Notes
Notes - notes.io |
Bu şehri terk ediyordum, bu şehri, bu nefes alınamayacak kadar kalabalıklaşmış yalnızlıklar diyarını terk ediyordum. Yalnızlıklar diyarıydı, çünkü otomobilde üç kişilik daha yerim olmasına rağmen tek kişiydim, tek kişi gidiyordum İzmir'den, ve levhasını göremediğimiz dünyamızdan. Yalnızlıklar diyarıydı, çünkü ben böylesine gitmeyebilirdim; hayatını, karanlık bir hücrede geçirmiş bir insan umarsızlığında normal gelmeyebilirdi bundan böyle sonsuz karanlıkta kalacak olmak. Nasıl kabullenebilirdim hayatımın sonsuza dek çıkamadığın karanlık bir hücreden tek farkının, "sonsuz" olmadığına?
140 yazdığına göre ibrede, kabullenmişim bile hayatımın ileride pek farklı olmayacağına.
Hayır, bu yalnızlıklar diyarının ismi sadece İzmir değildi, bu yalnızlıklar diyarı kıpkırmızı çarpıları olan levhalardan geçtikten sonra bitmiyordu; bu yalnızlıklar diyarından, gerçekten yalnız olduğunu fark etmeden hiç kimse kaçmak istemezdi, ve yazıktır ki herkes fark edebilirdi eninde sonunda.
Sahi, ne zaman fark etmiştim ki de isimlendirmiştim bu diyarı bu şekilde? Hep mi içimde vardı? Yoksa yalnız hissetmediğim birkaç dakikayı kaybetmekten korkarken, çekinirken mi fark etmiştim eninde sonunda bu noktaya düşüleceğini? İnsan, bir şeye değer verirse onu kaybetmekten korkar. Ah, ve bu değerli şey o insanın elindeki tek değerli şey ise, insan onu da kaybetmekten ölümüne korkar. Ben, korkularımın esiri oldum. Öylesine emindim ki o "birkaç dakika"yı eninde sonunda kaybedeceğimden. Sonrasını düşünmüştüm, fakat neden düşündüğümden hiçbir farkı olmadı sonrasının? Öyleyse insan, olageldiği üzere yalnız bir varlıktı. Peki ya nasıl oluyordu da bu hakikatin gölgesinde yaşayabiliyordu bunca budalaca kalabalık? Hiçbiri ne sorguluyor olmalıydı, ne de fark etmiş olmalıydı görünen o ki.
Bu arabanın ibresi ise sadece bir saniyede sarsılıp, parçalanabilirdi. Hayatımız toplam kaç dakika sürüyordu ki?
110'a düştüm, sabaha hakikat ile uyanmamış kimseyi benimle birlikte sonsuza dek uyutmak istemediğimi fark ettim.
Denizi görebiliyordum artık; boylu boyunca, tüm maviliğe çetince göğüs geren, cenk eden bu kayalıklar hayır, insanlar oralardan o maviliğe tepeden bakabilsinler diye yoklardı.
İzmir. Böyle düşündüğümü bilseler, o kalabalıktan yüzüme bakmaya korkusu olmayanlar çıkıp, bağırlarına mı basacaklardı beni? Dedikleri şeylerin bir anlamı, doğruluklarına dair bir geçerliliği olacak mıydı ki? Sanıyorum ki bunların tek emeli, "kalabalık" asla eksilmesin, ruhsuz vücutlar topluluğu bu görünmeyen levhadan kaçmasın, sonsuzluğu asla düşünmesindir.
Gergin; içgüdüsel olarak, tatlı bir suç işliyormuşçasına mahcup duruyorum, aynamdan şöyle bir baktığımda kendime. Ne zaman nasıl hissettiğimi görmek için izledim kendimi en son? Duygularımı, hislerimi en son ne zaman önemli kıldım kendime? En son ne zaman aynaya sadece hala orada olup olmadığımı teyit etmek için değil de, kendime bakmak için baktım? Peki, ne zamandan beri bu sorular benim için değerli olmaya başladı? Şu son anlarımda mı? Öyleymiş ki kaybedilecek şey ne olursa olsun gözde değerlenebiliyor, kendim bile.
Deniz yanı başımda, ufak virajlar başladı dönmeye. Ellerim uyuşmuş, sıkıca kavramaktan direksiyonu, dönmek zor olur. Keşke beni de böyle kavrasalardı. Ama değil mi, kavranılsam bile en sonunda uyuşacak beni kavrayan eller. Ah bu alışılmışlık duygusu, dünyanın en inanılması güç, en harika duygularını bile; zamanla bir olup yiyip bitiriyor, sıradanlaştırıyor. Öyle eller isterdim ki, uyuşmak bir yana, sanki her an kaçabilecekmişim gibi kavrasınlar beni, boynumu. Canımı acıtsa bile, ben bu adanmışlık duygusu içindeki sevgiyi hissedebilirdim.
Alışılmışlık duygusundan eser kalmadı bunları düşünürken. Ne çok ihtiyacım varmış demek ki içimi dökmeye, içimi içime döksem de. Bir daha alışılmışlık duygusunu hissetmeyeceğim! Ne kadar hüzünlü, aynı zamanda ne hoş bir sevinç bu!
Fakat şimdi son bir çaba gerektiriyor bu dünya. Uyuşmuş ellerimi uyandırmaya, son görevlerini yapmaya çağırmalıyım. Bu son bir sigarayı yakmak için değil, bu gereksiz. Bu dünyanın üzüntülerinden, acılarından çekip gidiyorsam eğer, zevklerini de bırakabilmem gerekir. Direksiyonu çevirmem gerekir. "Kalabalığın" çok önem verdiği bir barikatı yıkıp geçmem, bir tepeden yuvarlanmam gerekir.
Hem sigaram sönerdi maviliklerin saydam ıslaklığında. Ah, insanoğlu, ah ben, ne olursa olsun zevkini bir an bile olsa zihninde canlandırmaktan kaçamıyorsun, kaçamıyoruz değil mi? Ne acizsin sen insanoğlu, ne zevkine düşkün, ve ne memnuniyetsizsin. Ne hoşgörüsüzsün, ne kabasın, ne yıkıcısın.
Yıkıcısın insanoğlu, ve kendini bile yıkıp yok edersin sen.
|
Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...
With notes.io;
- * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
- * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
- * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
- * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
- * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.
Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.
Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!
Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )
Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.
You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;
Email: [email protected]
Twitter: http://twitter.com/notesio
Instagram: http://instagram.com/notes.io
Facebook: http://facebook.com/notesio
Regards;
Notes.io Team