edilmesi gerekir.
Geribildirim
Alıcının, kaynağın mesajına verdiği yanıt, geri bildirim olarak adlandırılır. Kaynak, kendisine ulaşan yanıtı değerlendirerek, mesajını yeniden düzenler ve iletir. Geri¬bildirim süreci ile kaynak ile alıcı yer değiştirerek, alıcı kaynak, kaynak da alıcı ko¬numuna geçer.
İletişim sürecinde, göndericinin alıcıya ilettiği mesajın, alıcı tarafından yeniden kodlanmak suretiyle oluşturulması ve göndericiye iletilmesine geri bildirim (dönüt) denir. Herhangi bir biçimde dönüt sağlanmadıkça, gönderici, iletişim çabalarının alıcı üzerindeki etkisini bilemez. Göndericinin gerektiğinde alıcı ile ilgili kanılarını değiştirebilmesi' için dönüte gereksinmesi vardır. "Özellikle göndericinin alıcı ile önceden ilişki kurmamış olduğu durumlarda, dönüte tepki göstermeye hazırlıklı olması gerekir."
Kaynak, alıcıda yeni bir tutum geliştirmek, alıcıda var olan herhangi bir tutumu pekiştirmek ya da şiddetini artırmak, alıcının var olan tutumunu değiştirmek amacıy¬la iletişim kurar. Alıcı ise tepkisini ya mesajı benimseme, mesaja karşı tepkide bu¬lunma ya da eski konumunu koruma olmak üzere üç değişik biçimde dile getirir.
Geribildirim, her şeyden önce kaynağa, kurduğu iletişimin başarısı hakkında bilgi verir. Başka deyişle, geribildirim yoluyla kaynak, ilettiği mesajın alıcı tarafın¬dan doğru bir şekilde anlaşılıp anlaşılmadığını öğrenir. Eğer alıcı mesajı anlamamış ya da yanlış yorumlamışsa, bunu gidermek için yeniden mesajını alıcının ihtiyaçla¬rına ve tepkilerine uygun hale getirmesi için çalışmasına yol açar. Kaynağın ken¬disini ve mesajlarını değerlendirme olanağı sağlayan geribildirim, “olumlu” ve “olumsuz” olmak üzere iki biçimde gerçekleşir. Olumlu geribildirim, kaynağa ile¬tişim amacını gerçekleştirdiğini, olumsuzu ise gerçekleştirmediğini bildirir. Özellik-le olumsuz geribildirim söz konusu olduğunda, kaynağın bir değerlendirme yapa¬rak, mesajlarını yeniden iletmesi gerekir. Ancak bu şekilde geribildirim süreci ve ona bağlı olarak da iletişim etkin bir şekilde gerçekleşmiş olur.
Geribildirim, gecikmesiz ya da gecikmeli olarak ortaya çıkar. Gecikmesiz geri¬bildirim, ancak yüz yüze iletişim biçiminde gerçekleşir. Burada alıcı, tepkisini anın¬da kaynağa iletme olanağına sahiptir. Diğer yandan, kitle iletişiminde alıcılar bu gecikmesiz geribildirim olanağından yoksun oldukları için, tepkilerini örneğin te¬lefon, mektup ya da elektronik mektup gibi araçlarla gecikmeli olarak iletirler. Bu durum yüz yüze iletişimi, kitle iletişiminden ayıran ve aynı zamanda, onu kitle ile¬tişiminden çok daha güçlü ve etkili kılan bir özellik olarak değerlendirilir.
Gürültü
İletişimi bozan unsurlar olarak tanımlanan gürültü, çok değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin, iki kişinin konuşması sırasında radyodan gelen müzik bile ge¬reğinde gürültü olarak algılanabilir. Genel anlamda bakıldığında, içinde gizli de ol¬sa hata payı taşımayan hiç bir iletişim sistemi yoktur. Her türlü elektronik sinyal, yazılan ya da konuşulan sözcükler mutlaka içlerinde amaçlanan anlama şu ya da bu ölçüde de olsa belli bir engel oluşturabilir. Örneğin öksürme, güç okunan bir el yazısı ya da mekanik sinyallerde oluşan parazitler gibi. İletişimde gürültü öğesi¬ni, fiziksel, nöro-fizyolojik, psikolojik ve toplumsal-kültürel olmak üzere dört baş¬lık altında inceleyebiliriz.
Fiziksel gürültü: Çeşitli araçlardan kaynaklanan bu tür gürültü örnekleri arasında konuşma seslerini bastıran müzik, uçak sesleri, radyoda, telsizde parazit sesle¬ri, televizyonda görüntü kaymaları, yazıda silinmiş ya da alıcının tanımadığı işaret¬ler yer alabilir. Fiziksel gürültünün genellikle nedenini bildiğimiz için onu giderme yollarını daha kolay bulabiliriz. Be nedenle genellikle mesaja zarar vermez.
Nöro-fizyolojik Gürültü: işitme, görme bozukluğu, zihinsel engeller, konuşma bozuklukları, kısaca kodlama ve kod açma sistemlerinde ya da açlık, yorgunluk gi¬bi durumlar sonucunda ortaya çıkan gürültülerdir.
Psikolojik Gürültü: Şiddetli heyecan, sevinç, korku gibi psikolojik durumlar kaynağa ya da alıcıya ilişkin olumsuz tutumlar, önyargılar bu tür gürültü kaynak¬larını oluşturur.
Toplumsal-kültürel gürültü kaynaklan: iletişime katılan tarafların bilgi düzey¬leri, kültürel çevre ve yaşantıları arasındaki köklü ayrımlardan kaynaklanan gürül¬tü türüdür.
Kaynaklar
Gürgen, haluk (2001). Halkla İlişkiler ve İletişim. İletişim Süreci ve Öğeleri. Ed: Uztuğ, Ferruh. Eskişehir : Anadolu Üniversitesi Yayın No:1482
Megep (2011). Gazetecilik . İletişim Süreci ve Türleri . 90KG00013 Ankara http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/modul_pdf/90KG00013.pdf de indirildi.
Bolat, Salih (1996). Egitim Örgütlerinde İletişim : H.Ü. Egitim Fakültesi Uygulaması. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 12: 75-80
Solmaz, Başak (2010). İkmep Projesi Seminerleri.
|
Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...
With notes.io;
- * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
- * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
- * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
- * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
- * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.
Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.
Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!
Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )
Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.
You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;
Email: [email protected]
Twitter: http://twitter.com/notesio
Instagram: http://instagram.com/notes.io
Facebook: http://facebook.com/notesio
Regards;
Notes.io Team