Notes

Dünyanın Deep State olarak, bizim ise Derin Devlet ismiyle adlandırdığımız bağlantılar bütünü tamamen bu topraklardan çıktı. Ağca'nın Papa II. Paulus'a düzenlediği suikast basit bir dengenin işi miydi? Kesinlikle değildi.
[img]https://media.discordapp.net/attachments/460949697490714624/1019440516322037780/67gO58SYyUBP4gDL-637098586012769307-cropped-1200x300.png[/img]
Paulus'a düzenlenen suikast, arkasında bir çok yenilik ve düzen değişikliği getirdi. Çin'den batıya doğru giden eksende komünist propogandaların gücü fazlasıyla sarsıldı. Türk dünyası, ikinci bir reformasyon yaşadığının farkındaydı. Türkiye topraklarında bu reformasyonu kendi lehine çevirmeyi kafasına koymuş bir adam, dengelerin kalıcı değişimine yol açacaktı:
Doğu Perinçek, sarsılan komünist propogandasının -özellikle Mao'cu propogandanın halk üzerinde etkisini bildiği için- tekrar yükselişini getireceğini empoze etmeyi başarmış, derin devlette boy göstermiş sol odaklı merkezlerin ilgisini üzerine çekmişti. O dönemde hapiste olmasına rağmen Türkiye'de sol düşüncenin yükselmesini isteyen herkes ona para akıtmaya başlamış, finansal gücünü bir anda zirvelere çıkartmasını sağlamıştı. 12 Eylül darbesinin ardından girdiği hapisten 1985 yılında tahliye edilmiş, edilir edilmez işlerini hapishane dışına taşımaya başlamıştı. Perinçek, bundan tam iki yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci büyük düzen değişikliğini tek elden gerçekleştirmişti:
Mehmet Eymür'e ait MİT raporlarının yayınlanması.
[img]https://media.discordapp.net/attachments/460949697490714624/1019444550181343232/unknown.png[/img]
Bu olayın sonrasında Perinçek, Sansür Sürgün Kararnamesi"nin çıkarılmasının ardından Diyarbakır Cezaevi'nde üç ay tutuklu kaldı. 1991 yılında 2000'e Doğru dergisi genel yayın yönetmeni iken, Lübnan'a giderek Bekaa Vadisi'nde PKK lideri Abdullah Öcalan'la görüştü. Görüşmeler önce dergide yayımlandı, ardından kitap olarak basıldı. Perinçek DGM'de beraat etti. Söyleşilerde Perinçek, Apo ile görüşen diğer gazetecilerden farklı olarak Körfez Savaşı sonrası PKK'nın "Batılılaştırılması" tehdidine dikkat çekti; Kürt sorununda emperyalist inisiyatifi dışarıda bırakan, Orta Doğulu bir çözümü savundu. Bu da demek oluyordu ki Perinçek, Öcalan'ın CIA ile görüştüğü bilgisine sahipti ve bu görüşmelerin Türkiye üzerinde büyük etkileri olacağını biliyordu. 1991'de Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesinin kaldırılmasıyla siyasal haklarına kavuştu ve aynı yılın Temmuz ayında Sosyalist Parti 2. Büyük Kongresinde genel başkan seçildi. Perinçek'in siyasete dönüşü, Çin-Türk ilişkilerinin ve Derin Devlet içerisindeki Uzakdoğu kliklerinin yeniden canlanmasını işaret ediyordu. Perinçek'in en büyük düşmanlığı, ülke içerisindeki siyasetçilerin ve bürokratların batı yapıları ile ilişkileriydi. Perinçek, döneminde ABD ile görüşen tüm siyasetçilere sert eleştriler yağdırıyor, hepsinin CIA bağlantısı olduğunu imâ ediyordu.
[img]https://media.discordapp.net/attachments/460949697490714624/1019447616175603842/67gO58SYyUBP4gDL-637098586012769307-cropped-1200x300.png[/img]
F-3 hücresi, Perinçek'in tüm bunları yaparken hapishane üzerinde kurduğu karar mevkisiydi. F-3, sonrasında pek çok yerde insanların karşısına çıkacak olsa da o dönem hem bilinen hem bilinmeyen çoğu suikastin kararını veren mekanizmaydı. Çin'in Türkiye'de kurduğu bal peteği yapılanmalarının en büyüğü olan F-3, Susurluk Suikasti'nde de büyük rol oynamıştı. F-3, garip bir şekilde teröristi teröriste kırdırarak ilerlemesi yüzünden MİT'in en büyük operasyonu olan "Mavi Kalkan" içerisinde ilk hedefti. Öcalan yakalanmadan hemen önceki hafta F-3'ün eşgüdümlü liderlerinden birisi Nairobi'de kameralara yansımıştı. Kısacası F-3, Öcalan'ın yakalanmasından sorumluydu. Mao Zedung felsefesini benimseyen tek örgüt olma ideasıyla ilerliyor, bunun yanında ideolojilerine ters olsa da bunu yaparken devlete ait kolluk kuvvetleriyle beraber yürüyorlardı. F-3'ün tetikçilerinden biri olan Nikosia Kasapyan'ın yaptığı açıklamaya göre Klan, ülke içerisindeki polis birimlerine bilgi veriyor ve operasyonlarına yardımcı oluyordu. Kasapyan'ın katıldığı Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin sonrasında ifşa olan bir çok F-3 üyesi yakalandı. Yakalanan 21 üyenin 19'u yüksek hapis cezaları alırken kalan ikisi serbest bırakıldı. Bu ikili, İpek Yolu Klanı'nın kurucuları olacak olan Bedri Küçükhisar ve Mehmet Çağlayan'dı. İkili, Ergenekon davasındaki Türk Ordusu Subaylarının hapishane içerisindeki ihtiyaçlarını ve iletişimlerini gönüllü olarak sağlamış, dönemin tecritteki subaylarına fazlasıyla yardımcı olmuştu. 6 Mart 2014 tarihli TBMM genelgesinin arkasındaki başrol olan F-3, meclisteki bir çok milletvekiliyle yaptıkları görüşmede onları bu genelge için ikna etmişti. Mevzubahis genelgenin çıkışı sonrası Özel Yetkili Mahkemeler -ÖYM, DGM alt kliği- kaldırılmış olup, dört gün sonrasında Ergenekon davasındaki çoğu isim feshedilmişti.
F-3, temel olarak devletçil bir politika izlese de hatrı sayılır kavgaları devletle vermiş, bir çok uyuşturucu ve silah ticaretini desentralize finans kaynağı oluşturmak için yapmıştır.