NotesWhat is notes.io?

Notes brand slogan

Notes - notes.io

Yıl 1939… Mart ayının sonları. Yağmurlu, kasvetli bir havada mühendis olarak çalıştığım fabrikaya doğru ağır adımlarla yürüyorum. Araba ve insan sesleri arkamda kaldığında, fabrikanın patika yoluna yaklaştığımı fark ediyorum. Kamyon tekerleklerinin sağlı, sollu delikler açtığı, yağmurla birlikte bataklığa dönen, bir tarafı ağaçlarla kaplı, bir tarafı şehre tepeden bakan çamurlu bir yolda yürümek zorundayım. Güneşli bir günde sadece adımlarımın sesini duyabildiğim bu sessiz yolda, bugün rüzgarın uğultusu, yaprakların hışırtısı ve gök gürültüsünün sesi yankılanıyor. Tepeden verilen emirler gereği çok erken saatte fabrikaya geliyorum. Berlin’e bağlı Schönholz’da, büyük sayılabilecek bir fabrikada görev yapan 75 mühendisten biriyim. Fabrikaya vardığımda binlerce işçinin demir ve çeliği dövme sesinin, dışardaki gök gürültüsünü bastırdığını fark ediyorum. Burada geçen her gün biraz daha sağırlaşmamak mümkün değil...

Benim için rutin bir denetleme günü. Panzerkampfwagen II tankları için üretilen palet sisteminin bağlantı noktalarını denetlemek ve bunu üstlerime raporlamakla görevliyim. Nihayetinde aradan geçen uzun ve yorucu saatlerinin sonunda raporlarımı tamamlamak üzereyken, bulunduğum odanın camından üst rütbeli 3 subayın yanındaki askerlerle birlikte fabrikanın ana giriş kapısından içeri girdiğini gördüm. Fabrikada yapılacak işler bellidir ve bunu genelde üst rütbeli subayların görevlendirdiği düşük rütbeli askerler yapar. Pek sıradan bir durum olmadığı belliydi ama son zamanlarda Reich’de sıra dışı olayların ardı ardı arkası kesilmiyordu ve bu durumun altında da çok olağan dışı bir şey aramak mantıksızdı. İşimin başına döndüm.

Bitmek üzere olan raporumu tamamladım ve üstüme teslim etmek için baş mühendisin odasına doğru yürümeye başladım. Odaya geldiğimde baş mühendisin orada olmadığını fark ettim. Az önceki askerlerle mi alakalıydı? Belki de öyledir. Beklemekten başka çözüm olmadığını fark ettiğim esnada birisi yüksek ve sert bir ses tonuyla “Linfred Dzech” diye bağırdı. İrkildim. Dönüp baktığımda az önce içeri giren askerlerden birinin bana doğru baktığını fark ettim. Onu takip etmemi söyledi. Ne olup bittiğini anlamaya çalışırken demir bir masanın etrafında oturan ve dikkatli gözlerle beni baştan aşağı süzen 3 üst rütbeli subayın karşısına çıkarıldım. 10 saniyelik bir sessizlikten sonra yaşlı ve sert mizaca sahip olan subay, yeni bir tank projesi üzerinde çalıştıklarını, bundan sonra burada değil götürüleceğim başka bir fabrikada çalışacağımı söyledi.
Fabrikada benden çok daha iyi mühendisler vardı. Bunu dile getirmeliydim çünkü bir şeylerin olağan dışı olduğu belliydi. “Burada benden çok daha iyi mühendisler var neden ben?” diye sordum. Heyecanlı ve gergindim. Surat ifadelerine baktığımda bu soruyu sormamın pekte iyi bir fikir olmadığını fark ettim. Yaşlı subayın yanındaki genç subay, hararetli bir şekilde, bunun bir emir olduğu, emirleri sorgulamanın benim için kötü sonuçlar doğuracağı gibi şeylerden bahsederken yaşlı subay sözünü keserek, yeni bir mühendis olduğumu bildiklerini, bir grup mühendisin yeni kurulan bir fabrikada eğitilerek yeni bir göreve başlayacağını söyledi. Şüphesiz inanılacak bir açıklama değildi ama o an bu reddetme seçeneğim olmayan emri yerine getirmekten başka seçeneğim yoktu. Nerede ve ne kadar süreyle görev yapacağımı sorduğumda sözüm yaşlı asker tarafından kesildi. “Eşyalarını topla ve iyi uyu. Sabah sekizde evinin önünden alınacaksın!.”

Odadan dışarı çıktığımda üst rütbeli subayların yanında gelen 6 asker benimle birlikte yürüyordu. Beni bir şeyden mi koruyorlardı, yoksa bir yerlere kaçmam için alınmış bir önlem miydi? Fabrikanın çıkış kapısına giderken bütün işçiler işi bırakmış ve beni izliyordu. Askeri bir araca bindirildim ve eve bırakıldım. 2 asker kapımın önünde nöbet tutuyordu. 4 tanesi evimin etrafında devriye geziyordu. Çıldıracak gibiydim. Ne oluyordu?
Bu yaşadığım şeyler babamla alakalı olabilir miydi? Babam 4 yıl boyunca alman ordusunda gizli projelerde üst düzey yöneticilik yapmış bir bilim adamıydı. 1937 yılında bir deney sırasında patlama olmuş ve babamla birlikte 2 bilim adamı hayatını kaybetmişti. Babam her zaman işinin tehlikeli bir iş olduğunu söyler durur ama bana hiçbir şekilde işiyle alakalı bilgi vermezdi. Ama bunların benim gibi sıradan bir mühendisle ne alakası olabilirdi? Sıradan bir mühendisi neden 6 tane asker koruyordu? Gergindim ve korkuyordum…

Sabah sekiz olduğunda hazırdım. “İyi uyu” emrini yerine getirememiş, yorgun ve bitkin haldeydim. Bütün gece gözüme uyku girmemiş, olan biteni düşünüp durmuştum.

Kapıyı açıp dışarı çıktığımda beni üst rütbeli 2 asker karşıladı. 1 değil 3 askeri araç vardı. Askerler tarafından ortada duran arabaya bindirildim. Bitmek bilmeyen uzun yollardan geçtik. Nereye gittiğim ve ne yapacağım konusunda hiçbir açıklamaya yapılmıyordu. Benimle konuşan tek ses arabanın motor gürültüsüydü Askeri aracın motor gürültüsü 6 saat sonra sona erdi. Arabadan indirildiğimde şüpheci gözlerle etrafımı gözetledim. Bomboş bir arazideydim. Fabrika yoktu. Benden başka mühendis yoktu. İnfaz mı edilecektim? Bu kadar yolu neden infaz edilmek için geleyim ki? Başka bir şey olmalıydı. Bizi getiren 3 askeri araç geldikleri yoldan geri döndü ve 2 üst rütbeli subayla bir arazinin ortasında kaldım. Askerlerden birisi beni takip et dedi. 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra durduk. Subayın biri etrafını gözetledi, ayağıyla yere doğru vurdu. Bir şeyi kontrol ediyor gibiydi. Üzeri kamufle edilmiş bir kapağı kaldırdı ve merdivenlerden aşağı doğru inmeye başladı. Bu bir yer altı karargahının girişiydi.

Aşağı inen subay yukarı doğru seslendi.

-GÜVENLİ!

Diğer askerin talimatıyla şaşkınlık içerisinde merdivenlerden aşağı indim. Peşimden diğer asker indi. Rutubet kokan, su dolu bir tünelde yerin altına doğru yürümeye başladık. Boğulacak gibiydim. Biraz yürüdükten sonra karşımıza bir kapı ve o kapıyı koruyan 2 asker çıktı. Subay, askerlere parola benzeri anlayamadığım bir şey söyledi ve askerler kapıyı açtı. İçerisi, dışarısının aksine oldukça temiz ve ferah bir yerdi. Rahatça nefes alabiliyordum. Rutubet kokusu yoktu. Her yer kuruydu. Bunun nasıl mümkün olabileceğini düşündüm. Burası yerin 100-150 metre altıydı. Daha önce böyle bir şey görmemiştim. Oldukça şaşırdım ve meraklı gözlerle etrafımda olan biteni anlamlandırmaya çalıştım. Etrafımı şaşkınlık izlemeye devam ederken askerlerden birisi beni uyardı ve onu takip etmemi söyledi. O odadan başka bir odaya yürümeye başladık. Fazlaca insanın olduğu bir yere yaklaşıyor gibiydik. Konuşmaları seslerini duyabiliyordum. Büyük bir kapıya geldik. Askerler kapıyı açtı. Kapı yavaş yavaş açılırken içerideki gürültü bir anda kesildi. Çöken sessizlikte duyulan tek ses kapının açılırken çıkarttığı gıcırtı sesiydi. İçeri doğru bir adım attım, öyle bir ölüm sessizliği çökmüştü ki ayakkabımın yere çarpan topuk kısmının çıkardığı ses karargahın her yerinde yankılandı. Okuduğu şeyi bırakan beyaz önlüklü bilim adamları, yanındakiyle konuşmasını bir anda kesen general rütbesindeki askerler, büyük odadaki herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Sanki uzun zamandır bekledikleri birisine bakıyor gibiydiler. Olayın sıradan bir tank projesi olmadığı gerçeği o an tam anlamıyla yüzüme çarptı.

Odadaki derin sessizlik, başka bir kapının açılma sesiyle bozuldu. O kapıdan çıkan İki bilim adamı bana doğru yaklaştı, güler yüzleriyle beni selamladılar ve beni başka bir odaya götürdüler.

Kendimi nasıl hissettiğimi, herhangi bir rahatsızlığım olup olmadığını sordular. Sakinleştirici bir takım cümlelerden sonra birisi ayağa kalktı ve bazı şeyleri bilmek hakkınız diyerek söze başladı.

“Babanız… Babanız Friedrich 1937 yılında bir kaza geçirdi. En azından öyle biliyorsunuz. 1936 yılının kasım ayında babanızın başında olduğu bir ekip elektromanyetik dalgaları çözümleyebilen bir makine yapmayı başardı. 1 ay sonra gezegenimize ulaşan gizemli bir sinyal keşfettik. Sinyalin ne olduğu çözmemiz 4 ay sürdü. Sinyal, dünyaya düşen bir gök taşındaki elementin enerjisini kullanarak manyetik bir solucan deliği üretme makinesinin prototipiydi. Önce gök taşını bulduk, ardından babanız Friedrich makineyi yaptı. Babanız bu projenin adını “Außerirdische Allianz” (Dünya Dışı İttifak) koydu. Çünkü başka bir uygarlığın Reich’e yardım etmeye çalıştığını düşünüyordu. Projenin asıl amacı, dünya dışı uygarlıktan bize gönderilecek tankların, uçakların, dünya dışı ittifak makinelerinin bu solucan deliği aracılığıyla gönderilmesiydi. 1937 yılında elementin gücü açığa çıkıp solucan deliği oluştuktan sonra büyük bir patlama oldu. Prototip ağır hasar gördü. Babanız ortadan kayboldu. Sinyalleri araştırmaya devam ettik. 1938 yılında uzaydan tekrar bir sinyal yakaladık. Bu sinyalin babanız tarafından gönderildiğini düşünüyoruz çünkü VRIL adını verdiğimiz alman uzay gemilerinin prototipleri bu sinyalde gizliydi. Şu anda bu uzay araçlarını deneme aşamasındayız. Bu sinyalde dikkat çekici bir detay daha vardı. Elektromanyetik dalgayı çözümledik ve bu koda ulaştık.

“1 İNSAN-İZİN-SADECE KAN BAĞI-LINFRED-YOKSA-REICH YOK EDİLECEK-“

Babanızın bir kişiye daha ihtiyacı olduğunu ve o uygarlığa sadece babanızla kan bağı olan kişinin girilmesine izin verildiğini analiz ettik. Bu sinyalden 1 sene sonra prototipi başarıyla tamir ettik. Elementin gücünü hala kullanabiliyoruz. Göreviniz babanızın yanına giderek Dünya dışı ittifağın devamını sağlamanız”

Bilim adamı sözlerini bitirdiğinde beynimden kurşun yemiş gibiydim. Bir şeyler söylemek istedim ama kelimeler ağzımdan çıkmadı. Bilim adamının söylediği sözler beynimde yankılanıyordu, şoka girmiştim. Bilim adamları “Bay Linfred iyi misiniz?” deyip duruyorlardı. Benimse ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Konuşamıyordum…

Birden odanın kapısı açıldı. Odada İki bilim adamı da sağ kollarını havaya doğru kaldırarak “SIEG HAIL!” diye bağırdı. Führer karşımdaydı. Kalkmak istedim, kalkamadım. Dizlerim tutmuyordu. Halimi anlamış olacak ki durumumu yadırgamadı. Güç bela ayağa kalkabildim. Yanıma yavaş yavaş yaklaştı. “Reich’in kaderi senin ellerinde, sana güveniyorum Linfred!” diyerek bana destek olmak istermişcesine tek elini omzuma koydu. Ardından yüksek sesle “Başarabilirsin!” diye bağırdı… Ardından yüzüme baktı, biraz beni izledikten sonra bilim adamlarına bir şey söyledi. Bilim adamlarıyla birlikte yavaşça odadan çıktı.

Sandalyede biraz oturduktan sonra az da olsa kendime gelebildim. Rüyada olduğumu düşünüyordum ve hala inanmak zor geliyordu. Bir süre sonra bilim adamları ellerinde bir kıyafetle tekrar odaya girdi. Anlamıştım. Vakit gelmişti…

Kıyafeti giydim ardından çok büyük bir odaya götürüldüm. Gördüğüm en ilginç makinenin yanında oyuncak gibi kalacağı, çok değişik bir makine karşımda duruyordu. Devasaydı. Korkutucuydu. Bütün generaller ve bilim adamları uzak bir yerden beni izliyorlardı. Bilim adamı bana dönerek “Bu işleme bir nevi ışınlanma diyebiliriz. Bilimsel adıyla moleküler transportasyon. Daha önce kontrollü olarak yapmadığımız bir işlem. Bilincini açık tutmalısın, sürecin bazı yerlerinde kontrolü ele alman gerekebilir. Ne olacağını kestiremiyoruz, ışınlanma riskli bir iş, ışınlanacağın yeri iyi ayarlaman lazım” dedi. Işınlanmanın ne olduğunu bilmiyordum. Bilim adamının ne demek istediğini anlayamamıştım. Babamın yanına gitmeyi umarken kendimi çöp kovasının birinde de bulabilirim anlamına mı geliyordu bu söz? Zaten her türlü bu görevi yapmam gerekiyordu. Bir anlık öz güven patlaması gelmiş olacak ki “Ben o riski alıyorum” dedim. Yersiz bir şekilde bu ikili diyalog bana izlediğim eski bir filmi anımsattı. Saçmaladığımı fark ettim ve kendimi toparlamaya çalıştım, sonra tekrar dönüp “Reich için elimden geleni yapacağım” dedim.

Makinenin ortasındaydım. Herkes uzaktan beni izliyordu. Başıma ne geleceği konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Kalbim öyle kuvvetli atıyordu ki kalbimin atışından başka hiçbir sesi duyamıyordum. Heyecandan öleceğimi düşündüm. Bir yandan da korkuyordum. Bütün insani duyguları aynı anda yaşıyordum. Gözlerimi kapattım ve ortalığı yıkacak kadar şiddetli bir patlama sesi duydum. Patlama sesiyle birlikte bütün kemiklerimi kıracak kadar güçlü bir enerjinin bedenimi sardığını hissettim. Nefes alamıyordum. Bunların hepsi aynı anda oluyordu.

Gözlerimi açtığımda kapkaranlık ve buz gibi bir yerdeydim. Küçük beyaz ışıklar uzaktan bana bakıyordu. Nefes alamıyordum. Boğuluyordum. Sonrasını hatırlamıyorum.
Tekrar gözlerimi açtığımda bir aracın içindeydim. Araba gibi değildi, farklıydı. Bir yere gidiyorduk ama motor sesi duyulmuyordu. Gözlerim bulanık görüyordu. Etrafımda bana bakan insanlar gördüm. Demirden insanlardı. Bizler gibi değildi. Bazılarının gözleri kırmızıydı, bazılarının gözleri yeşildi. Sesler duyuyordum ama ne sesi olduğunu anlamıyordum. İnsan sesi gibi değildi. Kulaklarıma ağrıtan seslerdi. Sonrasını hatırlamıyorum.

Tekrar gözlerimi açtığımda bir çift insan gözü bana bakıyordu. Hiçbir acı ve yorgunluk hissetmiyordum. Karşımdaki babama benzeyen biriydi ama dünyadaki babamın aynısı değildi. Sanki benim yaşımdaydı. Benim kadar gençti. Yaşlanmamış sanki gençleşmiş gibiydi. Uzandığım yerden kalkmaya çalıştım kalkamadım. Dönüp baktığımda uzandığım bir yer yoktu. Bina gibi bir yerdeydik ama havada asılı şekilde uzanıyordum.
“Öldüm ve cennetteyim değil mi” dedim
“Hiçbir zaman ölmeyeceksin” dedi.

Kendime geldim, konuşacak çok şey vardı. Anlatmaya başladı…

Außerirdische Allianz (Dünya Dışı İttifak) projesi DİU (Demir İnsan Uygarlığı)’nın , başka uygarlıkların kapasitesini ölçmek için hazırladığı bir tuzaktan ibaretmiş. Babam dünyaya hiçbir şekilde sinyal yollamadığını söylüyor. Babamın gönderdiği düşünülen 2.sinyal, kasıtlı olarak bu uygarlık tarafından gönderilmiş. Burada dünyadaki gibi matematiksel bir zaman kavramı yok ama babam 482000 yılında olduğumuz söylüyor. Nasıl hesapladığını bilmiyorum… Bir çok şey bilmediğim gibi… Bizi buraya neden getirdiklerini de bilmiyoruz. Tıpkı insanlığın, hiçbir zaman uzak diyarlarda yaşayan bu iki insanın hikayesini bilmeyeceği gibi…

Uygarlık günlükleri
-Linfred Dzech

Yazım tarihi:

Dünya yılı : Nisan 1939
DİU : 482.000
     
 
what is notes.io
 

Notes.io is a web-based application for taking notes. You can take your notes and share with others people. If you like taking long notes, notes.io is designed for you. To date, over 8,000,000,000 notes created and continuing...

With notes.io;

  • * You can take a note from anywhere and any device with internet connection.
  • * You can share the notes in social platforms (YouTube, Facebook, Twitter, instagram etc.).
  • * You can quickly share your contents without website, blog and e-mail.
  • * You don't need to create any Account to share a note. As you wish you can use quick, easy and best shortened notes with sms, websites, e-mail, or messaging services (WhatsApp, iMessage, Telegram, Signal).
  • * Notes.io has fabulous infrastructure design for a short link and allows you to share the note as an easy and understandable link.

Fast: Notes.io is built for speed and performance. You can take a notes quickly and browse your archive.

Easy: Notes.io doesn’t require installation. Just write and share note!

Short: Notes.io’s url just 8 character. You’ll get shorten link of your note when you want to share. (Ex: notes.io/q )

Free: Notes.io works for 12 years and has been free since the day it was started.


You immediately create your first note and start sharing with the ones you wish. If you want to contact us, you can use the following communication channels;


Email: [email protected]

Twitter: http://twitter.com/notesio

Instagram: http://instagram.com/notes.io

Facebook: http://facebook.com/notesio



Regards;
Notes.io Team

     
 
Shortened Note Link
 
 
Looding Image
 
     
 
Long File
 
 

For written notes was greater than 18KB Unable to shorten.

To be smaller than 18KB, please organize your notes, or sign in.