Notes

Farklı zümrelerin İslam'a olan hizmetlerini kıyaslayabilmek için önce hakiki İslam anlayışının ne olduğunun tespiti gerekir. Ehli Sünnet alimler ile Caner Taslaman, Abdülaziz Bayındır ve Mehmet Okuyan gibilerin inançları aynı değil. Her iki zümre de insanları kendi inançları ile besliyor, etkiledikleri kitleleri o inançlar etrafında toparlıyorlar. İnançları birbirleriyle çok büyük tezatlıklar içeren bu zümreler haliyle birbirlerine de İslam'ı aslından saptıran sapkınlar olarak bakıyorlar. Ortayolculuk yapmayacağım, imanda kim doğruysa bu iddiasında doğru olan da odur. Yani başta da dediğimiz gibi, herkes mensubu olduğu itikat yolunun savunup tebliğ ediyor ve bu durumda kimin İslam'a daha fazla hizmeti dokunduğunu tespit ancak kimin hakiki İslam'a taraf olduğnu tespit ile mümkündür. Bu zemini es geçip doğrudan -kim daha fazla insanın "ben Müslümanım" demesine sebep oldu, ya da "ben Müslüman değilim" demesine engel oldu gibi- dar çerçeveden meseleyi değerlendirirsek müslüman olmayan FETÖ bile bu hesaptan liderlikle çıkabilir. Zira mühim olan kişilerin "ben Müslümanım" demesi değil, gerçekten Allah ve Resulü'nün (sav) bildirdiği gibi müslüman olmasıdır. Örneğin takip ettiğiniz ve çizgisini beğendiğiniz, faydalı bulduğunuz İlhami Güler binlerce makale, yüzlerce kitap da yazsa "ayetlerin değiştirilmesi lazım, bu zamanda böyle ayet olmaz" dediği sürece müslüman olamaz. Şimdi şahıslardan çok ekolleri değerlendirelim. Ehli Sünnet olarak anılan gelenek Allah ve Resulü tarafından bildirilen mutlak hakikatleri aynîyle aktarmak ve Asr-ı Saadette nasıl yaşanmışsa aynı şekilde yaşatmak için çaba sarf ediyor. Bu benim de kendimi içerisinde gördüğüm ehli sünnet zümrenin iddiasıdır. İddiada bulunmak kolay, mühim olan ise bu iddianın altının doldurulmasıdır. Ehli Sünnet ekol bu hususta en fazla birikimi olan, iddialarını ziyadesiyle ispatta mahir olan yoldur. Bu konuda literatür de oldukça kabarıktır. İlgilisi derinine inip araştırabilir. Fakat çok kısa özetlemek gerekirse; dinin iki esas kaynağı olan Kuran ve Sünnet'in doğru aktarılması ancak onu en iyi açıklayan ve yaşayan Rasulullah'ın (sav) rehberliğinde mümkündür. Bu rehberliği insanlara saf halde ulaştırabilmek ancak Rasulullah'tan (sav) aktarılan bütün rivayetleri, bütün verileri senetli bir biçimde ulaştırmak, rivayetlerin aktarımından tutun da müstakil ilmî alanlar olarak sistemleştirilmesine kadar her hususu belirli usullere dayandırmakla, bu usullerin de ilmini oluşturmakla mümkündür. Bazıları için klişe olabilir, fakat 1400 yıllık kesintisiz geleneği olmayan hiçbir anlayış, sahih olduğunu iddia edemez. Ehli sünnet ise 1400 yıl boyunca kesintisiz bir ekol olarak devam edebilmiş tek yoldur. Modernitenin kıskacında zuhura gelmiş "modernist" şahıslara ve temsil ettikleri anlayışa dönecek olursak kaydetmemiz gereken başlıca hususlar şunlar; Öncelikle kopmaz bir silsile halinde 1400 yıl boyunca uzanan ve Rasullah'a bağlanan ilmî bir dayanakları yok. Her birinin ortak olduğu tek nokta Kur'an'ın mutlak kaynak olduğu ve dini anlamak ve yaşamak için yeterli olduğunu iddia etmek. Bazıları bunu direkt böyle ifade ediyor, bazılarının ise fikirlerinden bunu çıkarıyoruz. Diğer bir ortak nokta ise Kur'an'ı ve sünneti yorumlarken herhangi bir usul sahibi olmamaları.Bu usulsüzlüğün kaçınılmaz sonucu olarak da her birinin nefsine münhasır din anlayışları var. Usulün olmadığı yerde her kafadan ayrı ses çıkması, ve her kafaya göre ayrı bir inanç türemesi de kaçınılmaz. Bu zümreden rastgele bir kaç kişiyi incelediğinizde zaten bu savrulmayı çok kolay tespit ediyoruz. Modern çağın insan aklını ve kalbini ifsat eden her türlü zehrini aldıktan sonra bu akıl ve kalple İslam'a yaklaşıp Kur'an'ı ve sünneti bulanık akla ve zehirli kalbe tasdik ettirmeye çalışıyorlar. Onların deyimiyle akıllarının ve kalplerinin, bizim deyimimizle nefslerinin kabul etmediği hadisleri ret, ayetleri ise farklı yorumlarla tahrif etme yolunu tutuyorlar. Hâlbuki yapılması gereken aklını çağın aklına eşitleyip bu akılla kuran yorumlamak değil, aklını İslam'ın aklına eşitleyip bu akılla hikmetlerin peşinden koşmak olmalı. Aklın patronajında elekten geçirilen dinin ilahî hakikat olmaktan çıkıp felsefî bir akıma dönüşmesi kaçınılmaz bir hâl alıyor. Bu sebeple inanılan şey din değil müfsit aklın bizatihi kendisi oluyor. Taslaman gibilerin inançlarının temel zemini budur. Bu zemin üzerine bina edilen türlü sapkınlığı tek tek tespit etmeye burada lüzum görmüyorum. Şimdi gelelim Ehli sünnet geleneğin ve modernist zümrenin insanları deizm'den ateizm'den korumakta ve İslam sınırları içerisinde tutmakta ne kadar etkili olduğunu kıyaslamaya. Peygambersiz Kuran yorumuyla oluşturulan dini ne kadar İslam kabul edersiniz bilmiyorum, fakat ben İslam'ın kişilerin hoşuna gitmeyecek yönlerini eleyerek kabul ettirilmesini İslam'ın kabul ettirilmesi olarak görmüyorum. Bu sebeple onların çalışmalarını yanlış din anlayışını bayraklaştırıp doğrunun önünü büsbütün tıkamak olarak görüyorum. Zaten hadisleri eleyen Taslaman-Okuyan zihniyetinin bir adım ötesine de geçilmiş, Mustafa Öztürk-İlhami Güler eliyle ayetler ayıklamaya başlamıştır. Ne diyorlardı "bu devirde böyle ayet olmaz". Kudreti sınırlandırılmış, 1400 sene sonrasına bile hitap etmeye muktedir olmayan bir ilah benim Allah'ım olamaz. O (cc) mutlak kudret sahibidir. Ehli sünnet geleneğin ise hem sahih İslam anlayışını temsil etmesi hem de bu ülkede ve İslam aleminin tamamında halen daha ekser kitleyi oluşturuyor olması insanları İslam dairesinde tutan esas yol olduğunun bariz göstergesidir. Şimdi denebilir ki "insanlar bu ehli sünnetim diyen bazı yobazlar sebebiyle dinden uzaklaşıyor". Ehli sünneti temsil edenlerin hatası bu ekolün hatalı olduğu anlamına gelmez. Şayet denirse ki "ehli sünnet ekol içerisinde kabul gören şu şu inanışlar hatalıdır" o zaman o inanışlar üzerine ayrıca değerlendirme yapılabilir. Eğer o konular nas'a (değişmez kaidelere) dair hususlar değilse yeniden incelenir ve doğrusu tespit edilmeye çalışılır. Eğer nas'a dair hususlarsa dinin kaidelerini esnetmek yerine aklımızı o kaidelere uygun hale getirmeye çaba sarfedilir. Yani pireyi gösterip yorgan düşmanlığı yapmaya gerek kalmaz. Zaten yorgan yakan yaklaşımlar bizi hep hidayet yolunun dışına sürüklemiştir. Ebubekir hocanın sözüyle bitireyim; "Siz sürekli bir savunma psikolojisi içersinde Müslümanlığınızı esnetmekten başka bir şey yapamazsınız. Kuran ve sünnetle sabit hükümlerden kurtulma psikolojisisinin varacağı nihai nokta ise örtülü ya da açık irtidattan başkası değildir."
twitter/neslisamil